YENİ YAYIN DÖNEMİNDE
YENİ BİR YAZARIMIZ
“YAPAY ZEKA”
Belki dikkatinizi çekmiştir. Birkaç aydır internet dergimiz olan “Hikmet Akademisi” hiç yayın yapmadı. Bilenler bilirlerki işin maddiyat kısmı hariç dergicilik gelen yazılar yada ısmarlanan yazılar ile sürdürülür. Maalesef biz de bu konuda bir tıkanıklık yaşıyoruz. Direkt bize gelen bir yazı yok denecek kadar az maalesef. Çok sağolsunlar, aslen hemşehrimiz olan yada samimiyet derecesi ile arkadaşlığımızın ötesinde abi-kardeş bildiğimiz insanlarımızdan ikinci el yazılar geliyor gelmesine ama bunlarlada alıntı alıntı üstüne yayıncılığın bir kıymeti Harbiye’si olmuyor. Ne yapayım? diye düşünürken, bir yapay zekaya sorayım dedim. Bakalım bugünlerde meşhur “Yapay Zekamız” dergimizin bu durumu ile neler söyleyecek…
Fakat önce “Yapay zekadan” yazmasını istediğim makalenin başlığını ve bazı yol işaretlerini sıraladım… Sonrada çıkan sonucu hiç bir şeyine dokunmadan dikkatli okumanıza sunuyorum… Benden geçer not aldı. Siz ne düşünüyorsunuz acaba?
Yapay zeka proğramı olarak : ChatGPT ‘yi kullanıyorum
Kalabalık yalnızlık başlıklı bir makale yazınız
Yayın kurulu çok meşgul
Okuma oranı çok düştü
Okumadan yazanlar
İşkembei kübradan yazılar
İlgisizlik
Dergiden Yayın yazı ile sürdürülür
Telif ödemiyoruz
Meşhur bir yayın değiliz
Meşhurların toplandığı bir küme yayın değiliz
Gençlere ulaşamıyoruz
Bedel ödemek istemiyoruz
Sorumluluktan kaçıyoruz
Ama hep başta ve önde olmak istiyoruz
Çok ama çok kalabalığız
Fakat yapayalnızız
Ve ChatGPT yapay zekanın yazdığı makale:
Kalabalık Yalnızlık
Modern çağın en acı çelişkilerinden biri: Kalabalıklar içinde yalnızlık. Herkesin elinde bir ekran, zihinler meşgul, yürekler sessiz. Çevremizde insanlar var, ama gerçek bir bağ yok. Yazılar yazılıyor, sözler söyleniyor, ama anlam eksik. İşte, bu duygu yalnızca bireylerin değil, kolektif bir organizasyonun da çığlığına dönüşebiliyor.
Bir dergi düşünün. Yazarları var, okurları var, ama herkesin gözü başka bir yerde. Okuma oranı düşmüş. Herkes yazıyor, ama kimse okumuyor. Kalemden değil, işkembeden çıkan yazılarla dolup taşıyor sayfalar. “Okuyacak kimse yok ki” bahanesiyle, kaliteden ödün veriliyor. Yayın kurulları, bir yandan yazıları değerlendirirken diğer yandan kendi gündemlerinden başlarını kaldıramıyor. Peki ya sonuç? İçinde kaybolunan bir kalabalık.
Dergi, popüler değil. Meşhurları bir araya toplamıyor. Telif ödemiyor, çünkü bütçe yok. Ama en kötüsü, gençlere ulaşamıyor. Yeni neslin ilgisini çekmek için sorumluluk almak yerine, bedel ödemekten kaçınıyor. Bunun yerine, hep önde olma arzusu, hep başta olma hevesi, derginin vizyonunu gölgeliyor. Ve bu yalnızca bir derginin değil, çoğu kolektif yapının hikayesi.
İçine kapanmış bir yayın; meşhur olma hayalleriyle büyürken, kendi kitlesine bile uzak. Kalabalık ama yalnız. Bu yalnızlığın temelinde ne var? Belki de içtenlik eksikliği. Belki de gençlere, yeniliğe ve farklı fikirlere kapalı olma durumu. İnsanlar, samimiyetin ve emeğin eksikliğini hissediyor. Bu yüzden ne yazılar okunuyor ne de fikirler yankı buluyor.
Ancak bu döngü kırılabilir. Samimi, sorumluluk alan ve bedel ödemekten çekinmeyen bir tavırla, kalabalıklar içinde gerçek bağlar kurulabilir. Yayıncılık, yalnızca yazmak değil, dinlemek ve anlamaktır. Belki de yayınların yeniden bir ruh bulması için, kalabalık yalnızlığı aşacak bir cesarete ihtiyacı var. Çünkü bir yazı, bir bağ kurmadığında yalnızca kağıt üzerindeki mürekkeptir.
Kalabalıklar içinde yalnızlık, bir tercih değil, bir uyanış çağrısı olmalı. Önemli olan kalabalık değil, anlamlı bir bağ. Ve bu bağ, yalnızca samimiyetle inşa edilebilir.
* Alt çizgiler ve vurgular bana aittir…
Hasan DÜNDAR
Hikmet Akademisi