Fetih Sûresinin Hatırlattıkları Aksa Tufanı-Direniş ve Diriliş Çağı
7 Ekim 2023 tarihinden beri yeni bir zaman tüneline girdik. İşgal devletinin tarihinde hiç rastlanmayan bir saldırı ve ardından gelen soykırım bu yeni döneme girdiğimizin açık göstergesi oldu. İsrail’in yok olma sürecinin başlangıcı olan 7 Ekim günü, aynı zamanda fetih ve zafer günlerinin de miladı olacaktır. Evrensel boyutta hak ve batıl savaşının başladığı bir dönemin arifesindeyiz. ‘Nekbe’, ‘intifada’ şimdi ise ‘tufana’ dönüşmüş olan Aksa ve Gazze direnişi yeni bir çağın açıldığını göstermektedir. Bu çağ direniş ve diriliş çağı olacaktır. İslam’ın fetih ve zafer çağı olacaktır. Batı insanın İslam’la şereflenmesi, hakikat ve fıtrata dönüş, ümmet için diriliş, silkinme, doğrulma vakti olacaktır. Kominizim gibi kapitalizm de liberalizm de bitecektir. Doğal olan fıtri, insani/İslâmî olan değerler gündem olacak, merhamet ve vicdanla bağdaşmayan değer yargılarına son verilecektir. Yeni değer yargıları ışığında Kudüs ışığı, Gazze mektebi, Aksa kriterleri, Filistin değerleri mevcut değer yargılarının yerini alacaktır.
A-Fetih Sûresi’nin Anlam Yansımaları
فتح/ Fetih, çoğulu فتوح onunda çoğulu فتوحات olan kelime açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma anlamlarına gelir. Terim olarak İslam’da meşru görülen savaşlar hakkında cihad kelimesine benzer şekilde, toprak kazançlarını, istila ve sömürü gibi anlamalardan ayırmak amacıyla fetih kavramı kullanılmıştır. Kelimenin “açmak” kök anlamında, maddi ve manevi olarak iki türlü bir açma söz konusudur. Birisi fiziki açma ki kapının açılması, yolun açılması, gözün açılması, sınırın, ülkenin, toprağın açılması bu anlamdadır. Diğeri ise manevi açılma anlamındadır: Zihnin açılması, aklın açılması, kalbin açılması anlamlarında olduğu gibi. Buna göre fetih maddi ve manevi olarak kapalılığın giderilmesi, açmak ve yol göstermek anlamına gelmektedir.
İbn Manzur (ö. 711/1311), fetih kavramı için bir anlam daha veriyor: “Kaynak bir suyun kendi yatağını bularak serbestçe akması.” Bu son anlama göre fetih, hayat verecek hakikatin yani İslam’ın kendi mecrasını bularak ulaşacağı yere ulaşması, kalplere girmesi, mesajın ulaşmasının önündeki engellerin kalkması demektir ki bu manevi bir eylemdir.
Fetih, sadece toprakların değil daha da önemlisi kalplerin ve gönüllerin fethidir. Kelime; öncelikle ve daha çok, kalbi ve aklı İslam gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslam mesajının önündeki engeller kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelmektedir. O nedenle Hudeybiye de varılan barış ortamı nedeniyle İslam, kabileler arasında yayılmış ve çok hızlı bir şekilde Arap Yarımadası’na yayılmıştır. Hudeybiye barışı ile bölgedeki fitnenin kaynağı olan Hayber’in hâkimiyetine son verilmişti. Bölgedeki krallarla yazışmalar başlamış, heyetlerle görüşmeler yapılmış ve birkaç yıl sonra Mekke’nin Fethi gerçekleşmiştir. Kur’an, bu durumu bir sûrenin adı olarak tesmiye etmiş ve fetih diye isimlendirmiştir. Kur’an’da varyantlarıyla birlikte fetih toplamda 38 yerde zikredilirken, bildiğimiz manadaki fetih ise “el-fethu” şeklinde masdar olarak, 9 ayette geçmektedir.
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُبٖيناًۙ “Hiç şüphesiz ki biz sana apaçık bir fetih verdik.” Müfessirlerin çoğunluğuna göre ilk ayette geçen fetihten maksat, Hudeybiye antlaşmasıdır. Çünkü elde edilen siyasi bir fetih idi. Fetih sûresinin, herhangi bir savaş veya askeri bir zaferin olmadığı Hudeybiye antlaşmasının ardından inmiş olması, fethin manevi yönünün önemini göstermektedir. Asıl fetih, gönüllerin İslam’a açılması ile ülkelerin fethedilmesidir. Medine’nin savaşsız fethedilmesi ve İslam’a kazandırılması hakkında Efendimiz’in (sas): “Ülkeler ve şehirler zorla alınır; Medine ise Kur’an ile fethedilmiştir” dediği kaydedilir. (Belâzûrî, 1/6). Sûrenin 18 ve 27. ayetlerindeki فتحا قريبا /yakın fetih ifadesi ile Hudeybiye antlaşmasından sonraki Hayber’in fethine, Nasr sûresinin 1. ayeti ve Hadid sûresinin 10. ayetlerindeki “el-feth” kelimesi ise Mekke’nin fethine işaret etmektedir. Böylece fethin hem savaş hem davet ve tebliğ yoluyla gerçekleştirilebileceği açıklanmış olmaktadır.
Savunma amaçlı askeri savaşlar Bedir savaşı ile başlamış, Hendek savaşı ile son bulmuştur. Hudeybiye’de Müslümanların ağacın altında ölmek için biat etmeleri, siyasi çözümün hızlanmasına katkı sunmuştur. Barış ortamı, İslam’ın önünü açmış, kalpler fethedilmiş idi. Şehirlerin anası olan Mekke’nin fethi ile tüm ülkelerin başkentlerinin gündemi İslam olmuştur. Böylece Mekke’nin fethinde genel af ilan eden Resûlullah (sas) aslında gönülleri fethetmiştir. Allah Resûlü: “Haydi gidiniz hepiniz özgürsünüz” fermanıyla, Kur’an ve İslam’ı kıyamete kadar evrensel bir mesaj olarak miras bırakmıştır. “Böylece Allah, gelmiş ve geçmiş hatalarını bağışlayacak, sana olan nimetini tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yola ulaştıracaktır.”
Arapçada zafer, Nasr/نصر masdarı ile ifade edilir. وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَزٖيزاً /Bir de Allah sana şanlı bir zafer nasip edecektir.” ‘Nasr’, zafer ve yardım demektir. Mekke’nin fethini müjdeler ve bir sûresinin ismi olmuştur. Yani, zafer sûresi “Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, insanların Allah’ın dinine gruplar halinde girdiğini gördüğünde Rabbini hamd ederek tesbih et ve ondan bağışlanma dile. Hiç şüphesiz ki o, tevbeleri çokça kabul edendir.” Zafer manasındaki “en-Nasr”, masdar Formatında Kur’an’da 11 defa, lafz-ı celile izafetle kullanılmıştır. Böylece zaferin ancak Allah’ın yardımı ile O’nun katında olduğu vurgulanmıştır. Zafere kavuşanlar zafere layık veya zaferin gerektirdiği tedbirleri almış sünnetullâh gereği muzaffer olmuş kimselerdir.
Fetih, zaferden daha geneldir. Her fetih bir zaferdir aynı zamanda, ancak her zafer bir fetih değildir. Çünkü zaferde tagallüp, yani güç kullanarak ele geçirme anlamı vardır. Fetihte ise açmak, kapalılığı gidermek, hüküm vermek, zafer ve galibiyet manaları vardır. Örneğin; Bedir zaferdir, ancak Mekke, fetihtir. Hendek, Hayber birer zaferdir, ancak Hudeybiye bir fetihtir. Hudeybiye kalplerin fethi idi, Mekke’nin kapısını açarak, müşriklere karşı şanlı bir zaferle sonuçlanmıştır.
