Taha Abdurrahman

Taha Abdurrahman’ı ilkin “İmkânsız devlet” adlı kitabın(1) yazarı Wael B. Hallaq’ın “modernitenin reFormu” adlı kitabıyla duydum…
Taha Abdurrahman
Hasan DÜNDAR
Hasan DÜNDAR
Eklenme Tarihi : 2.08.2024
Okunma Sayısı : 312

Taha Abdurrahman :

Ahlaksızlığın sıradanlaştığı bir dünyada

Ahlaklı amelin sınır nöbetçisi (Murabıtı)

 

Taha Abdurrahman’ı ilkin “İmkânsız devlet” adlı kitabın(1) yazarı Wael B. Hallaq’ın “modernitenin reFormu” adlı kitabıyla duydum… Gençliğimizden beri her islamcı gibi “İslami Devlet” hedefimize birileri imkansız deyince hemen taaruz durumu oluşuyor bildiğiniz gibi… Tabi kitabı okuyunca kimsenin devletimize(!) imkansız dediği de yokmuş, sadece modern dönem ve zamanda asli kalıplarıyla İslami iktidarlı bir devletin işleyiş zorluklarından bahsediyormuş…Wael B.Hallaq’ın  (imkansız Devlet) kitabının temel iddialarından biri İslam dünyasının on dokuzuncu yüzyıl ve sonrasında sistematik kurumsal yıkıma maruz kaldığı, ama şer'i-tasavvufi benlik teknolojilerinin hatıra ve uygulamasının günümüze kadar varlığını koruduğudur.  Tabi  Süryani Wael B. Hallaq’ın “Modernitenin ReFormu Abdurrahman Taha'nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan” kitabını vasıtasıyla Taha Abdurrahman ile tanışınca ilerleyen zamanlarda da Taha Abdurrahman ismini felsefe okumaları yapmak için uğraşırken de duymuştum… Fakat Taha Abdurrahman’ın kitapları daha sonraları Pınar yayınlarında tercüme edilip yayınlanacaktı ve yayınlanmaya devam ediyor…

 

Tabi islam dünyasında daha nice alim ve yazarların adını duymuştum ama ne kendilerine ulaşabilmiş nede eserlerini okuyabilmiştim… Rahmetli Cevdet Said’i Şam’da ziyaret etmek istediğimde talepte bulunduklarımın gözleri faltaş’ı gibi açılmış sen belanımı arıyorsun? demişlerdi de Cevdet Said ile yıllar sonra hicret edip geldiği  İstanbul’da görmüş tanışmış ve elini öpmüştüm. Mısır’dada aynı şey olmuştu. Seyyit Kutub’un mezarını ziyaret edeyim dedim ama maalesef mezarı yok dediler. Peki Hasan el-Benna dedim… Sakın bir daha söyleme dediler, ısrar edincede İmamı Şafi hazretlerinin mezarının yakının da dediler ama onada güvenlik gerekçesiyle gidemedim. Cezayir’de Malik bin Nebî’nin mezarını da sorduklarımdan  kimse bilmiyordu ama sıkı uğraşılardan sonra o dönem orada çalışan iş insanı Salih A. Aracılığı ile üç gün sonra mezarına gidebilmiştim. Tunus (Arab Baharı) devriminin birinci yıldönümünde Tunus’a gitmiş Raşid el Gannuşi’yi ziyaret etmiştim. Önceki yıllar kitap fuarları vesilesi ile Malatya’ya gelen Ahmet el-Katip ile tanışıp görüşmüştüm.  Tabi hedefimde Noam Chomsky var, sevdiğim değer verip istifade ettiğim yazarlardan birisi Amerika’ya tekrar gidebilmek onun da elini öpmek için ziyaret etmek isterim. İşte Taha Abdurrahman da elini öpmek ve tanışmak istediğim yazarlardan birisiydi… Tabi yıllar önce Fas’a gitmiştim ama o zamanlar Taha Abdurrahman’dan haberim yok idi, hemen hemen her Türkiye’li gibi… Haberi olup ta üzerine çalışma yapıp kitaplarını tercüme edenler bile yazarın asıl adı Abdurrahman ve soyadı Taha iken hala Taha Abdurrahman diyorlarsa düşünün ki vay halimize… (2) Tabi şimdi Taha Abdurrahman olarak bir süreç devam ederken ben fazla işi karıştırmadan devam edeyim. Bu arada haksızlık etmeyelim. Çünkü Taha Abdurrahman’ın  hiçbir kitabı Türkçeye çevrilmeden önce Arapçada yayınlanmış bütün kitaplarını okuyup tarayıp üzerine tez hazırlayan Muhammed Ateş hocamızın çalışmasını da zikretmek gerekir…Wael B. Hallaq’ın kitabından sonrada Muhammed Ateş hocanın yazdığı ve tez olarak hazırladığı ve fecr yayınları arasında çıkan.   “ modernite‘nin felsefi temelleri ve İslam -Taha Abdurrahman’ın felsefesi özelinde” -  kitabı(3) Taha Abdurrahmanı literal olarak tanıtmaya fazlasıyla yetiyordu.

