Had (ç. hudud) kavrami; sinir, çizgi, ölçü, hüküm, yasa, haram gibi anlamlara gelir. Haddini bilmek ise, basta Allah’in belirledigi haram sinirlara riayet etmek ve yaratilanlara karsi “ölçülü” davranmaktir. Diger bir ifadeyle, kisinin, kendi yetki ve degerlerini bilmesi ve bunlari dogru kullanmasidir.
“Haddini bilmeyi” iki kategoride ele almak lazim. Birincisi, Allah’in belirledigi sinirlara (yasa ve hükümlere) ittiba etmek, ikincisi de kendi güç ve imkanlarinin farkina vararak toplumda ölçüyü asmamaktir.
Allah; insanlara genis bir (mübah) alan biraktiktan sonra, bir takim sinirlar çizmis ve bu sinirlarin asilmamasini istemistir. Mesela; evliliklerde ve bosanmada bir takim sinirlar koyarak aile yapisinin adalet üzerine (muntazam) insa edilmesini istemis ve demis ki “bunlar, Allah’in hudududur; onlari asmayin. Kim Allah’in hududunu asarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (2/229, 230, 65/1, 58/4) )
Kisi, insan olarak kalmak istiyorsa, Allah’in kainattaki düzenine ve yeryüzündeki sünnetullaha (yasalara) karsi hassas olmali, o düzeni titizlikle korumalidir. Allah, insana hangi görev-sorumluluk yüklemis ise, insan o sorumlulugunun bilincinde olmali ve hakkiyla yerine getirmelidir. Dolayisiyla sorumlulugunu yerine getirmeyenler, hem Allah’a, hem de topluma karsi haddi asan “hadsiz” kimseler olmaktadirlar.
Simdi, Kur’an’in isiginda “hadsizlik” ile ilgili örnekler sunalim.
1. Allah, insanlara ayrintili bir sekilde din ögretmisken, bu dini dikkate almaksizin ve Allah’in kitabina dayanmaksizin hükümler koymak -adeta Allah’a din ögretircesine- yeni/bidat bir din icat etmeye kalkismak en büyük hadsizliktir.
Böyle davrananlari Allah söyle uyarmaktadir: “De ki Allah, göklerde ve yerde olanlari bilmekteyken, siz Allah’a din mi ögretiyorsunuz!” (49/16)
2. Allah’a iman ettigini söyleyenlerin, Allah’in yetki ve tasarruflarini baskalariyla paylasmasi hadsizliktir. Mesela; “sizin için O’ndan baska hiçbir veli ve sefaatçi yoktur; hala anlamiyor musunuz” (32/4) buyurmasina ragmen, ahiretteki hesap için veli ve sefaatçiler beklemek, hadsizliktir.
3. Allah’in insanlar için temiz ve helal kildigi seyleri haram, kötü ve zararli olan seyleri helal kilmaya kalkismak hadsizliktir. Bu hususta Allah söyle emrediyor:
“Ey iman edenler! Allah’in size helal kildigi tayyibati (iyi ve temiz nimetleri) haram etmeyin ve (Allah’in koydugu) sinirlari asmayin; çünkü Allah haddi asanlari sevmez.” (5/87)
4.Toprak ve sudan yaratildigini adeta unutarak, zamanla büyük bir güce ulastigini zan edip insanlara zulmetmeye kalkismak, maddi-manevi zarar vermek, hak ve hukuka riayet etmemek hadsizliktir; zira Allah, savas halinde bile haddi asmayi (asiri gitmeyi) yasaklamistir.
“Sizinle savasanlara karsi Allah yolunda siz de savasin; lakin asiri giderek haddi asmayin; zira Allah, haddi asanlari sevmez.” (2/190)
5. Bir kimsenin, uzmanlik alani (veya yeterince bilgi sahibi) olmadigi konularda konusmasi, bildigini zan edip ahkam kesmesi hadsizliktir. Bir konuda yeterince bilgi ve belge sahibi olmayanlarin, okuyup veya uzmanindan sorup ögrenmesi gerekir. Allah, bilmeyenlerin, zikir ehlinden sorup ögrenmelerini istemektedir. (16/43) Maalesef insanlarin çogu, her konuda bilgi sahibi oldugunu zan ederek konusmakta ve haddini asmaktadirlar.
