Asım Demirkök Dede Yıllar Önce Yazdı Söyledi. Daha Ne Söylesin
MALATYA'YA YENİ BİR İMAR PLANI ŞART
Kentimizin yıllar öncesini düşünelim. Kerpiçten bağ evleri ile donanmış, içerisinde bin bir çeşit meyve ve sebzenin yetiştiği, adım başı kimi yerde iki-üç metre kuyudan çekilen sularımız, pınarlarında ve artezyenlerinde suların fışkırdığı, caddelerinde derelerin, sokakların ve evlerin içinde harıkların aktığı güzelim Malatya’m, ne oldu sana diye içimden sormak geliyor. Coğrafi anlamda topraklarımız ne küçüldü ne de büyüdü. Nasıl oldu da bu güzellikleri adım adım bir bir yok ettik? Malatya’nın geçmişteki halini, hayal ettim. Geçmişe göz atmadan, şehrimizin aydınlık geleceğinin doğru yol haritasının çizilemeyeceği, haritasının ortaya dökülemeyeceği inancından olanlardanım.
Bütün desen ve renkleri içinde barındıran güzelim güzel bir kumaş düşünelim. Bu kentimizin toprakları olsun. Terzi; ustası, kalfası ve çırakları ile birlikte belediye başkanı ve yönetimdekileri olduğunu bir an için düşünelim. Elbisenin dikileceği, biçim verileceği adamın vücut ölçüleri, zevkleri, elbisenin nasıl olmasına ait bilgilerini, beğenilerini alamadan terzinin kendiliğinden kumaşa vuracağı her makas; kumaşta geri dönüşü olmayan bozulmalar meydana getireceğinden, adamın üzerinde eğreti olarak duracaktır. Açıkçası adama yakışmayacak ve üzerine oturmayacaktır. Sağında solunda potluklar, kollarında ve bacaklarında sarkmalar, çekilmeler olacaktır. Kent topraklarının da geleceği böyledir.
Kent toprakları da böyledir. Doğaya rağmen; doğasına uyum sağlamayan, fiziksel-ekonomik planlama yapılmadan hele hele bunun üzerine “Bölgesel Bir İmar Planı” oturtulmadan ve bunu hayata geçirecek, kentli iradesini ortaya çıkarmadan, uygulayacağımız ve uygulamayı düşündüğünüz proje sonuçta, “kent topraklarının yağmalanmasını” getirecektir. Geçmişten günümüze kadar geçen süreçte uygulama bu alanda olmuştur. Kana kana suyumuzu içemez, havasını koklayamaz, yeşiline bakamaz olduk. Caddelerimizde omuzlarımıza basarak, gökyüzünü göremeden, hangi insanın ve hangi aracın üzerimize geleceği kaygısı ve telaşı içerisinde yorgun argın evlerimize dönüyoruz. Hangi esnaf, hangi çalışan, öğrenci, ev kadını kentimizin bu halinden memnun? Yıllar içerisinde neden, niçin, nasıl böyle yaşanamaz bir kenti el birliğiyle yarattık? Nasıl becerebildik bunu? Asıl sorgulanması gereken bu değil mi?
İlk imar planı
Bu yağmanın durması için yeni bir imar planı şarttır. Şehrimizde ‘’ilk imar planı” 1930 yılların ortasında Fransa Şehircilik Enstitüsü üyelerinden (o yıllarda Ankara planını yapan) Prof. H. Porst tarafından hazırlanmıştır. Bu yıllarda Sümer Bez, Tekel Tütün Fabrikaları işletmeye açılmış: devlet demir yolları doğuyla batıyı, kuzeyle güneyi birbirine bağlamıştır. Ticaretimizde bu yıllarda canlanmıştır. Yine bu yıllarda bölgemiz içerisinde gelişen ilk kentlerin başında Malatya gelmektedir. Ne yazık ki; sosyo-ekonomik yapısı gözetilmeden yapılan bu ilk “imar planı” daha hayata geçirilmeden bitmiştir. Çünkü 40 bin nüfusa göre yapılan plan, daha uygulama aşamasında kent nüfusumuz amaçlanan nüfusu çoktan aşmıştır.
Bir yarışma için açılan ‘’ikinci imar planı” 1953’te yapılmıştır. Ne yazık ki; kırdan kente göçü göz önünde bulundurulmadan yapılan bu plan; Çarmuzu, Aşağıbağlar, Çilesiz dahil hemen hemen kentte yakın yerleşim bölgelerini ve mahalleri göz ardı etmiştir. Hızlı göç, hemen merkezin dibinde (varoluşların) gece konduların oluşmasına neden olmuş; kent sanki kendi haline bırakılarak, her türlü çarpık yapılaşmaya yol verilmiştir. Kiltepe, Boztepe, Kaynarca, Kernek, Taştepe mahalleleri bu arada birçok yöremizle birlikte filiz vermeye başlamıştır.
