Cedel sözlük olarak; “ipi saglamca bükmek; birini sert bir yere düsürmek; düsmanlik veya tartismada çetin olmak, cephe almak” gibi anlamlara gelir.
Tenkit ise; bir tezin dogruluk veya yanlisligini, bir düsüncedeki çeliskileri tartisarak gösteren bir kiyas sanatidir. Daha genis bir ifadeyle, bir sahsi, bir eseri, bir konuyu, bir düsünceyi dogru veya yanlis, olumlu ya da olumsuz yönleriyle degerlendirmeye tabi tutmaktir. Tenkitin Türkçesi, elestiridir.
Sokrat’a göre ise, diyalektik gerçege ulasmak, kavramlari açikliga kavusturmak ve tarif etmek için tez ve antitez halinde yürütülen karsilikli konusma yöntemidir. (Isl. Ansk.)
Esasen cedel de tenkit de bir çesit elestiridir, tartisma yöntemidir; ancak tartisma sert ve kirici yapilinca adi “cedel” olmaktadir. Yapilan mücadele esnasinda üstünlük saglama duygusu, böbürlenme, kendini temize çikarma ön planda ise orada cedel vardir. Yine, karsidaki muarizlari çekememe, onlara karsi kin besleme, yerine göre tekfir etme, hatta kavgaya dönüstürme, ötekilestirme durumu söz konusu ise orada tenkit degil, cedel vardir. Binaenaleyh kimi alimler, cedel tartismasi kardeslik ve beraberlik ruhuna zarar verdigi için tartismalarin “münazara” metoduyla yapilmasini istemislerdir.
Her insan, fitrati geregi yanlis düsünebilir ve yanlis söyleyebilir. Dolayisiyla yanlislarin ortaya çikmasi için tenkit/elestiri yönteminin kullanilmasi bir zarurettir. Baska türlü dogrularin ortaya çikmasi beklenemez. Tenkit, bir fikir ve bir inanci zorla kabul ettirmek veya hasmi susturmak için yapilmamali, bütünüyle dogru bilgilerin ortaya çikmasi için yapilmalidir. Her isin bir ahlaki ve bir hukuku olduguna göre, elestirinin de bir ahlaki ve hukuku olmalidir. Aksi takdirde dogrular ortaya çikmayacagi gibi, daha da girift hale gelir.
Kur’an kitabi, bastan sona yanlis düsünce ve söylemlere karsi agir tenkit ve tehditler yaparak, muhataplarindan söylemlerini ispata (delillendirmeye) çagirmaktadir. Onun içindir ki Kur’an, gerçek bilgiye ve kesin delile dayanmayan bilgi ve söylemleri ret eder. (16/125) Bu anlamda Kur’an, bir tenkit ve elestiri kitabidir.
Birçok ayette, peygamberlerin kendi kavimleriyle aralarinda geçen tartismalardan da örnekler verilir. Yapilan tartismalarda degisik metotlarin kullanildigi, yanlislarda israr edenlere karsi insanin bütün yetenek ve özellikleri dikkate alinarak, yerine göre sosyolojik psikolojik, felsefi ve tarihi bilgiler ihtiva eden delillerden yararlanildigi görülür.
Nebiler, sadece muhataplarini degil, kendilerini de hatalarina karsi elestirir ve Allah’tan magfiret dilerler. Hatta Allah, Nebi as için “vestegfir li zenbike”: “günahin için istigfar dile” (47/19) demektedir.
Bu makalede Müslümanlar arasinda maalesef saglikli bir zeminde yapilmayan elestiri ve tartisma üzerinde durmaya çalisacagiz.
Elestiri; (ister tenkit, ister cedel, ister münazara adiyla yapilsin) hakikatin ortaya çikmasi için kaçinilmaz bir yöntemdir. Elestiri, yanlis bilgileri, yanlis uygulamalari, yanlis metotlari eleyerek atmaktir. Nasil ki pirinci tas parçaciklarindan ayiklamadan alip pisiremiyorsak, (pisirip yedigimiz takdirde dislerimize zarar veriyorsa) insan hayati için lüzumlu olan bilgilerden yanlislari eleyip temizlemek görevimiz olmalidir.
Elestiri yaparken öncelikle kendimizden baslamamiz lazim. Öz elestiri yaparak kendimizi aynaya tutmamiz, sorgulamamiz ve temizlememiz lazim. Allah’a karsi sorumluluklarimiz ve günahlarimiz için istigfarda bulunmamiz, tövbe etmemiz ve arinmamiz lazim; zira arinan (kendisini elestirerek arindiran) kurtulusa erecektir. (35/18)
Elestiri, bir usul, ahlak ve hukuk çerçevesinde yapilmalidir. Bunun için de su hususlara mutlaka dikkat edilmelidir:
1. Her insan ontolojik yapisi geregi zaaf sahibidir ve yanilir. Nebiler bile yanilmislardir. Dolayisiyla hiç kimsenin lideri, önderi, hocasi, imami, seyhi, babasi, dedesi masumiyet (yanilmazlik) vasfina sahip degildir. Yanlislar kimden gelirse gelsin, rahatlikla ilkesel davranarak usul ve edep çerçevesinde elestirilmelidir.
