LATIF KINATAŞ İLE SÖYLEŞİ

Latif Kınataş: Ortodoksiye aykırı bir şey söylüyor-yazıyor-yayınlıyorsanız birtakım tepkiler kaçınılmazdır.
LATIF KINATAŞ İLE SÖYLEŞİ
Sait ALIOGLU
Sait ALIOGLU
Eklenme Tarihi : 19.06.2023
Okunma Sayısı : 655

Latif Kınataş: Ortodoksiye aykırı bir şey söylüyor-yazıyor-yayınlıyorsanız birtakım tepkiler kaçınılmazdır.

SÖYLEŞİ…

Mana Yayınları sahibi ve editörü Latif Kınataş’la Yayıncılık Üzerine…

Hazırlayan: Sait Alioğlu

Genele baktığımızda, Türk toplumu olarak, adeta genlerimize işlemişçesine yüzlerce yıla dayanan kitap okuma konusunda ve buna bağlı olarak sağlıklı bir kültür oluşturma konusunda büyük bir ihmalimiz var. Bu durum, maalesef artarak günümüze kadar varlığını korudu.

Bunun yanında, aynı toplum içerisinde kitapla ve kültürle ilişkisi bulunan ve bunu kendi imkânlarıyla sürdüren insanların bizlere bırakmış olduğu mirasın bu kez, bizler tarafından sürdürüldüğü de bilinmektedir.

Özellikle de 2.Meşrutiyet’in birçok alanda sağlamış olduğu imkânlar kabilinden bakıldığında, bu durumun o dönem yayınlanan kitap sayısına, yeni düşüncelerin üretilmesine ve yaygınlaşıp bugünlere gelmesine katkı sunduğu da bir gerçektir.

Sözde, toplumu daha da ileriye götürmesi düşünülen cumhuriyet döneminin büyük bölümünde, İslam’a karşı tutumlar neticesinde, Osmanlı son dönem İslamcı şahsiyetlerin, o özgürlük ortamında ortaya koydukları düşünceleri içeren kitapların devamının ta yetmişlere kadar pek de istenilen, arzulanan düzeyde olmadığı bilinmektedir.

Büyük oranda yetmişlerde İslam dünyasında yapılan çeviri çalışmaları neticesinde çağdaş İslam düşüncesine yönelik kitap yayıncılığının başladığına şahit olmaktayız.

Yayınlanan bu eserlerin önemli bir kısmının gelenekçi anlayışı yansıttığı dikkate alındığında az da olsa İslamcı Form’a uygun eserlerinde yayınlandığı bilinmektedir.

12 Eylül askeri darbesi sonrasında görece özgürleşen ortamın getirisiyle temel esprisi “Kur’anı anlamak ve dahası onun rehberliğinde yaşamak olan” birkaç yayınevi kuruldu.

Bu yayınevleri, başta “anlaşılması açısından” Kur’an’a yönelik eserlerle birlikte, birçok disipline dair onlarca, yüzlerce eser yayınladılar.

Bu yayınevlerinin bir kısmı zamanla bazı sebeplerden dolayı yayıncılık hayatına son vermiş olsa da, birçok yayınevi ise yayın faaliyetlerini eskiden olduğu üzere ve -aynı espriye bağlı olarak sürdürmektedirler.

Doksanlarda da, birkaç yayınevi kuruldu ve yayıncılık faaliyetleri devam etmektedirler.

Mana Yayınları da, uzun yıllar toplumsal kaygılarla fikri faaliyetlerde bulunan bir grubun içinden Latif Kınataş tarafından kuruldu.

***

Latif bey, sizler yaş itibarıyla yetmişlerin sonundan başlamak üzere seksenler, doksanlar ve iki binin ortalarına kadar genelde “İslam nedir, Kur’an nasıl bir kitaptır, sünnetin burada bir yeri var mıdır, varsa o, nasıl bir yere sahiptir?” düşüncesiyle birlikte hareket etmiş bir gruptunuz bildiğim kadarıyla.Sen ise2008’de yayıncılığa başlayarak bu çabalarınızı gelip yayıncılıkla taçlandırmış oldun.