İller bankası 1979 yılında çevre düzenini de göz önünde bulundurarak, kentimizin merkez mahallelerinin yanında Gündüzbey, Yeşilyurt, Yakınca, Konak, Yeşiltepe, Orduzu, Hanımınçiftliği, Eski Malatya, Dilek ve Yenikent yerleşimleri ile kimi kırsal yerleşimleri de içinde alan “bütünlükçü bir plan hazırlıyor’’. 1/25.000 ölçekli bu plan 1982 yılında onaylanıyor. Bu planı esas alan 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli uygulama plan çalışmaları 1983 yılına kadar sürüyor ve tamamlanarak onaylanıyor.
Bu planın genel amaçlarından biri ve en önemlisi tarım alanlarının kontrol altına alınması amaçlanıyor. Bu alanlarda, plan kararları doğrultusunda denetim sağlanmak isteniyor. İkinci genel amacı ise; toplu yerleşim alanları yaratarak alt merkezler oluşturmak. Bir başka amacı da kentimiz ile çevre belediyelerin fiziksel ve işlevsel bütünlüğünü sağlamak. Ayrı bir yazı ve inceleme konusu olmakla birlikte, 10’un üzerindeki belde belediyesi ile iki ilçe belediyemizin kentimize uzaklığı on kilometre civarında. Bunlar olunca soruları ve nüfuslarıyla birlikte üzerimize yıkılmak üzere. Bazıları yıkıldı bile. Bunlar göz ardı edilebilir mi?
Geçtiğimiz imar planları daha doğrusu plansızlıklarımız kentimizi bugün nasıl içler acısı hale getirdiğini her gün yaşayarak görmekteyiz. Gelecek 25-30 yılı kapsayan “bölgesel çevre düzeni” planına ve buna bağlı olarak nazım uygulama imar planlarını yapıp, bir kez dahi delik-deşik etmeden uygulamak zorundayız. Bu nedenle kentimizin ölçeğini, doğuda Kapıkaya köyü ve batıda Akçadağ Öğretmen Okulu’na, kuzeyde Karakaya baraj gölüne, güneyde Beydağ’ı sırtlarına kadar alanı içerisine alacak şekilde yeniden planlamamız gerekir diye düşünüyorum. Elbette bu alan içerisinde kalan Battalgazi ilçesi ve beldeleri, Gündüzbey, Yakınca, Bostanbaşı; merkez ilçeye bağlı, Yaygın Erenli, Bahçebaşı, Hanımınçiftliği, Şahnahan, Dilek, Topsöğüt, Konak belediyesi ile birlikte ele alınarak ortaklaşa ortaya konularak planlaması yapılmalıdır.
İmar Planı Ve Deprem
Kentimize yapılacak her yatırımın planlamasında ve konut sorununun çözümüne yönelik adımlarda, kentimizin birinci derecede deprem bölgesinde olduğunu unutulmamalıdır. Bilim insanlarımızın söylediklerine göre gelecek 30 yıl içerisinde, kentimizin de içinde bulunduğu Palu-Sivrice Doğanyol-Pütürge-Sincik fay hattında 7 civarında bir deprem riski vardır. Gecekondu ve kaçak yapılarımızın hızla bir plan çerçevesinde “kentsel dönüşüm” programına alınması zorunluluktan öte acil bir durum haline gelmiştir. Kentimizde uygulamaya konulan ve her mahallede yapımı devam eden “muhtar evleri” çevre alanı ile birlikte yeniden gözden geçirilerek deprem sonrası mahalle “kriz merkezi” ve konaklama yeri olarak gündeme alınmalıdır.
Sonuç olarak en güzel planları ve programları ortaya koysak dahi, bunu yaşama geçirecek hemşerilerimizin bilinçli katılımları olmadığı sürece her zaman hüsrana uğrayacaktır. İçinde halkın olmadığı, hemşerilerin kent yönetimine demokratik bir biçimde yansımadığı sürece, kentimiz ve hemşerilerimiz sıkıntılarından kurtulamayacaklardır.
2 Haziran 2007 Evrenselkent Malatya
(*) Emekli Harita Teknisyeni, Gazeteci-Yazar- Asım Demirkök
Not. Sevgili hemşerilerim, değerli okurlarım bakınız bundan ON ALTI YIL ÖNCE bırakın yereli ulusal basına sitemimi anlatım anlamadılar. Kendi düşünce ve anlayışları ile kentimizi, hemşerilerimizi ve belkide birçok okurumu toprağımızın altına gömdüler.
Sevgili hemşerilerim, değerli okurlarım deprem sonrası ‘muhacirliğim’ sırasında İzmir’den, sonrasında Malatya’ya döndüğümde Belediye Başkanlarımıza ve Valimize yaptığım çağrılarım ve yazılarıma da ne bir ses ne de bir nefes veren olmadı.
Bari değerli okurlarım bu yazımı paylaşımlarınızla açın, açında belki yetkililerden birileri duyan olur. Haberiniz ola;
! ONCA YAZIP SESLENMELERİME DAHİ, YİNE KENTİMİZİ İMARSIZ ‘’ÇEVRE DÜZENİ PLANI’’ YAPILMADAN YOLA KOYULUYORLAR.’’KERVAN YOLDA DÜZÜLÜR’’ HABERİNİZ OLA. BEN SİZLERE HABER VEREYİM DEDİM DE!
YAZININ ORJİNALİ İÇİN: 21 Haziran 2023 Çarşamba günü Malatya Söz gazetesi köşe yazım
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.