KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ-2

İklim değişikliği etkileri ve sonuçları itibarıyla çok boyutlu bir sorundur. Etkileri açısından çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlara yol açan iklim değişikliği küresel çapta çözüme kavuşturulması gereken fakat çözümü ötelendiği için dünyaya maliyeti her geçen gün artan bir sorundur.
KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ-2
Doç.Dr. Murat SEZIK
Doç.Dr. Murat SEZIK
Eklenme Tarihi : 2.08.2024
Okunma Sayısı : 158

KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ-2

İklim değişikliği etkileri ve sonuçları itibarıyla çok boyutlu bir sorundur. Etkileri açısından çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlara yol açan iklim değişikliği küresel çapta çözüme kavuşturulması gereken fakat çözümü ötelendiği için dünyaya maliyeti her geçen gün artan bir sorundur. Sanayileşmenin başlangıcından bugünlere çevreyi doğal bir sermaye kaynağı, ham madde deposu ve atık maddelerin atılabileceği çöp çukuru olarak gören modernleşmeci yaklaşım aynı zamanda, insanlığın gelişimi için kalkınma olgusunu vazgeçilmez bir durum olarak görmüştür. Modernleşmeci yaklaşımda, kalkınma olmadan ülkelerin, ekonomik, siyasi ve sosyal refahının gelişemeyeceği düşünülmüş, çevrenin ve üretim faktörlerinin aşırı kullanımının insanlığın geleceğini tehdit edecek sorunlar doğuracağı fark edilememiştir. İklim değişikliğinin dünya üzerindeki etkileri incelenirken, iklim değişikliğinin doğrudan etkilerinin ve ekonomik sonuçlarının ötesine geçilerek, ekosistemde meydan gelen değişimlerle beraber toplumsal boyutlarında irdelenmesi gerekmektedir.     

1987 yılında Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, doğal kaynakların kendini yenileyememesi sorununun farkına varmıştır. “Ortak Geleceğimiz” başlıklı Brundtland Raporu olarak da bilinen çalışma yayınlanmıştır. Yayınlanan bu rapordan sonra “sürdürülebilirlik” kavramı akademi ve siyaset dünyasına girmiştir. Raporun yayımlanması ve Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun çalışmaları, 1992 Dünya Zirvesi'nin toplanması ve Gündem 21'in ve Rio Deklarasyonu'nun kabul edilmesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu'nun kurulması için zemin hazırlamıştır. Raporda sürdürülebilir kalkınma “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma" şeklinde tanımlanmıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın amaçları, sosyal boyutunun yanı sıra iki kutup olarak ele alınan ekonomi ve ekolojiyi bir araya getirerek, kaynakları hem yaşayan insanların hem de gelecek nesillerin kullanımına sunmak şeklinde açıklanabilir.  

Sürdürülebilir kalkınma kavramı politik ve ekonomik çevrelerde büyülü bir kavram olarak kabul görmüş ve hemen her kesim tarafından “sadra şifa” olarak baş tacı edilmiştir. İnsanlığın ortak çıkarları için doğal kaynakların akılcı bir şekilde kullanılması, yoksulluğun azaltılması ve çevre politikalarıyla kalkınma stratejilerinin bütünleştirilmesi gibi kavramlarla şekillenen sürdürülebilir kalkınma ile dünyanın içine düştüğü çevre sorunları sarmalından çıkabileceği düşünülmüştür. Oysa sürekli olarak büyümek arzusunda olan dünya ekonomik sisteminin dominant aktörleri, atmosfere bıraktığı sera gazı emisyon miktarını azaltma konusunda dahi mutabık olamamışlardır. Ayrıca gelişmiş batılı kapitalist ülkeler, bir yandan sürdürülebilir kalkınma kavramına çok fazla anlam yüklerken diğer yandan yeryüzünden sınırsız ve sorumsuzca yararlanma isteğinden vazgeçmemiştir. Sanayileşmenin iklim değişikliği üzerindeki etkisinin yanında kentleşme kaynaklı sera gazı salınımı da oldukça etkilidir. Zira binaların ısıtılması ve soğutulması için harcanan enerji, ulaşım vasıtalarının oluşturduğu gazlar, binalarda yaşayanların ürettiği katı atıklardan yayılan gazlar atmosferde yoğun bir şekilde birikerek iklim değişikliklerine yol açmaktadır. İnsan faaliyetleri neticesindeatmosfere yayılan karbondioksit yüzyıla yakın bir süre atmosferde kalabilmektedir.  İklim değişikliği, dünyayı çok farklı boyutlarda etkilemekle beraber tarımsal üretim, yağış rejimleri ve hava olayları şeklinde ortaya çıkan etkileri insanlığı doğal afetler, açlık ve yoksulluk gibi sonuçlar ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu sonuçlarla karşılaşan insanlar zor olsa da göç kararı almak zorunda kalabilmektedir. Kimi zaman iç savaşlar, çatışmalar, siyasal baskılar neticesinde alınan göç kararı kimi zaman da doğal afetler neticesinde bulunulan yerinyaşanılamayacak hale gelmesi neticesinde alınmakta ve göçe maruz kalanları yeni bilinmezliklere sürüklemektedir. Yakın gelecekte iklim değişikliğinin insan hareketliliğini en az dört şekilde etkilemesi beklenmektedir. Bunlar:

