Her Sey ?Oku? Emri Ile Basladi?

Islam inanç sistemi, Allah ile dikey, insan ile yatay esya ile düsey iliski kurma üzerine bina edilmistir...
Her Sey ?Oku? Emri Ile Basladi?
Hanifi TOSUN
Hanifi TOSUN
Eklenme Tarihi : 7.03.2021
Okunma Sayısı : 3209

Islam inanç sistemi, Allah ile dikey, insan ile yatay esya ile düsey iliski kurma üzerine bina edilmistir. Allah ile insan arasindaki iliski interaktif ancak dikeydir. Bu iliski, Allah’tan insana rablik, insandan Allah’a kulluk Formundadir. Bu baglamda Islam inanç sisteminde vahdeti vücut ve fena fikriyatinin karsiligi yoktur. Insanlar arasi iliski yatay boyuttadir. Insanlarin yaratilis maddesi bakimindan yani biyolojik ve fizyolojik özellikleri bakimindan birbirlerine karsi üstünlükleri yoktur. Islam’da esas olan üstünlük kriteri, Allah ile kurulan bagin güçlülügüyle yani takva iledir. Insanlar arasi iliski boyutu, dikey ve düsey Forma dönüstürüldügünde dikey boyutta efendilik-rablik-sahiplik; düsey boyutta ise kölelik ve cariyelik ortaya çikar. Insan ile esya arasindaki iliskinin boyutu ise düseydir. Zira esya insanin hizmetinde islev görmek üzere yaratilmis nimet kapsamindadir. Esya ile iliskinin boyutu yatay veya dikey olursa devreye putperestlik yani zulüm girer. Tevhid, tayin edilen bu dengenin olmasi gereken boyutta devam etmesidir. Bozuldugunda sirk tezahür eder.

Miladi 6. yüzyil, bu dengenin insan aleyhinde ters yüz oldugu bir dünyaya ev sahipligi yapiyordu. Sirkin nüfuz alanini olabildigince derinlestirdigi, birligin kesrete maglup oldugu bu dünyada can, nesil, din, akil ve mal emniyeti büyük bir tehlike ile karsi karsiyaydi.

Arap yarimadasinda kiz çocuklari, Hindistan’da ölen kocayla birlikte dul esi diri diri gömülüyordu. Kur’an’a da konu olan bu cürümde[1] görüldügü üzere insan neslinin bekasina kastetme egilimi gün geçtikçe yayginlik kazaniyordu.

Insan onur ve haysiyeti hiçe sayiliyor; aksamdan sabaha ani baskinlarla hürriyetler payimal edilip insanlar köle pazarlarinda metaya dönüstürülüyordu. Analarin hür olarak dünyaya getirdikleri çocuklari kölelik ve cariye kilinip onursuz bir yasama mahkûm ediliyordu.

Fuhus, zina, kumar, içki, cinayet, yolsuzluk, hirsizlik, kafasina göre güçlünün güçsüzü ezmesi vb. kötü is ve oluslar toplumu esir almis, ahlaki yozlasma ve çürüme tüm toplumu kusatmisti.  

Tefecilik en kati tarziyla uygulaniyor, ekonomik anlamda insan onur ve haysiyetine kasteden uygulamalar tesvik ve destek görüyordu. Öyle ki alinan borçlar ödenmediginde borçlarin faizleri arttirilip karsiliginda öncelik kiz çocuklarinin olmak üzere aile bireylerine el konuluyordu.

Gördükleri her tür esyaya, tasa, ota, hayvana, agaca, çaliya tanrilik atfederek inanç boyutunda tam bir çürüme ve yozlasma egemen kilinmisti. Düsünebiliyor musunuz helvadan put yapip tanri diye tapip sonra da aciktiginda tanrisini yeme gibi gülünç bir o kadar da insan aklini degersizlestiren uygulamalar normallesmisti.

Hz. Muhammed (a.s)’in yasadigi 6. yüzyil Mekke’si de bu ve benzeri birçok sikinti ile cebellesip durmaktaydi. Tevhid sirk ile bertaraf edilmisti. Zulüm tavan yapmisti. Yozlasma ve çürüme genel geçer akçe olmustu…

Peki bu toplumda akli selim hareket eden insanlar yok muydu?

