Kürt halkının sosyo-politik yapısını anlamak için göç meselesi önem arz etmekte. Çünkü Türkiye’de 1980 sonrası özellikle batı kentlerine doğru yaşanan yoğun göç yeni bir toplumsal yapıyı haber veriyordu. Her ne kadar Kürt göçünün ardından büyük kentlere yerleşenler, bu şehirlerde aktif siyasal faaliyet içerisinde bulunan İslamcı hareketlerde İslami bir kurtuluş imkânı bulmuş ve bu hareketlere dahil olmuşsa da aslında İslamcı hareketler içerisinde yer yer Kürt meselesi konusunda gerilimler ve anlaşmazlıklar söz konusuydu. Yine de İslamcı hareketler içerisindeki Türk ve Kürt İslamcıların “ortak düşmana” karşı verdikleri mücadele, aralarındaki farklılıkları görünmez kılabiliyordu. Dolayısıyla AK Parti öncesinde bir bütün olarak Türkiye İslamcılarının, Kürt meselesi ve ‘devlet’ ile ilgili düşüncelerindeki farklılıklar, İslamcıların içindeki Kürtlerle “ortak düşman” konusundaki müşterekleri sebebiyle çoğu zaman pek görünür olmamıştır.
İslamcılığın Ak Parti döneminde devletle bütünleşmesini inceleyen Tuğal, bu değişim sürecini anlamak üzere saha araştırmasında nüfusunun önemli bir kesimi Kürtlerden oluşan, İslamcı hareketlerin güçlü olduğu ve göç sonrasında büyüyen bir semt olan Sultanbeyli’ye odaklanmaktadır. Kürt Müslümanların önemli bir kısmının Türk İslamcılığıyla yaşadığı gerilimi aslında AK Parti öncesine, Fazilet Partisi’ne kadar götürmek de mümkün. Tuğal’a göre bu dönemde partideki bazı Türkler belediyede Kürtlerin istihdam edilmesine karşı çıkıyor, Kürtler ise partinin artık Türk milliyetçisi olduğunu iddia ediyorlardı (Tuğal, 2011:110). Fakat bu ayrışma, belirginleşmek için belediye gibi küçük bir kurumun değil, devletin Müslümanların eliyle yönetilmesini bekleyecekti. Tuğal çalışmasında, İslami hareketlerin ve siyasetin güçlü olduğu dönemde Sultanbeyli’de Türk ve Kürt İslamcıların aynı siyasi ve toplumsal ideal uğruna birlikte mücadele sergilediğini, o dönemde pek görülmeyen “milliyetçi” ve “dışlayıcı” söylemleri 2006’da saha araştırması için bu ilçeye tekrar geldiğinde görmeye başladığını söylüyor. Tuğal’a göre bu dönemde eski radikaller ve 1980’lerde parti siyasetini reddedenler bile bu dönemde kitlesel olarak AK Parti’ye katıldı. Bu dönemde, devleti İslami bir partinin yönettiği düşüncesi sebebiyle İslami sokak gösterileri azaldı ve olan gösteriler de genellikle devlet otoritesini hedef almayacak ölçüde değişime uğradı. Devlete ve hükümete karşı İslamcı sokak gösterilerinin azalmasının diğer bir gerekçesi, ibadet eden insanların iktidara getirilmesiyle, tabandaki insanların devletin aynı zamanda kendi devletleri olduğunu hissetmeye başlamasıydı. Dolayısıyla ülke çapında dindar otorite figürlerinin ortaya çıkışı yöneticilerle hayali bir özdeşleştirmeyi mümkün hale getirdi (2011; 187-193)
AK Parti ve devletle yakınlaşmayla birlikte daha önce önemsiz görülen farklılıklar belirgin bir ayrışmanın temeline yerleşmeye başlamıştır. Zira artık ortada “ortak bir düşman” kalmadı ve daha önce vurguladığımız gibi, İslamcı hareketlerin neredeyse tamamı artık eski gayr-ı İslami devletin ortadan kalkmış olması düşüncesiyle ya da devleti yönetenlerin kimliğinden ötürü kendileri devlete karşıt konumlandırmıyor, hatta devlete “aidiyet” hissedecekleri bir noktada görüyorlardı. Hal böyle olunca İslamcı hareketlerin eylemlilikleri peyderpey görünmez oldu ve sona erdi. Yaşanan bu durum, İslamcıların muhafazakarlaşmasına, eylemlilik ve taleplerini iktidarın politikalarına havale etmelerine sebebiyet verdi. İşte Kürt İslamcılığı böyle bir sürecin sonunda “billurlaşmaya” başladı. Kürt meselesinin çözümsüz kaldığı ve devletle bütünleşen İslamcılığın, muhafazakâr bir milliyetçiliğe doğru evrildiği bir zamanda, Kürt İslamcılar da bağımsız ve muhalif bir güzergahta boy göstermeye başladı. Yıldız’a göre Kürt İslamcılarla AK Parti arasındaki kırılma, esasında AK Parti’nin Kemalist devletin ana yönelimlerini koruduğunun anlaşılmasıyla kaçınılmaz bir hale geldi. (2016: 217).