a) Daha büyük, sık ve potansiyel olarak daha yoğun bir şekilde meydana gelen hava koşullarına bağlı doğal afetler- hem ani hem de yavaş başlangıçlı –insani acil durumlar ve artan nüfus hareketleri riskinin artmasına neden olabilir. 

b) İklim değişikliği etkilerinin geçim, sağlık, gıda ve su güvenliği üzerindeki olumsuz sonuçları muhtemelen önceden var olan savunmasızlıkları daha da arttıracaktır. Kırsal alanlardaki hane halkı geliri düştüğünde, iklim değişikliği ile bağlantılı geçim sıkıntısı, bazı yerlerde dışa göç düzeylerinin düşük olmasına neden olabilir. Göç kaynak gerektirdiğinden, gitmek isteyen ama kaynak yetersizliğinden dolayı gidemeyen insanlar sıkışmış nüfusları oluşturacaktır. 

c) Yükselen deniz seviyeleri, kıyı alanlarını ve alçakta bulunan adaları yaşanmaz hale getirebilir.

d)İklim değişikliği azalan doğal kaynaklar üzerinde rekabeti ve gerilimi daha da arttırabilir ve potansiyel olarak çatışmaya, dolayısıyla yerinden olmaya yol açabilir. 

Geçmişten günümüze insanın verdiği hayat mücadelesinde onu en fazla zorlayan durumlardan biri iklime bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık ve bunun bir sonucu olarak yaşanılan kıtlıklardır. Kuraklık yağışsızlık durumunu ifade ederken kıtlık, kuraklığın da dâhil olduğu ihtiyaca yetmeyecek derecede azlık durumunu ifade etmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan kıtlık ve bunun neticesinde yaşanılan kitlesel göç hareketleri bunu yaşayan milletlerin kültür ve edebiyatlarında önemli bir yer tutmaktadır. Kıtlığın diğer nedenleri yangınlar, depremler, çekirge istilaları, iklimin çok soğuk ya da çok sıcak olması gibi coğrafi faktörler yanında sosyal ya da siyasi nedenler de olabilmektedir. İklime bağlı olarak yaşanılan kuraklık ve kıtlık olayları ilahi dinlerin kutsal kitaplarında da kendisine yer bulmuş ve Kuran-ı kerimin Yusuf Suresi 45-57. Ayetlerinde kuraklık ve kıtlık konusu anlatılmıştır. Uygur Türklerinin “Göç Destanı” da aynı şekilde kuraklık ve neticesinde ortaya çıkan kıtlık ana unsur olarak öne çıkmaktadır. Fuat Köprülü’nün Çin kaynaklarına dayandırarak aktardığı göç destanında “ … Kutlu Dağ adıyla anılan tepe biçimindeki bir kaya Çinliler tarafından mutluluğun kaynağı olarak görülmektedir. Çin’den gelen bir heyet Uygurlarla Çinlilerarasındaki barışın tesis edilmesi için bu kayanın kendilerine verilmesini isterler. Buna razı olan Uygur hükümdarı Tigin, kayanın etrafına odunlar yığdırır ve ateşe verir. İyice kızan bu kayanın üzerine sirke dökülerek parçalanması sağlanır. Kaya parçalar halinde Çin’e götürülür.Fakat bu kayanın parçalanmasıyla birlikte ülkede uğursuzluklar başlar. Yedi gün sonra Tiginölür, ırmaklar, göller kurur, topraklar ürün vermez, ülkede tam anlamıyla kıtlık yaşanır. Bu felaket nedeniyle kurtlar, kuşlar bütün hayvanlar göç, göç diye bağrışır. Sonunda Kağanlar çareyi göç etmekte bulur ve oradan göç ederler”  Uygurların göçüne ilişkin iki ayrı efsane daha bulunmakla beraber yukarıda özetlenmeye çalışılan efsanede dikkati çeken husus, kuraklık ve kıtlığa neden olan şeyin insanın doğaya yaptığı müdahaledir.

( Devam Edecek)

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!