KUR’AN, BEŞ TEMEL ESAS ÜZERİNE BİNA EDİLİR-1
Öncelikle bilinmelidir ki Kur’an’ın indiriliş maksadı, insana yol gösterip mutlu kılmaktır. Bu maksadını da “beş esas/ilke” üzerine bina eder. Her ne düşünürseniz düşünün, akla gelen tüm konular, mutlaka bu esaslardan birinde saklıdır.
Evet, Kur’an’ın indiriliş maksadına yöneldiğimizde, her ne anlatılırsa anlatılsın, maksadının, bu beş esası gerçekleştirmek olduğunu rahatlıkla görmüş olacağız; ancak Kur’an’ın maksadına yönelmeyip, ayetlerin lafzına, kişilere, hikaye ve edebiyat kısmına takılanlar, Allah’ın mesajlarını, maksadını ve kendi sorumluluklarını anlayamazlar.
Şimdi kısaca bu beş temel esas/ilke üzerinde durmaya çalışalım.
Birinci esas (maksat), tevhittir; yani “la ilahe illallah” hakikatinin gerçekleşmesidir.
Tevhit; yaratan, yaşatan ve hesap soranın sadece Allah olduğunu bilip inanmak ve sadece O’na kulluk ederek hakkını teslim etmektir. Onun içindir ki Allah, bütün toplumlara şu ilkeyi hatırlatmaktadır: “Sizin Allah’tan başka bir ilahınız yoktur; o halde sadece O’na kulluk edin.” Allah’a kulluk etmek, Allah’ın belirlediği ilkelere göre yaşamaktır.
Tevhit; şirk, küfür, nifak gibi kalbi hastalıklardan arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek, yaratılmış olan her ne varsa, sahibinin sadece Allah olduğunu kabul etmektir. Daha da önemlisi, Allah’ın, insanların huzuru için elçiler aracılığı gönderdiği nizamı/sistemi korumaktır. Tevhit, sözden ziyade, fiillerle, yani nizamını/ilkelerini korumakla sağlanır. Allah’ın, toplum için belirlediği ilkeleri dikkate almayanların tevhitten söz etmesi ciddiye alınamaz.
Bilindiği gibi, müşrikler hiçbir zaman “birden fazla ilah vardır” demediler. Onlar da bir olan ilaha inanıyorlardı; ancak putlarını aracı kılarak ve atalarından kendilerine tevarüs edilen geleneğe uyarak Allah’ın kendileri için belirlediği ilkeleri benimsemediler. Demek ki “Allah birdir” demekle tevhit gerçekleşmez. Ondan önce “la” demek, yani Allah’tan gelmeyen (Kur’an’da belirlenmeyen) bütün sahte inançları ve düzenleri ret etmek gerekir.
İkinci esas (maksat), yeryüzünde adaletin gerçekleşmesidir.
Adalet; Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde her türlü zulmün ortadan kaldırılması ve her hak sahibinin hakkına kavuşmuş olmasıdır.
Bir toplumda adalet terazisi sağlıklı çalışmıyorsa, o toplumda zulüm ve haksızlıklar var demektir. Kur’an, insanlardan zulme karşı durmalarını ve adaletin sağlanmasını ister ki her hak sahibi hakkına kavuşmuş olsun. Aksi takdirde dünya ve ahirette huzur bulamak mümkün olmayacaktır.
“Allah; emanetleri/görevleri ehline vermeyi ve insanları yönetirken adaletle yönetmelerini, hüküm/karar verirken yine adaletle vermelerini emreder.” (4/58)
Selam ve muhabbetlerimle…
BEŞİR İSLAMOĞLU-15.05.23
KUR’AN, BEŞ TEMEL İLKE ÜZERİNE BİNA EDİLİR (2)
Geçen gün, “Kur’an’ın indiriliş maksadının, insana yol gösterip mutlu kılmak olduğunu, bunu da “beş esas/ilke” üzerine bina ettiğini ve bu ilkelerden ilk ikisinin tevhit ve adalet olduğunu yazarak paylaşmıştık.
Bugün de diğer ilkeleri yazmaya devam edeceğiz.
Üçüncü ilke (maksat), insanların GÜZEL AHLAK sahibi olmalarını sağlamaktır.
Kur’an’ın temel maksatlarından biri de insanın şeref ve haysiyetinin korunmasıdır. Bu maksatla Kur’an, her türlü utanç verici çirkin işleri, hayasızlığı, edepsizliği, aşırılığı ve haddi aşmayı yasaklar. İnsan fıtratına/ahlakına aykırı olan kötülüklerden, yanlış ve zararlı fiillerden, taşkınlıktan, azgınlıktan ve zorbalıktan kaçınmayı emreder.
Diğer taraftan, insanların dürüst, erdemli, hoş görülü, nezaketli, sabırlı, çalışkan, üreten, yani hasenat ve salihat sahibi olmayı prensip haline getirmelerini istemektedir.
“Allah; adil davranmayı, iyilik yapmayı ve yakınlara karşı iyi davranmayı emreder. Her türlü fahşayı, münkeri ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öyle öğüt vermektedir.” (16/90)
Dördüncü ilke (maksat), UHUVVET’tir. Yani barış içerisinde kardeşçe yaşamayı sağlamaktır. İki türlü kardeşlik vardır; birincisi, bütün insanların kardeş olmasıdır; zira tümü “tek nefisten” (aynı özden, aynı sudan, aynı topraktan) Allah tarafından “kardeş” olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla bu bağlamda, bütün insanlar Allah’ın kullarıdır ve hiç birinin diğerinden üstünlüğü yoktur. Hepsi “tarağın dişleri gibi” eşittirler.
İkincisi de –özelde- müminlerin kardeşliğidir ki Kur’an’ın ifadesiyle “müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerin barış içerisinde yaşamalarına yardımcı olun. Sorumluluğunuzun bilincinde olun ki size merhamet edilsin.” (49/10) Dolayısıyla, topraktan kardeş olanların üzerimizde hakları bir ise, mümin olanların hakları ikidir.
Kardeşlik, ister toprağa dayalı olsun, ister inanca dayalı olsun, bütün insanlar, birbirlerinin haklarına saygı göstermeli, birbirlerine zulüm etmemeli, aşağılamamalı, ötekileştirmemeli, medeni bir şekilde birlikte yaşamalıdırlar.
Mallarını haksız sebeplerle (haram yollarla) yememeli (2/188), ölçmede ve tartmada dikkat etmeli, hileli/sahte yollara asla başvurmamalıdırlar. (83/2) Çalışıp üreten, kazandığını ihtiyaç sahipleriyle paylaşan kardeşler olmalıdırlar.
Selam ve muhabbetlerimle…
BEŞİR İSLAMOĞLU 18.05.23
KUR’AN, BEŞ TEMEL ESAS ÜZERİNE BİNA EDİLMEKTEDİR (3)
“Kur’an’ın indiriliş maksadının, insana yol gösterip mutlu kılmak olduğunu, bunu da “beş esas/ilke” üzerine bina ettiğini ve bu ilkelerden –geçen iki yazımızda- tevhit, adalet, ahlak ve uhuvveti yazarak paylaşmıştık.
Bugün de beş ilkenin sonuncusu olan ahiret gününü yazıp paylaşacağız.
Kur’an’ın temel ilkelerinden beşincisi, ölümden sonraki hayata (ahiret gününe) hazırlıklı olmayı sağlamaktır.
Ahiret; ölümden sonra Yüce Yaratıcıya hesap verip, geçici meskenini kalıcı meskene dönüştürme yeridir. Her insanın, kendisine verilen hayatın geçici olduğunu, asıl hayatın ölümden sonra yaptıklarıyla yüzleşerek edineceğini bilip inanması gerekir.
Hülasa; Kur’an’ın nüzul sebebinin (asıl maksadının) tevhidi, adaleti, ahlakı, uhuveti ve ahiret inancını kalplere (zihinlere) yerleştirmek olduğunu bilip inanmak, her akıllı insanın temel vazifesidir. Bu beş temel esastan biri eksik kalırsa, diğer dördünün pek bir anlamı kalmaz.
Düşünün, “tevhit” inancına sahip değilseniz, diğer dördü tamam da olsa bir kıymet ifade etmez. Yine, “adalet” yoksa veya “ahiret inancı” yoksa diğer dördü yine bir anlam taşımaz. Hakeza, “ahlak” yoksa veya “uhuvvet” yoksa yine bir anlam ifade etmez. Mutlaka o beş esasın/ilkenin insanın hayatında canlı olması gerekir. Aksi takdirde Allah katında hayatınızın bir önemi olmaz.
Öyle ise, her insan “tevhit” üzere hareket ederek Rabbini hakkıyla bilip inanmalı, tüm fiillerinde adaletten ayrılmamalı, insanlar arası ilişkilerde ahlaklı olmalı, kardeşlik prensiplerinden ödün vermemeli ve bütün hayatının hesabını vereceği ahiret gününü asla unutmamalıdır.
Kur’an’ı bu disiplinler çerçevesinde okuyup anlayan, “Kur’an’dan başka hakem aramayan” (6/114), “Kur’an’a, devri geçmiş, işlevi kalmamış kitap” muamelesi yapmayan (25/30) ve Kur’an’ı maksadı dışında (mevtalara, maddi kazançlara alet etmeden) okumayanlara ne mutlu! İşte Kur’an, onlar için bir hidayet kaynağıdır. (2/2)
Selam ve muhabbetlerimle…
BEŞİR İSLAMOĞLU 22.05.23
BU YAZI YAZARIN ÜÇ ADET YAZISI GECİKTİĞİNDEN DOLAYI BİRLEŞTİRİLEREK YAYINLANMIŞTIR...
YAZININ UZUNLUĞUNDAN DOLAYI YAZAR VE OKUYUCULARIMIZDAN ÖZÜR DİLERİZ...
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakış açısını yansıtmayabilir.