Gün gelir, ideolojinin saymaca önemi göz ardı edildiğinde geriye kalan (ya da bu durumun geride bıraktığı) yüzleşilemeyen bir hayat, tatmin olunamayan bir başarı, hesabı verilemeyen bir gösterişten ibaret kalır.
Boy boy pozlar verilir. Kapalı ve hatta gizli toplantılar yapılır. Dünyanın geleceğine dair projeler masalara yatırılır.
Sözgelimi Gazze'nin nasıl bir Monaco haline getirileceği ya da oradaki doğalgazın nasıl ve hangi yollardan paylaşılacağı gibi.
Gazzeliler mi? Onlar daha şimdiden çöptür, dünyanın kiridir, sadece vadesi gelmiş ölüm gününü beyhude bir biçimde uzatmaya çalışan biçarelerdir…
Ama dünya bu tür boşa çıkan hesapları, tasarıları, kibrin altüst ettiği, önünü göremez hale getirdiği bakışları çok gördü ki burunlarının ucunu dahi göremeyen bu muhterislerin hezeyanlarının sonucu, kendilerinin çöpe dönüşmesi oldu.
Özellikle son bir yıldır, yani Gazze savaşının başlamasından sonra, İslam ülkelerinin suskunluğu kadar Ak Partinin İsrail karşısında sürdürdüğü ikircimli siyaset de tartışılmakta.
Daha önceleri, ticaretten üslerin kullanımına ve özellikle de silah teknolojisine dayanan bir stratejik ilişkinin sadece dedikodusu yapılırken, şimdilerde ise İsrail'le ilişkilere dair bu karşı cepheye savrulma açığa çıkarak tartışmaya açıldı
Bu ilişkiler resmi yollardan da sürdürüldüğü halde uzun süre inkârcı bir tutum izleyen ve bu konuda sessiz ve hatta aldırışsız kalan AK Parti kurmayları, resmi bilgilerin afişe edilmesi ve toplumsal tepkiler nedeniyle olsa gerek, İsrail karşısında ister istemez bir vaziyet alma ve hatta konumunu açıklama mecburiyetini hissetti.
Ama sonuçta belirgin bir ikiyüzlülük içerisinde de olsa cari tutumunu koruduğu da ortada.
Sözgelimi ne Kürecik ne de İncirlik konusunda kılını kıpırdattı ve hatta bu süreçte İsrail'in en büyük hamisi olan ABD ile kimi ortak tatbikatlara bile girişti. Petrol sevkiyatında hiçbir kesinti olmadı.
Ticaret ise Filistinli adresler üzerinden de olsa sürdürülmeye devam edildi.
Şayet belli bir siyasal açıklık içerisinde olunsaydı bu ticareti anla(t)mak mümkündü elbette. Çünkü bu ticaretin en azından bir kısmı dolaylı olarak Filistin halkıyla yapılan bir ticaret.
Ama AK Parti genel müstağni ve mütekebbir tutumu içerisinde bu konuda topluma bir açıklama yapma ve hiç değilse kendisini savunma gereğini hissetmedi, daha doğrusu buna gönül indirmedi.
Tam da bu tutum, yazımın başlığını oluşturan egemen bakışın açmazı meselesini irdeleyeceğim nokta.
Bu konuya dair bir açık belirti ise geçtiğimiz günlerde İsrail destekçisi Burger King'in Rize'de bir şubesinin açılması.
Şubeyi açan kişinin AK Partili olması ve açılışa AK Partili belediye başkanlarının katılması tam da egemen bakışın aldırışsızlığı, dahası kirli işbirlikleri konusunda da olsa durmak yok yola devam şiarını sürdürme kararlılığına dair bir misal.
AK Parti'nin uzun yıllardır sürdürdüğü siyasal strateji tam da buna, yani "bırakınız yapsınlar", "bırakınız geçsinler"ci bir serbestiyetçiliğe (liberalizme) dayanırken, bu durumu makulleştirmek için toplumu bilgilendirmek ve siyasal açıklığa dayalı bir tutum izlemek yerine, ben yaparım siz izlersiniz üsttenciliğinden de asla vazgeçilmemekte.
Bu ise cahilce veya sadece kibre dayanan bir tutum olmayıp, tam aksine oldukça bilinçli, kitlesini kendisine ram etmeye dayanan ve bu açıdan başarı açlığı ve egemen tapıcılığı psikolojisi içerisinde olan kitlesini (belki de genel toplumsal duyarlılığı) iyi tanıyan bir bakış.
Bir yandan mütehakkimliğe dair bir arzu yaratılırken öte yandan ise bunun faturası olarak egemene kayıtsız şartsız bir itaate koşullandırılma, bile isteye ödenen bir bedel.
Nitekim egemene tâbi bu bakış, İsrail'in sürdürülen bu fiili duruma rağmen, uzun süre İsrail'le ticaret yapılmadığını savundu. Kürecik ve İncirlik konusunda gıkını bile çıkarmadı.
AK Parti'nin medarı iftiharı olan Baykar'ın İsrail'le birlikte Azerbaycan'ın düzenlediği bir silah fuarının destekleyiciliğini yapmasına dair de bir tepki verilmedi.
Çünkü bu kitlenin asıl perestişi güce yönelikken, bu tür bir güç ise büyük ölçüde silahlardan devşirilmekte.
Özellikle sihalar konusundaki son yıllarda elde edilen gelişmeler belli ki İsrail'le sürdürülen bir teknolojik işbirliği ile gerçekleştirilmekte. Ve yine belli ki bu konudaki stratejiyi belirleyen de ABD'den başkası değil.