***

Soru -1) Bu kaygılarla yola çıktığınızda, hemen işe başlamak adına telif ve tercüme olarak yayınlamayı düşündüğünüz eserler aklınızda var mıydı, yoksa bu işe başladığınızda çeşitli vesilelerle bu eserlerle tanışmış mı oldunuz?

“Tüm fikri çabalar, düşünceler bireysel ve toplumsal hayatı düzenlemek ve daha iyisine ulaşmak içindir. Dolayısıyla ilelebet zihinlerde gizli kalamaz; bireysel ve toplumsal hayatta bedenleşmek ister. Biz de yıllarca süren fikri çabamızın sonucu edindiğimiz tecrübeyi ve fikri müktesebatı görünür kılmak, daha kalıcı ve etkin araçları da kullanarak toplumla paylaşmak istedik. Doğal olarak ilk önce kitap olarak okumalarmızın arkadaşlarımız tarafından yazıya dökülmüş hallerini yayınladık; ama bunlar başlangıç idi sadece. Daha sonra çeviri eserlere ağırlık verdim. Bunlardan Malik b. Nebi, Gannuşi, Ahmet el-Katip, M. Şankıti gibi isimler zaten vardı programımda. Devam eden süreçte ise daha birçok yabancı yazarla tanışma ve onları eserleriyle Türk okuyucusuna tanıtma fırsatım oldu.

İlk dönem yayınlarınız arasında birkaç telif eser dışında eserlerinizin kahir ekseriyeti çoğunlukla Endülüs pratiğinin biz izdüşümü olan Fas, Tunus ve Moritanya gibi Kuzey Afrika ülkeleri ile Mısır ve Katar gibi bazı Arap ülkelerinde yaşayan düşünce insanlarının eserleri yayınlandı.”

Soru-2) Bu, paradigmal değişim bir tercih sonucumu, yoksa düşünsel çeşitliliği içeren bir durum olarak mı ortaya çıktı?

“Siz mevcut eğiliminize göre tercihlerde bulunuyorsunuz ancak karşınıza çıkan çok sayıda tercih seçenekleri de sizin bakış ve eğiliminizi etkiliyor doğal olarak. Daha önceleri S.Kutup-Mevdudi-A. Şeriati üçgeninde veya çeperinde okumalar yaparken yelpazeniz genişliyor; değerli, ufuk açıcı çok daha fazla isimle tanışıyorsunuz. Sonuçta bu paradigmal bir değişim meydana getiriyor mu? Evet. Ve daha geniş yelpazede okudukça görüş/bakış açınız genişliyor, tevazu ve tesamuh da artıyor.

Sizlerinde malumudur,  Sünni literatürde “ehli kıblenin tekfir edilemeyeceği” düşüncesinin varlığına rağmen, bu ülkede hakim dini Form olarak nev-i şahsına  münhasır bir Sünnilik dışında herhangi bir ekole ait bir eserin yayınlanması bir hayli cesaret ister.

Sizde, yayınlamaya devam ettiğiniz eserlerin büyük bölümü, Sünni paradigma dışında, ama akla vurulduğunda Kur’an’ın mesajını olduğu gibi aktarma derdinde olan eserler olarak öne çıkmaktadır.”

***

Soru-3) Bu konuda zaman içerisinde ne tür karşı çıkışlarla muhatap oldunuz, ve hiç de makul ve yerinde bir eleştiriye dayanmayan çeşitli saldırılara maruz kaldınız mı?

“Ortodoksiye aykırı bir şey söylüyor-yazıyor-yayınlıyorsanız birtakım tepkiler kaçınılmazdır. Biz de bunlardan nasipleniyoruz tabii ki. Çok önemli eserler yayınladığımız, değerli iş yaptığımız yolunda motive edici övgüler/değerlendirmeler alsak da, daha büyük bir kesimin de çok yersiz-acımasız-haksız ve (maalesef)hadsiz eleştirilerine muhatap oluyoruz, duyuyoruz, hissediyoruz. Söylediğim gibi, bunlar beklemediğimiz şeyler değil; eleştirel okumayı önemseyen / öneren biri olarak yerinde ve iyi niyetli eleştirilerden çok memnun olduğum bilinir. Rahatsız eden ve sıkıntı olan şey, baş ucu/kaynak eser niteliğinde olan çok değerli kitaplarımızın dahi bazı mahfillerde bulundurulmayışı, satılmayışı ve adeta görünmez kılınışıdır. Okuyucunun kitaplardan korunması, sakındırılması kabul edilemez bir fikir yoksunluğu ve acziyetin dışa vurumudur.

Bazı kitaplarmız her ne kadar aykırı bulunsa da, geniş bir tayfta eserler yayınladığımız dikkate alınırsa geleneği oluşturan dinin ana akım yorumunu göz ardı etmediğimiz fark edilecektir. Evet analitik düşünmeyi, bu çerçevede açılım yapabilecek yeni şeyler söyleyen eserleri önemsediğim ve öne çıkarmaya çalıştığım doğrudur. Ama bu salt heteredoksiyi benimsediğimiz anlamına gelmez; tıpkı ortodoksiyi benimsemediğimiz gibi. Ama bu ikisi arasındaki gerilimi önemsiyorum. Ve geleneğin içinden ‘modern’e pencere açmak/kapı aralamak gerektiğine inanıyorum.

***

Yayınlamış olduğunuz eserlerin önemli bir kısmını okumuş ve bazılarına yönelik “tanıtım ve eleştiri” yazısı yazmış birisi olarak eserlerinizde farklı İslami tona rastlamakla birlikte, adeta “bir elin nesi var, iki elin sesi var” kabilinden düşünce zenginliğine ve ufuk genişliğine bir ufuk açısına şahit ve sahip oldum.

***

Soru-4) Bu konu ile ilgili olarak zaman içerisinde sizlere benin iletmeye çalıştığım  gibi dilek ve temennileriyle birlikte düşünce ve kanaatlerini sizlerle paylaşanlar oldu mu; bu paylaşımlar en çok hangi yolla sizlere ulaştı?

“Tek bir ufka hapsolmanın kişi ve grupları nasıl yoksunlaştırdığını, daralttığını, müsamahasızve ötekileştirdiğini görmüş ve hatta deneyimlemiş biri olarak düşünsel farklılıkları ve zenginliği yayın porföyümde yansıtmaya çalışıyorum. Elbette bu sizin gibi dikkatli okuyucuların gözünden kaçmıyor. Bizzat, telefola, mesaj yoluyla bunu dile getiren çok sayıda tepki ve yorumlar alıyorum. Moral-motivasyon bakımından iyi oluyor. Sana  ve tüm geri dönüşte bulunan okur dostlarımıza teşekkür ediyorum.

Her yayınevi, istisnaları olmakla birlikte, kurucuları bazında, kendilerini bir dine, mezhebe, ideolojiye ve Form’a nispet ederler.

Bu durum o şahısların ve dolayısıyla yayınevinin bir nevi âlamet-i farikası, başkalarına göre ayrıcı özelliğidir.”

***

Soru-5) Sizlerin de şahıs ve yayın çevresi olarak bir âlamet-i farikanız, yani sizi diğerlerinde ayrı tutan, farklı kılan ve sizin çalışmalarınıza ivme kazandıran en farklı yönünüz nedir denilirse, neler söyleyebilirsiniz?

“Ben kitaba bir ticaret metaı olarak bakmıyorum; yayıncı olmadan önce ben bir okurum ve yayınladığım kitapları önce okur sonra yayınlarım. Okur profilimiz farklı kesim ve düzeylerde olsa da onları gözetirim. Mottomu “Kaç satar değil, ne katar?” şeklinde oluşturdum. Bir de ben “…yeni şeyler söylemek lazım cancağızım” sözünü önemsiyorum ve okurlarımıza yeni şeyler sunma gayretindeyim. Asıl özgünlüğümüzün bu olduğunu söyleyebilirim.

