KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ (3)

Kuraklığa dayalı kıtlıklar ve bunun neticesinde gerçekleşen göç hareketliliğinden Osmanlı Devleti de etkilenmiştir. Hicri 1290-1305 (1873 1887) yılları arasında İç Anadolu bölgesinin kıtlıkla boğuştuğu bu dönemdeki yazışmalardan anlaşılmaktadır. İç Anadolu’da özellikle Ankara başta olmak üzere Çorum, Kırşehir, Kayseri, Yozgat ve Konya’da bu kıtlıktan olumsuz etkilenmiştir. Bu durum arşiv belgelerinden de açıkça anlaşılmaktadır. Kuraklık nedeniyle güçleşen yaşam şartları, kuraklık sahası içerisinde yer alan halkın, kitleler halinde ve düzensiz bir şekilde göç etmeye başlamasına neden olmuştur. Kıtlık ortamının neden olduğu açlık ve gıda yetersizliği gibi yaşamı güçleştiren unsurların, ilk önce köyleri etkilediği ve kırsal kesimde bulunan insanları, şehir ve kasaba merkezlerine doğru göç etmeye mecbur bıraktığı belirlenmiştir.
KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ (3)
Doç.Dr. Murat SEZIK
Doç.Dr. Murat SEZIK
Eklenme Tarihi : 7.09.2024
Okunma Sayısı : 98

KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ

(3)

 

Kuraklığa dayalı kıtlıklar ve bunun neticesinde gerçekleşen göç hareketliliğinden Osmanlı Devleti de etkilenmiştir. Hicri 1290-1305 (1873 1887) yılları arasında İç Anadolu bölgesinin kıtlıkla boğuştuğu bu dönemdeki yazışmalardan anlaşılmaktadır. İç Anadolu’da özellikle Ankara başta olmak üzere Çorum, Kırşehir, Kayseri, Yozgat ve Konya’da bu kıtlıktan olumsuz etkilenmiştir. Bu durum arşiv belgelerinden de açıkça anlaşılmaktadır. Kuraklık nedeniyle güçleşen yaşam şartları, kuraklık sahası içerisinde yer alan halkın, kitleler halinde ve düzensiz bir şekilde göç etmeye başlamasına neden olmuştur. Kıtlık ortamının neden olduğu açlık ve gıda yetersizliği gibi yaşamı güçleştiren unsurların, ilk önce köyleri etkilediği ve kırsal kesimde bulunan insanları, şehir ve kasaba merkezlerine doğru göç etmeye mecbur bıraktığı belirlenmiştir.

Göç eden halkın, gittikleri yerlerdeki sınırlı gıda ortamını tüketerek açlığın yayılma alanını arttıracağı ve güvenliği zedeleyeceği endişesiyle hükümetin, kuraklık sahasındaki göçü tasvip etmediği anlaşılmaktadır. 18. Yüzyılda Osmanlının idaresi altında olan KıbrısAdası ’da 1740-1748 yılları arasında kuraklık ve çekirge istilasına maruz kalmış,1780 yılında ise yine kuraklık neticesinde yaşanan buğday kıtlığı adadan göçlerin yaşanması sonucunu doğurmuştur. Avrupa kıtasında da ağırlıklı olarak havanın soğuması, kuraklık ve gıda kıtlığı gibi iklimsel değişikliklere bağlı göçler gerçekleşmiştir. Örneğin; Küçük Buzul Çağı’nın uzun süre devam eden soğuk hava döneminin etkisi ile 17. yy başında, Avrupa Kıtası’nda gıda sıkıntısı, açlık, salgınlar ve bağlantılı olarak savaşlardaki çarpıcı yükselişle beraber kitlesel yer değiştirmeler ve göçler gerçekleşmiştir. 1800’lerin başında iklimsel değişikliklerin peşi sıra gelen krizlerin etkisi ile Avrupa, ABD’nin Kuzeydoğusunda ve 1840’larda yaşanan büyük kıtlık nedeniyle İrlanda’da kitlesel göçler yaşanmıştır

