Ehl-i Sünnet (ES) kavrami, -kök anlami olarak- “sünnete uyanlar” anlaminda kullanilmis olsa da realitede farkli bir anlam kazanmistir. Dolayisiyla Ehl-i sünneti, tarihi süreçte “çogunlugu bir arada tutan yapi” veya “çogunlugun sürdürdügü Müslümanlik” olarak tanimlamak daha isabetli olacaktir.
Bilindigi gibi, Resulullah as’dan sonra Islam dinine mensup onlarca firka, hizip, mezhep ortaya çikti. Söylem ve metotlari farkli olsa da hepsi de Kur’an ve sünnete tabi olduklarini dile getirdiler; ancak belirtmeliyim ki realitede hiç te öyle olamadilar. Dolayisiyla, Resulullah’in sünnetini, gerçek anlamda kim veya kimlerin takip ettigi ancak hesap gününde anlasilacaktir.
Ehl-i Sünnet (ES) kavrami ilk defa hicri 2. asirdan (bazilarina göre 3. asirdan) itibaren kullanilmaya baslandigi bilinmektedir. Bu kavram, baslangiçta masumane bir niyetle, birligi saglamak ve Müslümanlari bir çati altinda toplamak için kullanilmis olsa da realitede, birlikten ziyade Müslümanlari bölüp parçaladigi ve bir kismini “delalet” kapsamina aldigi rahatlikla görülecektir. Kendilerini ES semsiyesi altinda görenlerin, özellikle akli kullanan Mutezileyi disarida tutmalari ve “firka-i dalle” olarak yaftalamalari, Müslümanlari nasil böldügünü açikça ortaya koymaktadir.
Baslikta da belirttigimiz gibi, ES homojen (yekpare, standart) bir mezhep degil, mezhepler koalisyonudur. Bu koalisyona baktigimizda fikhi mezhepler olarak kabul edilen Hanefilik, Malikilik, Safiilik ve Hanbelilikten; kelami mezhepler olarak bilinen Esarilik ve Maturidilikten; tasavvufi tarikat olarak bilinen Naksilik ve Kadirilige kadar birçok firka, mezhep ve tarikatin yer aldigini görürüz. Hatta sayilan bu mezhep ve tarikatlarin bir dizi alt gruplari vardir ki onlar da bütünüyle ES kapsamina alinmistir.
ES dünyasinda o kadar irili ufakli firka, hizip, mezhep, tarikat, imam, müçtehit, filozof, seyh vs. var ki bunlarin her alanda fikirlerinin örtüstügünü söylemek mümkün degildir. Kendilerini ehl-i rey (akilci) olarak kabul edenler ile kendilerini ehl-i hadis (rivayetçi) kabul edenlerin –büyük oranda- ne metotlari, ne meselelere yaklasimlari, ne de içtihatlari örtüsmektedir. Fikih agirlikli çalisanlarin nispeten ortak yönleri vardir ve ayni çati altinda bulunmalari nispeten uygundur; lakin Cüneyd Bagdadi, Ibni Arabi, A. Kadir Geylani gibi mutasavviflar ile Farabi, Ibni Rüsd gibi filozoflarin ES çatisi altinda bulunmalari anlasilir gibi degildir. Haydi diyelim ki yelpazeyi genis tuttuk ve ortak kelime olan “La ilahe illallah” semsiyesi altinda bulusturduk; peki niçin digerleri ES semsiyesinin disinda birakildi?
Mesela, sormak lazim! Bu koalisyonda, hadisçiler tarafindan “hadis inkarcisi ve murci” kabul edilen Ebu Hanife’ye yer var da hocasi kabul edilen imam Cafer es-Sadik’a niye yer yok?
Yine, metot olarak akla yer veren ve Ebu Hanife’nin çizgisini gelistirerek sürdüren Imam Maturidi’ye yer var da onun gibi meselelerin çözümünde akli önceleyen Mutezile alimlerine niye yer yok?
Bir baska ifadeyle, kapsami genislettirilerek sert tartismalara, tekfir ve sirke sebebiyet veren kimi kelami, fikhi ve tasavvufi konulara yer var da meselelerin çözümünde akli merkeze alan yapilara niye yer yok?
