Insanlarin, seref ve haysiyetleriyle yasayabilmeleri için yaratilistan kendilerine verilen haklarina sahip çikmalari gerekir. Bu haklar özetle can (saglikli yasama), mal (kazanç, is), din (inanç, ibadet), akil (saglikli düsünme) ve nesil (insanca kalma) özgürlügü ve emniyetidir. Allah, bu temel haklarin korunmasini insanlara tevdi etmistir. Basta devlet olmak üzere toplum, aile ve her birey bu haklara sahip çikmalidir.
Bilindigi gibi Allah, insan haklarina büyük önem vermektedir. Insanlar, “insanca” yasasinlar diye Kur’an indirmis, elçiler göndermis ve evreni hizmetlerine vermistir. Ardindan, insanlara tasiyabilecegi yükümlülükler verilmistir. Toplum bu yükümlülüklerini yerine getirdigi takdirde baris, güven ve huzur içinde yasayacaktir.
Bu makalemizde insanin temel haklarindan biri olan “nesil emniyeti” üzerinde durmaya çalisacagiz.
Nesil; döl, soy, nesep, zürriyet, sülale, kusak ve insan demektir.
Nesil; çocuk, birey, aile, toplum, ümmet ve millet demektir. Nesil emniyeti de bütün bunlarin yani “insanin” izzet ve serefinin, namus ve haysiyetinin korunmasi, yaratilisina uygun yasamlarinin saglanmasidir.
Nesil; ayni zamanda fitrat/yaratilis amacina ve düzene uymak demektir. Yani, yaratilis kanunlarina uygun bir sekilde dogmak, yasamak ve kiyamete kadar insan yasaminin kutsiyetini korumaktir.
Fitrat/hilkat bozulursa nesil bozulmus olur; nesil bozulursa fitrat/hilkat bozulmus olur; zira bunlar, Allah tarafindan iç içe konulmus hayati esaslardir. M. Akif, nesillerin bekasinin önemini su beytinde ne kadar güzel ifade eder!
“Hilkat ne kar arar, ne zarar; bekayi nesle bakar hep, bekayi nesli sorar.”
Nesil emniyetini korumak sadece ailenin omuzlarina yüklenecek bir yük olmamakla beraber, birinci derecede aileye düsmektedir; zira Yüce Kur’an Müminlere, “kendinizi ve ehlinizi (ailenizi) atesten koruyun” diyerek, bireylerin haklarinin korunmasini aileye tevdi etmistir. Aziz Nebi’miz de bu konuda sorumluluk tasiyanlari uyarirken, “hepiniz çobansiniz, hepiniz sürünüzden mesulsünüz” demektedir. Dolayisiyla aile büyüklerine büyük sorumluluklar yüklenmektedir.
Ailelerin, çocuklarina iyi bir din egitimi aldirmalari ve Islam ahlakina göre yetistirmeleri dinen zorunludur. Islam ahlaki, çocuklarin yetistirilmesinde su ve hava kadar önemlidir; asla ihmale gelmez. Ihmal edildigi takdirde çocuk cahiliye mikrobu kapar, oradan da topluma sirayet eder ve top yekun toplumu bozar. 0 Halde çocuklari önemsemek ve Islam ahlak ve terbiyesine göre yetistirmek gerekir ki saglikli nesiller yetistirilmis olsun; aksi takdirde sürekli birbirimizi suçlayip dururuz.
Allah, hiçbir seyi ve hiç kimseyi amaçsiz ve sorumsuz yaratmamistir. Her yaratilanin bir amaci ve bir görevi vardir. Insan olarak bizlerin de görev ve sorumluluklari vardir. Bir anlamda çoban ve sürü konumundayiz. Hem yönetiyoruz, hem de yönetiliyoruz. Yani hem egitim veriyoruz, hem de egitiliyoruz. Insan basta kendisinden, sonra ailesinden ve sonra da toplumdan sorumludur. Bu sorumluluklar yüce Yaratici tarafindan kendisine “emanet” edilmistir. Dolayisiyla nesil emniyeti üzerinde durmaya çalisirken, asil üzerinde durulmasi gereken husus, “eminlik ve güven” olmalidir.