Günümüze gelindiğinde kuraklığın, en büyük zararı tarımsal üretim üzerinde olduğu görülmektedir. Kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki zararı dünya çapında yaklaşık olarak %84 olarak hesaplanmıştır. Bunun yanında sağlık sektörü, sulama sektörü ve temizlik hizmetleri sektörü de zarar görmektedir (Food and Agriculture Organization of TheUnitedNations [FAO], 2015). Afrika’da yapılan araştırmalar, Kenya, Etiyopya’nın güneyi ve Somali’deki kuraklığın insanların sadece alışkın oldukları evlerini terk etmelerine yol açmadığını aynı zamanda geleneksel tüm yaşam alışkanlıklarını da terk etmelerine neden olduğunu göstermektedir (IDMC, 2014). Tüm yaşam alışkanlıkları baştan sona değişen insanlar ise kurtuluş yolu olarak yeni fırsatlar peşinde gitmeyi tercih etmekte ve tam manasıyla göçü bir çıkış yolu olarak görmektedirler. Gelecek yıllarda küresel iklim değişikliğinin etkisiyle su miktarında meydana gelecek azalma insanlar üzerinde birçok olumsuz etkiye neden olacaktır. 2020 yılında yaklaşık 30 milyon insanın, 2050 yılında yaklaşık 110 milyon insanın, 2080 yılında ise yaklaşık 90 milyon insanın su sıkıntısı nedeniyle olumsuz etkileneceği beklenmektedir. İklim değişikliği neticesinde insanları göçe zorlayan diğer hava olayları kasırgalar, seller ve su taşkınlarıdır.  Şiddeti ve etki alanı artan kasırgalar son yıllarda önemli göç olaylarına yol açmaktadır. Örneğin, 29 Ağustos 2005 tarihinde, New Orleans, Louisiana’da gerçekleşen ve Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen en büyük doğal afetlerden birisi olarak nitelendirilen Katrina Kasırgası eşi görülmemiş bir nüfus hareketliliğine neden olmuştur. Katrina Kasırgasından sonra binlerce insan Louisiana’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. 1.800’den fazla kişinin ölümüne neden olan afet, 1900 yılından beri görülen üçüncü en ölümcül kasırgadır. Kasırganın neden olduğu tahminitoplam zarar $125 Milyar ABD Dolarıdır. Afet sonrası, toplam 1.36 milyon afetzede, Federal Acil Durum Yönetim Başkanlığı’na (FEMA) yardım talebinde bulunmuştur. KatrinaKasırgasından yaklaşık 1 hafta sonra, 240,000 kişi Houston’a, bazı afetzedeler ise San Antonio, Texas ve Phoenix, Arizona gibi diğer şehirlere göç etmişlerdir.

Sel ve su taşkınları hemen her kıtada ve ülkede sıklıkla karşılaştığımız bir afet olsa da birçoğuna ilişkin sağlıklı rakamlara ulaşmak oldukça zor. Rakamsal verilerin sağlıklı bir şekilde tutulmuş olduğunu görülen yerler gelişmiş batılı kapitalist ülkelerdir. Amerika’da 1969 1981 yılları arasında meydana gelen taşkın ve sel olayları incelendiğinde 32 ani taşkın olayında 1185 kişinin hayatını kaybettiği belirlenmiştir. Bu ölümlerin %93’ünün boğulma sonucu gerçekleştiği, bu boğulmaların da %42’sinin arabada boğulma, diğerlerinin ise evde, kamp alanlarında ya da köprü veya nehirler üzerinden geçerken olduğu saptanmıştır. 1993 Mississippi ve Misouri nehirlerinin neden olduğu sel ve taşkınlarda, 60.000 insanın etkilendiği kaydedilmiştir. 1999 yılında Fransa’da yaşanan taşkın olayında ise 36 kişi hayatını kaybetmiş, 2003 yılındaki taşkından ise 27.000 kişi etkilenmiştir. Polonya’da 1993 yılındaki taşkında 55 kişi yaşamını kaybetmiş ve 224.500 kişi etkilenmiştir. İklim değişikliği nedeniyle eriyen buzulların yol açtığı deniz seviyesinin yükselmesi Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsünün 2007 yılında yaptığı bir araştırmaya konu olmuştur. Bu araştırmaya göre deniz seviyesinde meydana gelecek 10 metrelik bir artışın 600 milyon mülteci yaratacağını tahmin etmektedir. Söz konusu raporda ABD’de ve Avrupa’nın Batı’sında yaşayan çok sayıda insanın yükselen su seviyesinden kaçınmak için daha iç bölgelere doğru zorunlu olarak yer                                 değiştireceğini öngörülmektedir. Deniz seviyesinden 10 metreden alçak yerler olarak tanımlanan kıyılarda 634 milyon kişinin yaşadığı ve bu nitelikteki yerlerin dünyadaki karaların %2’sini ve dünya nüfusunun %10’unu oluşturduğu düşünüldüğünde, bu bölgelerden diğer yerlere yapılacak göçlerin de ciddi manada kitlesel göç hareketlerine neden olacağı ortaya çıkar. Doğal afetler, gelecekte de etkili bir göç faktörü olmaya devam edecektir. Uluslararası Göç Örgütü değerlerine göre, bu yüzyılın ortasına kadar yaklaşık 200 milyon insan çevre ve afet göçmeni olabilecektir. ABD’ de Pentagon tarafından hazırlanan bir rapora göre iklim değişikliğinin ABD için birinci dereceden ulusal güvenlik sorunu oluşturduğu yer almıştır. Küresel Isınma Raporu’ adlı belgeye göre küresel ısınma 21.yüzyılda şu sonuçlara yol açacaktır.  