Kürt İslamcılarının müstakil bir örgütlenmeye yönelmelerini sağlayan muhtelif toplumsal ve yapısal faktörler bulunmaktaydı. Kürt İslamcıların, Türk İslamcılığı ve Kürt sol hareketi arasında üçüncü bir yol olarak ortaya çıktığını belirten Çiçek’e göre birçok İslamcı Kürt için etnik ve dini kimlikler arasındaki sınırlar 2002’den beri önemli ölçüde belirsizleşme başladı. Dahası eski İslamcı yoldaşlarının milliyetçi ve devletçi bir çizgiye kayması sebebiyle, Kürt İslamcılar devlete ve eski yoldaşlarına mesafe aldılar ve İslamcılığın bu değişimi Kürt İslamcı grupları Müslüman kardeşliği söylemini sorgulamaya ve Kürt meselesinin çözümü için “İslami” yollar aramaya zorladı (Çiçek, 2015:149). Bu bağlamda ona göre AK Parti’nin İslamcılığının milliyetçi sınırları ve Kürt hareketinin baskın sekülerizmi, İslami ve Kürt yanlısı milliyetçi kimlikleri eşzamanlı olarak seferber etmeyi talep eden diğer Kürt gruplarına geniş bir siyasi alan bırakmaktadır. Aslında, bazı İslamcı Kürtler, Kürt hareketi ile AK Parti arasındaki çatışmalardan üçüncü bir yol aramaya başladılar (Çiçek, 2013:163).
Türkiye 28 şubat 1997 yılının öncesinde başlayan bir gerilimle yeniden siyasal ve toplumsal olarak şekilleniyordu. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Diyarbakır, Batman, Mardin gibi şehirlerde silahlı bir örgüt olduğu söylenen ‘Hizbullah’ örgütüne yönelik operasyonlar Kürt İslamcılığı için yeni bir dönüm noktası olarak okunabilir. 2001 yılından itibaren muhafazakâr Ak Parti iktidarının ulus devletin bölgeye yönelik 80 yıllık politikaları yerine “demokratik çözüm süreci” ismiyle başlattığı süreç Kürt İslamcı aydınların bir kısmının iktidar cenahında yer almasını sağladı. İhsan Arslan, Abdurrahman Kurt gibi birçok İslamcı kanaat önderinin sürece dahil olması coğrafyanın devlete olan bakışından değişiklikler meydana getirdi diyebiliriz. Bu minvalde özellikle 2004 sonrası hem Tan’ın hem de Arslan’ın yazılarında meydana gelen üslup ve tarz değişikliği dikkat çekicidir. Örneğin Tan 2008 yılında Anlayış dergisinde yazdığı yazıda Türkiye devletinin Kürt federe devletini imha değil inşa etmesi gerekliliğinden bahseder (2008, 51). Burada belirgin şekilde yukarıda referans aldığımız 2000 öncesi yazılarındaki devlet ve alternatifi düşüncesinin kaybolduğunu görüyoruz. Devletin bizatihi tanınması ve meşru şekilde sürece müdahil olması arzu edilir şey haline gelmiştir. Benzeri bir devleti özne kılma çabası 2009 yılında bir gazeteye verdiği röportajda İhsan Arslan’da görüyoruz. Arslan Kürt sorununda devletin temel muhatap olması gerekliliğini dile getiriyor aynı zamanda onun bölgesel sorunu çözebilme kabiliyetine sahip olmasının bölgede güçlü imaj üretebileceğine işaret ediyor. Arslan yakın zamanda çıkan iki ciltlik Aklımda Kalan kitabında 90’lı yıllarda İslamcılık adına dile getirdiği bazı temel iddiaların bugün için kendisine doğru gelmediğini sık sık dile getiriyor (Arslan, 2020). Her iki yazarın da 2000 sonrası farklı siyasi oluşumlar içerisinde olmalarına rağmen devletin özne rolüne dair yaklaşımlar sergilediğine şahit oluyoruz. 90’lı yılların inkılapçı vurguları yerini “sistem”i ıslah etmeyi hedefleyen ve bunun içinde sistem içi mekanizmaları kullanmayı önemseyen bir tarza dönüşür. Farklı siyasi oluşumlarda olunmasına rağmen her iki isim de meclis içi mücadelenin önemsenmesi gerektiğinden bahseder. Devletin kuşatıcı ve merhametli yaklaşımının Kürt halkının kaderinde etkin bir rol oynayacağı benimsenir ve dile getirilir. Fakat daha sonra Arslan, BBC’ye verdiği röportajda muhafazakarlık eğiliminin kendilerini siyasetten devletçi bir çizgiye kaydırdığını itiraf eder. Haliyle devletin aklı selime gelerek tekrar olayları çözebileceğine inancı tamdır. Ama bunların tümü “demokratik çözüm süreci” boyunca geçerli olacaktır. Süreç bir şekilde kesintiye uğradığında bölgede çatışma dinamikleri tekrar aktif olduğunda farklı siyasi cenahta bulunan Kürt İslamcı aydınların hiç olmadığı kadar derin bir ayrışmanın içine girdiğine şahit oluyoruz.
Çiçek, Cuma. (2013). The pro-Islamic challenge for the Kurdish movement. Dialectical Anthropology, 37(1):159-163.
Çiçek, Cuma. (2015). Ulus, Din, Sınıf: Türkiye’de Kürt Mutabakatının İnşaası. İstanbul, İletişim Yayınları.
Tan, Altan (2008). Kürt Federe Devletini İmha Değil İnşa Etmeliyiz. Anlayış Dergisi. şubat 2008. Sf. 47-52
Tuğal, Cihan. (2011). Pasif Devrim: İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi. 2.Baskı. Aydar, F.B. (Çev.), İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları.
Yıldız, Ahmet. (2016). “Mystifying Nationalism: Kurdish Islamists and the Kurdish Question”, The Turkish AK Party and its Leader: Criticism, Opposition and Dissed. Ümit Cizre (ed.), New York, Oxon: Routledge, s. 205-224.
Yazının orijinali için bakınız:
https://www.hertaraf.com/haber-kurt-islamciligi-ve-turkiyelilesmek-2-m-mucahid-sagman-11510
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakış açısını yansıtmayabilir.