Emniyet; korku ve endiselerden uzak, güvenlik ve huzur içerisinde yasamaktir. Emniyet içerisinde yasayabilmek için “emanetlere” sahip çikmak gerekir. Emanet de bir kimseye muhafaza edilmesi için birakilan bir mal/esya oldugu gibi, insanin basta akil ve sagligi olmak üzere namus ve serefi, ailesi, sorumlu oldugu diger toplum bireyleri, kendisine tevdi edilmis görevi de emanet kapsamindadir. Allah’in insanlara biraktigi emanetler oldugu gibi, insanin insana biraktigi emanetler de olmaktadir. Nesil de bir emanettir. Bu emanet öylesine önemlidir ki onun korunmasini Allah insanlara emanet etmistir. dolayisiyla insanlar gözleri gibi bu emanete sahip çikmalidirlar.
Yüce Kur’an, “emanetlerinize ve ahitlerinize sahip çikin” diyerek emanetlere büyük önem vermektedir. Muhammed as da toplum içindeki güvenirliliginden dolayi “Muhammedül emin” sifatini kazanmis ve emanete sahip çikmayanlara münafiklik sifatini uygun görmüstür.
Emanet, güven demektir. Bir insan emanetine ne ölçüde sahip çikarsa o ölçüde emindir, güvenilirdir. Yani güvenilir olmasi demek, hem kendisine birakilan emanetlere hiçbir zarar vermeden saglam bir sekilde sahip çikmasi ve istendigi zamanda iade etmesi, hem de insanin aklina, gözüne, kulagina, diline, eline beline sahip çikarak dogru ve hayra uygun kullanmasidir; zira bütün bunlar da Allah tarafindan dogru ve amacina uygun kullanmak üzere emanet edilmistir. Emaneti korumak farzdir. Bu farziyete binaen “Emaneti korumayanin imani, ahdinde durmayanin dini yoktur” ifadesi kayitlara geçmistir.
Yüce Kur’an emanetlerin önemine vurgu yaparken söyle buyurmaktadir: “Biz emanetleri göklere, yere ve daglara teklif ettik de onlar bunu yüklemekten çekindiler, (sorumlulugundan) korktular. Onu insan yüklendi. Dogrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab,72)
Emanetin (sorumlulugun), insandan daha güçlü ve dayanikli olan gök, yer ve daglara teklif edilmesi, onun ne kadar agir ve önemli oldugunu belirtmek içindir. Esasen insan bu emaneti tasiyabilecek yetenek, güç ve kabiliyete sahiptir. Eger öyle olmasaydi, hasa, Allah insana haksizlik etmis olurdu. Tabi ki Allah, insanlara haksizlik etmez; ancak insanlar görev ve sorumluluklarini yerine getirmeyerek kendilerine haksizlik etmektedirler. Bu da cahilce hareket etmelerinden kaynaklanmaktadir.
Kur’an, “Müfsitler, firsat buldu mu yeryüzünde ortaligi fesada verir, ekinleri tahrip eder ve nesilleri bozmak için çalisir. Allah bozgunculugu sevmez” (Bakara, 205) buyurarak, nesli korumayanlarin bozguncu oldugunu, isleri fesada götürdügünü belirtmektedir.
Nesil emniyetine sahip çikmanin yollarindan biri, kadin ve erkegin iffetini ve namusunu korumasidir. Namus ve iffetin korunmasi demek, kadin ve erkegin Kur’an ölçülerine göre hareket etmesi demektir. Nur suresinde nesli bozan adimlara dikkat çekilmis ve bunlardan uzak durulmasi istenmistir.
Islam dini, nesil emniyeti konusunda titiz davranarak nikahi çok önemser ve süt kardesliginden evlat edinmeye kadar her konuda hükümler koyar. Bu hükümlere uyulmadigi takdirde akibetin kötü olacagi haber verir.
Çagimizda tibbi gelismelerle ortaya çikan tüp bebek gibi nesli ilgilendirecek konularda son derece hassas olmak zorundayiz. Çocuk sahibi olmak elbette arzu edilir; ancak bunu mesru yollarla kazanmak gerekir. Bazi peygamberlerin bile çocuk sahibi olamadiklarini göz önüne getirerek takdire boyun egmek gerekir. Yapilacak sey, neslin saglikli yasamasina zarar vermeden mesru tedavi yollarina basvurmaktir.
Bilinmelidir ki Islam ögretileri disinda bir hayat, Kur’an’in ifadesiyle cahiliyedir; zira cahiliye, Islam disi sistem, inanç, ahlak kurallari, düsünce ve yasanti biçimidir. Cahiliye eski çaglara veya belli dönemlere ait bir sistem degildir. Insanlar Allah’tan uzak yasadigi sürece cahiliye devam etmis olacaktir. Cahiliye Resulullah as’dan önce var oldugu gibi, bugün de modern bir sekilde hayatiyetini sürdürmektedir. Cahiliye bugün genç kizlari, kadinlari reklamlara, ticarete, her türlü ihtiraslara peskes çekmektedir.