Diger taraftan, bilim adamlarina sorulmasi gereken bir konuyu, bilim adamlarina (uzmanina) degil de kocakari türünden bilgilere sahip olan kimselere götürmek; mesela tipla/saglikla ilgili bir problem hakkinda -uzman olmadigi halde- insanlara yanlis bilgi vermek veya problemi hoca, baba, dede, seyh gibi kimselere götürmek cehalettir, hadsizliktir. Bilimsel/tip alaninda uzmanligi olmayanlarin hastalari kabul edip tedavi etmeye kalkismalari da yine hadsizliktir, küstahliktir.
6. Liyakatli ve ehliyetli olmadigi halde görev ve sorumluluk istemek, yüklendigi görevi hakkiyla yerine getirmemek, görevi kötüye kullanmak, gerekli zamanlarda ve gerekli yerlerle istisare etmemek zulümdür, hadsizliktir.
“Biz emaneti göklere, yere ve daglara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler; ondan çekindiler. Onu insan yüklendi; zira insan çok zalimdir, çok cahildir.” (33/72)
Hülasa, haddini bilmek, kendini bilmektir. Kendini bilmek; nerden geldigini ve nereye gidecegini, gücünü, yetkisini, yetenegini, kiymetini, edebini, degerlerini, neler yapabilecegini, nelere karsi sorumlu oldugunu bilmek ve adaletli-ölçülü davranmak demektir. (17/35)
Haddini bilen kimse, hakkinda bilgi sahibi olmadigi konularda “biliyormus gibi” hareket ederek cehaletini ortaya koymaz; yeterince bilgi ve belgeye sahip olmadan fikir beyan etmez; iftira kabilinden açiklamalardan uzak durur; her konuda sorumluluk bilinciyle hareket ederek haddini asmaz.
“Hakkinda kesin bilgi sahibi olmadigin seyin pesine düsme; zira kulak, göz ve kalbe sahibi olman, seni sorumlu kilmaktadir.” (17/36)
Haddini bilen insan, yeryüzünde kibirli ve alayli hareket etmeyen, para ve makam gücüyle egosunu öne çikartmayan (tevazu sahibi), sahsiyetini ve onurunu düsünen “saygin” kisi demektir. Her alanda aklini kullanan, kulaklarini ve gözünü açan, tefekkür ve tedebbür eden, okuyup bilgi edinmeye çalisan ve baskalarini körü körüne taklit etmeyen kimsedir.
Evet, haddini bilmek, “insan” olmaktir. Insanca yasamak isteyen kisi, basta ana, baba, çocuk, es, kardes olmak üzere “insan” olan herkese karsi yükümlülügünü bilen ve asla haddini/sinirini asmayan kisidir. Toplumda nerede ve nasil konusacagini, oturup kalkmasini bilen, zulüm ve kibirden kaçinan, ahlak/edep ölçülerine riayet eden ve cehalet ve patavatsizliktan kaçinan kimsedir.
Öyle ise, insanca yasamak isteyen kimse, önce haddini bilmeli; nefsini hesaba çekmeli (91/9), kötü arzulardan uzak durmali ve hesap vermenin kolay olmadigini unutmamalidir. (79/40) Baskalarini degistirmeye kalkmadan önce, kendini degistirmenin sart oldugunu bilmesi gerekir. Tolstoy’un dedigi gibi, maalesef, “Herkes insanligi degistirmeyi düsünür; ama hiç kimse önce kendini degistirmeyi düsünmez.
Selam ve muhabbetlerimle… BESIR ISLAMOGLU
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)
Editör'den
Sayin Hocam Asagida ayetlerde bahsedilen Allah'in sefaatine izin verdigini söyledigi kisiler kimler ve bunlarin verecegi sefaat nasil bir sefaat…Ahirette sefaat yok ise bu ayetler neden bahsediyor..
19 - Meryem Suresi - Ayet 87 لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًا 19.87 -
Rahmanin katinda ahid almislarin disinda (onlar) sefaate malik olmayacaklardir.
20 - Taha Suresi - Ayet 109 يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِىَ لَهُ قَوْلًا 20.109 - O gün, Rahman (olan Allah)'in kendisine izin verdigi ve sözünden hosnut oldugu kimseden baskasinin sefaati bir yarar saglamaz.
21 - Enbiya Suresi - Ayet 28 يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهٖ مُشْفِقُونَ 21.28 - O, önlerindekini ve arkalarindakini bilir; onlar sefaat etmezler (kendisinden) hosnut olunandan baska. Ve onlar, O'nun hasmetinden içleri titremekte olanlardir.
34 - Sebe Suresi - Ayet 23 وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُ حَتّٰى اِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِىُّ الْكَبٖيرُ 34.23 - O'nun katinda izin verdiginin disinda (hiç kimsenin) sefaati yarar saglamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olani" derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.