Arz, anlam bulsun diye cini ve insani yaratan yüce Allah, yasanabilir bir dünyanin parametrelerini de vahiy ile ögreti olarak vazetmistir. Âdem öncesi arzda yasananlarla ilgili bilgimiz yoktur. O dönem için konusulanlar zandan ibaret varsayimlardan ibarettir. Arzda bildigimiz anlamda mücadele Âdem ile Havva’nin yaratilmasiyla baslamis, o günden bugüne insanlik yürüyüsü devam etmektedir. Zaman zaman vahyin ögretileri zaman zaman da seytani ögretilerin egemenlik olusturdugu dünya yasami, mücadele sahasi olarak anlam bulmustur…
Âdem ile Seytan’in kavgasi zaman içinde tevhid ile sirkin, Hak ile batilin, iyi ile kötünün, hayir ile serrin kavgasi Formunda yüzyillardir devam etmektedir…
Yeryüzünde saltanatlarini pekistirmek için her yolu mubah gören seytanin yol arkadaslari, her zaman ve zeminde tevhidi mücadelenin önünde sarp kaya misali durmus, hakça yasama mücadelesinin akim kalmasi için canhiras çaba sarf etmislerdir. O günden bugüne degisik isim ve amblemler altinda hatta görünürde birbirlerinin ekmegine kan dograyan birbirine taban tabana zit olan ideolojik yapilanmalari da bu mücadelede kullanmislardir. Bu mücadele kapsaminda yakici ve yikici bir akil olarak devreye giren seytan dostlari, zaman zaman da kamplara böldügü halklari birbirlerine kirdirma yöntemiyle imha ve iptal sorumlulugunu deruhte etmistir. Firavun’un yaptiklari bu baglamda örnek olarak önümüzde durmaktadir: “Süphe yok ki Firavun, ülkesinde büyüklük taslamis ve ora halkini siniflara ayirmisti. Onlardan bir kesimi eziyor, ogullarini bogazliyor, kadinlarini ise sag birakiyordu. Süphesiz o, bozgunculardandi.”[1]
Seytanin gönüllü usaklarinin tahammül sinirlari kendi çikarlaridir. Onlar, halklari yönetmek, yeralti ve yerüstü zenginlikleri sömürmek isterler. Tek dertleri gücü ellerinde bulundurmaktir. Güçlerine güç katmak için tüm degerleri hoyratça seferber ederler. Sahip olduklari ekonomik ve siyasi gücü, çikarlari muvacehesinde kirbaç olarak kullanirlar. Menfaatlerine zarar verecek bir problemin çikmamasi için azami gayret sarf ederler. Bu baglamda yapmalari gereken her seyi yapmaktan imtina etmezler. Çikarlari tehlikeye girdiginde hatta öyle zannetmeye basladiklari anda önlerine çikan tüm muhalif güçleri tasfiye etme basta olmak üzere tüm yollari denerler. Bazen bir devlet marifetiyle bazen de kurdurulan bir örgüt marifetiyle tas üstünde tas, gövde üstünde bas birakmamacasina yaparlar bunu. Bu tehlikenin bir gruptan, bir halktan, bir milletten geliyor olmasi onlar için fark etmez. 28 Subat’ta ve 15 Temmuz’da Türkiye’de, 2013’te askeri darbe ile Misir’da, Suud-BAE marifetiyle gerçeklesen isgal ile Yemen’de, Hafter ile Libya’da, Israil ile Filistin’de, ABD-Ingiliz akli ile Irak ve Afganistan’da, Rusya ve Iran marifetiyle de Suriye’de yapilmak isten tam da budur. Bu örnekleri çogaltabiliriz.