Fuhsun yaygin oldugu günümüzde Müslüman ailelere büyük görevler düsmektedir. Namus, seref ve iffetiyle yasamak, çoluk çocugunu Islam ahlakiyla yetistirmek oldukça zorlasmistir. Müslümanlar ates çukurunun kenarinda yasayacak hale gelmislerdir. Televizyon, internet ve benzeri görüntüler adeta evlerimizi ve isyerlerimizi istila etmistir. Bu görüntülerin büyük bir kismi maalesef Müslüman aile yapisini da ifsat etmektedir, nesilleri bozmaktadir. Bunlara basta devlet ricalinin ve sivil toplum kuruluslarinin müdahale etmesi ve alternatif programlar hazirlamalari kendilerine düsen hayati bir yükümlülüktür.
Müslüman ailelerinin bireyleri de ifsat edici programlara karsi önlem almalari ve aile fertlerini bu ifsat edici programlara karsi duyarli hale getirmeleri elzemdir. Aksi takdirde bu gemide olan iyi kötü bütün insanlar izzetini kaybederek -tarihteki örnekleri gibi- yok olup gideceklerdir.
“Nihayet onlarin ardindan öyle bir nesil geldi ki bunlar salati/ibadeti biraktilar, nefislerinin arzularina uydular. Bu yüzden, gelecekte sapikliklarinin cezasini çekeceklerdir.” (Meryem, 59)
Mümin oldugunu iddia edenler, nesli korumaya yönelik Allah’in hükümlerine riayet etmek, iffet ve namusa leke getirecek her türlü düsünce ve davranislardan kaçinmak zorundadirlar. Bati’dan veya Dogu’dan gelsin, her türlü aile ve nesil emniyetini bozucu düsünce ve hareketlere karsi mücadele vermek zorundadirlar.
Müminler, aile mefhumuna, dolayisiyla nikah akdine önem vermelidirler. Resmiyet kazanmayan hiçbir nikah ve birliktelikten yana olmamalidirlar. Nikahi önemsiz görerek veya namusa göz dikerek kizlari ve kadinlari iffetsizlige yönlendirmeye çalisan kimselerle sürekli mücadele halinde olmalidirlar.
Son zamanlarda kimi televizyon programlarinda teshir edilen nikah disi birliktelikler, nesli bozmakta ve aile mefhumunu ayaklar altina almaktadir. Televizyondaki bu tür programlarin amaci ne olursa olsun, nikahsizligi, hayasizligi, iffetsizligi teshir edip siradanlastirdigi için, kutsal olan Müslüman aile yapisina açik bir tehdit olusturmaktadir. Devlet ricali, acilen ailenin kutsiyetini muhafaza edecek kanunlar çikartip bu hayasizliga köklü bir çözüm getirmezlerse, büyük bir vebal altinda kalacaklarini unutmamalidirlar; zira bu hayasizlik, zamanla tüm topluma sirayet edecek ve çepeçevre kusatacaktir.
Daha yarim asir önce, evli ve arti çocuk sahibi bir kadini kabul eden bir erkek (veya tersi), asla toplum içerisinde dolasamazdi; ama günümüz medyasi, her türlü rezaleti görsellestirerek siradanlastirdi ve herkesi bu rezalete seyirci hale getirdi. Bu rezaleti yok etmek ve bir daha görmemek için, ilgili devlet ricalini göreve çagiriyoruz. Devlet ricali bu hayasizligi ortadan kaldirmazlarsa, her türlü hayasizligin ve ortaya çikan kavgalarin, ölümlerin bas sorumlu olacaklardir.
Hülasa, nesli ve dolayisiyla insanligi korumak istiyorsak yüce yaraticinin ögretileriyle hareket etmek zorundayiz; zira Islam hükümlerinin olmadigi yerde izzetli ve serefli yasamak zordur. Insan haklari, demokrasi, baris, özgürlük, hümanizm gibi içi bosaltilmis sloganlarla bir yere varilamaz. Içi bosaltilmis bu kavramlari dillerinden düsürmeyenlerin, adaletsizligi, adalet boyasiyla nasil boyayarak yutturmaya çalistiklarini, güçsüz kalanlara nasil zulmettiklerini ve yeryüzünü nasil ifsat ettiklerini bütün dünya izlemektedir.
Konuyu Ibrahim as’in Kur’an’da geçen su duasiyla tamamlayalim:
"Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun egenlerden kil, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çikar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin." (Bakara 128)
Selam ve muhabbetlerimle…
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)