(Ins ve cin terkibine devam…)
Kur’an’da geçen cin kavraminin “nasil anlasilmasi gerektigi” ile ilgili dört küçük makale paylastik. Simdi de insanlik tarihinin erken dönemlerinden itibaren “cin” adi verilen varligin halkin muhayyilesinde nasil efsanelestigi ve köklü bir inanç haline geldigi üzerinde durmaya çalisacagiz.
Cin inancinin tarihi kökenlerini arastirdigimizda, tüm toplumlarda arkaik (geçmise ait) bir inanis ve düsünce oldugunu rahatlikla görmek mümkündür. Ilkel toplumlarda sebebi bilinmeyen bütün tabiat ve insani olay ve görüntüler cinlere baglanmaktaydi. Hatta anlasilmayan tüm bedensel ve ruhsal/psikolojik rahatsizliklarin kaynagi “habis ruhlar” olan cinlerden/seytanlardan olduguna inanilirdi.
Kur’an indirilmeye baslandigi dönemde, cahiliye Araplarinin cin/seytan (cinciler, müneccimler, büyücüler vs.) inançlari önemli bir yere sahipti. Kur’an, sahip olduklari bu mitolojik inançlarini, onlarin anladigi bir terminoloji ile ele alarak düzeltmeye çalisti; ancak Kur’an’in bu beyanlari, Müslüman ilahiyatinda, eskiden devam edip gelen cin hurafesinin gölgesinde kaldi. Cinlerle ilgili batil inanç ve düsünce, neredeyse tüm Müslümanlarin üzerinde ittifak etikleri dini bir dogma haline getirildi.
On dört asirdir devam eden “cin efsanesi”, günümüzde de bütün ihtisamiyla (!) devam etmektedir. Cahiliye Araplarindan bir kisim insanlar nasil cinlere tapiyor idiyse, (34/41) günümüz cahiliyesi de onlardan geri kalmamaktadir. “Müslüman” adini tasiyanlardan pek çok kimse, cinlere tanrisal nitelikler atfederek, zor durumlarda ve korku anlarinda –hayali olarak- onlara siginmaktadir. Oysa Müminler için tek ilah (tek otorite) Allah’tir. Hiçbir varliga Allah’in yani sira ilahi yetkiler verilemez, olaganüstü nitelikler atfedilemez. Her türlü zorluklara ve korkulara karsi –hiç kimse araci kilinmadan- müminler sadece Allah’tan yardim istenmeli ve O’na siginmalidir. (Bak. Felak ve Nas sureleri)
Simdi, -Kur’an’a ragmen- cinlerle ilgili üretilen efsanelere (hurafe ve batil inançlara) bir göz atalim. Bakalim halkin muhayyilesinde cinler nasildir, nasil bilinmektedir?
1.Cinler; insanlar gibi bedene sahip olan, insanlarin yani basinda yasayan ve insanlarla temas halinde olan, cinsel temas kurabilen (evlenebilen), üreyen, çogalan, yiyip içen, kötü ve kuytu yerlerde yasayan, iyi ve kötüleri (mümin ve kafir) olan varliklardir.
2. Cinler; olaganüstü yeteneklere sahip, çok hizli hareket edebilen, istedikleri yere giden, her yerde bulunan, zor isleri beceren, istedikleri kimselere yardim eden, hoslanmadiklari kimseler zarar veren varliklardir.
3. Kimi insanlarin vücuduna girerek nüfuz eden, bazi varliklara dönüsebilen (tenasüh), çesitli hastaliklara sebebiyet veren, insani çarpan, psikolojik ve kisilik bozukluklari meydana getiren varliklardir.
4. Büyücülerin, müneccimlerin, kahinlerin, kimi hocalarin, isbirlikçilerin hizmetinde bulunup onlara gayptan her türlü bilgi veren varliklardir.
5. Allah’in pek çok güç ve yetkisine sahip olan, her seye vakif olan, her türlü meçhul ve karanlikta kalan hadiseleri ve failleri ortaya çikarip aydinlatan varliklardir. Dolayisiyla cinlerle ortaklik kuran insanlar, her türlü gaybi bilgiye ulasabilirler.
Bilindigi gibi gaybi sadece Allah bilir. Allah’in gaybi olarak belirttigi varlik ve hadiseleri baskalarinin bilmesi mümkün degildir. Allah, insanlara her ne bildirecek ise, elçileri araciligi ile bildirir. Onun muhatabi elçilerdir ve gaybi hadiseleri vahiyle sadece elçilerine bildirir; onlar da o bilgileri insanlara iletirler. Dolayisiyla “cin” denen varlik, gaybi bilemez ve gayb konusunda kimseye bilgi veremez.
