Bilindigi gibi, Kur’an, insanlara hakikati çesitli mesellerle (örneklerle) anlatir. (62/54) Kehf suresindeki Musa as ile bir kulun yolculugu da bu mesellerden biridir. (62/60-82)
“Musa as ile bir kulun yolculugu fiilen yasanmis mi yoksa temsili bir anlatim midir” tartismasina girmiyorum; bu tartisma bir sey kazandirmaz; zira fiili de olsa, temsili de olsa, verilmek istenen mesaj degismez. Ben sahsen, Kur’an ayetlerini anlamaya çalisirken, maksat ve mesaj üzerinde yogunlasirim; çünkü asil istenenin mesaj olduguna inaniyorum. Digeri teferruattir.
Bu yolculukta “gemiyi delme”, “bir genci katletme” ve “bir duvari tamir etme” üzerinden önemli mesajlar verilmektedir. Mesajlara geçmeden önce, halk arasinda “hizir” (her yerde hazir) olarak adlandirilan efsanevi bir kul üzerinde durmak gerekir.
Bilindigi gibi ayette “rahmetimizle kendisine lütufta bulunarak, ilim ögrettigimiz ‘kullarimizdan bir kul’ olarak ifade edilmektedir. Kur’an disi geleneksel bilgi kaynaklarinda bu kul, “hizir” olarak isimlendirilerek efsanelestirilmistir; hatta tipki “mehdi ve Isa” gibi ölümsüzlestirilmistir. Halbuki Kur’an, “senden önce hiçbir beseri ölümsüz kilmadik. Sen öleceksin de onlar süresiz mi yasayacaklar. Her nefis Ölümü tadacaktir” (21/34) buyurarak, hiç kimsenin “uzun süre veya süresiz” yasayamayacagini beyan etmektedir.
Kur’an’in hakikat ve ilkelerine en uygun düsen anlam, söz konusu kulun bir melek olmasidir. Bilindigi gibi melekler Allah’in emirlerini yerine getiren metafizik varliklardir. Kur’an’da cinler kapsaminda olan melekler de “kul” olarak isimlendirilmislerdir. (43/19)
Kur’an, bir insani haksiz yere öldürmenin büyük bir suç oldugunu ve karsiliginda kisasin uygulanmasi gerektigin söyler. Dolayisiyla, Musa as’in gözü önünde masum bir genci öldüren kulun, suç islememis gibi davranmasi kabul edilemez. Onun içindir ki Musa as, “bir cana karsilik olmaksizin masum bir cani nasil öldürürsün; dehset verici bir is yaptin” diyerek hemen tepkisini göstermistir; ancak öldüren kimse “ölüm melegi” olunca, suçlu olmaktan kurtulur; zira ölüm melegi, Allah’in emri üzere canlari alir ve kimse o melegi suçlayamaz. Ölen için baska sebepler aranir.
Yine, “ben bunlari kendiligimden yapmadim” (18/82) demesi ve yapip ettiklerinin, kendi bilgi ve iradesiyle degil, ilahi bildirimle yapmis olmasi, o kulun melek oldugunun kanitidir. Ayrica gayb bilgisinin melekler disinda baska kullara verilmemesi, bu kulun özel bir melek oldugu ve Musa as’a hakikati (olaylarin iç yüzünü) ögretmek üzere görevlendirildigi gün gibi açiktir.
Dolayisiyla Musa as’a “benimle birliktelige katlanamazsin” diyen kul, Allah’in, kendi ilmiyle donattigi ve O’nun adina is yapan özel bir melekten baskasi olamaz; zira Allah, gaybi (perde ötesindeki görüntüleri) sadece meleklerine bildirir/gösterir; onlar da o bilgileri elçilere iletirler.
