Kur’an, insanlara dogru yolu göstermek için indirilmis bir kitaptir. Bu Kitabin muhatabi insandir. Dolayisiyla Kur’an, muhatap olan insanin anlayabilecegi bir dil ve anlam ile indirilmistir; zira dogasi ve maksadi geregi anlasilmak zorundadir; ancak çogunlukla insandan/muhataptan, kismen de hitaptan kaynaklanan sebeplerle kimi ayetler farkli yorumlanabilmektedir.
Türkiye’de Kur’an’i anlama konusunda iki grup/muhatap insandan söz etmek gerekir. Bir grup, Kur’an’i Arapçadan çevirip meal ve tefsir eden, digeri de meal ve tefsir yapamayacak seviyede olup ta bu meal ve tefsirleri okuyup yararlanandir. Dolayisiyla “Kur’an’in anlasilmasi” derken, muhatabi dikkate alarak konusmak gerekir.
Kabul etmek gerekir ki okuyucu, kimin meal ve tefsirini okuyorsa, onun yorumundan yararlanacaktir. “Iki meal okuyup ahkam kesenler” seklindeki elestirilere muhatap olanlar, esasen okuduklari meal ve tefsirin yorumlarina katilarak ahkam kesmektedirler. Eger dile getirdikleri hususlar yanlis ise, elestiri oklari kendilerine degil, meal ve tefsir yapanlara yöneltilmelidir.
Allah, Kur’an’in apaçik ve kolay anlasilabilecegini söylemektedir. “Apaçik olan Kitabi, düsünüp anlayasiniz diye –bildiginiz dilde- Arapça olarak indirdik.” (Zuhruf 2,3)
Peki, Kur’an’in “apaçik, anlasilir ve kolaylastirilmis olmasi” ne demektir? Elbette bütünüyle degildir. Kimi ayetleri, kelimeleri, cümleleri, mecazlari, icazlar vs’yi anlamak için ilmi derinlik gerekir. Onu da ancak uzmanlari kavrayabilir. Burada kastedilen husus, mesajinin ve ne istediginin açik olmasidir. Türkiye’de egitim düzeyi ne olursa olsun, saglam bir meal okuyan her insan, Allah’in kendisinden ne istedigini rahatlikla anlar; zira Kur’an mesaji anlasilir bir hitaba sahiptir.
Kabul etmek gerekir ki tarih boyunca Kur’an’in anlasilmasi ile ilgili yasanan sorunlar, hitaptan ziyade, muhataptan kaynaklanmaktadir. Muhatap, Kur’an’i baska kaynaklarin ve baska kültürün gölgesinde kalarak ve baglamindan kopararak anlamaya çalisirsa, meal ve tefsir yaparsa, elbette sorun yasayacaktir. O bakimdan Kur’an’i meallendiren veya tefsir eden uzmanlar, “sahih” bir anlamayi gerçeklestirmek için bir takim hususlara dikkat etmelidirler.
Resulullah döneminde Kur’an’in anlasilmasi ile ilgili kayda deger sorunlar yasadigina dair bilgilere sahip degiliz. Hem inananlar, hem de inanmayip karsi çikanlar, -akademik bilgiye sahip olmadiklari halde- Kur’an’in anlami ile ilgili bir tartisma içerisine girmediler; zira her iki taraf da inen ayetlerin kendilerinden ne istedigini rahatlikla anlayabiliyordu. Peki, sonraki dönemlerden günümüze kadar –akademik/teolojik bilgiye ragmen- niçin anlama konusunda sorunlar yasanmaktadir? Allah, “apaçik bir Kitaptir” dedigi halde, niçin “anlam” ile ilgili önemli tartismalar yasanmaktadir?
Kur’an’in dogru anlasilmasi için, her seyden önce Kur’an’in nasil bir kitap oldugunu ve indirilis maksadini iyi kavramak lazim. Yani, bilinmelidir ki anlamaya yönelik sorun, dil sorunu degil, zihniyet ve bilinç sorunudur. Kur’an’in asil maksadinin, sorun çikartmak, insanlari zora sokmak, öldürmek olmadigi, tersine insanlara ögüt vererek hayatlarini kolaylastirmak oldugu; dolayisiyla yeryüzünde adaleti, güveni, insanligi, barisi saglamayi hedefledigi bilincine varildiginda ayetler çok daha rahat anlasilacaktir. Firavuna bile “yumusak söz söyleyin” diyen bir mesajin maksadi öldürmek olabilir mi? Binaenaleyh, kimi kissalarin, olaylarin, misallerin tekrar tekrar anlatilmis olmasinin nedeni de maksadinin iyi kavranmasi içindir. Ayetlerin tarihsel baglami, maksadi ve insanlardan ne istedigi dikkate alindiginda gayet kolay anlasilacaktir.
Kuskusuz her metnin kendine özgü bir dili, bir mantigi ve bir amaci oldugu gibi, Kur’an’in da kendine özgü bir dili, bir mantigi ve bir amaci vardir. Bu özelligi muhataplar tarafindan kavrandiginda, aralarinda anlamaya yönelik sorunlarin en aza inecegi kanaatindeyim. Kur’an ayetlerini saglikta kullandigimiz ilaçlar gibi düsünerek anlamaya çalisirsak, çok daha iyi neticeler alacagimiza inaniyorum.
