Dua; ibadettir, tesbihtir, yakaristir, istekte bulunmaktir, kulun Allah’in karsisinda acizligini itiraf edip O’na siginmasidir. Biz müminler, istigfar ederek Allah’tan günahlarimizin bagislamasini isteriz ve tövbe ederek de günahlardan uzak duracagimizin sözünü Allah’a veririz.
Kader; Allah’in baslangiçta kainata düzen vermesi ve varliklarin rollerini belirlemesi demektir. Her varlik, kaderi geregi kendisine belirlenen rollere göre hareket eder ve asla disina çikamaz. Mesela, günesin kaderi isi ve isik vermek iken, suyun kaderi de agirlik kaldirmasidir. Yine, arinin kaderi bal vermek iken, koyunun kaderi de süt vermektir. Ölüm, tüm canlilarin kaderidir. Dolayisiyla insan, ölüm kaderinden kaçamadigi gibi, -irade sahibi kilindigi için- ahirette hesap verme kaderinden de kaçamaz.
Evet, “her canli ölümlüdür” hükmü, ilahi bir yasadir/kaderdir. Kader, asla degismez. Peygamberler basta olmak üzere bütün insanlar ölümün kaldirilmasi için dua edip yalvarsalar, Allah asla onlarin dualarini dikkate almaz ve ölümü kaldirmaz. Yani, istedigimiz kadar yalvarip dua edelim; önceden yazilip yasalastirilan (kaderlestirilen) hiçbir sey degistirilmez. Dolayisiyla, dualar kaderi degistirmez.
Insanlar bu dünyaya imtihan olmak için gelmislerdir. Dolayisiyla ölüm disinda Allah, gelecekleriyle ilgili bir kader belirlememistir. Evet, insanlar bu dünyada imtihandadir. “Sizi kesinlikle korkuyla, açlikla, can ve mal kaybiyla imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara 155) Imtihanda olanlar için hiçbir dayatma/kader olamaz; çünkü önceden hazirlanarak kisinin önüne konulan kaderle imtihan olmaz. Imtihanda olan insanin özgür iradesiyle karar vermesi ve ona göre de sonucuna katlanmasi gerekir. Duanin, ibadetin, imtihanin ve hayatin anlamli olmasi için önceden yazilmasi (karara baglanmasi) degil, kisi, iyi veya kötü olana yönelip kazandiginda yazilmasi gerekir.
Insan hakkinda önceden her sey belirlenerek, yani kaderlestirerek önüne konmasi, onun iradesinin, söylemlerinin ve fiillerinin dondurulmasi demektir ki o zaman da ne duanin, ne ibadetin, ne imtihanin, ne de hayatin bir anlami kalmaz. Cebriye’nin savrularak söyledigi, “rüzgarin önünde kuru bir yaprak” olur ki o zaman zaten insan düsünen bir varlik olmaktan çikar.
Bilindigi gibi, degerli melekler tüm yaptiklarimizi (kamerayla) kayit altina almaktadirlar. Eger önceden hakkimizda bir sey yazilmis olsaydi, meleklerin ikinci bir kez kaydetmesine zaten gerek kalmazdi. Onun için bizler, dualarimizla Allah’tan, dünya ve ahirette bize iyilik vermesini, günahlarimizi bagislamasini, bizi her türlü aci ve sikintidan kurtarmasini isteriz. Biz isteriz, Allah da dualarimiza icabet eder. Yani, bizim istek ve fiillerimize göre Allah onlari yaratir. Önceden yaratmis degildir. Yani, insanin fiilleriyle alakali önceden verilmis (takdir edilmis) bir karar yoktur; çünkü önceden takdir edilenler (kaderlestirilenler) asla degistirilmezler.
Tabi, dualarin kabul olmasi için “hak edis” olmalidir. Allah’in yani sira zaman zaman baska varliklara yönelerek onlardan yardim isteyenlerin (13/14), kendisine nimet verildigine simaran, kendisine kötülük dokundugunda dua edip yardim isteyenlerin (41/51) (yani, kendisine mal mülk, imkan verildiginde simaran, basina bir sikinti geldiginde ancak bolca dua edip Allah’tan yardim isteyenlerin) duasi muteber degildir.
Sonuç olarak belirtmek gerekir ki kader, dua ve imtihan olgusu dogru anlasilmadikça, sahih bir akide ve sorumluluk olusamaz. Bilinmelidir ki dualarimiz, ibadetlerimiz, iyiliklerimiz, kötülüklerimiz, sevinçlerimiz, acilarimiz ve kisaca tüm hayatimiz imtihan içindir. Imtihan için yaratilan insana “kader dayatmasi” yapilmaz. Basina gelen her bir sikinti, kaderi degil, imtihanidir. Kaderin oldugu yerde, irade yoktur; iradenin olmadigi yerde de imtihan yoktur. Insan, her ne sekilde ölürse ölsün, o ölüm sekli imtihanidir; kaderi degildir. Kaderi, sadece ölmektir; zira ölüm, her varlik için yazildi (kaderlestirildi.
Insanin, “ölüm kaderi” disinda dogdugu bölge/cografya, irk, renk, cinsiyet, aile, dindaslik da kaderidir; ancak dogustan gelen bu gibi kaderlerin bir kismi degisime açiktir. Degisime açik olanlar, imtihana tabidir ve Kur’an ve akil çerçevesinde degismelidir. Mesela, cinsiyetini (zorunlu olmadikça) degistiremez; ancak aileden gelen dini/mezhebi degistirebilir.
Kisaca, her insanin görevi (yaratilis maksadi), tüm imkanlarini -gücü nispetinde- zorlayarak “Allah’a kul olmaya çalismak” olmalidir. Her insan, sahip oldugu imkanlar oraninda Allah katinda sorumludur ve unutulmamalidir ki Allah mutlak adalet sahibidir; hiç kimseye haksizlik etmez ve gücünün fevkinde bir sey de yükletmez. Onun için insanlar, Allah’in sifatlarini, yetkisini ve gücünü degil, kendilerinin yetki ve gücünü konusmalidirlar ve kendilerine düseni yapmalidirlar. Merak etmesinler; Allah’tan yana en ufak bir haksizlik göremezler.
Selam ve Muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU