İnsanın yaratılışındaki gizemi çözmeden Muhammed Aleyhisselam’ın benzemezliğini anlaması beklenmemelidir. Bir anlam olarak insan, varlık sahasına çıktığı andan itibaren, anlamı bulma adına karşı karşıya kaldığı her alanda kendi anlamını bulma konusunda bir çabaya sahip olma sorumluluğu taşımaktadır. İşte bu sorumluluğun zirve ismi olan Allah’ın Resulü Muhammed (sav) özel bir yapıya sahiptir. Numune-i imtisal olarak Hazreti Peygamber olgun bir insan olarak örnek bir şahsiyeti mücessem bir şekilde gösteren biri olarak varlık sahasına güneş gibi doğmuştur.
Allah insan ilişkisindeki o derin gizemi doğru kavramak ve o gizemin insana yüklediği teklifi doğru bir şekilde yaşama yansıtma çabası hep bir övgüye mazhar olmuştur. İşte bu noktada insanlığın ilk insandan son insana kadar kemale doğru seyrinde tek örnekliği inşa eden ve bu yüzden son gönderilmiş elçi olan Muhammed (as) başkasına benzemez…
Hazreti Muhammed, kendi saflığı içinde ve insanlara verdiği güven ile kendi safiyetini tam olarak temsil eden biri olarak ilahi inayeti celbeden ve ona doğru bir ilahi tecelliyi süreklileştirerek varlık sahasına çıkmasına neden olması bakımından da eşsizdir. Her insanın kemale doğru yürüyüşünde örnek olarak ele alacak bir şahsiyet olarak Hazreti Muhammed, insanın yol göstericisi olarak varlığını insanlığın sonuna kadar devam ettirecek ender şahsiyetlerden biridir. Farklılığını izhar eden biri olarak kendisini mütevazı bir şekilde hayata katılan olarak hep en doğru şeyi yapma ve yaptığı bir hata ve eksiklik söz konusu olduğunda ise hemen fark edip kendini düzelten, ilahi uyarıya hemen kulak kesilen biri olarak yine insanlığa en güzel örnekliği göstermiştir. Bir baba olarak, bir eş olarak, bir evlat olarak, bir dost olarak, bir arkadaş olarak, bir peygamber olarak, bir yönetici olarak hep en iyisini ortaya koyma ve bir yanlış olduğu zaman giderme konusunda hiç tereddüt etmeden hareket eden biri elbette ki eşsiz ve benzemez bir karaktere sahip olur.
Toplumsallığın en kaotik zemininde bile eşsiz bir tutuma sahip olarak neredeyse kendisine açıkça düşman olanların bile güvenini kazanan biri olarak, kendisini öldürmeye gelen şahsiyetlerin kendisinde bulunan emanetlerini amcaoğlu ve kendi çocuğu gibi büyüttüğü Hazreti Ali’ye vererek emanetlerini sahiplerine geri vermesini söyleyerek güven vericiliğin zirvesine çıkar. Öldürmeye gelenlerin kendisinde dirildiği bir şahsiyet ve karakteri taşıyan biri olarak, seveni, buğzedeni herkesin güvenini kazanan biri olarak hayata gözlerini yummuştur.
Her insanın arzuları vardır. Bu arzular için çoğu kez insanlar hayatlarını mahvetmeyi göze alırlar. Peygamber (as)ın kendisine ait bir arzusu yoktu. Safiyet derken kastettiğim tam olarak bu: kendisine ait bir arzusunun olmaması, ilahi rıza dışında başka bir rızaya yüzünü, gönlünü, kapısını kapatmasıdır. Somut bir örneklik olarak ilahi rızanın ne olduğunu gösteren başka bir işaret yoktur.
O seçilmiş bir kul ve bu seçilmişliği ilan edilen biriydi. Her insan seçilmişliğe adaydır. Elçiler dışında kalan insanlar seçilmişlikleri saklı kalır. Yapıp ettikleri açısından seçilmişliği gözlemlenebilir. Ancak Muhammed (as), hayatı ile de seçilmişliğini gözler önüne seren ender şahsiyetlerden biridir. İnsanlık birikiminin en güzel örneği ve temsili olan Hazreti Muhammed, herhangi bir başka insana benzemeyeceği tabiidir. Tek örnek olan birinin ancak kendisi örnek alınarak kemale doğru yürüyüşünü sürdürmesi başlı başına bir ayrıcılığı işaret eder. Hiçbir insan, peygamberin bu halini kıskanmaz, kıskanmaya mecali de yoktur zaten! Çünkü o gerçekten tam bir örnekliğe haizdir. Her boyutu içinde örnekliği hayatın bütününe teşmil eden ender bir şahsiyettir.
Her insanın arayışı tamlığa ulaşmaktır. Bu tamlık, hem anlamın gerçekliğini işaret eder ve hem de ilahi rızaya ulaşarak kendi tamlığını inşa etmiş olur. Ama hiçbir insan bu tamlığa dünya hayatında sahip olamaz! Hazreti Muhammed (sav) hariç, o İsra gecesinde göreceğini görmüş ve kalbi bu konuda bir şüphe taşımadan itminana ermiştir. Hiçbir insana bu şekilde bir görü nasip olmamıştır. Ama burada asıl olan şey; yaşadığı şey konusunda bir şüpheye mahal kalmaması ve buna tam ikna ve itminan sahibi olmasıdır. İnsanların şüphe denizinde varlığını sürdürmesi, iman edenlerin bile sürekli müteyakkız bir şekilde olmasının istenmesi de durumun neliğini göstermesi açısından beliğdir.
O sadece bir elçi olarak gönderilmemiştir. Kendisine verilmiş vahyin somut bir gerçeklik düzleminde inşa edilmesine de mazhar kılınarak seçilmiş bir kul olmuştur. Hem insanlara gönderilen bir elçi, hem de gönderildiği insanlara örneklik olarak da seçilmiş bir kuldur. O sade ve pürüzsüz bir hayatı yaşarken, karşılaştığı her şeyi merhamet ve adalet çerçevesinde çözmeye çalışmıştır. Hiç kimseye bir kin gütmediği gibi, kimsenin de arkasından iş çevirmemiştir. Her alanda örnekliğini somut durumlar gözeterek yol göstericiliğini yapmıştır. Allah ne dilemişse ona en saf hali ile uyum göstermiş ve en küçük bir tereddüt yaşamamıştır. Kendisini aşan bir durum söz konusu olduğunda o şeyi beklemeye alarak, ilahi yardımı talep etmiş ve Allah’ın o konudaki yargısını bir iç itminan ile kabullenmeye hazır bir bekleyişe geçmiştir.
Hazreti Muhammed, sıradanlığın içinde olağanüstülüğü yaşamaya devam etmiştir. O en sade haliyle hem kendi yaşamında hem de toplumsal yaşamda üstüne düşeni yapmaktan kaçınmamıştır. Hiçbir tehlike anında kendini sakındırma gibi bir tavra yönelmemiş, bilakis, herkesten önce o o tehlikeye yönelerek halkı olası bir tehlikeden koruma refleksine sahip olmuştur. Büyük bir gürültünün Medine’yi sarstığı gece herkes sokağa fırlayınca ve birbirine bakmaya başlayarak ‘neler oluyor’ sorusunu içinden sorduğu bir zemin ve zamanda bakıyorlar ki şehrin diğer ucundan peygamber (as) gelmektedir. O orada olan insanları teskin ederek ‘korkulacak bir şey yok’ demiştir. Savaşta da barışta da en önde durmaktan kaçınmamıştır. Yaralanmıştır ama geri durmamıştır. En büyük yardımsever olduğu kadar hediye dışında bir şeyi kabul etmeyerek âlicenaplığının sınırlarını bütün insanlara göstermiştir. O isteyecekse sadece Allah’tan istemeyi prensip edinmiştir.
O, kendisine yöneltilmiş her soruya uygun bir cevap vermekten kaçınmamış, yardım taleplerine asla kendisini kapatmamıştır. Muhakkak yardıma muhtaç birisine yardıma koşmuştur. Kendisinde var olduğu zaman önce kendisi vermekten imtina etmemiştir. Sonra başkasına, eli cömert olana yönlendirmekten de kaçınmamıştır. Bu da bize işleyişin; toplumsal işleyişin örnekliği bakımından önemli bir göstergedir.
İnsan olarak şahsında bütün olumlu vasıfları taşıması insanlığın numune-i imtisalı oluşunu gösterdiği gibi insanlığın yol göstericiliğinin örnekliği bakımından da önemini gösterir. Başkasına örnek olacak insanların olumlu vasıflara sahip olmaya çalışmaları elzemdir. Ancak bu şekilde bir örneklik inşa edilebilir. Hazreti peygamberin olumsuz diye niteleyeceğimiz bir özelliği yoktur. Negatif duygulara yer vermemiştir hayatında… Kıskançlık, kin, buğz, kötülük yapma ihtirası veya düşüncesi bile yer bulamamıştır o naif şahsiyetinde…
Seçilmişliğin verdiği bir şımarıklığı hayatında görmek imkânsızdır. Hâlbuki her insan, bir konuma seçildiği zaman hemen o konumun kendisine sağladığı avantajları kullanmaya çalışır ve bunu bir üstünlük aracı kılar. Örneğin, bana değil cumhurbaşkanlığı makamına saygı gösterin dendiği gibi, benzer başka konumlarda aynı zeminde değerlendirilebilir… Hazreti peygamber, konumunu öne çıkartarak herhangi bir şey dilememiştir. En zor şartlarda kaldığı zaman bile ki ilk Medine’den Hacca gidişte yaşanan olaylar ile geri dönülmesi gerektiğinde ki bazı sahabeler dönmek istememektedirler. Açıkça olmasa bile zımnen peygamberin yanlış yaptığını düşünmektedirler. Peygamber ise bu durumu bildiği halde kendi seçilmişliğini öne çıkartarak kendisine uyulmasını istememiştir. Eşi kendisine bir öneride bulunarak kendi eşyalarını toplayarak geri dönüşe başlamasını rica etmiş ve böylece sahabelerinde kendisini takip edeceğini belirtmiştir. Peygamber o zaman kendi eşyalarını toplayarak geri dönüş hareketine başlayarak sahabelerinde katılımı sağlanarak uzlaşı sağlanmıştır. Bu olay nasıl büyük bir şahsiyet önünde durduğumuzu belirtir. Elindeki gücü, iktidarı, yetkiyi kullanmaktan imtina eden bir şahsiyet… Bu peygamber (as)ın örnekliğini ve eşsizliğini gösteren büyük bir olaydır.
Aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen, kendisine inanmadığını deklare edenlerin bile O’nun en büyük şahsiyet oluşunu ilan etmeleri de eşsizliğine bir başka delildir. Ona olan sevgi, hiçbir kimseye yöneltilemez… Gerçekten O’nu tanıyan birinin başka birini onu sevdiği gibi sevmesi beklenemez! Aşkın gözü kördür derler ya! O’nun sevgisi gözü aydınlatır ve açarak gerçekleri görmesini sağlar.
Ey Resulüm, seni ne kadar sevsem azdır! Seni ne kadar özlesem azdır, seni ne kadar örnek alsam bana yetmez, biliyorum, anlamımı bulmam, seni örnek almamla sağlanabilecek bir olgudur. Barışın, güvenin, hakikati görmenin, samimiyetin tam olarak keşfedilmesi için seni keşfetmek, seni tanımak ve senden beslenmek zorunludur.
Ey Resulüm, Yarın Mahşer gününde senin bayrağın altında toplanmayı Rabbim bize nasip etsin… Susuzluğumuzu elinden içeceğimiz su ile gidermeyi, affedilmeyi ve Cennette birlikte olmayı Rabbimden diliyorum…
Yazının ORJİNALİ için bakınız:https://aawsat.news/b4fxv
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.