Zekât kurumunun güncellenerek aktif hale getirilmesi ile ilgili son yaziya gelmis bulunuyoruz.
Birinci yazida “zekâtin anlam ve önemi”, ikinci yazida “zekâtin, Sadaka ve Infak ile Iliskisi”, üçüncü yazida “zekât-vergi iliskisi”, dördüncü yazida “zekâtin nelerden verilmesi gerektigi ve zekât mükellefiyeti”, besinci yazida da “kazançlarimizin ne kadarini, kime, nasil infak edecegimiz” üzerinde durmustuk.
Bugün de -sonuç olarak- “Zekâtin güncellenmesi” basligi ile yazdigimiz bes yaziyi özetleyerek maddeler halinde vermeye çalisacagiz.
1. Zekât, sosyal dayanisma sisteminin vazgeçilmez temellerinden biridir; fakirin zenginde olan hakkidir; zira yüce Allah: “onlarin mallarinda muhtaç ve yoksullarin hakki vardir” (Zariyat,19)
2. Sosyal dayanisma sisteminin vazgeçilmez temellerinden biri de sadakadir. Sadaka, her türlü “iyi ve yararli is” demektir. Zekât da her türlü mali ve ahlaki sorumluluklari kapsadigi -iyi ve yararli bir is- oldugu için, sadakanin bir parçasi olarak kabul edilmistir.
3. Zekât vermek, sadaka vermek demektir. Tövbe suresinde, “zekâtin verilecegi yerler” olarak kabul edilen ayette (60) zekât degil, “sadakat/sadakalar” olarak ve hem de “feride/farz” olarak geçmektedir.
4. Zekât, Kur’an’da sadakanin bir parçasi olarak tanitilirken, zamanla Islam fikhinda bütün infaklarin basi kabul edilmistir.
5. Kur’an’da zekât ile ilgili herhangi bir ayrinti yoktur. Zekât ile ilgili ayrintilar, tamamen “sünnet” denilen Nebi as’in uygulamalariyla sekillenmistir. Bu da zekât uygulamalarinin degiskenligini göstermektedir.
6. Fikih literatüründe- zekât ayri, vergi ayri tanimlanmis ise de “hakkin edasi” anlaminda ikisi de vergidir. Dolayisiyla “zekât vergisi” olarak ifade etmenin hiçbir sakincasi yoktur.
7. Nebi as ve ilk iki halife döneminde zekât sadakasi bir vergi (hak) olarak yönetim/idare tarafindan hazinede toplatilir, sonra ihtiyaç sahiplerine dagitilirdi.
8. Zekâta tam bir islerlik kazandirip faal hale getirmek için Türkiye’de “sosyal güvenlik bakanligi” adiyla bir bakanlik kurulmali, “zekât” adi altinda her türlü sadakalar (infaklar/yardimlar) bu bakanlik eliyle ve belgeyle toplanarak “Kur’an’in öngördügü” ihtiyaçlara harcanmalidir.
9. Kurulacak olan “sosyal güvenlik bakanligi” köylere varincaya kadar subeler açmali ve tüm ülkede ihtiyaç sahiplerini hakkaniyetle tespit ederek derecelendirmeli (mesela 1. 2. 3. Derecede ihtiyaç sahibidir) ve her yil bilgileri güncellemelidir.
10. Kimlerin “zekât mükellefi” olacagi, “zekât kurulu” tarafindan, Istatistik Kurumu’nun verileri –sosyo-ekonomik durum- dikkate alinarak hazirlamali ve ihtiyaç duyuldugunda veriler yenilemelidir.
11. Zekât mükellefi olmak için Türkiye’de bugün itibariyle -Istatistik Kurumu’nun verileri dikkate alindiginda, dört kisilik bir ailenin yeme, içme, giyinme, iskan, isinma, enerji, saglik, egitim, iletisim, ulasim, seyahat gibi zorunlu ihtiyaçlarinin karsilanmasi için yaklasik aylik bes bin liraya ihtiyaç oldugu görülür. Dört kisilik bir aile için nisap miktari “bes bin lira” ise, iki kisilik bir aile için de “üç bin lira” kabul edilebilir.
12. Zenginlik ölçüsü (nisap); 80 gram altin, 40 koyun/keçi gibi belli miktarda mala-servete-ticarete sahip olmak degil, ne kadar riziklandigimiz (kullandigimiz, yararlandigimiz) ile ölçülmelidir. Mesela; maas 5 bin, ticaret 3 bin, zirai ürünlerden 2 bin, hayvan ürünlerinden bin lira (toplam 11 bin lira) gibi.