Cinleri efsanelestirenlere sunu sormak lazim: Olaganüstü gibi görünen her bir hadiseyi niçin “cin” denen varliga ait kiliyorsunuz? “Onlar, gaybi mi biliyor; yoksa Rahman’dan bir söz mü aldilar?” (19/78) Rahman size “böyle yapin” dedi? Olaganüstü, fizikötesi, insan gücünü asan hadislerin sahibi Allah degil midir? Yoksa (hasa) O’nun ortaklari mi var?
Esasen “cin” denen varligi -daha önceki dört yazimizda tanittigimiz gibi- Kur’an mesajini dikkate alip, tarih, bilim ve akil isiginda anlamaya çalismadigimiz sürece korku, bilinmezlik ve olaganüstülük gibi duygularla üretilen cin hurafeciliginden kurtulamayiz. Cin adiyla korkular yaratmaya devam edecegiz. Bilindigi gibi cinler üzerinden halka öylesine bir korku pompalanmis ki halk o korkuyla, “cin” adi yerine “üç harfliler” ifadesini kullanmayi tercih etmistir. Halk, cinlerin, her türlü zarar verme gücünün bulunduguna inanarak, “psikolojik rahatsizliklari olanlara cin musallat olmus” yalanini rahatlikla yutmaktadir.
Bu inanca mahküm olanlar, cinleri her türlü güce sahip varliklar kabul ederek, onlara teslim (tapinmis) olurlar. Içinden çikamadiklari her sikintiyi cincilere/hocalara götürerek çözmeye çalisirlar. Böylece öteden beri devam edip gelen “cinciler” sektörüne de destek vermis olurlar.
Bilindigi gibi, “sehir efsanesi” denilen haber ve bilgiler cinciler sektöründe büyük öneme sahiptir. “arkadasimiz falanca hocaya gitti, hoca cinleriyle iletisime geçerek, onlarca km. uzaklikta bulunanlardan tek tek haber verdi” veya falan kisiye cin musallat olmustu; hocaya/cinciye götürdüler. Hoca, üzerindeki cinleri alip bir siseye koydu ve adam sagligina kavustu” gibi hikayeler anlatilarak sektör güçlendirilmektedir.
Bati dünyasinda, insanlar yüzyillarca “seytan” üzerinden korkutulup her yönden sömürülürken, Müslüman dünyasinda da “cinler” üzerinden korkutularak sömürülmektedir. Orta çagda dini otorite olan kilise, yüz binlerce insani “ruhlarini seytan ele geçirdi” diye engizisyondan geçirip, iskencelere maruz birakirken, Müslüman dünyasi da “cin çikarma” seanslariyla benzer engizisyonla ruhlari arindirmaya (!) çalismaktadirlar.
Avrupa’da “seytan çagi” denilen o vahset çagi (engizisyon mahkemeleri) ihtilalle kapatilirken, Müslüman dünyasinda cin kavrami üzerinden etrafa pompalanan korku insanlari esir almaya devam etmektedir. Bu korkuya teslim olanlar, her tarafta cinlerin, seytanlarin, ifritlerin, perilerin, uzaylilarin, habis ruhlarin dolastigini, insanlarin tepesine dikildiklerini, hatta esir aldigini zan ederler. Her türlü sikintiyi bu habis ruhlardan kaynaklandigini bilirler. Oysa kendi nefislerinden kaynaklandigini bilmeleri gerekir.
Ilahiyatçilarin, basta cinler olmak üzere her türlü batil inanç ve hurafelerle –birinci derecede afet kabul edip- mücadele etmeleri gerekirken, bunlara din adina “dokunulmazlik” atfetmeleri ve hakikatmis gibi savunmaya çalismalari asla kabul edilemez.
Hülasa; cin konusu istismara çok açik olan bir konudur. Tarih boyunca yapilan yorumlar, mitolojik anlatimin etkisinde yapilmistir. Konunun dogru anlasilmasi için mitolojik anlatimlarin etkisinden kurtulmak ve Kur’an’in temel ilkelerini esas alarak anlamaya çalismak gerekir. Aksi takdirde her korkunun basi olan bu cin mitolojisinden (sarmalindan/hurafesinden) kurtulamayiz.
(Mutlak dogruyu bilen ancak Allah’tir.)
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)