Hudeybiye antlaşmasının kendisi büyük bir fetih olup diğer fetihlerin kapısını açmıştır. Hudeybiye antlaşmasından sonra İslam çok hızlı bir şekilde Arap yarımadasına yayılarak hâkim olmuştur. Bölgedeki şerrin (bugünkü Siyonist işgal devleti gibi) kaynağı olan Hayber’in hâkimiyetine son verilmiş, krallara davet mektupları gönderilmiş, heyetlerle görüşmeler yapılmış, birkaç yıl sonra da Mekke’nin fethi gerçekleşmiştir. “Bir de Allah sana çok şanlı bir zafer verecektir. Allah imanlarına iman katsınlar diye Hudeybiye gününde müminlerin kalbine السكينة/sükûnet indirdi. Göklerin ve yerin orduları Allah’ın emrindedir. Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/3-4)
Müminlerin kalplerine السكينة/huzur, sekine indirerek, imanlarına iman katmıştır. Kur’an’daالسكينة /sekine, sükûnet, huzur, güven, itmi’nan anlamında kullanılmıştır. İmanlarına imanın katılması ve huzurun inmesi müminler için dünyevi bir müjde ve rahatlamadır. Asıl kurtuluş ise, içinde ebedi kalacakları cennetler ile günahlarının üstünün örtüldüğü ahiret günü olacaktır. “Bütün bu lütuflar mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu Allah katında büyük bir kurtuluştur.” (Fetih, 48/5)
Fetih sûresinin ana konusu bağlamında üç grup insan olduğunu görmekteyiz: Bunlardan birincisi, biat eden samimi müminlerdir. اِنَّ الَّذٖينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَؕ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْدٖيهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِهٖۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْتٖيهِ اَجْراً عَظٖيماً/ Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü Allah’a vermiş oluyorlar, Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Bu sebeple kim Allah’a verdiği ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur, Allah’a verdiği sözün gereğini yerine getirene ise Allah yakında büyük ödül verecektir.”
İkincisi onlara bir kötülük gelmesini isteyen münafık ve müşrikler. Sûrede ilk önce Peygamber ve müminler için apaçık bir fetih, şanlı bir zafer, dünyevi olarak sekine/güven, huzur uhrevi olarak da büyük kurtuluş anlatıldıktan sonra ikinci grup olarak münafıklarla birlikte müşriklerin durumu ve düşünceleri konu ediliyor. وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقٖينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكٖينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّٖينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِؕ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَؕ وَسَٓاءَتْ مَصٖيراً/ “Erkek olsun, kadın olsun, Allah hakkında kötü zan besleyen münafıkları ve müşrikleri de cezalandırsın. Kötülük ve belâ çemberi asıl onların boyunlarına geçmiştir. Allah onlara gazap etmiş, kendilerini lânetlemiş ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir! Allah, kendisi hakkında kötü zanlarda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları cezalandıracaktır. Müminler için bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin. Allah onlara gazap etmiş, lanetlemiş ve cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir.” (Fetih, 48/6)
Üçüncüsü grup ise münafık olmadıkları halde imanlarının zayıf olması nedeniyle peygamberle birlikte umreye çıkmaktan ve düşmanla karşılaşmaktan korkan bedeviler. سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فٖي قُلُوبِهِمْؕ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَراًّ اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعاًؕ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيراً /Arap kabilelerinden savaşa katılmayanlar sana, gönüllerinde olmayanı dillerinin ucuyla söyleyerek, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu, bu yüzden Allah’ın bizi bağışlamasını iste” diyecekler. Onlara şöyle de: “Size bir zarar gelmesini isterse veya size iyilik etmeyi murat ederse, sizin için Allah’a karşı herhangi bir şey yapmaya kimin gücü yeter? Hayır! Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir.” (Fetih, 48/11)
Bunlar henüz Müslüman olmuş ancak yeterli, eğitimden geçmemiş kişilerdi. Bu nedenle münafıkların etkilenme durumunda olan kişilerdi. Münafıkların oluşturduğu zihin karışıklığı, yaygara ve propagandalarına kapılmaya müsait kişilerdi. Bunlar Hz. Peygamber (sas) ile meydana çıkmaktan geri duran bedevilerdi. Bugün de benzer şeyler yaşamaktayız. Dünya halklarının tarihte görülmemiş gösteri ve protesto mücadelelerine rağmen, Gazzeli mücahitlerin başlattığı Aksa Tufanı’na taraf olmaktan veya destek vermekten çekinen Müslüman ülke devletleri ile Batılı ülkeler de aynı durumu sergilemektedirler.
وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزاً حَكٖيماً/ “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.” (Fetih, 48/7) Bu ayete göre göklerdeki ordular melekler; yerdeki orduları ise müminlerdir. Müminlerin meleklerle zikredilmesi ve onların tek cümlede Allaha izafe edilmesi, onlar için büyük bir şereftir.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذٖيرا “Şüphesiz biz seni, şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak olarak gönderdik.” (Fetih, 48/8) Yani bu dini tebliğ ederek insanlara şahitlik edeceksin. لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُؕ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصٖيلاً/Ta ki (Ey müminler!) Allah’a ve Resûlü’ne iman edesiniz, Resûlü’ne yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tesbih edesiniz diye onu gönderdik.” (Fetih, 48/9) Yüce Allah, fetih müjdesi ile Peygamberini aziz kılmış, İslam’ı tüm dinlere karşı muzaffer kılarak nimetini tamamlamıştır.
بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰٓى اَهْلٖيهِمْ اَبَداً وَزُيِّنَ ذٰلِكَ فٖي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِۚ وَكُنْتُمْ قَوْماً بُوراً/ Tam aksine siz, resulün ve müminlerin artık ailelerine hiç dönemeyeceklerini sandınız, bu gönlünüze hoş geldi. Kötü zanna kapıldınız ve kaybedenler siz oldunuz. (Fetih, 48/12) Aksa Tufanı isminden de anlaşılacağı gibi aniden yakalayan bir tufan gibi geldi. İstihbaratlar hava tahmin raporları ile meteorolojik tahminlerde bulunabiliyor ancak felaket ve tufanın çapını hesaplamak tufanın Rabbine aittir. وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزاً حَكٖيماً/ Göklerin ve yerin askerleri yalnızca Allah’a aittir; O sonsuz güç ve hikmet sahibidir.” Gökteki orduları melekler, yerdeki orduları ise müminler/mücahitler’dir. Müminlerin izzet ve şerefini vurgulamak maksadı ile meleklerle birlikte zikredilmiş ve tek cümlede Allah’a izafe edilmiştir.
B- Fetih Sûresi’nden Günümüze: Aksa Tufanı-Direniş ve Diriliş Çağı
Tarihi bir sürece şahitlik ediyoruz. Bundan sonrası kesinlikle eskisi gibi olmayacaktır. Aksa Tufanı ve Gazze’nin izzet direnişi, büyük ve şanlı bir zaferle sonuçlanacaktır. İslam için zaferlerle büyüyen büyük bir fetih döneminin yaklaştığı görülüyor.
Bugün birçok Müslüman devlet ve liderleri şaşkınlık hali ile sahiplenmek veya küresel hegemonyaya boyun eğmek arasındaki tereddütleriyle tilki siyaseti gütmektedirler. Sözde umutlar yine bir başka baharı kaldı. Arap Baharı, Ümmet Baharı, İslam Baharı Ortadoğu baharı sanırım siyonizm kışının akabinde gelecek. Küresel siyonizmin belini kıran İzzettin Kassam Tugayları ile İzzetli Gazze halkının 30 bine yakın şehidine rağmen sekülerizm ve dünyevileşme girdabında boykot silahını dahi 4 ay boyunca sürdürmekten aciz ümmet, zaten Şeyh Ahmet Yasin ile cesedi yüzükoyun Muğla’nın Bodrum sahillerine vuran Suriyeli Aylan bebek tarafından Allah’a şikâyet edilmemiş miydi? Nitekim 4 İslam ülkesinin devlet sorumluları Moskova’da siyonist Yahudilerle gerçekleştirdikleri gizli görüşmede, Siyonist devletten Hamas’ı bitirmelerini istemişlerdi. Ancak ekranların karşısında ya susuyorlar ya da içlerinde gizlediklerinden başkasını söylüyorlar. يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فٖي قُلُوبِهِمْؕ/Gönüllerinde olmayanı dillerinin ucuyla söylüyorlar.”