 

Taha'nın şimdi toplamda yirminin üzerinde olan eserleri inanılmaz biçimde geniş bir alanı kapsar, çok farklı konuları ele alır (dilbilim, mantık, varlık felsefesi, akıl, tevazu, şiddet, maddecilik, ilahiyat, cedel, diyalog ve hatta giyim kuşam felsefesi). Düşünürün ilgilerinin genişliğine rağmen, felsefi dokusunun bütününde kendini gösteren çizgi kesinlikle, ahlaki çizgidir. Onun projesi, bütün çeşitli boyutları ve yönleri ile, ahlak felsefesi adını verdiğimiz alan içinde konumlanır. (4)Sh-10

“Sömürü sonrası bütün toplumlarda olduğu gibi, Arap dünyasının batısı “Asalet” (Gelenek) ile “Muaseret” (Çağdaşlık) arasında ikiye bölündü ve aydınlar ya geleneği ya da çağdaş olanı savunmaya çalıştılar. Böylece modernist ve gelenekçi akımlar başta olmak üzere çeşitli düşünce okulları ortaya çıktı. Bu ekollerin önderlerinden bahsetmek istersek şu bariz düşünürlerin isimlerini sayabiliriz: Allâl el-Fâsî, Abdullah el-Aravî, Muhammed Âbid el-Cabirî. Bu isimlerden her biri, etrafında birçok aydının toplandığı zirveleri temsil etmektedir.

 

“Modernizm ve gelenekçilik arasındaki diyalektik ilişkiden ortaya çıkan düşüncelerin süzgeçten geçirilip ayıklanmasından sonra, diyalog dairesini genişletmeye ve eski ile yeni, orijinal olan ile ithal edilen arasındaki diyalektik ilişkinin yol açtığı krizlerden kurtulmaya yönlendiren bir oluşum tebellür etmeye başladı.

 

İşte Taha Abdurrahmanı tanımak tamda bu noktada önem kazanıyor. Wael B. Hallaq diyorki : “Taha'ya ilgi duymamın birkaç sebebi var, ancak bu sebepler den ikisi en önemlisidir. Birincisi, pek çok şekilde, Taha'nın projesi eşsizdir. Taha on dokuzuncu, yirminci ve yirmi birinci yüzyıl modern Müslüman düşünürlerin büyük çoğunluğundan farklıdır. Varsayımları, iddiaları ve nihai amaçları neredeyse bütün modern Müslüman düşünürlerin ajandalarından farklıdır. (5) sh-17

 

Çok yakın bir arkadaşı Mustafa el-Murabıt 1 Ekim 2005 de Bilim ve Sanat Vakfında yaptıkları bir konuşmada şöyle diyordu: “Böylece, Mun‘ataf dergisinin yayın kurulu üyeleri olarak düşünce sahasına hâkim olan tartışmaların çatışmacı ve birbirlerini inkâr eden doğasından uzak yeni bilgi ufukları açmak için birtakım alternatifler ortaya koymaya çalıştık. Bu gaye ile Prof. Dr. Taha Abdurrahman’ın maiyetinde “Hikmet Düşünürler ve Araştırmacılar Merkezi” adında bir merkez kurduk. Bu merkez ihtiyaç duyduğumuz üç prensip üzerine inşa edildi: diyalog, akıl ve ahlâk. Bu üç prensibin sadece Mağrip’teki değil, Doğu Arap ve İslâm dünyasındaki düşünürleri ve hatta dünyanın diğer bölgelerindeki düşünürleri de etrafında toplayabilecek prensipler olduğu kanaatindeydik.(6)

 

O zamandan bugüne kadar hedefimiz bu iki âlemle ilişkiye geçmek için yeni bir dil ve söylem oluşturma çabası oldu. Bizim cevaplamaya çalıştığımız soru: Dünyayı “ben” ve “diğeri” şeklinde bölen ve artık üretici olmaktan çıktığını düşündüğümüz diyalektik ilişkiden uzak bir şekilde nasıl daha kültürlü ve daha ahlâklı bir dünya haline getirebiliriz sorusuydu.“ (7 ) Taha Abdurrahman’da başka bir eserindeki şekliyle “Çağdaş dünyada siyasetten başka bir değişim yolu olmadığını ümmeti ikna etmek neredeyse imkansız hale geldi ancak biz bu imkansızı başarmak zorundayız” diyor…