Elbette ki vardi. Zira iyi insanlarin yasamadigi bir dünyaya günes dogmaz…

Koyu karanlik bir atmosfere mahkûm yasayan dünya, Abdulmuttalib bin Hasim, Kuss bin Saide, Kab bin Lüey, Ubeydullah bin Cahs, Osman bin Huveyris, Varaka bin Nevfel, Hatice binti Huveylid gibi muvahhitlerin yasadigi bir dünyaydi ayni zamanda. Bunlara Hanifler deniyordu. Hz. Muhammed (a.s) da Haniflerdendi. Ancak bir kisim ufak tefek faaliyetin disinda toplumsal yozlasmaya, ahlaki çürümeye, inanç erozyonuna yönelik bir çabalarina rastlamiyoruz.

Köklü bir aile geçmisine ve saygin aile baglarina sahip olan Hz. Muhammed, mahir bir tüccar, saygin bir sahsiyet olarak ömrünün 35. yilinda uzlete çekilmeye basladi.

Uzlet, bulundugu çevrede Haniflerin geleneklerindendi. Hanifler, yilin belirli zaman dilimlerinde rableriyle bas basa kalip ruhlarini ve vicdanlarini dinlendirip rahatlamak amaciyla uzlete çekilirlerdi.

Hz. Muhammed, 35 yasinda basladigi uzlet gelenegini her yil tekrar ederdi. Kirkinci yasinda bu uzlet, neredeyse yilin büyük bir kismini kapsadi. Huzursuzlugu had safhaya varan Hz. Muhammed, her firsatta Hira magarasina çekilip günlerce orada kalirdi. Azigi bitince evine döner, islerini hal yoluna koyar, tekrar magarasina dönerdi. Bu yil diger yillari gibi degildi. Çevresindekilerin dikkatini çekecek yogunluktaydi. Hatta o kadar yogun yasamisti ki Mekke’de Hatice ile Muhammed arasinda ciddi sorunlarin hatta bosanmanin gerçeklesecegi dedikodulari dolasima girmisti.

Oysa durum farkliydi. Aile içi sorunlar gibi basit sebeplerden öte daha ciddi sebeplere dayaniyordu. Ruhunu mengeneye almisçasina sikan ortamlardan kaçisti onunki. Güçlünün hukukunun geçerli oldugu, her tür çürüme ve yozlasmanin esir aldigi bir ortamda huzur arayisiydi bu kaçislar. Zira toplumu sahili selamete çikarabilecek ne bir ögreti ne de yol ve yordam vardi. Düzeltme iradesi olsa da bunu nasil yapacagini bilmiyordu.[2] Duha 7. ayette bu hususa söyle deginilecekti: Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi?

Bakara 185. ayette ve Kadir suresinde ögrendigimiz üzere Hz. Muhammed (a.s)’in 40. yasinda Ramazan ayinin Kadir Gecesi’nde Cebrail (a.s), Mekke’den baslayip tüm dünyayi kapsayacak, toplumsal degisim ve dönüsüm devrimini baslatacak vahyi inzal için geldi. Bu, Allah’in insanligi elçi vasitasiyla son muhatap alisi olacakti. Cebrail (a.s) o günden kiyamet gününe kadar devam edecek ve o günden sonra her çagda çürüme ve yozlasmalari bertaraf edecek etkiyi barindiran ögretileri vahyetmek üzere geldi. Zira rahatsiz olunan durumdan uzlet ile kurtulmak mümkün degildi.

Cebrail (a.s), Hz. Muhammed’e “Oku!” dedi.

Ama Hz. Muhammed çürüme ve yozlasmayi giderecek yolu, yordami bilseydi burada olmazdi. Öyle ya toplumun muzdarip oldugu durumdan kurtulus yolunu bilseydi fitratinin sesine kulak veren bir insan olarak zaten mücadele edecekti. Ancak neyi, nasil, hangi kriterlerden hareketle yapacagini bilmediginden “Ben okumasini bilmem!” dedi.

Okumasini bilmeyen toplumsal degisim ve dönüsüm devrimini gerçeklestiremez. Bilmeyen basaramaz, basarmak için bilmenin sart oldugunu bilen Cebrail (a.s), Hz. Muhammed (a.s)’i kucaklayip sikti. Biraktiginda ona hitaben ikinci kez emri tekrarlayip “Oku!” dedi.