“Gaybaleminin sadece Allah’a ait oldugu ve elçiler disinda kimseye bilgi verilemeyecegi” prensibini dikkate almayanlar, batinilik, israiliyat ve mesihiyat kaynaklarindan beslenerek Hizir, Ilyas, Mehdi, Mesih, “evliya”, kirklar, cinler, periler, devler gibi mitolojik sahsiyetler icat ederler. Sonra da bu batil inanislarini Müslümanlarin kaynaklarina tasiyarak Islami tahrif eder ve Müslümanlari batiniligin/batilin batakligina sürüklerler.
Bu kissa (veya mesel) üzerinden tasavvuf paradigmasina argüman çikartmak, “ilm-i ledün” adiyla sözüm ona gnostik/sezgisel bir bilgi türü icat etmek, gayb bilgisini Allah’in yani sira -adina evliya dedikleri- kimi özel insanlarla paylasmak, hakikat ile asla bagdasmayacaginin bilinmesi lazim. Bir kulu/melegi “hizir” yaparak gaybalemine muttali kilmak, sonra da önderlerini de -zincirleme olarak- onun gibi gayb alemine vakif kilmak, batil inançtan baska bir sey degildir.
Musa ile bir kul kissasinin vermek istedigi mesaja/ana fikre gelince; bu hadisede verilmek istene mesaj, “tek boyutlu/görüslü bakis açisindan sakinmaktir. Bilindigi gibi, insanlara kapali olan, görünmeyen, bilinmeyen, pek idrak edilmeyen ve adina “gayb” denilen bir alem vardir. Bu alemi sadece Allah bilir. Allah, alemle ilgili bilgi vermek isterse, melekler araciligi ile elçilerine bildirir. Kur’an’da haber verilen bütün kissalar (gaybi bilgiler) bu yolla Muhammed as’a bildirilmistir.
Kabul etmek gerekir ki hadiselerin görünen taraflari yaninda görünmeyen taraflari da vardir. Çogu kimse, yasanan hadiselerin görünen dis kisimlarina bakarak kanaat sahibi olmaktadir veya hüküm vermektedir. Oysa bir de görünmeyen -Musa as kissasinda oldugu gibi- ancak görenlerin/bilenlerin anlatmasiyla görünebilen/anlasilabilen iç kismi vardir. Dolayisiyla tek tarafli (at gözlügüyle) bakmak, insani yaniltabilir.
Mesela, çocugunu ikinci kattan asagiya atan birini gördügümüzde, “delirmis, o masum çocugu nasil asagiya atar; vicdani yok mu” deriz; ancak bir yangindan dolayi veya onu öldürmeye tesebbüs eden birinin içeride oldugunu ögrendigimizde, onu asagi atmakla dogru yaptigini kabul ederiz.
Tek tarafli/boyutlu bakan kimse, söz konusu Musa as kissasini okudugunda, ilk bakista o kulu/melegi, gemiyi deldiginden dolayi “kiymet bilmeyen bir eskiya”; genci öldürdügünden dolayi “bir katil”; duvari karsiliksiz tamir ettiginden dolayi “bir ahmak” olarak kabul edilebilir; ancak hadiselerin iç yüzü anlatilinca/görülünce, isin öyle olmadigi rahatlikla anlasilacaktir. Öyle ise, yüzeysel bir bakis açisiyla Allah’in kainattaki iradesinin nasil gerçeklestigini bilmek kolay olmayacaktir.
Hülasa, bir olayin iç yüzünü ve nedenini bilmeden veya bir konuda dogru bilgi sahibi olmadan yargida bulunmak kisiyi/toplumu yaniltabilir. Bu kissa da görüldügü gibi, Musa as nedenini ve iç yüzünü bilmedigi, sadece bildigi ve gördügü ile yargida bulunarak yanilmistir. Binaenaleyh, arastirmadan, maksadina bakmadan ve kesin emin olmadan sadece gördüklerimizle ve bildiklerimizle hareket etmek yaniltici olabilir; buna dikkat etmek gerekir.
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)