•Avrupa'da iklim dengesizlikleri yaşanacaktır. 2010–2020 yılları arasında Avrupa kıtasında sıcaklıklarda önemli oranda azalma görülecek; fakat ABD ve Avrupa kıtasında, sıcaklığın 35 santigrat dereceyi geçtiği gün sayısı da artacaktır.  İngiltere'de kutup iklimi görülecek, dondurucu soğuklar baş gösterecektir. Avrupa'da yaşanan iklimsel dengesizliklerden tarım ve ülke ekonomileri etkilenecektir. 

•Denizlerin yükselmesi ile kıyılardaki Avrupa kentleri sular altında kalacaktır. 

•Hindistan, Güney Afrika ve Endonezya'da artan kuraklık ve açlık yüzünden iç çatışmalar yaşanacaktır. 

•Suyun bol olduğu Nil, Tuna, Amazon nehirleri gibi bölgelerde su savaşları çıkacaktır. 

•Savaş artık yeni bir boyut kazanacak ve hayatta kalmak uğruna yapılacaktır.

•Su ve enerji kaynaklarını korumak gerekçesiyle Japonya, Almanya, Kuzey Kore, Güney Kore, İran, Mısır gibi ülkeler nükleer silah geliştirecektir. 

•Dünyadaki doğal kaynaklarla nüfusun beslenmesi kapasitesi arasındaki dengenin bozulması neticesinde savaş ve açlığa bağlı olarak milyonlarca kişi ölecektir. Yeryüzünde sadece doğal kaynakların beslemeye yetebileceği kadar insan yaşayacaktır. 

•ABD ve Avrupa, kuraklığın dört yüz milyon insanı tehdit edeceği Afrika'dan kitlesel göçler alacaktır. Gelişmiş zengin ülkeler gelen göç akımlarından kendilerini korumak için sınırlarına duvarlar ve setler öreceklerdir. İskandinav ülkeleri gibi kuzey ülkelerden güneye göç dalgaları yaşanacaktır. Tarihteki iklim değişinin yol açtığı dev kitlesel göçlerin yeniden yaşanacağı tahmin edilmektedir

Sahraaltı Afrika’sı, Güney Asya ve Latin Amerika ülkelerini de içine alan yerlerde kötümser senaryoya göre ortalama 143 milyon insanın iklim mültecisi durumuna düşmesi beklenmektedir (86 milyon Sahraaltı Afrika’sı, 40 milyon Güney Asya, 17 milyon Güney Amerika). Yapılan projeksiyonlarda görülebileceği üzere küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini, bu değişikliklere uyum ve azaltım kapasitesi yetersiz olan ekonomik açıdan yetersiz ülkeler en üst düzeyde hissedecektir (Akalın, 2019: 147). Bu nedenle iklim değişikliğine yol açan gazların salınımında rakipsiz olan, sanayileşmiş batılı kapitalist ülkeler, iklim mültecilerine koruma sağlayarak ve verdikleri zararları tazmin ederek sürecin iyileşmesine katkıda bulunmalıdır.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!