Ayrıca başka dil ve toplumlardaki kültürel gelişmeleri / farklı düşünceleri yansıtan eserleri Türkçeye çevirerek fikir dünyamızın zenginleşmesine katkı sağlıyoruz. Bunu yapan başka yayıncılar da var elbet; ama Mana Yayınları olarak yeni ve yoğun çeviri yayınlarla öne çıktığımızı düşünüyorum. (Şubat ayında “Şeyh Hamad Çeviri ve Uluslararası Anlayış Ödülü”nden“Başarılı Yayıncı” ödülünün yayınevimize verildğini zikredeyim)Bir alamet-i farikamızda bu denebilir.”

***

Her yayınevi, yıllık faaliyet bazında telif ve tercüme eserler ve yayın projeleri ile ilgili olarak birçok çalışma yapar ve bunları periyodik olarak uygulamaya çalışırlar.

Mana Yayınları olarak ilk günden bugüne dek epeyce telif ve tercüme eser yayınlandınız; çeşitli alanlarla ilgili projelere imza atıp bugünlere kadar geldiniz; Bundan sonra da bu tür çalışmalarınız mutlaka olacaktır.”

Soru-6) Eğer bir mahzuru yoksa gelecek yayın sezonuna yönelik tekil ve proje bazında kitap yayın listenizden bahsedebilir misiniz?

“Doğrusu büyük projelere giremiyoruz; bilindiği gibi maliyetler çok arttı. Ancak basılmayı bekleyen ve baskısı tükenmiş bir süredir mevcudu olmayan kitaplar var; onları basacağız. Onları hazır oldukça peyderpey ilan edip yayınlıyoruz.

Bazı yayınevlerini ve çevrelerini diğerlerinden özgün kılanın, bu çevrelerin düşüncelerinin kitaptan ziyade süreli yayın organı olan dergiler ve bültenler aracılığıyla yapıldığı bilinir.”

Mana Yayınları’nın da bünyesinde barındıran İlim Yurdu Yayıncılık ilk önce İslami Yorum adıyla özgün bir dergi çıkardı. Bu dergi,  zamanı açısından “söylenmesi ve işlenmesi gereken” birkaç konuyu, işin ehli kalemler aracılığıyla güzel ve anlamlı bir şekilde işleyip İslamcı cenahta bir hayli ses getirdiler.

O dergiyi bir prototip olarak düşündüğümüzde, birkaç dönemdir yayınlanan ve birbirinden farklı fikirlere sahip birçok “düşünce insanı’nın katkısıyla yayınlanan Yetkin Düşünce Dergisi ise yayınlanmaya devam emektedir.”

Soru-7) İslami Yorum’dan ziyade işin maddi boyutu bir tarafa, “manevi” ve düşünsel boyut açısından Yetkin Düşünce dergisi aracılığıyla maksat hasıl olup istenen ve arzulanan şey okuyucuya verilebilmiş midir?

İslami Yorum, yayınevini kurduğumuz ilk yıllarda, arkadaşlarımızın çabasıyla çıkan (ben kitaplarla uğraştığım için fazla ilgilenemiyordum)dijital bir dergiydi ve daha çok kendi birikimimizi yansıtan bir denemeydi.

Yetkin Düşünce ise bu camiada hissedilen entelektüel nitelikli bir düşünce dergisinin boşluğunu doldurma ihtiyacından doğdu ve yeni çıkan 21. Sayısıyla 6. Yılına girdi. Prof. Mustafa Tekin hocamızın yayın yönetmenliğinde; farklı üniversitelerden birçok hocamızın gerek yayın ve danışma kurulu gerekse yazarak katkılarıyla 3 ayda bir düzenli olarak onu çıkartmaya devam ediyoruz. Maddi boyutu zorlasa da matbu olarak çıkarmayı sürdürüyoruz. Zira düşünce dünyasında ve akademik çevrede karşılık buldu ve bir yer edindi. Bunu geri bildirimlerden rahatlıkla anlayabiliyoruz. Yalnız daha çok tanınmaya ve tanıtmaya ihtiyacımız var. Sürdürülebilirlik açısından bu gerekli.”