2. Elestiri yaparken maksadimiz, kendimizi hakli çikartmak ve muhatabi susturmak olmamali, bütünüyle hakikatin ortaya çikmasi olmalidir. Dolayisiyla bir fikir sana göre ne kadar uç, saz ve sapma olursa olsun, saygi duyulmali, kötü niyet aranmamali, elestirilecek ise, kinle degil, yine fikirle elestirilmelidir. Korkma, senin gibi düsünmüyor diye “din” elden gitmez.
3. Elestirdigimiz konu hakkinda yeterli bilgimiz ve saglam kanitlarimiz olmalidir. Bir eseri tenkit edebilmek için önce o eseri altini çizerek, metotlu bir sekilde sonuna kadar okumak gerekir.
4. Elestiri yapilirken vicdan ve akil merkeze alinarak yapilmalidir. “Bizden degil” veya bizim gibi düsünmüyor” diye düsmanca saldiriya geçilmemeli, asla kimseye hakaret edilmemeli, asagilanmamali ve dislanmamalidir. Anlasma saglanmadigi noktada “ senin düsüncen sana, benim düsüncem bana” ve “selam” deyip ayrilmak lazim. Muhatabini din kardesin görmüyorsan, bari “insan” kardesin olarak görmelisin.
5. Usul ve edep çerçevesinde yapilan elestirilere tahammül edilmeli ve söylenenler dikkate alinmalidir. Maalesef insanlik tarih boyunca hakikate ve dogrulara karsi çikan, elestiriye tahammül etmeyen güruh, hep kibir sahibi narsisitler ve çikarcilar olmustur. Onlara hakikat anlatmak mümkün degildir.
6. Muhataplarimiz bize göre ne kadar aykiri konusurlarsa konussunlar, “ya hayir konusmaliyiz, ya da susmaliyiz.” Bizim gibi düsünmüyorlar diye ötekilestirmemeliyiz ve düsmanlastirmamaliyiz.
7. Kur’an, Musa as’i Firavuna gönderirken, “ona güzel davran” derken ve yine Muhammed as’ “sen kati davransaydin etrafinda kimse kalmazdi” buyururken, Müslümanlarin birbirlerine karsi tahammülsüz olmasi ve güzel davranmamasi kabul edilemez.
8. Din ile kin bir arada olamaz. Dolayisiyla dini tekeline alip, kendi gibi düsünmeyenleri aforoz edip hedef tahtasina koymak ve linç kampanyasina tabi tutmak Islam’in izin verdigi bir durum degildir.
9. Herhangi bir fikri dogru bulmayip çürütmek istiyorsak, saglam kanitlarla ve düzgün ifadelerle ortaya çikmaliyiz. Aksi takdirde, kin ve düsmanliktan öte bir kazancimiz (!) olamaz.
10. Dogru kimsenin tekelinde olmadigi gibi, çogunlugun sahip oldugu da her zaman dogru degildir. Kur’an, çogunlugun görüslerini degil, ayetlere ve burhana (delile) dayali hakikatleri esas alir. Aksine, çogunlugun yanildiklarini dile getirmektedir; zira aklini kullanmayan, tefekkür ve tedebbürle düsünmeyen insanlar, sürülesir ve körü körüne taklit etmekten kendilerini kurtaramaz.
11. Medeni diyebilecegimiz toplumlar, sempozyumlarda, panellerde konferanslarda ve yayimladiklari makalelerde tezlerini bilimsel olarak kanitlayarak tartisir ve gerekli elestirilerini yaparlar. Maksatlari muarizlarini küçük düsürüp ötekilestirmek degil, onlara dogrulari göstermektir. Iste, tartismalarda bu yöntem örnek alinmalidir.
Hülasa; elestiri olmadan dogrularla yanlislar birbirinden ayrit edilemez. Hangi toplumlarda saglikli elestiri varsa, orada hakikat ortaya çikmis ve toplum medenilesmistir. Kabul etmek gerekir ki “Dogu” toplumlarinda elestirel kültür olmadigi veya bir usul ve edep çerçevesinde yapilmadigi için ilerleme saglanamamistir. Onun içindir ki bu gerilemeyi gören Aliya, “elimde olsa dogu medreselerine elestirel dersler koyardim” demistir.
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)