Bazıları da direk mazlumlara imdat etmek yerine propagancılık açmazı ile kendi planını uygulamakta. Siyonizmin bitmemesi için tüm kanallar harekete geçirilmiş bir durum söz konusu. Siyonizmin 200 yıldır yönettiği “Derin Dünya Devleti” büyük bir çıkmaz içinde. Kominizm gibi kapitalizm de liberalizm de en sonunda bitecek. Beşeri olan fıtri ve ilahi olana dönüşmek zorundadır. Bu ilahi bir kanundur. Çünkü Allah’ın zatı dışında her şeyin bir eceli vardır. Kopenhang kriterleri, Avrupa birliği, demokrasi, insan hakları, hak ve hukuklar, kadın, çocuk, birey hakları gibi süslü değerlerin bir aldatmaca olduğunu gören dünya hakları hesap sormak için meydanları doldurmaya şimdiden başladılar. Bundan böyle Aksa Kriterleri, Gazze Kriterleri, İslam Kriterleri değer yargıları değişecektir. Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Sudan, Cezayir, Keşmir, Myanmar üzerinden sürdürülen ve İslami terörizm olarak batılı insana sunulan İslamofobi, ümmetin ilk kıblesi olan Aksa tufanının karşısında çerçöp olup boğuldu. 100 yıldır şişirilen aldatmaca balonu Gazze’nin izzetli müminlerinin eliyle patlatıldı. İnsanlığın aradığı hayat iksiri meğer İslam’ın en masum mümessilleri olan Gazzeli çocuk, kadın ve yaşlılarının kanındaymış. Kur’an hafızı, yetim, gündüz kaim, gündüz saim olan İzzetin Kassam tugaylarının imanı karşısında siyonizmin tüm askeri gücü iflas etti. Aklımıza üstadın o sözleri geliyor: “Hakiki imanı elde eden bütün dünyaya meydan okur.” Terörizm olarak gösterilen İslam, meğer insanlığın muhtaç olduğu vicdan ve merhametmiş. Fıtrat dini, kolaylık dini, rahmet ve şefkat dini, tevhit, adalet, ahlak dini olan dosdoğru din. Korunmuş kitabın korunmuş peygamberinin uygulamalarında korunaklı bir liman olan Allah’ın seçip beğendiği ve mensuplarına Müslüman ismini verdiği İslam dini.
Soykırımla meşgul olan Siyonist devlete Gazze mezarlığından kurtulma fırsatı sunmak için Amerikan yetkilileri arayış peşindeler. Diğer taraftan uluslararası muhakeme yoluyla işgalci devlete, uluslararası arenada savunma hakkı kazandırma çabası olarak meşruiyet midir? Gerçek bir yargılama mıdır? Bunu zamanla anlayacağız. Allah âlemlerin içinde olanları biliyor ve er geç ortaya çıkaracaktır. اَمْ حَسِبَ الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللّٰهُ اَضْغَانَهُم /Yoksa kalplerinde çürüklük bulunanlar, içlerindeki kini Allah’ın asla açığa çıkarmayacağını mı hesapladılar?” (Muhammed, 47/29)
Bedeviler, Kureyşin umre vazifesini eda etmek için Mekke’ye doğru yola çıkan Müslümanların sonunu getirecekleri zannıyla seferden geri durmuşlardı. “Tam aksine siz, Resûlün ve müminlerin artık ailelerine hiç dönemeyeceklerini sandınız, bu gönlünüze hoş geldi. Kötü zanna kapıldınız ve kaybedenler siz oldunuz!” Yani günahlarınızla geri kalışınızla ve kötü zannınızla helak olan bir kavim oldunuz.
1400 yıl önce Efendimiz (sas) ile beraber Hudeybiye’de fethin kapılarını açan sonra Medine’deki şer odağı olan Hayber’i alan sahabe-i kiramın Mekke’yi fethetmesi gibi inşallah Kudüs’ün yeniden fethi de yakındır. Kur’an’ın beyanı buna işaret ederken Fetih sûresi yeniden adeta Filistin’de ve Gazze’de tahakkuk etmektedir. 1987’de başlayan intifada (ayaklanma, silkinme) şimdi de Tufan olup Aksa’nın fetih yolunu açmıştır. Rıdvan ağacının altında Peygamberimiz’e biat eden sahabe gibi Gazze’nin yer altı tünellerinde Mescid-i Aksa’yı özgürleştirinceye kadar Tufan olup siyonizmi boğacaklarına yemin eden İzzettin Kassam Tugayları, Kur’an, teheccüd ve zikirle arınarak şanlı bir cihat ve direniş gerçekleştiriyorlar. Başta batı olmak üzere insanlığı uyandırıyor ve tarih yazıyorlar. Bu direniş küresel vicdan hareketine dönüşmüştür. Buna ne zamandan beri hazırlanıyorlar? Aslında yetim kaldıkları günden beri hazırlanıyorlar. Hem yetim hem de mazlumların sahibi Allah (cc)’dır. Onlar Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Allah, Hudeybiye’de biat edenler için kudret elinin onların ellerinin üzerinde olduğunu, peygamberle biat edenlerin, aslında Allah’a biat ettikleri beyan ediliyor. Böylece saflar netleşmiş oldu.