Hz. Muhammed okumasini yazmasini elbette biliyordu. Kureys’in 10 yönetici ailesinden birine mensup olan ve uluslararasi ticaret kervanlarini yöneten bir kimsenin okuma-yazma bilmemesi düsünülemezdi ki Hz. Muhammed (a.s) Bizans, Iran, Habesistan gibi o günkü dünyanin nüfuz sahibi ülkelerine büyük çapli kervanlar düzenleyen biriydi. Hesap kitap bilmeyenlerin basarma sanslari olmayan ticarette son derece basarili olan Hz. Muhammed elbette ki okuma yazma biliyordu.[3]

Cebrail (a.s)’in “Oku!” emri de Hz. Muhammed (a.s)’in “Ben okuma bilmem!” cevabi da farkli bir seyin kastedildigi bir zeminde gerçeklesmisti. Cebrail (a.s), elinde bir metinle gelmis olsaydi Hz. Muhammed’in verdigi cevabi okuma yazma bilmezdi diye anlayabilirdik. Ancak böyle bir durum söz konusu degildi. Gecenin bir yarisinda karsisinda gördügü melek ona “Oku!” diyordu. Melek oku, diyordu ama neyi, nasil okuyacakti? Cebrail (a.s)’in kastini anlamadigi için de “Ben okumasini bilmem!” diye cevapliyordu.

Cebrail (a.s), Hz. Muhammed’i üçüncü bir kez kucaklayip sikti, biraktiktan sonra “Oku!” dedi.

Dünü, bugünü, yarini, cografyayi, dagi, tasi, çölü, sehri, jeopolitigi dahasi insani ve yasadigi hali oku! Bakip durdugun, alisageldigin seyleri yeniden, bilinçli bir nazar ile tekrar gözden geçir. Allah’i ve insani neden yarattigini bir daha düsün! Anla, anlamlandir, çikis yolu bul! Aklet, fikret, fehmet! [4] Okudugunda yasanan tüm problemlerin temelinde azan insan problemini görecek, ona göre insani tadil, tashih ve tezkiye ettiginde tüm problemlerin kendiliginden ortadan kalktigina sahit olacaksin.[5]

Okumak, kiraat, tilavet ve tertil ile gerçeklesir. Kiraat aklin okumasi, tilavet dilin okumasi, tertil ise kalbin okumasidir. Cebrail (a.s)’in kastettigi okuma her ne kadar tilavet ve tertili içine alsa da kiraattir yani aklin okumasidir. Aklin devre disi kaldigi bir düzlemde insanligin sorun ve sikintilarinin hal çaresi mümkün degildir. Bir de seytani ve seytani düzenleri tilavet degil kiraat yani aklin devreye girmesi bunaltip ref û defeder ki yasanilan dünya seytani planlarin egemen oldugu bir dünyaydi.

Okumak, yaratanin adiyla yaratilani anlamlandirma çabasidir. Okumayi gerçeklestirenler insanligin felahinin kulluk eksenin tevhid, adalet ve özgürlük temelinde mümkün olacagini, aklin tüm prangalardan kurtulmasi gerektigini bu baglamda bir çabanin içinde hareket edilmesi gerektigini bilirler. Deni olandan ulvi olana, çamursal olandan ruhi olana yolculuk Rahman’in istedigi düzlemde okuma yapmakla mümkün olur. Ya Allah adina okuyup Allah’i merkeze alan onurlu bir yasam tarzi ikame edilir ki insanligin kurtulusu buradadir ya da masivaya yönelerek Iblislesme sürecinde esfele safilinde bir yasam tarzina mahkûm yasanir ki zaten yasanan tüm sikintilarin sebebi budur.

Cebrail (a.s)’in kastettigini bu minvalde anlayan Hz. Muhammed (a.s)’a Cebrail (a.s): “Yaratan rabbinin adiyla oku! O, insani alaktan yaratmistir. Oku! Kalemle (yazmayi) ögreten, (böylece) insana bilmedigini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.” buyurdu.

Seni bir damla sudan, alaka dönüstürüp yaratan, bir çignem et iken seni düsünen, anlayan, konusan, planlayip insa ve ihya etme becerisiyle yaratan, seni esrefi mahluk kilip terbiye eden, seni tek basina birakip terk etmeyen rabbinin adiyla, onun izni dahilinde, onu merkeze alarak Adem’i insan kilan bilgiyi ve degerleri kusanarak oku! Rotan Allah olsun. Yarattiklarini düsün, neden niçin yaratildiklarini kavra, rabbinin yüceliginin karsisinda konumunu belleyip onu merkeze alarak bir yasam insa et!

