Ülkemizde “din” merkezli tartismalardan biri de bazi kimseler için “bunlarin cenaze namazi kilinmaz” tartismasidir.
Evet, bazi kimseler, Müslümanliktan uzak gördügü kimseler için, “bu kisiler camiye getirilmemeli ve cenaze namazi kilinmamalidir” seklinde beyanlarda bulunmaktadirlar. Bu beyanlara karsi çikanlar da söyle cevap vermektedirler:
“Bir kisinin Müslüman olup olmadigi hakkinda karar verirken, yüzde 99 aleyhinde, yüzde bir de lehinde bir emare (isaret) görmek yeterlidir. Yüzde birlik o emare kisinin Müslüman olduguna yeterli delildir.”
Belirtmek isterim ki bir kisinin mümin olmasi baska, Müslümanlar arasinda görünmesi baskadir. Kimin gerçek mümin oldugunu ancak Allah bilir. Kisinin Müslüman olmasi ise, beyanina baglidir. “Ben de inaniyorum, Müslümanim” diyorsa, bu beyani Müslüman camiadan sayilmasina yeterli kanittir. Zaten bütün hukuk sistemlerinde geçerli olan kural, kisinin beyanidir.
Müslüman oldugunu beyan eden birine, “hayir, sen Müslüman degilsin” denilemez. Dolayisiyla “cenazemi camiye götürmeyin, namaz kilmayin” seklinde kisinin bir vasiyeti olmadigi sürece, kisi camiye götürülür ve namazi da kilinir.
(NOT: Her ne kadar halk arasinda “cenaze namazi” deniliyorsa da ifa edilen o görev, namaz degil, sadece ölüye dua ve hayirla yad etmekten baska bir sey degildir.)
Bazi arkadaslar, Tevbe suresindeki (84) ayeti hatirlatarak, Resulullah’in münafiklarin namazini kilmadigini, dolayisiyla bugün de Müslüman kisveli münafiklarin namazlarinin kilinmayacagini dile getirebilirler; ancak bilmelidirler ki söz konusu ayet, kimlerin münafik ve ayni zamanda Müslümanlara karsi düsmanlik içerisinde oldugunu bizzat Allah vahiyle elçisine bildirmektedir.
“Onlardan (münafiklardan) ölmüs olan hiç birinin kabri basinda durarak duada bulunma; çünkü onlar, Allah ve Resulüne karsi çiktilar ve fasik olarak öldüler.” (Tevbe, 84)
Çagimizda kimseye vahiy gelmedigine göre –inanç noktasinda- gerçek anlamda münafiklari tanima imkanimiz olmadigi gibi, zaten insanlarin imanini sorgulama hakkimiz da yoktur. Sadece iman degil, namaz, oruç, hac gibi bireysel ibadetleri de sorgulayamayiz. Kisinin inanip inanmadigini, Allah’a karsi ibadetlerini yapip yapmadigini Allah’a birakacagiz. Allah’a ait olan mevzulari biz sorgulayamayiz. Bizler, insanlara yönelik icraatlarina bakar ve ona göre degerlendirmelerde bulunuruz.
Sunun da altini çizerek belirtelim ki “elbette Allah’a ait olan mevzulari biz sorgulayamayiz” ancak, kendilerini Müslüman kabul eden ve etmeyen herkesin sahih bir akideye, saglam dini bilgilere sahip olmasi için her türlü çaba, teblig (egitim-ögretim) yapmak zorundayiz. Yani din egitim ve ögretimi, uzmanlari tarafindan kesintisiz olarak -özellikle çocuklar ve gençler için- mutlaka en dogru sekilde sürdürülmelidir. Bu, müslümanlar için farzi kifaye hükmündedir.
Kimin gerçek Mümin/Müslüman olup olmadigi ve cenazesinin kilinip kilinmadigi tartismasi yapilacak ise -bence- adalet, hak ve ahlak merkezli yapilmalidir. Insanlar “ne kadar inaniyor, ne kadar ibadet ediyor” üzerinden degil, “hak, adalet ve ahlak kurallarina ne derece uyuyorlar” ona bakmak gerekir. Onun için, insanlara karsi adaletli davranmayanlar, bütün varliklarin haklarini korumak için gayret göstermeyenler, yasamlarini ahlak ilkelerine göre sürdürmeyip toplumu ifsat edenler uyarilmali ve bir sekilde cezalandirilmalidirlar.
Diger taraftan, kisi Müslüman oldugunu iddia etse de eger, Islam’a ve Müslümanlara karsi maddi-manevi savas açanlarla beraber oluyorsa, onlara destek sagliyorsa, bozgunculuk yaparak Islam’in getirdigi huzur ve barisi ortadan kaldirmaya çalisiyorsa mutlaka uyarilip cezalandirilmalidir.
Müslüman oldugunu iddia eden, tam anlamiyla Müslümanca yasayamiyorsa da tarafini/kiblesini, kimlerden yana oldugunu net bir sekilde ortaya koymak zorundadir; zira Allah, “Ey iman edenler! Babalarinizi ve kardeslerinizi (bile) olsa, eger inkarcilar tarafinda yer aliyorlarsa, onlari dost edinmeyin. Sizden kim onlari dost edinirse, iste onlar zalimlerin ta kendileridir” (Tevbe, 23) buyurarak, müminlerin/Müslümanlarin kimlerle beraber olmasi gerektigini açikça ortaya koymaktadir.
Bilinmelidir ki dinin gelis amaci, siyasal alanda dinin yayilmasindaki engelleri kaldirmak, sosyal alanda da insanlar arasindaki baris ve huzur ortamini saglamaktir. Onun içindir ki, dinin adi Islam, yani “baris” olmustur. Yine onun içindir ki Müslümanlarin bütün derdi, Allah’in mülkünde, Allah’in dini olan Islam’i yaymak, zulüm ve adaletsizlikleri ortadan kaldirmak, sosyal alanda baris ve huzur ortamini saglamak ve herkesin baris ve kardeslik içerisinde yasamalarina imkan hazirlamaktir. Iste insanliga örnek ve rehber olan Resulullah as’in bütün çaba ve mücadelesi de bu ilkeleri gerçeklestirmekten baska bir sey degildi.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Müslüman oldugunu beyan eden ve Islam’a ve Müslümanlara –maddi manevi- savas açmayan kimselere “sen Müslüman degilsin” denmemelidir; Müslüman olarak muamele görür; ancak topluma yönelik davranislari mercek altina alinir. Her türlü zulmün, (kayirma, çalma, yaralama, aldatma, ifsat vd.) mutlaka hesabi sorulur, sorulmalidir.
Onun için, sadece “Müslümanim” diyen degil, “insanim” diyen herkesin -insanlarin imanini degil- zulmü sorgulamasi ve karsi durmasinin insanlik görevi oldugunun bilincinde hareket etmesi zorunludur.
“Zulmedenler, kiyamet günündeki o korkunç azaptan kurtulmak için, yeryüzündeki her seyi, hatta iki katini kurtulus bedeli olarak vermekten çekinmezler; ancak nafile…” (Zümer, 47)
Selam ve muhabbetlerimle…
Besir ISLAMOGLU
M. Kamuran TÜRKER