7 Ekim 2023 tarihinde başlayan ve Gazze’nin bombardıman ile soykırıma dönüşen çocuk katliamları sürerken devam eden cihat ve direniş, tüm dünyayı kuşatan hidayet iklimine dönüştü. Bu tam da Fetih sûresindeki Hudeybiye ile başlayan Mekke’nin fethine yol açan fetih ruhunun, Küdus zaferi ile 21. yüzyılda İslam’ın fethine dönüşeceğinin müjdesini vermektedir.
Şimdi Gazze’nin direnişinde Aksa’nın fethi için Tufan olup cihada destek vermeyip sadece seyredenler, yarın Filistin’in ve Kudüs’ün fethinde yer almaya layık olmayan kimseler olacaktır. Allah fethi ve zaferi layık olanlara verecektir. Tüm dünyanın seyrettiği hiçbir İslam ülkesinin yardıma kalkışmadığı Gazze direnişinde bir avuç Müslüman tarih yazıyor. Aksa’nın fethine giden yolu açıyor. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah’tan razıdırlar. Takdirine boyun eğiyorlar. Soykırımın başladığı günden beri Gazze’nin müminlerinden duyduğumuz üç kudsi söz:
1-Biz Allah içiniz ve ona döneceğiz. /انا لله و انا اليه راجعون
2-Allah bize yeter o ne güzel vekildir. / حسبنا الله و نعم الوكيل
3- Allah büyüktür. Allah’a hamdolsun. / الله اكبر و لله الحمد
İbrahim (as) gibi tamamen ona teslim olmuşlardır. “Hiç şüphesiz ki biz İbrahim’i seçkinlerden kıldık. Hiç Şüphesiz ki o ahirette de salihlerden olacaktır. Zira Rabbi ona “Teslim ol” dedi. O hemen, alemlerin Rabbine teslim oldum” dedi. (Bakara, 2/131) Rıdvan ağacının altındaki biat gibi canlarını evlatlarını mallarını her şeylerini Allah için feda etmeyi göze almış şekilde satanlardan Allah ebeden razı olacaktır. “And olsun ki o ağacı altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (Fetih, 48/18)
Yüce Allah, elbette bunca katliam ve çilelere karşın mutlaka lütfunu gösterecektir. “Yine onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandıracaktır. Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/19).
Sonuç
Aksa Tufanı kalpleri ve gönülleri fetheden küresel bir iman fethine dönüşmüştür. Bu fetih şanlı zaferlerden daha da önemlidir. Aksa tufanı tüm maskeleri düşürdü. Başta batı halkları olmak üzere merhamet ve vicdan arayışında olan insanlara zalimin kim olduğunu gösterdi. İslam’ın yüce ahlakının savaş ve esir durumunda dahi adalet ve merhamet ile doğrunun hakkın anlaşılması için insanlarla hidayet arasındaki engellerin kalkmasına matuf bir “savaş hukuku” koyduğunu gösterdiler. Şimdi artık hidayet patlaması yaşanıyor. Zira Kur’an, insanlığı küfür ve şirkin karanlıklarında imanın nuruna çıkarmak için gelmiştir. Sosyal medyadaki batılı genç bir kız ağlayarak şöyle diyor: “Meğer tanrı bir tek tanrıymış. İsa onun oğlu değilmiş, İsa bir insan ve Peygambermiş. Bizleri kandırmışlar. Allah tek bir ilahmış. Allah’ım sana hamdolsun seni buldum, sana inamdım, Peygamberin Muhammed’e İsa’ya iman ettim” diye hüngür hüngür ağlayan kadınlar erkekler medeniyetin beşiği batı bulvarlarında tufan olup Siyonizmi kalbinden vuruyorlar. Gönüllerin fethi devam etmektedir. En çok okunan kitap Kur’an, hiçbir ülke bayrağına nasip olmayacak tarzda dünyanın her yerinde dalgalanan bayrak Filistin bayrağı oldu. İşgalcilerin yasaklamak için 200 yıldır çabaladıkları İslam, dünyanın gündemine oturdu. Tabi bu arada Filistin halkı modern Ashab-ı Uhdûd oldular. Ashab-ı Sebtin elinde anneler, babalar, dedeler, ateş çukuruna atılan modern Ashab-ı Yhdud oldular. Ateş çukuruna atılmak üzere kucağındaki bebeğiyle getirilen çocuklar gibi Gazze’nin tüm çocukları dile geldi: “Anne şüphesiz ki sen hak üzeresin” “Yıldız kümelerine sahip gökyüzüne, vaad edilen güne, şahitlik yapana ve şahitlik edilene yemin olsun. İçinde yakacak olan ateş çukurlarını kazan kişilerin canları çıkasıca! Onlar çukurların başında oturuyorlar ve müminlere