Bu asamadan sonra son derece iyi bir insan olan ve iyiligine tüm mekke’nin sahitlik yaptigi el-emin olan Hz. Muhammed aktif iyi olarak Hira’dan indi. Zira vahyin ön gördügü insan profili iyi insan degil aktif iyi insan profilidir ki Hz. Muhammed ve ona tabi olan insanlar, aktif iyiler olarak sahneye çikip tarihte esi benzeri görülmemis bir devrime imza attilar… Evet her sey “oku” emri ile basladi…

 


[1] Diri diri gömülen kiza hangi suçundan dolayi öldürüldügü soruldugunda! (Tekvir: 8-9)

[2] Hz. Muhammed Hilful Fudul gibi çözüm odakli tüm olusumlarin içinde yer aliyordu.

[3] Ilginç bir sekilde temel kaynaklarimizda yer alan “Allah resulü okuma yazma bilmezdi.” Iddiasi, kanaatimce temelden yoksun bir iddiadir. “Iste biz kitabi sana böyle indiriyoruz. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler, sunlardan da (müsrikler) ona inananlar var. Ayetlerimizi kâfirlerden baskasi inkâr etmez. Sen bundan önce (indirdigimiz vahiyleri) ne bir kitaptan okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydi gerçegi çürütmeye çalisanlar kuskuya düserlerdi.” (Ankebut 48) Bu ayet, Allah resulünün okuma yazma bilmedigini degil bilakis müsriklerin sen bunlari rahiplerden, kahinlerden, önceki kitaplardan ögrenip bize getiriyorsun iddialarina cevap niteligindedir ki bu ayeti Sura 52 ve Kasas 86 ile degerlendirdigimizde anlam derinligine nüfuz etmis oluruz. Allah resulünün ümmi olusu, okuma yazma bilmeme baglaminda degildir. Onun ve Mekkelilerin ümmiligi kadim medeniyet havzalarindaki bilgilerden, Tevrat ve Incil gibi kutsal kitaplarin ögretilerinden etkilenmeme anlamindadir. Ayni zamanda Mekke, sehirlerin anasi anlaminda Ümmül Kura oldugundan Mekke’ye mensup anlaminda da ümmidirler. 

[4] Mekki surelerin ruhuna nüfuz ettigimizde okumanin bu baglamda olmasi gerektigini anlariz. Deveyi, çölü, ayi, günesi, yildizlari, daglari çok iyi bilen insanlara “Deveye bakmaz misin nasil yaratilmistir, daglara bakmaz misin saglam kaziklar misali nasil dikilmis…” vb. tarzli bir hitap eger bu anlamda bir okuma degilse nedir acaba? (Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)

[5] Rad suresinin 11. ayeti bu baglamdadir.

(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)

YORUMLAR
Açikgöz
7.3.2021 10:57
Olayin inceligini yazmissin hanifi abi

Zehra
7.3.2021 10:21
Benim okuma yazma bilmeyen bir çok tanidigim var çok güzel alis veris yaparlar ve çok zekiler peygamber efendimiz o güne kadar okuma yazma bilmedigini farz etsek ne degisir fakat biliyordu dediginiz anda çok sey degisiyor dinin temellerinde hadislerde sahih olmadigi ortaya çikiyor ki bu da çok büyük bir problem

M. Kamuran TÜRKER
7.3.2021 10:21
"Oku" emriyle ilgili, çok dogru bir bakis açisi.

M.Cihad Uluç
7.3.2021 10:10
Allah razi olsun , Özellikle Okumanin manasini izah hususu çok güzel idi , "Ikra" emrinin Kevni ayetleri okuma hususunda , Ehli Kelam , Kuran Kainatin fihristesidir diye ifade eder , Kurandaki her bir ayet kainattaki bir hakikatin fihristesi hükmünde amenaa ... Iliskiler düzlemi de çok güzel ifade edilmis. Müstefid oldum güzel bir yazi idi . Fakat yazinin basinda geçen , Vahdet ül Vücud ve Fena kavramlarinin Islam'da karsiligi olmamasi hususu konusundaki fikr biraz daha izahata muhtaç kalmis hocam. Vahdet- is Suhûd manasini zaten Ikra konusunda güzel islemissiniz , insallah bir dahaki yaziniza o konuyu da islersiniz , o hususta da istifade ederiz .

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!