Mümin; en basit ifadeyle “iman eden, güvenen ve kendisine de güvenilen kimse demektir.
Mümin, -epistemolojik olarak- Arapça EMN harflerinden türetilmis bir isimdir. Ayni kökten türetilen emin, emniyet, emanet, itimat, iman, me’mun, te’min, amin gibi daha bir çok kelime vardir ki bütünü “güven” ile alakalidir.
Mümin olmak, “inanip güvenmek ve baskalarina güven vermek demektir. Dolayisiyla mümin oldugunu iddia edenlerin “emin” vasfina sahip olmalari, yani her bakimdan güven vermeleri zorunludur. Aksi takdirde müminlik vasfini kaybederler.
Hasir suresinde, Allah da kendisinin “mümin” yani “korku ve endiseden emin kilan, güven veren” oldugunu belirtmektedir. Bizzat Allah’in, kendisinin de “mümin” oldugunu beyan etmis olmasi, “müminlik” vasfinin ne derece önemli ve vazgeçilmez oldugunu açikça göstermektedir.
Emin/güvenilir olma vasfi basta Muhammed as olmak üzere bütün elçilerin basta gelen vasiflarinin basinda gelir; zira elçiler topluma güven ve emniyet vermezlerse, basarili olamazlar.
Evet, Muhammed as’in basarisi “güven” merkezliydi. Onun risalet öncesi ve sonrasi hayati incelediginde, basarisinin temel kaynaginin, güven merkezli oldugu rahatlikla görülecektir. Çocuklugundan itibaren Cahiliye döneminin kötülüklerine hiç bulasmadigi, her zaman dogru sözlü, iyi huylu oldugu, insanlarla iyi iliskiler içerisinde bulundugu, komsuluk ve arkadaslik haklarina riayet ettigi ve dolayisiyla herkese güven telkin ettigi Kur’an tarafindan da onaylanmaktadir.
Muhammed as, kendilerine elçi olarak gönderildigini söylediginde, hiç kimse onu geçmisiyle tenkit etmemistir. Onun hakliligini Kur’an söyle dogruluyor: “Ben, bundan önce bir ömür boyu içinizde durmustum. (Hiç kötülük yaptigimi gördünüz mü) Halâ akil erdiremiyor musunuz?” (10/16)
Muhammed as’in, “güven merkezli” insa ettigi toplumda merhamet ve yardimlasma duygulari hakim olmus, insanlar, menfaat ve çikar iliskilerinden uzak, saygi, sevgi baris ve huzur içinde birbirleriyle kenetlenmislerdi. Çevresindeki insanlarla olan iliskilerinde her zaman samimiyeti, dürüstlügü, fedekarligi, vefakarligi, bagislayiciligi, emanet ve cömertligi ile önde olmustur.
Yine, Muhammed as; azmi ve cesareti, sadeligi ve alçak gönüllülügü, tefrika ve fitneden uzak durmasi, birlik ve beraberlige önem vermesi, istisareye deger vermesi, edep ve haya timsali olusu, can, mal, irz ve namus emniyetini saglamasi, çevresinde bulunan herkese esit mesafede olusu ile “usvetun hasene/en güzel örnek” olmustur.
Muhammed as’a “el-Emîn” vasfini kazandiran özellikleri saymakla bitiremeyiz. O, müminlere her konuda örnek oldugundan, müminler onu izlemek, ona tabi olmak ve onun gibi güven vermek zorundadirlar. Onun, sosyal hayattaki örnekligini dikkate almayanlarin, onu sevdiklerini ve onun ümmetinden olduklarini söylemeleri asla inandirici olmaz.
Evet, sosyal hayatta “adaleti gözetme, emanetlere sahip çikma” konusunda –maddi, manevi- güven vermiyorsaniz, mümin degilsiniz; çünkü Allah’in tanimladigi mümin, her konuda güven verendir. Bes vakit namaz da kilsaniz, her gün Kur’an da okusaniz, eger adalet ve emanet konusunda güvenilir degilseniz, kendiniz için sevip istediginizi kardesleriniz içinde istemiyorsaniz, kisaca, hayatinizla (dürüstlügünüzle) insanlara dini sevdiremiyorsaniz, mümin oldugunuzu söylemeniz anlamsiz olur.