 

İlk toplantının İstanbul İSAM’da yapılacağını öğrenince Taha Abdurrahmanın Türkiye’de olduğunuzda öğrenmiş oldum… Elini öpmek hayır duasını almak için Fas’a bile gitmeyi düşündüğüm Taha Abdurrahman ülkemize gelmişti. Fakat ne yazıkki o gün işyerimizde çok ama çok önemli mesleki bir denetimimiz vardı… Ah vah ederken sanal medyada Ankara Gazi üniversitesindede ayrı bir konferansın verileceğini öğrendim. Başarılı geçen bir denetimden sonra adeta kendimi ödüllendirdim… Sabah uçağı ile İlim yolculuğu için Ankara’ya gittim… Konferans akşam saatlerinde idi. O zaman içerisinde 40 yıl önceki  fakülte arkadaşlarımı ve dostları ziyaret ettim.. Salona ucundan yetişip yer bulabildik. Fas’ta Taha Abdurrahmanın doktora öğrencisi Malatyalı Zehra Y. kardeşimiz ile karşılaştık. Hocamızı Malatya’da Ekim’de yapılacak Kitap fuarına nasıl davet edebiliriz diye sordum; oda Hocam bu konferanslar için yaklaşık üç yıldır emek sarfediliyor… Biraz çok zor dedi… Açış konuşmasını Yapan Değerli Mehmet Görmez Hocada bu konuya değindi ve hocayı davet ettiğimizde : İlerliyen yaşım ve sağlık sorunlarımdan dolayı ülke dışına çok çıkamadığını ve son ziyaretinide  Türkiye’ye yapmak istediğini belirttiğini açıkladı… 

 

Konferans sonrası aşırı yoğunluğa rağmen Taha Abdurrahman’a ulaşıp elini öpüp birlikte selfi fotoğraf çektirebildim. Çıkşta aşağıda linkini vereceğim konferansın Türkçe metinini ücretsiz katılımcılara dağıttılar. Sonrasında da ertesi günü yine arkadaş ve dost ziyaretlerine devam edip akşam uçağı ile Malatya’ya döndüm…

Elhamdulillah ala külli hal…

 

Sadece Taha Abdurrahman konferansları ile ilgili değil kurulduğundan beri hayırlı ve bereketli çalışmaları olan İslami Düşünce Enstitüsünü ve değerli başkanı Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ hocamı gönülden kutluyor tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Allah kendilerinden razı olsun iyi işlerinde yar ve yardımcıları olsun inşallah.

 

Özel bir "değer-çoğulculuğu" savunan Taha Abdurahman’ı anlamak ve istifade edebilmek için eserlerini daha doğrusu eserlerinde belirgin bir özelliğe sahip oluşturduğu kavramları okuyup anlamak lazım. Çünkü: Bir medeniyetin kendi modernliğini inşa etmesi ancak kendi ruhuyla ürettigi kendine ait kavramlarla mümkündür. Kavram üretmek ve kavram sahibi olmak en büyük kuvvettir güç ile değiştirmek kavram ile değiştirmekten çok daha zayıftır diyor Taha Abdurrahman. Mesela "Tanım gereği" diyorum, zira turas, en azından çoğunlukla ölmüş olan bir geçmişten gelen miras kavram olmadan anlaşılamaz. Teknik olarak, bir mirasın mirasçısı olmak için bir murise sahip olmak gerekir, yani ölen bir murisin olması gerekir. Bu yüzden turds, yaşayan gelenek olamaz, ancak bir zamanlar yaşayan gelenek olan bir miras olabilir. Diyor bir eserinde…

 

Konferansa siyaset akademik ve okuyuculardan ilgi çok çok fazla idi. Salon hınca hınç doluydu. Salonun üst katı, salonun yanları arkası ayakta izleyen yüzlerce insan kitlesinin meraklı bakışları altında başladı. Konferansta önce Taha Abdurrahman konuşuyor arkasındada Kendisinin “Dinin Ruhu” adlı kitabını Türkçeye çeviren Prof.Dr.Soner Gündüzöz konuşmayı da Türkçe’ye çeviriyordu.

 

Aşşağıda konuşma metninin İDE’ya ait linkini (8)  vereceğim konferansın kısaca muhteviyatı şöyle idi. Taha Abdurrahman önce dil ve kullanımının önemini belirttikten sonra Tefkir ve Tefekkür kelimelerinin anlam ve muhteviyatları üzerinde durdu.