yaptıkları işkenceleri seyrediyorlardı. Onları müminlere işkence etmelerinin tek sebebi, müminlerin el-Aziz el-Hamid olan Allaha iman etmeleriydi.” (Burûc 85/1-8) İzzettin Kassam Tugayları, biz şehit olup ölürsek ancak ölü kalpler dirilecektir projesini devreye soktular. Ve öyle de oldu. “Pek yakın bir fetihle ve elde edecekleri birçok ganimetle de kendilerini ödüllendirmiştir. Allah, izzet ve hikmet sahibidir. Allah elde edeceğiniz birçok ganimeti size vaad etmiş ve başarıyı şimdi vermiş, insanların ellerini de üzerinizden çekmiştir ki bunlar aynı zamanda iman edenlere bir kanıt olsun ve Allah sizi dosdoğru yola iletsin. Henüz elde edemediğiniz başkaları da var. Kuşkusuz bunlar Allah’ın bilgisi ve gücü dâhilindedir; şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.” Fetih 48/19-21)
Küresel vicdan, kirlenmemiş fıtrat ve hak arayışındaki insanlık, Gazze’nin masum çocuklarının masum ölümleriyle dirildi. 30 bin şehit 70 bine yakın yaralı, sayı gün be gün değişiyor. Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in dediği gibi “Yakında bizim büyük ölümlerimizi göreceksiniz. Kadınlarımız, çocuklarımızın ve erkeklerimizin ölümlerini göreceksiniz. Biz onların ölümlerini bön ümmete yakıt yapacağız…” Ümmete değil ancak sapıklık içinde kalmış batıl dinin batılı ve doğulu insanlarının hidayetine vesile oldu. Zira ümmetin büyük çoğunluğu halen vehn hastalığı ile gaflet uykusundan uyanmadı. Ama halklar için ok yaydan çıktı. Pandora’nın kapağı açıldı.
Kur’an kör, topal ve mazereti olanların mazur sayılabileceğini söylemektedir. Gücü ve imkânı olmayanlar zaten mazurdur. “Gözü görmeyene zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya zorlama yoktur. Kim Allah ve resulünün sözlerini dinlerse onları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar; kim de yüz çevirirse onu acı bir şekilde cezalandırır.” (Fetih, 48/17) Ancak devleti ordusu olduğu halde mazlumun yanında saf tutmayanlar nasıl mazur görülebilecek? Yardım etme konusunda zaafı olan gücü yetmeyen müminler mazurdur. Ancak büyük bütçeleri olduğu halde hak-batıl savaşına katılamayanlar nasıl hesap verecek? Bu soykırıma dayanamayan batılı başkentler ve insanına rağmen halen normal devlet ve ülke programlarına devam eden İslam ülkeleri ve kurumları hesap gününde nasıl hangi mazereti ileri sürebilecek? Filistinli Hanzala’nın ve Ebû Ubeyde’lerin yüzüne nasıl bakabilecekler? Hoş zaten Hanzala’da dünyaya ve İslam dünyasına sırtını döndüğü için bir sorun yok. Ebû Ubeyde Aksa’nın kurtuluşunu görünceye kadar gülmeyi kendine haram kılan Selahaddin gibi yüzünü açmamaya yemiş etmiş. Onun için bu ümmetin devletlerinin şimdilik utanmasına da gerek kalmıyor. Arkada kalan bu Arap kabilelerine de ki: “Yakında çetin güç sahibi bir topluluğa karşı çağrılacaksınız ya kendileriyle savaşacaksınız yahut Müslüman olacaklar. Bu çağrıya uyarsanız Allah size güzel bir karşılık verecek, daha önce olduğu gibi geri durursanız sizi acı bir şekilde cezalandıracak.” (Fetih, 48/16)
Mescid-i Aksa, Mekke döneminin tamamında Medine’ye hicretten sonra da 17 ay boyunca Müslümanların namazda yöneldiği ilk kıble olmuştur. Aksa, ibadetlerin üstünlüğü yönüyle üçüncü mesciddir. Allah Resûlü (sas) şöyle buyurur: “Ziyaret, ibadet maksadıyla ancak şu üç mescide gidilebilir. Mescid-i Haram, benim mescidim ve Mescid-i Aksa.” Yine Allah Resûlü (sas) mucizevi bir ihbar olarak oraya gitmenin güç olacağını beyanla şöyle buyuruyor: “Gidin ve orada namaz kılın. Gitmeye imkân bulamayanlar hiç olmazsa kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndersinler.” Müslümanlar için adeta yol ve hedef gösteren Allah Resûlü Aksa’nın her şart ve ortamda gündemde tutulmasını istemektedir.