Evet, Ehl-i Sünnetin içindeki çekismeleri görmezlikten gelmek mümkün degildir. Hanefi-Maturidi çizgisiyle Hanbeli-Selefi çizgisi yöntem ve kaynak bakimdan oldukça farklidir. Zaten farkli düsünce ve kaynaklara mensup müçtehitlerin tarihi süreç içerisinde birbirleriyle olan çekismeleri ayyuka çikmisti. Tabi ki her konuda herkesin ayni fikirde olmasi ve ayni sonuçlarda bulusmasi beklenemez; ancak ayni koalisyonda yer alanlarin en azindan temel meselelerde ayni görüste olmalari beklenir.
Hülasa, kabul etmek gerekir ki ES koalisyonu, bazi konularda ittifak halinde olsa da çogu konularda ihtilaf halindedirler. Birbirleriyle tartismalari ve çekismeleri unutulacak gibi degildir. Tabi ki en dogru olani bulup sürdürmek için birbirleriyle müzakere halinde olmalari, yanlislara karsi müspet elestiriler yapmalari dogaldir; ancak Maalesef, ES semsiyesi altinda bulunan sahis ve ekollerin bir kismi, birbirlerine karsi “müspet” anlamda bir yaklasim içinde olamadilar. Birbirlerine agir hakaretler yaptilar ve birbirlerini hak edilmeyen isimlerle yaftaladilar.
Esasen böyle sun’i bir koalisyon/birliktelik bastan beri sorunluydu. Kimler bunun kararini verdi? Tarafsiz bir yüksek istisare kurulu mu olusturuldu? Hangi kriterler esas alindi? Bunlarin yaniti yok. Esasen böyle bir olusuma ES’e gerek yoktu. Zaten dinin sahibi olan Allah, dinin adini “Islam”, bu dini kabul edenlere de “Müslüman” adini vermisti. Illa birlestirici yeni bir isim kullanilacak ise, “ehl-i Islam” ismi kullanilmaliydi ve tüm Müslüman sahsiyet ve ekoller Ehl-i Islam çatisi altinda yer almaliydi.
Maalesef bu isim kullanilmadi; zira isin temelinde yatan dinamikler siyasiydi. Halife seçiminde zaten bu ayriliklarin temeli atilmisti. O günkü “derin devlet”in kimleri dislayacagi belliydi. Onlardan biri, kendilerini “ehl-i beyt” olarak tanimlayan ve daha sonra “Sia” adini alan grup, digeri de akli merkeze alarak “uyduruk” rivayetleri ret eden, analitik düsünen, bilimle ugrasan, her yaptiklarina “evet” demeyen ve muhalefette kalan Mutezile idi.
Evet, Sünnilik ile Siilik tamamen siyasi hareketlerdir. Maalesef, siyaset (yönetme arzusu) Müslümanlari birbirinden uzaklastirmis, bölüp parçalamis ve agir faturalar ödemelerine neden olmustur. Halen de –geregi gibi yapilmadigindan- bölüp parçalamaya devam etmektedir.
Netice itibariyle belirtmek isterim ki ne maksatla kurulmus olursa olsun, Ehl-i sünnet semsiyesini terk etmek, onun yerine tüm Müslümanlari kapsayan “Ehl-i Islam” çatisi altinda toplamak zaruret haline gelmistir. Dünya Müslümanlari farkli cografyalarda, farkli idareler altinda yasamis olsalar da ve farkli fikirlere sahip olsalar da birbirlerini kardes olarak görmeleri, ideolojik yaklasimlari terk ederek güç birligi yapamalari, yeni bir vizyonla kalkinmaya (ihyaya) önem vermeleri arzulanan bir durumdur. Güç birligine ve kalkinmaya önem vermedikleri sürece ezilmislikten ve emperyalistlere boyun egmekten kurtulamazlar.
“Hep birlikte Allah’in ipine (Kur’an’a) simsiki sarilin; bölünmeyin!”
“Dinlerini parça parça edip gruplara ayrilanlar var ya senin onlarla hiçbir iliskin yoktur. Onlarin isi Allah’a kalmistir.” (Enam 159)
(NOT: Ehl-i sünnet üzerinde konusmaya devam edecegiz insallah…)
Selam ve muhabbetlerimle… Besir ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)
Mahmut Balci
Rabbimizin " ... O, sizi seçti ve bu kitapta ve daha önceki kitaplarda Müslüman ismini verdi..." (Hac; 78) "Allah'a çagiran, Salih amel isleyen ve ben Müslümanlardanim diyen kisiden daha güzel sözlü kim vardir" (Fussilet; 33) Tesekkürler Besir Hocam, yüregine saglik...