Ralph Elliso'in 'Görülmeyen Adam'i ya da Özkörlügün Sifir Derecesi

Olup bitenleri görme istegi sadece çevreye ilgisiz kalmama aliskanligiyla degil, varlik cevherinin yogunluguyla da iliskili bir durumdur...
Ralph Elliso'in 'Görülmeyen Adam'i ya da Özkörlügün Sifir Derecesi
Necmettin EVCİ
Necmettin EVCİ
Eklenme Tarihi : 10.08.2022
Okunma Sayısı : 638

*

Olup bitenleri görme istegi sadece çevreye ilgisiz kalmama aliskanligiyla degil, varlik cevherinin yogunluguyla da iliskili bir durumdur. Üst seviyede bir bilinç, ait oldugu kisiligi baska kisiliklerle tanimlamaya yönelirken en ciddi hamlesini içe dogru, içine dogru yapar. Bu onlarin disariyla ilgisini elbette zayiflatmaz ama gereginden fazla önemli bir seviyeye de çikarmaz. Birey olarak kendi varliklarina hürmeti önemseyenler, disarinin teveccühüne gereginden fazla itibar etmezler. Onlar içlerine dönerek kendilerini asmis veya kendilerini asarak içlerine dönmüslerdir. Özgürlük, kisilik, anlam, dis bakislarin begenisiyle artip eksilecek degerler degil, varolussal özdestirmelerdir. Varligimizin anlami askin oldugu kadar içkindir, içimizdedir. Hangi çevrede, konumda, makamda olursa olsunlar ilkelerinden, tuttuklari yoldan ödünsüz tavirlariyla agirlik merkezlerini iç mekânlarinda belirlemislerdir. Çesitliligiyle bas döndüren beseri iliskiler düzleminde, agirlik merkezi ayni zamanda hareket merkezini de olusturur. Ölçme ve degerlendirme için oradan yola çikilir. Niyetlenme, karar verme, bir eyleme kalkisma arefesinde son menzil olarak yine oraya dönülür.

Iç dünyamizin disimizi moloz yiginina dönüstüren çikar öncelikli iliski biçimlerinden israrla uzak tutulmasi gerekmektedir. Oradan ayri düsmek, oraya uzak kalmak yüregimize, vicdanimiza kisaca bizi insan kilan cevherimize uzak düsmek demektir. Kendine uzak düsene neresi yakin olabilir? Gönlünde hicran olana hangi merhem derman olur? Bizi anlamli kilan, kilacak olan bu hareket ve agirlik merkezlerini önemsiz sayamayiz. Bizi her dem egilip bükülmeye zorlayan modern hayatin, dizginsiz akisiyla kisiligimizi raspalamasi, yüregimizi geregi üzere tahkim edemeyisimizdendir. En canli hareketi kendilerine dogru yapanlar, kendileri için bir hareket yapmis olurlar. Bu da laf mi simdi denilecek belki. Öyle degil. Kendileri için hareketlenenler gerçek anlamda insan için, insan varligina anlam, önem kazandiracak deger için çaba gösterirler, gösteriyorlardir. Bu olgunluk seviyesine erismis insan için görüyor olmanin, görünmenin, görünmemenin veya görünmez olmanin pek de kiymeti kalmamistir. Eger içinizde bir bosluk varsa,  kendinizi dikkat veya begenisine arz ettiginiz hiçbir bakisin verdigi haz, orayi dolduramaz. Yok eger içiniz dolu, donanimliysa hiçbir ilgisizlik sizi önemsizlestirmez, itibarsizlastirmaz. Çünkü ‘gölge etme baska ihsan istemem’ deme gücü ve güvenindeki anlamin önemi de itibari da kendisiyle kaimdir.

*

Her seviyeden kendilerini görünür kilmak için olmadik saklabanlik yapanlarin, tek marifetleri göz ardi edilmemek için göz önünde dolasmaktan ibarettir. Çagimizin neredeyse kutsanarak sova indirgenmis dünyasinda görünür olmaya can atarlar. Görünmemek, hele göz ardi edilmek onlar için depresyon kaynagidir. Bilinçsizligi iyi gösteren egemenligin gösteri ile saglandiginin felsefesini çok önemli uyari sorumlulugu ile yapan Guy Debord, çagdas insanin varligini görülmekle hissettigini ifade eder.(1) Bu sebeple de görülmedikleri için varliklarini hissedemezler. Yani onlarin varliklarini anlamalari bile baska nazarlarin takdirleriyle mümkün olabilir ancak. O kadar kendilerine uzak, kendilerine yabanci, mesafelidirler. Eger inandiklari, güvendikleri benlikleriyle birlikte ve mutlu olsalardi görünür olmak gibi bir talepleri, istekleri olmayacakti. Kabul görmek, kadraja girmek, onaylanmak, iç gerçekliklerine uygun düstügü ölçüde degerli ve önemli olacak veya olmayacakti.