Mesela agri kesici özelligi olan bir ilaci, antibiyotik bir ilaç yerine nasil ki kullanamiyorsak, her bir ayeti de baglami ve amaci disinda kullanamayiz. Örnegin, Medine’de sözlesmelerine sadik kalmayip Müslümanlara hainlik yapan Yahudilerden dolayi kiyamete kadar bütün yahudileri ayni kapsama alip suçlamak yahut “Isa Mesih Allah’in ogludur” diyen Hiristiyanlarla, Isa Mesih’i bir elçi olarak gören Hiristiyanlari bir tutmak, Allah’in mesajlarini (ayetlerini) anlamamak demektir. Dolayisiyla geçmiste bir kavmin yanlisini anlatan bir ayeti kiyamete kadar o kavmin veya o inancin bütün fertlerine samil kilmak ayetleri saptirmaktan baska bir sey degildir.
Evet, hiçbir insan dininden, irkindan ve mensup oldugu toplumdan dolayi lanetlenemez. Lanetlenmesi gereken temayülü ve zihniyetidir. Yani insanlara karsi olan saygisizligi, zulmü, münafikligi, hainligidir. Resulullah as’in Medine’de Yahudilerle savasmasi, Yahudilik dinine sahip olmalarindan degil, anlasmalarini bozup müsriklerle birlikte Müslümanlara savas açmalarindadir. Yine Münafiklar ile karsi karsiya gelmesi, Müslüman görünüp, hainlik yaparak Müslümanlari arkadan vurmalaridir.
Kur’an’in geregi gibi anlasilmamasinin sebeplerinden bir digeri de yapilan çevirilerde, Kur’an sözcüklerine anlam verilirken, sözcüklerin kök anlami ve baglami dikkate alinmadan anlam verilmesidir. Halbuki Türkçe kelimeler yetersiz olsa da en yakin anlam verilmesine dikkat edilmelidir.
Mesela; halaka (yaratmak), ceale (kilmak, yapmak), bede’a (baslamak), bere’a (icat etmek) sözcüklerin tümünü “yaratmak” olarak çevirmek yanlistir.
Yine, “salat” sözcügünün geçtigi her kavrami “namaz” olarak çevirmek yanlistir; zira salat; yerine göre din, dua, ibadet, destek, rahmet, dayanisma, yardimlasma gibi Allah’a yönelten pek çok anlamda kullanilmistir. “Zekat” kelimesini de “mali yardim” olarak çevirmek yanlistir; zira zekat, tezkiye/arinmadir. Yani, infak yaparak mali ve kendini tezkiye etmektir, arindirmaktir.
Yine; seyyie (kötülük), zenb (suç), ism (günah), sue (çirkin), habis (kötü) sözcüklerin tümünü “günah” olarak çevirmek yanlistir.
Hakeza, Nebi ve Resul sözcüklerini “peygamber” olarak çevirmek yanlistir; çünkü Kur’an’da farkli anlamlarda kullanilmistir. Peygamber, sadece “Muhammed” yerine kullanilabilir.
Yine, “Allah diledigini hidayete erdirir” ve “Allah kalplerini, kulaklarini mühürledi” gibi ayetleri, konuyla ilgili diger ayetlerle birlikte okumak ve baglamini dikkate alarak anlam vermek gerekir. Aksi takdirde insan özgürlügünü ve imtihanini ortadan kaldirmis olursunuz. Bilinmelidir ki kalplerin mühürlenmesi sebeptir, sonuç degildir.
Kur’an’in geregi gibi anlasilmamasinin diger bir sebebi de geleneksel ve mistik anlayistir; zira bu zihniyetler, Kur’an’i agirlikli olarak Israiliyat, Samanizm, Budizm gibi kaynaklarin rivayetleriyle anlamaya çalisir. Geleneksel grubun, “Kur’an’i ancak –Ehl-i Kitap anlayisinda oldugu gibi- geçmis din adamlari anlayabilir” diyerek, anlamayi geçmise mahküm etmeleri kabul edilir bir durum degildir. Halbuki günümüzün ilim/bilim adamlari çok daha büyük imkanlara sahiptirler.
Netice itibariyle bilinmelidir ki Kur’an’in dogru anlasilmasina yönelik sorun, zihniyet sorunudur. Yani, misyonunu ne kadar kavrayip kavramadigimiza baglidir. Misyonunun “nur”, yani insanlari “karanliklardan aydinliga çikarmak” oldugu hakikati merkeze alinmadan dogru anlasilmasi kolay olmayacaktir. Onun için “bütüncül” bir anlayisla ve ne istedigine bakarak anlamak lazimdir.
Kur’an’in anlasilmasina yönelik insanlar arasinda bir takim sorunlar yasansa da misyonu dikkate alinarak, akil faal hale getirilerek, ön yargilardan uzak, samimiyetle okundugu takdirde, mesajinin daha kolay anlasilacagina ve istenen ögüdün alinacagina inaniyorum; zira Kur’an, ögüt almak isteyen herkes için kolaylastirilmistir.
“Gerçek su ki ögüt alinsin diye biz Kur’an’i kolaylastirdik; niçin (Kur’an’a kulak vererek) ögüt almiyorsunuz?” (Kamer 17)
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)