 

•Bütüncül düşünme anlamındaki “tefekkür”e göre düşünen kişi, düşünmenin yapısal şemasını ve değerler şemasını koruyarak düşünce ve eylem arasındaki aslî bağlantıyı dikkate alırken, sığ düşünceyi ifade eden “tefkîr”e göre düşünen kişi, bu bağlantıyı dikkate almaz hem tümel hem tikel yönden düşünmenin yapısal şemasını ve değerler şemasını koruyamaz. 

Bu sunumumuzun amacı, ifade ettiğimiz emanet paradigmasına dayalı istidlâlin ne olduğunu ortaya koymaktır. İlahi emanet paradigmasına ait istidlâl ile iki temel ilkeyi referans alan bir yöntemi kastediyoruz. 

 

Çünkü ilahi emanet şuuru, her şeyden önce insanın, ne olursa olsun kendi tasarrufuna bırakılmış olan şeyin sorumluluğunu tam bir bilinç hâliyle taşıdığını ve kendisine verilmiş bu emaneti, buna ihtiyaç duyulduğu anda veya geri istendiğinde vermeye hazır olduğunu ifade eder. İşin özünde ilahi emanet şuuru, dünyayı yoketme  olgusunun, şuur ve varlık temelinde dünyanın korunması ödevine evirilmesinden ibarettir.

 

Bu noktada ilk meseleye ilişkin ilahi emanet paradigmasına ait istidlâlin yaklaşım şeklini, yani ilahi sözleşmenin mahiyetinin korunması sayesinde düşünmenin yapısal şemasının nasıl korunduğunu açıklamaya geçebiliriz. Düşünmenin yapısal şemasının referans aldığı iki temel bileşen vardır. Bunlardan biri varlık, diğeri zamandır. Böylece istidlâlin iki olguya “düşüncenin varlığı”na ve “düşüncenin zamanı”na ilişkin yapılması gerektiği ortaya çıkar. 

 

Konferansta bu içeriklerin üzerinde duran Taha Abdurrahman sonuçta: Böylece tefkîr ölçülerine göre düşünen kişi, yapı ve değer olarak düşünce ile eylemi birbirinden ayırmıştır. Bu ise son tahlilde tefekkürü benimsemiş kişi ile tefkîri benimsemiş kişi arasındaki farkın, İlahi Misakın hatırlanıp hatırlanmaması ile ilgili olduğunu gösterir. İlahi Misakın ilk şekli, Şehadet Misakıdır. Bu misak insana ilk tefekkürü kazandırmıştır. İlahi Misakın ikinci şekli Emanet Misakıdır. Bu misak ise insana ilk sorumluluk olgusunu kazandırmıştır. Oysaki [Pozitivist ve seküler düşünme olgusunun oyuncağı olan] tefkîr meraklısı, bu misaklardan hiçbirini hatırlamaz. Tefekkür ölçülerine göre düşünen kişi, insanın taahhütte bulunduğu İlahi Misakın mahiyetini hafızasında saklı tutarken tefkîr ölçülerine göre düşünen kişi, insanın taahhütte bulunduğu İlahi Misakın mahiyetini hafızasında saklı tutamaz. Kuşkusuz ikisi arasında çok fark vardır. 

 

Konferansın tümüne ulaşmak ve okumak için bakınız :

https://www.ide.org.tr/TR/listmenu/konferanslar/detail/tahaabdurrahmanmuslumancadusunmeknasilolurtefkirvetefekkur

D I P N O T L A R :

1-Wael B. Hallaq-İmkânsız Devlet : Modern Çağda Bîr İslam Devleti Niçin Mümkün Değildir? -Babil yay-ist-1. Baskı mayıs 2019

2- Wael B. Hallaq-Modernitenin ReFormu Abdurrahman Taha'nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan-Ketebe yay- ist-1.bsk-mayıs-2020- sh14 -ve sh-368

3-Muhammet Ateş -Modernite‘nin felsefi temelleri ve İslam -Taha Abdurrahman’ın felsefesi özelinde - eski yeni yayınları( fecr yay) Ankara 1. Bsk Ekim 2019

4-Wael B. Hallaq-Modernitenin ReFormu Abdurrahman Taha'nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan-Ketebe yay- ist-1.bsk-mayıs-2020- sh-10

5-Wael B. Hallaq-Modernitenin ReFormu Abdurrahman Taha'nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan-Ketebe yay- ist-1.bsk-mayıs-2020- sh17

6.-7 6https://www.bisav.org.tr/Bulten/8/82/arap_dunyasinin_batisinda_uyanis_problemi_tunus_cezayir_fas

8-https://www.ide.org.tr/TR/listmenu/konferanslar/detail/tahaabdurrahmanmuslumancadusunmeknasilolurtefkirvetefekkur

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!