***

Yılların tecrübesine bağlı olarak, ülkemizde faaliyette bulunan yayınevlerin büyük bölümünün İstanbul’da konumlanmasından dolayı Anadolu’nun baştan beri yayıncılar için bir nevi “ihracat kapısı” olduğu söylenebilir.

Bir de buna, şimdilerde belediyelerin ve bazı kamu kuruluşlarının katkısıyla yurdun dört bir bucağında açılan ve bir haylide ilgi gören kitap fuarları var. Bunlar da aslında yayıncılık için bir çıkış ve maddi olarak kazanma yolu olarak değerlendirilebilir.

Bunlara bağlı olarak kargo türü taşıma firmaları üzerinden belli bir oranda da dağıtım yapılmaktadır.

Soru-8) Bu konularla ilgili olarak Mana Yayınları adına beklentileriniz, istekleriniz ve acı ve tatlı yönleriyle yaşadıklarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?

“Evet, İstanbul kültürel aktivitenin ve matbuatın merkezi durumunda doğrudur. Fuarlar da dağıtımcı ve kitapçıların okuyucuya ulaşmadaki açık ve eksiklerini telafi ederken bir yandan da okur-yazar buluşmalarını sağlayan güzel bir kültürel etkinlik alanı durumundadırlar. Fakat son yıllarda artan maliyetler kitap satışlarını düşürdüğü için bu olumsuz olarak fuara da yansıyor.

Şunu herkes kabul eder ki, ekonomik sıkıntıların, hayat pahalılığının ilk ve en çok etkilediği sektör herhalde yayıncılardır. Kitabın üretiminden okuyucuya ulaşmasına kadar (kağıt, baskı, nakliye vs.) her kalemde gerçekleşen maliyet artışları doğal olarak fiyatlara yansıyor. Toplum genelinde kitap temel ihtiyaç olarak görülmüyor; ihtiyaç görüp alanların ise bu şartlarda ilk tasarruf kalemi kitap oluyor. Gündelik geçiminde zorlanan dar gelirliyi anlarım. Ama restoranda bir öğün yemeğe 200-300 TL veren kimsenin kitaba  100 Lirayı çok görmesi ne ile izah edilebilir?”

***

Son soru; gelecek dönemle ilgili neler düşünüyorsunuz? Kısaca bir şeyler söyleyebilir misiniz?

“Dijital dünyada ve sanal alemdeki gelişmelere bakarak ve insanların, özellikle de gençlerin sosyal medyada çok fazla zaman geçirdiğini gözlemleyerek geleceğe ve kitabın geleceğine dair kötümser düşüncelere kapılanlar var. Bense hiçbir zaman kötümserliği onaylamıyorum. Kitabın Formatı değişebilir, belki klasik matbu yayıncılık kötüye gidebilir. Nitekim artık elektronik kitaba (e ktap) doğru bir geçiş var. Biz de kitaplarımızın bir kısmını e-kitaba dönüştürdük. Ama bu demek değil ki kitap yok olacak; kitap hep var olacaktır.”

Latif bey, bu sorulara içtenlikle cevap verdiğiniz için sizlere teşekkür ederiz.

“Ben teşekkür ederim bu fırsatı verdiğiniz için.”

YAZININ ORJİNALİ İÇİN BAKINIZ: https://hertaraf.com/haber-latif-kinatas-ortodoksiye-aykiri-bir-sey-soyluyor-yaziyor-yayinliyorsaniz-birtakim-tepkiler-kacinilmazdir-11709

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!