MUHAMMED AS’IN GERÇEK SÜNNETİNİ/YOLUNU, ANCAK KUR’AN’DAN ÖĞRENEBİLİRİZ
Muhammed as’ın doğum yıldönümü münasebetiyle…
Muhammed as, İslam’ın son elçisidir. Bütün Müslümanlar onu sever, sayar; lakin onu sevme ve sayma hususunda Kur’an’ın ön gördüğü kriterlere uyma noktasında maalesef yeterince bir çaba ve niyet göremiyoruz.
Kimileri, ona olan sevgi ve bağlılığını, onu “insanüstü” bir konuma çıkartarak, (adeta tanrılaştırarak) gösterirken, kimileri de onu “tarihsel” bir konuma indirgeyerek, yani onun elçilikteki örnekliğini değil, beşeri özelliklerini dikkate alarak sevmektedirler. (Onun gibi giyinerek, sakal bırakarak, onun gibi yiyip içerek vs.)
Yine kimileri ona olan sevgi ve bağlılığını, bazı ritüelleri ve şeairi yerine getirerek gösterirken, kimileri de mevlitlerde, kandillerde kutlama mesajlarını paylaşarak, salavat getirerek göstermektedirler.
Halbuki Muhammed as’ın nasıl bir kimliğe sahip olduğunu, vefatından sonra onun yolunu nasıl izlememiz gerektiğini Kur’an bizlere açık bir şekilde beyan etmektedir. Kendisinin tabi olduğu ve bize miras olarak bıraktığı tek kaynak, Kur’an’dı. O bütün hayatını Kur’an’a uyarak tanzim etmişti. Bu bağlamda tek geçerli sünneti/yolu da Kur’an’dır. Dolayısıyla hem kimliğini ve hem de sünnetini/yolunu doğru öğrenmek istiyorsak, onun bize emaneti olan Kur’an’a sımsıkı sarılmak zorundayız.
Kur’an, onun diğer insanlar gibi beşer olduğunu, insanlardan ayrı olarak kendisine nebilik makamı ve elçilik görevi verildiğini söyler. O, önceki elçiler gibi bir insandı; “beşerüstü” değildi. (25/20) Muhammed as’ın muhatap olduğu müşrikler, onun insani niteliklere sahip olmasını bir eksiklik olarak görmüş, dolayısıyla onun “insanüstü” niteliklere sahip olması gerektiğini dile getirerek şöyle demişlerdi:
“Bu nasıl bir resul ki yiyor, içiyor, çarşı-Pazar dolaşıyor…” ((25/7)
“Yerden bizim için bir pınar fışkırtmadıkça, sana inanmayız. Hurma ve üzüm bağlarından bahçen olmalı ve aralarından gürül gürül nehirler akıtmalısın. Göğü paramparça edip üzerimize yıkmalısın. Allah’ın meleklerini karşımıza çıkartmalısın. Altından bir evin olmalı. Göğe yükselmelisin. Oradan, okuyabileceğimiz bir kitap indirmelisin.
Deki: “sübhanellah! Ben sadece bir beşer ve bir resulüm. (isteklerinizi karşılayacak güce sahip değilim.)” (17/90-93)
Maalesef, tarihi süreç içerisinde Müslüman toplumlardaki Muhammed as ile ilgili olağanüstü beklentiler, müşrik toplumları aratmayacak şekilde arttı. Doğumundan vefatına kadar olan hayatı, olağanüstü niteliklerle donatıldı. Beşer ve elçi olan Muhammed’e, Yaratıcının gücü ve sıfatları verilerek Allah’a ortak edildi. “Mevlit” adıyla neşredilen ve her derde deva olarak görülüp okunan mersiyede ve İsrailiyat kaynaklı rivayetlerde bu vasıfları açıkça görmek mümkündür.
Bilinmelidir ki Kur’an’ın elçisi olan Muhammed nebiyi tek doğru tanıtan KUR’AN’DIR. Dolayısıyla, onu doğru tanıma ve sünnetine/yoluna uyma hususunda samimi olanlar, onu başka vasıtalarla (israiliyatla, kandillerle, mevlitlerle, ritüellerle, salavatlarla) değil, Kur’an’ın öngördüğü ilkeler (adalet, merhamet, ehliyet, samimiyet, sadakat, hasenat, salihat vs.) öncülüğünde rehber edinmek zorundadırlar. Onu doğru anlayıp uyanlara selam olsun…
Selam ve sağlık dileklerimle…
BEŞİR İSLAMOĞLU-27.09.23
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.