Dolayısıyla görünen o ki her nasıl olursa olsun bir üstünlük duygusunun ayakta tutulması AK Parti kitlesinin temel seçeneği.
Yılardır sürdürülen eziklik duygusunun aşılmasına yönelik bu atak, iktidara koşulsuz bir itaati de beraberinde getirmekte.
Bu üstünlüğün kaynağının sorgulanmasını bir kenara koyun, bazı çatlak sesler dışında biçimi kadar içeriği de eleştirilmemekte.
Hatta buna dair dini kaynaklara dayanan ulu'l-emre itaat gibi, koşulları tartışmaya açılmayan bazı gerekçeler de icat edilmekte.
AK Parti ise bu tutumu defalarca test ederek ve kitlesini çeşitli imtihanlardan geçirerek işi bu noktaya, yani bir tür gönüllü kulluk noktasına kadar getirdi.
Gelinen noktada ise cari kitle psikolojisi, egemenin hiçbir açıklama ve gönül indirme jestine dahi ihtiyaç hissetmeksizin, tam aksine mütekebbir ve müstağni bir tutumla sürdürdüğü politikalardaki o ezici bakışa tâbiliği benimsemiş bulunmakta.
Bu şartlar altında, kitlenin maddi ve manevi çıkarlarının tatmini karşılığında, egemene kayıtsız şartsız tâbiliğe dayanan bir ilişki biçimine dair zımni bir sözleşme biçimi benimsenmiş durumda.
Sorgulama, eleştiri, açıklama isteği gibi siyasetin gereği olan ama egemen açısından olumsuz tutumlar, sadakatin inkârıdır ve bu inkârcıların ne hale geldikleri de bu tür her girişimde bir kez daha test ve teyit edilmekte.
Bu psikolojinin ve zihniyetin bırakın demokrasiyi, insanın en temel vasıflarıyla ilgisizliği, şûra ve istişareden de uzaklığı ama sultanlık rejimleriyle yakınlığı ise oldukça açık.
Muaviye sonrasında yaratılan bu fiili durum içerisinde edinilen ve elbette ki tarihsel derinlikleri de olan bu genetik tutumun aşılması ise bu şartlar altında mümkün değil.
Bunu aşmayı deneyen cumhuriyet sistemi de aydınlanmacı tutumunu benzeri bir otokrasi zihniyeti içerisinde sürdürmeye kalkıştığı için, sonuçta bu otokratik tutum, cumhurun her iki cephesi tarafından da benimsenmiş durumda.
Temel tanımını mazoşizmde bulan bu siyaset anlayışının tipik özelliği üsttekine koşulsuz itaat, alttakilerin ise biçimsel olarak kollandığı bir ezici tutumdur.
Bu tutumun yapıp ettiklerine dair bir açıklama yapma gereği bile hissetmemesi, bir zül değil, müstağniliğine dayanan bir politik stratejidir.
O nedenle Rize gibi bir yerde ve bunca hengâme içerisinde Burger King'in bir şubesi hem de alayişlerle açılabilmekte ve buna karşı sesini yükselten biri dövülerek oradan uzaklaştırılabilmekte.
Ve yine o nedenle Türkiye'de geçerli olan, eşit haklara dayalı bir hukuk sistemi olmayıp, sokaktaki aleni şiddettir. Çünkü üsttekilere kayıtsız şartsız itaatin ödünlenmesi alttakilerin ezildiği bir şiddeti ve kaba gücü yaygınlaştırmakta.
Trafikten kadın cinayetlerine, mafyatik özentilerden tüm eleştirel yeteneğini yitirmiş bir meclise kadar herkes mağrur ve mütekebbir bir zorbalığa duçar kalmış durumda.
Bu şartlarda İsrail'le ilgili göstermelik kapalı meclis toplantıları ve sair meclis çalışmaları, söz gelimi anayasa yapımına dair artık bir parodi haline gelmiş olan girişimler, hiçbir ciddiyeti kalmayan bir gösteriden öteye gitmemekte.
Hiçbir etkinlikleri kalmadığı gibi halka hesap ya da bilgi vermek gibi bir geleneği ve tutumu da olmayan milletvekilleri ise bu şartlar altında halkın vekili değil, imtiyazlarla susturulmuş asillerdir.
Geçmişte sultanın halkla ilişkisini sağlayanlar dalkavuklar ve soytarılardı; günümüzde ise bu, bir halkla ilişkiler biçimi haline gelen gösteriler ve şovlarla, birtakım anlaşılmaz laflarla geçiştirilmekte.
Mesela ticaret bakanı İsrail'le petrol ticareti yapılmadığını izah etmek için, kendilerinin Ceyhan'da gemileri yüklediklerini ama bunların hangi destinasyon'a gittiğinden sorumlu olmadıklarını söyleyebilmekte.
Böylece anlaşılmayan ama Kürtçe gibi ne olduğu bilinmeyen bir dile ait değil de İngilizce gibi muteber ve afili bir kelimenin maskesi altında belki yüzünün kızarmasına engel olmakta ama onu sessizce dinleyenlerin yüzünde de hiçbir kızarma belirtisi ve tepkisi gözükmemekte.
Masumlar çünkü bilmiyorlar mı yoksa bilmezliğe mi yatmaktalar?..
Yine de hakikatin iyi bir huyu var; güneş gibi er geç doğmakta.
Yazının orjinali için bakınız:https://www.indyturk.com/node/747129/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/egemen-bak%C4%B1%C5%9F%C4%B1n-a%C3%A7maz%C4%B1
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.