Nur, NVR kökünden türemis olup, isik ve aydinlik anlamina gelen bir kavramdir. Nur, Maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrilir: Birincisi, günes ve ay gibi gözle görülebilen nur, digeri de vahiy ve akil gibi basiret yoluyla idrak edilebilen nurdur.
Metafizik bir kavram olarak nur, insan aklini kuvveden fiile çikaran bir güçtür. Bu güç ile akil faal hale gelir ve aydinlatici etkisini gösterir. Günes nasil ki bize görme imkani sagliyorsa, faal akil da varliklari ve hadiseleri anlamamiza imkan saglar.
Nurun kaynagi Allah’tir. “Allah, göklerin ve yerin nurudur” (24/35), Yeryüzü rabbinin nuruyla aydinlanir” (39/69) gibi ayetler tüm kainatin Allah’in nuruyla/isigiyla aydinlandigini belirtirken, “Onlar agizlariyla Allah’in nurunu söndürmek istiyorlar” (9/32) ayetindeki nur da Allah’in ortaya koydugu hakikattir.
Nur terimi birçok ayette, “vahyin aydinligi” veya “yol gösterici ilahi isik” anlaminda kullanilmistir. “Bilesiniz ki Allah’tan size bir nur, bir de apaçik bir kitap gelmistir. O kitapla rizasini bilerek tabi olanlari esenlik yollarina iletir. Onlari karanliklardan aydinliga çikartir ve onlari dosdogru yola iletir.” (5/15,16) Evet nur, insana basiret kazandirir ve o basiretle insan, hayatin ve varligin mahiyetini kavrayarak münevver olur.
Allah’in, kitaplar ve elçiler göndermesinin temel amaci, karanlikta kalan ve yollarini sasiran insanlara dogru yolu göstermektir.
“Allah, müminlerin velisidir; onlari karanliklardan aydinliga çikartir. Inkarcilarin velisi de taguttur; onlari aydinliktan karanliga düsürür.” (2/257)
Peki, bir nur/isik olan Kur’an Müslümanlarin elindeyken ve her gün milyonlarca hatim okunurken, niçin müslümanlar istendigi sekilde münevver olunmamakta ve aydinlanmamaktadirlar? Bazi kimseler, “Ibadetlerimizi gücümüz nispetinde yapiyoruz; Kur’an’imizi okuyoruz, sadakalarimizi veriyoruz; daha ne olsun” diyebilirler; fakat bilinmelidir ki sadece ibadet olarak bilinen bazi ritüeller bizleri münevver (aydinlanmis) kilmaz. Münevver bir toplum olmamiz için egitimde, siyasette, hukukta, bilimde, ekonomide, sanatta, adabi muaserette ve tüm insan iliskilerinde Kur’an’in aydinliginda münevver olmamiz ve dünyaya örnek olmamiz lazim.
Düsünelim! Allah insanlari karanliklardan aydinliga çikartmak için bir kitap/Kur’an gönderecek, bir kisim insanlar o kitabin müminleri (güvenenleri) olacak, o kitabi sik sik okuyacak; fakat o kitabin aydinliginda –dile getirdigimiz alanlarda- münevver/aydin olamayacaklar! Gerçekten bu iste bir terslik vardir.
Ben, Müslümanlarin her konuda münevver/aydin olamamalarinin temelinde –dünya ve ahirette- kurtulusun aydinlanmada olduguna geregi gibi inanmadiklari kanisindayim. Müslümanlarin ekseriyeti (belki yüzde 90’i) dini geregi gibi anlamadilar. Dini, sadece bir takim ritüellerden, rivayetlerden, masallardan ibaret sandilar. Oysaki din/Kur’an, tevhit inancindan (Allah’i geregi gibi taniyip inanmaktan) sonra bütünüyle hak ve adalet üzerinde durmaktadir. Dinin bütün maksadi, zulmü ortadan kaldirmak ve yerine adaleti tesis etmektir. Kur’an’in hangi pasajini okursaniz okuyun, karsiniza mutlaka zulme karsi olan durusunu/cihadini göreceksiniz.
Evet, münevver olmak (veya aydinlanmak), Kur’an ile nurlanmak, onun ne demek istediginin bilincinde olmak ve ona göre bir hayata sahip olmaktir. Buna inananlarin, çagin sorunlarini ve ihtiyaçlarini vahyin ve aklin aydinliginda çözmeleri üzerlerine borçtur.
Görüldügü gibi, Kur’an’da “nur” kavraminin, ontolojik ve epistemolojik olarak neye tekabül ettigi açik seçik ortadayken, basta Hallaci Mansur olmak üzere pek çok mutasavvifin “nur-i Muhammedi” seklinde bir inanç/nazariye icat etmeleri, Islam akidesi adina asla kabul edilemez; zira bu nazariyeye göre Allah’in yarattigi ilk nur, nur-i Muhammedidir, kadimdir, ezelidir ve her sey bu nurdan ve bu nur için yaratilmistir. Bilinmelidir ki Allah’in, insanlara yol göstermek için indirdigi nuru/Kur’an’i mitolojilestirmek birilerini ilahlastirmaktir. Bu da en hafif tabirle ahmakliktir.
(Siilere göre nur-i Muhammedi, Muhammed Nebi’den sonra Ehl-i beyt imamlarina, sufilere göre de evliyaya intikal etmistir.)
Diger taraftan, asirlardir aydinlanma denildiginde, Avrupa’nin 17. ve 18. Yüzyillarda baslattigi aydinlanma felsefesi akla gelmektedir. Evet, Avrupa tanri, insan, akil, tabiat gibi kavramlari irdeleyerek bilim, felsefe, siyaset ve sanat alanlarinda radikal gelismelere imza atti. Bu konuda haklarini teslim etmek gerekir; ancak elçi olarak kabul ettikleri Hz. Musa, Isa gibi önderlerin aydinliginda yürüyemediler. Basta aile mefhumu olmak üzere, yabancilara karsi tutumlari, dünya müstazaflarina karsi merhametsizlikleri ve zulümleri gibi durumlar, onlarin münevver/aydin olmadiklarinin açik kanitidir. Ziya Pasa’nin dedigi gibi “ayinesi istir; kisinin lafina bakilmaz.”
Bugün Islami aydinlanmada temel sorun, Islam düsüncesinin, hala akilciliga süphe ile bakan kisi ve yorumlarin etkisi altinda olmasidir. Maalesef, tarih boyunca hakim olan Müslüman bakis, akla, bilime, felsefeye, sanata pek güvenmemis, din ve bilim arasinda sürekli kavga çikartmistir. Halbuki yapilmasi gereken vazife, Islami gelenek içinde akilciliga ve evrendeki sebep-sonuç iliskilerine önem vermek ve aklin –bilimin imkanlarindan sonuna kadar yararlanmaktir. Müslümanlarda bu bilinç ve çaba gerçeklesmedigi sürece, ne entelektüel duraganliktan kurtulurlar, ne münevver/aydin ve ne de insanliga örnek olabilirler. Münevver/aydin olmanin yolu Kur’an nuruyla yasamaktir.
“Ey Insanlar! Rabbinizden size bir burhan ve bir nur olan Kur’an geldi. Ona inanip simsiki sarilanlara lütfedecek, rahmet edecek ve onlari dogru yola iletecektir.” (4/174, 75)
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)