Allah Resûlü (sas) şöyle buyuruyor: “Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına galip gelecektir. Onlar şiddetli geçim sıkıntısı dışında Allah’ın emri gelinceye kadar kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetinden zarar görmeyecekler. Onlar Beytü’l-Makdis’te ve onun etrafında bulunanlardır.” Bugün bu hadisin ispatı tüm dünyanın gözü önünde canlı ekranlarla tezahür etmektedir. Dünyanın canlı olarak izlediği ilk soykırım, Gazze’de devam etmektedir.
Bugün Siyonistlere karşı yapılacak en büyük mücadele boykot olacaktır. Boykot dünya halkları tarafından ve Müslümanlar tarafından uygulanmalıdır. Boykot sürekli hale getirilmelidir. İşte bu da savaşa katılamayan silah vermeyen veremeyen, yardım etmeyen edemeyen Müslümanların en azından yapması gereken asgari bir durumdur. Bunu da yapmadığımız zaman hem dünya hem de uhrevi anlamda ziyana uğrayacağız. Diğer yapmamız gereken bir şey de beş vakit namazlara ek olarak teheccüd namazında Kunut Duası ile Rabbimiz’den yardım dilemektir. Siyonistler bunca soykırımın ardında da açlıkla öldürmeye çalışıyorlar. Şüphesiz Allah Gazze’nin, Filistin’in ve Kudüs’ün fethinden sonra batı ülkelerinin de batı haklarının da fethini gösterecektir. Adeta şehirlerin anası Mekke’nin fethi gibi doğuların ve batıların fethi de yakındır. Allah Yahudi’nin de Hristiyan’ında Budist’inde herkesin Rabbidir, onları da İslam’la aziz kılacaktır. Allah’ın takdiri ile onların kalplerine imanın girmesi de müminlere büyük bir fetih çağını açacaktır. Bu Allah’ın sünnetidir /sünnetullah. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik olmaz. Peygamberini hak ile gönderen Allah dinine yardım eden ve peygamberine bağlı olanları muzaffer kılacaktır. İnsanların kalplerini onlara yönlendirecektir. Bugün vicdan sahibi insanların Gazze direnişine Filistin’in özgürlüğüne katkı sağlamak için günlerce boykot ve mitinglerle sokakları doldurduğu gibi Allah’ın izniyle imana ve hakikate de ulaştıklarına da şahit olacağız. Bir batı ülkesinde günde 400 kişinin Müslüman olması büyük bir fetihtir. Avrupa ülkelerinde iman ve hidayet patlamasını yaşanmasından daha büyük bir fetih olabilir mi?
واخري تحبونها نصر من الله و فتح قريب و بشر المؤمنين /Ayrıca hoşunuza gidecek Allah’tan bir zafer ve yakın bir fetih vardır.
شهيدا ! وَكَفٰى بِاللّٰهِ Müminleri müjdele
هُوَ الَّـذٖٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدٖينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّٖينِ كُلِّهٖؕ
Bütün dinlerden üstün kılmak üzere Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter. Yahudilerin çıkaracağı ikinci bozgunculuğun kendilerinin de sonu olacağını haber veren ayeti kerime ile bitirelim: اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاؕ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبٖيراً / Eğer iyilik ederseniz kendiniz için iyilik etmiş olursunuz; kötülük ederseniz yine kendinize edersiniz. Nihayet ikinci cezalandırma vakti gelince, düşmanlarınız onurunuzu çiğnesinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yakıp yıksınlar istedik.
Doğrular Kur’an’a, yanlışlar bize aittir. Allah’a hamd, Resûlü’ne salat ve selam olsun.
Yazının orijinali için bakınız: https://www.siyerdergisi.com/fetih-suresinin-hatirlattiklari-aksa-tufani-direnis-ve-dirilis-cagi/
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.