Liberal rüzgârların, seküler dalgaların, profan anaforların insanımızı tükettiği modern zamanlarda kulluk sınavımızı yüz akı ile nasıl sürdürebiliriz?
Bireyselleşme, bencilleşme, yalnızlaşma günlerinde bu marazi hallerden nasıl korunabiliriz?
Dünyevileşme, duyarsızlaşma, değersizleşme duvarlarını nasıl aşabiliriz, diye düşünürken zihin dünyamda billurlaşan hep şu ayet olmuştur:
“Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti.” (Nahl,120)
Tek başına ümmet olmak ne demekti?
Bir ümmetin yapabileceğini yalnız başına yapabilme becerisi…
Yanımda kim var, karşımda kim duruyor demeden yapması gerekeni fazlasıyla yapan bir İbrahim duruyor karşımızda…
Bir avuç İbrahim daha doğrusu bir dünya İbrahim…
Onlarca sınavdan geçmiş, bedel ödemiş fakat boyun eğmemiş… Kendi başına dimdik ayakta duran, kendi başına Allah'ın dinini ayağa kaldırmış bir ümmetti…
Normalde bir toplumun yürütebileceği bir görevi tek başına yürüttüğü için o bir ümmetti…
Evet, İbrahim başlı başına bir ümmetti, çünkü o bu davaya baş koymuştu…
İbrahim (as) bütün insanlar haktan yüz çevirse bile o buna dört elle sarılmıştı… Onun bu kararlılığı ve sarsılmaz imanı bu misyonu yeryüzünde her tarafa yayacak Hanif bir ümmetin nüvesi, çekirdeği oluverdi…
Tek başına ümmet olma liyakıtını, ehliyetini, gayretini, muhteşem örnekliğini onda görüyoruz…
İman, itminan, ihlas, ittika, istikamet, istikrar onun şahsında ete kemiğe bürünmüştü…
Halil, halim, hanif olan İbrahim, hakiki ümmeti temsil edecek bir hüviyete sahipti…
Hz. İbrahim'in sınandığı kelimeleri hatırlayalım, ümmet bilinci nasıl oluşur, göreceğiz…
Anlıyoruz ki, insanın kıymeti himmeti kadardır…
İbrahim (as) örnekliğinden aldığımız mesaj şudur: Bir insan içinde yaşadığı toplumda inançları, idealleri ve mücadelesi ile yalnız kalıyorsa, tek başına direnişini sürdürüyorsa, o gerçekten tek başına bir ümmettir…
‘Şahsı vahit’ olsa bile hükmen bir ümmet misyonu taşıyor demektir…
Yalnız kalsak da ümmet olma niyetimiz, azmimiz bizi tek başınalıktan çıkarır farklı kılar…
Sınavımızı verdikçe, çizgimizi korudukça, davaya odaklandıkça, hedefe adandıkça bu ümmetliğimiz tebarüz edecek, tek kişilik ordular olduğumuz kendini gösterecektir…
Gayet tabii ki, ümmet bilinci zor bir sürecinin, çetin bir sınavın adıdır… Yalnız kalsa da yılmayacak, ye’se yenik düşmeyecek, yenilse de yıkılmayacak…
Seçilmiş yalnızlıklar tuzağına düşmeyecek, öğretilmiş çaresizliklere teslim olmayacak, bireyselleşme belasına fırsat vermeyecek, tükenmişlik sendromuna yakalanmayacak yiğitlerin adıdır ümmet…
Evet, ümmetin parçalanmışlığına sığınmayacak, tek başına ben bir ümmetim özgüvenine sahip olacak İbrahim'i yüreklerden bahsediyoruz…
Aslında her müminin öz benliğinde bu potansiyel vardır…
Yeter ki perFormansını kaybetmesin…
“Bir kişiden ne çıkar?” demeden…
Tek kişilik cemaatte mümkün, ümmette mümkün…
Bireyselleşmeye bu bilinçle direneceğiz… Anlıyoruz ki, bir mümin dünyaya bedeldir… Şayet mücadelenin bedelini öderse…
“Dünyayı tek başına sen mi kurtaracaksın?” diyenlere yüksünmeden, gerekirse “evet” demek…
Milleti İbrahim olarak… Hiç kimse olmasa da, gelmese de, tek başına bu yola baş koyacağım, diyebilmek…
Çünkü biz lokomotifiz, vagon değiliz… Figüran değil, senaryoyu bizzat yazan baş aktörüz…
Bu tercihte bulunurken sürecin ve sınavın farkındayız…
İşlerin sapa sardığı zamanlarda, sarp yokuşlarda susamanın kaderimiz olduğunu biliyoruz…
Tüm umutlarımız darbelense de, tek başına kalma pahasına da olsa yine de ümmet olma ruhunu ve onurunu koruma kararlılığındayız…
Artık, zihinden zihniyete, şahıstan şahsiyete, bireyden aidiyete, ferdiyetten cemaate ve ümmete hicret süreçlerimizi tamamlamak durumundayız…
Özgür yaşamlara, sonsuz nimetlere yürümenin yolu bu gerçeklikte saklıdır…
İbrahimî öğreti bize bunu söylüyor…
Selam, tek başına ümmet olma bilincini kuşananlara…
YAZININ ORJİNALİ İÇİN BAKINIZ:https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/tek-basina-9150/
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.