13. Aylik 5 bin, yilda (5x12) 60 bin lirayi esas alarak “altin kiymeti” üzerinden bir nisap miktari (zenginlik ölçüsü) çikarmanin hiçbir yarari ve anlami yoktur; zira hayat standartlari sürekli degistigi için bu rakamlar göreceli ve sürekli degismektedir. Onun için her yil zekât vergisi –tipki fitir/fitre sadakasi gibi- yenilenmesi zorunludur.
14. Zekât mükellefiyeti konusunda Müslümanlari üç sinifta toplamak mümkündür. Birinci sinif; zekât vermek zorunda olanlardir ki onlarin dört kisilik aylik gelir/gideri bes bin liranin üzerindedir.
Ikinci sinif: Orta halli kimseler; bunlar ne zekât verir, ne de alir ki onlarin da dört kisilik aylik gelir/gideri bes bin liranin altindadir.
Üçüncü sinif: Muhtaç kimseler; bunlar zekât alanlardir ki onlarin da dört kisilik aylik gelir/gideri çok düsüktür. Tabi, bunlarin siniflandirilmasi gerekir. (1. 2. 3. Derce gibi)
15. “Zekât nelerden verilmelidir” sorusunun cevabi, nelerden riziklaniyorsak (faydalaniyorsak, harciyorsak) onlarin toplamindan verilmelidir. Yeme, içme, giyinme, mefrusat, iskan, isinma, enerji, saglik, egitim, iletisim, ulasim, seyahat gibi ihtiyaçlarinin tümünün toplami olmalidir.
Özellikle belirtelim, kendi evinde oturanlar, yaklasik bir kira belirleyerek harcamalara katmalari gerekir. Arabasi olanlar da arabalarindan yararlandiklari ölçüde gider kaydedeceklerdir. Dolayisiyla lüks konut/villada oturanlar ve lüks arabalar kullananlar, yararlandiklari o lüks nimetlerin bedelini zekât vergisi olarak ödemelidirler.
16. Resmi tapusu bizde olsa bile, riziklanmadiklarimiz (faydalanmadiklarimiz) mal ve servetin zekât vergisi yoktur. Zira Allah’in istedigi, “RIZIK” olarak faydalandiklarimizdan vermektir.
“Size rizik olarak verdiklerimizden infak edin.” (Bakara 3, 254, Kasas 54, Ra’d 22 gibi)
17. Allah’in nimetlerinden yararlandigimiz ölçüde zekât vergisini ödemeliyiz. Tipki evlerimizde su, elektrik, gaz kullanip faturasini ödedigimiz gibi. Nasil kullanmadigimiz su, elektrik ve gaz için bir ödeme yapmiyorsak, kullanmadigimiz (faydalanmadigimiz) Allah’in nimetlerinden de zekât vergisi ödemek zorunda degiliz.
18. Yararlandiklarimizin vergisini devlete veriyorsak -su, elektrik, gaz gibi- o harcamalar da zekât giderlerine dahil oldugundan, ayrica “vergi zekât yerine geçer mi” sorusu da önemini yitirmis olur; lakin yararlanmadigimiz bir mal için verdigimiz vergi, zekât giderlerine dahil edilemez. O verginin zekât harcamalarinda yeri yoktur. Arsa vergisi gibi
19. Borç ödeyenlerin ödedikleri para, zekât gelir/giderlerine eklenip eklenmedigi hususunda neye borçlandiklarina bakmak gerekir. Nimetlerden yararlanmak için borçlanmislar ise, zekât gelir/giderlerine dahil edilmelidir. Insaat, arsa, tarla gibi gayri menkule yatirim yapmak için borç ödüyorlar ise, dahil edilemez; zira o insaat, arsa, tarladan henüz yararlanmamislardir ve kimlerin yararlanacagini da ancak Allah bilir.
20. Günümüzde zekât vergisi Müslümanlarin vicdanina birakildigi için, Müslümanlar, -tipki namaz, oruç gibi- ciddiye almali, Allah’in kullarina olan borcunu titizlikle ödemelidirler.
Sunu özellikle belirtelim ki “zekât” basligi altinda dile getirdiklerimiz -zekât kurumuna islerlik kazandirmak maksadiyla hazirlanan- bir taslaktir. Yeni bir takim ilkeler önerirken, basata Nebi as olmak üzere “öncekiler yanlis yapmistir” demiyorum. Onlar kendi konjonktüründe belki en dogrusunu yapmislardir; ancak yasadigimiz bu 21. Asirda tüm gelismeleri dikkate alarak “hakkaniyet üzere bir paylasim ortaya koymaktan baska çaremiz yoktur” diye inaniyorum.
“Mallarini Allah yolunda harcayanlarin durumu, her basaginda yüz tane olmak üzere yedi basak veren tanenin durumu gibidir. Allah, diledigine kat kat verir. Allah’in lütfu genistir. O her seyi bilendir.” (Bakara, 261)
Selam ve muhabbetlerimle…
Besir ISLAMOGLU