Resulullah, “sizden biriniz, kendi nefsi için istedigini din kardesi için istemedikçe mü’min olamaz” buyurarak, kardesini kendisiyle esitlemeyen kimsenin, iman sorunu yasadigini ve dolayisiyla emniyette olamayacagini ifade etmistir.
Imanin toplumdaki karsili; ciddiyet, samimiyet, adalet, emanet ve emniyettir. Mümin oldugunu söyleyen kimsede bu kavramlar öne çikmiyorsa, onun imani vitrinliktir, göstermeliktir ve Bedevilerin imanindan farkli degildir.
“Bedeviler “iman ettik” dediler. De ki “siz iman etmediniz (iman ettik demeyin); teslim olduk deyin; zira henüz kalben (samimiyetle) inanmadiniz…” (49/14)
Görüldügü gibi, Allah, Bedevi Araplarin iman iddiasini ret ediyor. Yani, onlarin henüz gönülden, samimiyetle, ciddiyetle ve özümseyerek iman etmediklerini, sadece mevcut iktidarin yasalarina uymayi kabul ederek kendilerini güvenceye aldiklarini bildirmektedir.
Allah, hidayet üzere olmak isteyenlerin, kanita dayali ve içtenlikle inanmalarini ve imanlarina zulüm bulastirmamalarini sart kosmaktadir. Yani, güvende olmak için iki sart öne sürmektedir: Biri içtenlikle iman, digeri de imana zulüm bulastirmamaktir.
“Iman edip, imanlarina zulüm bulastirmayanlar var ya iste onlar güvendedir (emniyettedir), hidayet üzeredirler.” (6/82)
Peki, “imana zulüm bulastirmak” ne demektir?
Zulüm, bir seyi yerli yerine koymamak, yerinden etmektir. Allah’in varligini ve ayetlerini görmezden gelmek (inkar), güç ve yetkisini baskalariyla paylasmak (sirk), içtenlikle inanmadigi halde inanmis görüntüsü vermek (nifak), nimetlerine karsi sükretmemek (nankörlük) ve belirledigi sinirlari asmak (haram), baskalarinin haklarina saygisizlik zulümdür. Iman ettigini iddia edenlerin, bu gibi zulümlere bulasmamalari ve bunlardan mutlaka uzak durmalari ve ayrica imanlarini iyiliklerle beslemeleri gerekir. Aksi takdirde güven ve hidayet üzere olamazlar.
“Kim iyilik yaparak tüm varligi ile Allah’a yönelirse, iste o takdirde en saglam yola girmistir…” (31/22) Iyi davranmayi ilke haline getiren, ahlakiyla örnek olanlar ancak hidayet üzeredirler.
Hülasa, insanlar dünya ve ahirette güven ve huzur içerisinde yasamak istiyorlarsa -herkese örnek olan Muhammed as gibi- içtenlikle iman etmeli, imanlarina asla zulüm bulastirmamali, imkanlari ölçüsünde salihat ve hasenat isleyerek hayatlarini idame etmelidirler. Böyle davrandiklari takdirde ancak “güven merkezli” toplum insa edilir.
Degilse, ne ana-baba çocuguna, ne de çocuk ana-babasina, ne koca karisina, ne de kari kocasina, ne ögretmen ögrenciye, ne de ögrenci ögretmene, ne amir memuruna, ne de memur amirine, ne isçi isverene, ne de isveren isçisine, ne satici müsteriye, ne de müsteri saticiya güven duyar. Kisaca, güven mefhumunu kaybeden bir toplumun, hidayet üzere ve huzur içinde olmasi beklenemez.
Allah’in, bizlere basiret, hikmet, hidayet ve tutarli bir iman vermesini ve bizi güvenli, huzurlu kilmasini niyaz ederim.
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)