Dünyanin sahipleri kendileriymis gibi hareket edip astigim astik kestigim kestik modunda hareket eden bu sapkin zorbalar, Allah’i ve gücünü hesaba katmadan Allah’in arzinda zorbalik yapiyorlar. Tipki selefleri gibi Allah yokmusçasina bir yasam sürdürüyorlar. Ad, Semud, Sodom ve Gomore, Nuh Kavmi, Firavun, Karun ve daha birçok zalimin akibetini hiç düsünmüyorlar! Oysa seleflerinin akibetini düsünmeleri gerekiyordu. Zira ayni yolu takip ettikleri takdirde kendilerinin akibeti de ayni olacaktir.
Isin aci tarafi, topluluklarin da zorba güçlerin büyülü dünyalarinda mest olmalaridir. Kendileri için toplumsal kiyametlerini tetikleyen bu güçlerin yaptiklarini ve vaatlerini hakikat olarak telakki edip onlarin dümen suyunda yürümeleridir. Düsünmeden, tasinmadan bu zalim güruhun arkasina takilip gitmeleridir. Oysa yüce Allah “Zalimlerin yaninda olmayin! Sonra ates sizi de yakar. Allah’tan baska dostlariniz olmadigina göre bir yerden yardim da göremezsiniz!”[2] buyurarak uyarmaktadir.
Kullarina karsi son derece merhametli olan yüce Allah “Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalim, onlari önderler yapalim ve onlari varisler kilalim.”[3] buyurarak mücadele eden mazlumlarin yaninda oldugunu beyan ediyor. Onlara yeryüzünün anahtarlarini vermek istediginden bahsediyor. Ancak zalimlerle beraber is tutmayi degil onlarla mücadele etmeyi bize emrediyor. Seytanin usaklarinin yaptiklarina karsilik hakkin sesi olacak bir yürüyüsü baslatmayi bizden istiyor. Hatta vaadinin gerçeklesmesinin gerek sarti olarak mücadeleyi olmazsa olmazlardan kiliyor: “Ey iman edenler! Sayet Allah’in dinine yardim ederseniz Allah da size yardim edecek ve ayaklarinizi yolunda sabit kilacaktir!”[4]
Allah’in yardimini artlarina alanlarla sirtlarini seytani planlara dayayanlarin kavgasinin sürdügü dünyamiz, simdilerde odaginda insanin yer almadigi bir felsefe tarafindan yönetilmektedir. Temelinde Allah inanci olmayan, ahiret bilincinin sekillendirmedigi bir yönetim tarzi ve felsefesi egemendir. Insanlarin asgari düzeyde temel gereksinimleri olan din, akil, can, mal ve nesil güvenlikleri, tehlike çanlari çalar vaziyet arz ediyor, birbirlerinin kurdu olmaya yüz tutan insanlar ötekisini dünyadan silmek için ugrasiyor. Böyle bir dünyada hakça yasam arzulayanlarin isi, hakikaten zor görünüyor. Madde temelli düsünen, kardesini kendi nefsinden önce tutmak nedir bilmeyen, bohemce yasamayi marifet sayan insanlarin etkili ve yetkili olduklari bir dünyada isler nasil kolay olabilir ki?
Tüm bunlar yasanirken peygamberlerin izinde yürüyen dava erlerinin yaptiklari bir sey yok mu dersiniz?
Elbette ki var!
Zira tarih boyunca müminler de en az zalimler ve azgin güruhlar kadar büyük çabalarin içinde bulunmuslardir. Dün oldugu gibi bugün de bu çabalar devam etmektedir. Kesintiye ugramadan dünden bugüne bugünden yarina devam edecektir de. Etmedigi gün kiyamet kopmus demektir.
Kimsenin kuskusu olmasin! Seytan ve taraftarlarinin mücadeleleri var oldugu müddetçe Âdem’in yolunu takip eden mümin çocuklari da hep var olacak ve mücadele kesintisiz devam edecek… Nuh, Ibrahim, Musa, Isa, Muhammed olacak adlari ama her çagda ve dönemde bu mücadele devam edecek... Çünkü iman edenler yüce Allah’in “Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalim, onlari önderler yapalim ve onlari varisler kilalim.”[5] buyurarak verdigi müjdenin farkinda ve fevkindeler.
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)
Deniz ilbey