“Unutmayalim! Infak ettiklerimiz (verdiklerimiz) bizim olacak (kat kat bize dönecek), vermeyip biriktirdiklerimiz baskalarinin olacaktir.”
Bir önceki hafta “dini, 21. asrin akliyla anlamak/yorumlamak” basligi altinda, dini konularin pek çogunun (özellikle sosyo-ekonomik ayagi olanlarin) yeniden ele alinmasi ve güncellenmesi gerektigini dile getirmis ve bunlarin basinda da zekât konusun geldigini belirttikten sonra –birinci yazi olarak- “zekâtin anlam ve önemi” üzerinde durmustuk.
Bu ikinci yazida da “zekât-sadaka ve zekât-vergi iliskisini belirttikten sonra, zekâti kimlerin, nelerden, kimlere vermesi ve nasil bir organizasyonun yapilmasi gerektigi” üzerinde duracagiz.
Zekâtin, Sadaka ve Infak ile Iliskisi
Sözcük olarak sadaka; “sidk” kökünden türemis, “dogru söylemek ve sözünü tutmak” anlamlarina gelmektedir.
Terimsel olarak genis bir alani kapsayan sadaka söyle tanimlanabilir: Bir kisinin, bir baskasina sevgi ve merhamet duygulariyla gönüllü olarak yaptigi her türlü karsiliksiz yardimdir. Kisaca, “her türlü hasenat ve salihat” (iyi ve yararli is) sadakadir.
Sadaka sözcügünün kök anlami olan “dogru söylemek ve sözünü tutmak” Allah katinda büyük bir “deger” oldugu için, “ her iyi ve yararli is” terimsel olarak “sadaka” adini almistir.
Zekât da her türlü mali ve ahlaki sorumluluklari kapsadigi, -iyi ve yararli bir is- oldugu için, sadakanin bir parçasi olarak kabul edilmistir.
Esasen, “zekât vermek”, “sadaka vermek” demektir. Zaten Tövbe suresinde, “zekâtin verilecegi yerler” olarak kabul edilen ayette (60) zekât degil, “sedakat/sadakalar” olarak ve hem de “feride/farz” olarak geçmektedir.
Evet Kur’an’da “zekât veriniz” emri, “sadakalarinizi vermek suretiyle kendinizi ahlaken tezkiye ediniz ve malinizi bereketlendiriniz” demektir. Yani, size emanet edilen ihtiyaç sahiplerini gözetin (hakkini verin) ki sadakanizi vermis ve dolayisiyla sadakatinizi -dürüstlügünüzü, samimiyetinizi- göstermis olasiniz.
Esasen zekât ve sadakayi içerisine alan daha kapsamli bir kavram vardir; o da INFAK’tir. Kur’an’da onlarca ayette, Allah yolunda infak edenler övülmekte ve kendilerine kat kat verilecegi ifade edilmektedir. Dolayisiyla Infak; zekât ve sadakayi da içerisine alan -Allah yolunda (fisebilillah) yapilan- her türlü maddi ve manevi yardimlasma ve paylasmadir.
“Sevdiginiz seylerden infak etmedikçe iyilige kavusamazsiniz. Her ne infak ederseniz, süphesiz Allah onu bilir.” (Al-i Imran, 92)
Bilindigi gibi, Kur’an’da zekât ile ilgili herhangi bir ayrinti yoktur; sadece “zekâti veriniz” emredilmektedir. Kimlere verilecegi ile ilgili Tövbe suresinde (60) sekiz sinif belirtilmekte, ancak bu siniflar zekât kavramiyla degil, sadaka kavramiyla açiklanmaktadir. Dolayisiyla zekâtin nerelere verilecegi, sadaka ayetiyle açiklik kazanmistir. Zekât ile ilgili diger ayrintilar ise, tamamen “sünnet” denilen Nebi as’in uygulamalariyla sekillenmistir. Bu da zekât uygulamalarinin degiskenligini göstermektedir.
O halde, infakin (nafakanin) kategorileri olan zekât ve sadakalarin, tedrici bir sekilde Islam hukukunda yer aldigini söyleyebiliriz.
Birinci asamada (Mekke’de) “zekât veriniz” emri yer almakta, ancak ayrintilara yer verilmemistir. “Zekât veriniz” emri ile sadece ihtiyaç sahiplerinin gözetilmesi istenmistir. Nebi as da Mekke’de zekât/sadaka ile ilgili detaylara yer vermemistir.
Ikinci asamada (Medine’de) nelerden ve kimlere zekât/sadaka verilecegi belirtilirken, üçüncü asamada da -daha detayli bir sekilde- zekâtin/sadakalarin düzenlendigi ve devlet eliyle toplatilip dagitildigi görülmektedir. Böylece 23 yillik nübüvvet döneminde “zekât hukuku” olusturularak ihtiyaç sahipleri gözetilmis ve bu uygulama, halifeler döneminde de kismen devam etmistir.
Tarih boyunca –Islam hukukunda- zekât, ayrintilari/kurallari belli ve Müslümanlar için zorunlu bir vergi olarak kabul edilirken, sadaka da ayrintilari/kurallari belli olmayan, tamamen kisilerin isteklerine terk edilen zekât disindaki her türlü vergi olarak kabul görmüstür. Bir anlamda zekât özel bir vergi, sadaka da genel bir vergi olmustur. Bu algi ve ilkeleri degistirmek artik mümkün degildir; ama bilelim ki zekât, sadakanin bir parçasidir ve ikisinin de adi “infak”tir.
Nebi as, sadakanin ne denli önemli ve kapsamli oldugunu -Buhari’den gelen bir rivayette- söyle açiklamaktadir:
“Her Müslüman’in sadaka vermesi gerekir” deyince, Ashab söyle sordu: “Ey Allah’in resulü! Kisi sadaka verecek bir sey bulamayinca ne yapsin?” Resulullah; “eliyle çalissin, hem kendisi faydalansin, hem de tasadduk etsin” buyurdu. Ashab; “yapacak is bulamazsa” deyince, Resulullah; “ ister mazlum, ister aciz olsun ihtiyaç sahibine yardim etsin” buyurdu. Ashab; “sayet onu da bulamazsa” deyince, Resulullah; “iyilikle amel etsin ve kötülüklerden sakinsin; bu da onun için bir sadakadir” buyurdu.”
Özetle belirtelim ki, zekât ve sadaka infaki, muhtaçlar için hayat kaynagidir. Bu kaynagin (zekât hukukunun) ayrintilari her yil –tipki fitir sadakasinda oldugu gibi- güncellenmesi gerekir; zira Türkiye konjonktüründe –sosyo-ekonomik alanda- her yil önemli degisiklikler yasanmaktadir. Bu degisiklikler dikkate alinmazsa, ciddi hak ve adaletsizlikler yasanir ve zenginler ile fakirler arasinda “köprü” olma vasfini kaybeder.
Zekât kurumunun güncellenmesiyle ilgili makaleye devam edecegiz. Zekât/sadak ile vergi iliskisini degerlendirdikten sonra, kim, nelerden, ne kadarini, kime, nasil infak edecegini imkanlar ölçüsünde yazacagiz insallah…
Selam ve muhabbetlerimle…
Besir ISLAMOGLU 26.01.2021