Konunun bütün bu isaret ettiklerimizden asla iliskisiz olmayan ancak ve sanki farkli bir âlemin realitesiymis gibi algilanabilecek baska bir yönü var: Görülmemek ve görünmemek. Saramago, görmeyi ve körlügü bilinçle özdestirip, örtüstürdügü insan ve toplum gerçekligini, sarsici trajediyle öykülestirir. Orada kitlelere egemen olmak isteyen örgütlü güçlerin insanlari körlestirme politika ve programlari konu edilir. Saramago’nun kahramanlari esasen görmeyi mümkün kilacak kosullar ortadan kaldirildigi, bir bakima insanlar üretilmis, insa edilmis karanlikla kusatildiklari için göremezler. Görülmeme durumunda ise, insanlar gün ortasinda bir karanlik yasarlar adeta. Bu karanlik da sistemli bir yapidir elbette. Gizlenmek istemedikleri, bilakis görünür olmak için çirpinip durduklari halde, görülmeyenler kendilerine yönelik ilgisizligin, duyarsizligin, yok sayilmanin kurbanlaridir. Bulunduklari her yerde kendilerini koyu karanlik bir duvar, sagir bir duyarsizlik sarar.

Hiçbir yalanin, hakikat görünme sahteligi sürekli olamaz. Israrla kendinizi birilerinin gözüne dayamaniza ragmen yine de görülmüyor, görülemiyorsaniz, zaten boslukta sallanan benliginiz, bir yerlere tutunamamanin hüsrani içinde dagilir. Esasen bu tarz yönelim degerli psikolog Philip Cushman’in çarpici analizlerinde görülecegi gibi ‘bos benlik’lerin yaniltici yönelisleri, disa yansimalari olarak en hazin tahribati sahiplerinde yapar. Ne yaparsaniz yapin olmayan noktada, geriye ögrenmek zorunda kaldiginiz, ögrenmeye kosullandiginiz çaresizlikleriniz kalir. Görülmüyor olmak kadere dönüsebilir. Burasi varligin, varolus istek ve hamlesinin olmak veya olmamak arasinda sikistigi noktadir. Kendinizi baskalarinin begenisi oraninda, begenisi kadar var etme manasiz yanlisligindan siyrilamama ile varligin hakikatini bizzat kendi içinizde duyup bir anlam insa edememe arasinda sikisma. Hakikat nezdinde varlik degeri olmayanlarin görünür olmakla kendilerini avutma çabalari, esasen anlamsizligi kabul etmeyen varolusun suursuz tezahürüdür. Belki insan psikolojisinde siddete yönelmenin asil kök ve kaynaklarindan biri de budur. Herbert George Wells’in eglenceli bilim kurgu hikâyesi gibi okunan ‘Görünmez Adam’inda ifade edilmeye çalisilan olgulardan biri de bu olmalidir. Hayal meyal hatirliyorum; çocuk hikâyesi olarak okumustum. Amerikan sanat dünyasinda hatiri sayilir bir eser oldugunu sonradan ögrenecektim. Nedendir, niçindir bilinmez, görülmez olmak için deneyler yapan bir bilim adami, sonunda amacina ulasarak görünmez olmayi basarir. Görülmez olunca ne hikmetse ilgili ilgisiz olaylara karisan kahraman üzerinden, insanin sinirlari ve sinirlamalari geçme meraki isleniyor olmalidir. Bunlar daha çok vurdulu kirdili olaylardir. 19. yüzyilin sonlarina dogru Amerika toplumunun çatisma üreten haletiruhiyesi veya siddete meyilli yeni insan ve toplumu, bu yolla anlatiliyor gibidir. Kurgu deyip geçmeyin, olayi gerçek hayata uyarlayarak bir düsünün.

Görmeyen, gösterilmeyen insanlarin yasadiklari veya yasattiklari zorluklari kendileri ve toplum açisindan biliyor veya az çok tahmin ediyoruz. Saramago’nun Körlük romaninin ana temasi, kitaba takdim isleviyle epigraf yapilan cümleyle özetleniyor gibidir: “Bakabiliyorsan, gör, görebiliyorsan, fark et” Özgün kurgu ve konusuyla baska bir kritige konu edilecek Elias Canetti’nin ‘Körlesme’ adli romaninda kimi takinti veya saplantilarin görmeyi imkânsizlastiracak ölçüde insani körelttigini, yer yer bunalma duygulariyla okursunuz. Bütün zamanini, ruhunu, her seyini kitap ve arastirmaya vermis bir Sinolog’un, hayattan, dünyadan, insan gerçekliginden, fitratindan kopusu ve sonunda delirmesini konu edilir. Yogun ilgilerimiz, kimi zaman bizleri bakar kör durumuna sürükleyebilir. Hadi körlügün, görmemenin, görememenin bütün biçimlerini bir kenara koyalim. Ama ya görülmemek! Düsünün ki yasadigimiz dünyada bir sürü görünmeyen adam var. Tipki Wells’in hikâyesindeki gibi. Insanlara, esyalara durup dururken zarar veriyorlar ve siz onlari göremiyorsunuz. Bir farkla ki, görünmeme onlarin isteginden degil, onlara yönelen bakislarin ilgisizliginden kaynaklaniyor. Üstelik onlar etiyle, kaniyla, cüssesi, hayattaki isi, isleriyle göz önündeler. Onlarla birlikte yasiyoruz ama görmüyoruz. Buradaki görünmezlik bakanin körlügüyle, daha dogrusu bir kasitla görmek istemeyisiyle ilgilidir. Degil mi ki, kimse görmek istemeyen kadar kör degildir.

Hayatiniz tam bir korku filmi! Simdi burada duralim; acele etmeksizin adim adim daha çok fantastik korku filmlerinde gözlenen kurgusal gerçekligin fragmanlarini hayata yaklastiralim. O fragmanlarin izleyicide veya okurda olusturmaya çalistigi duyguyu sosyolojik, kültürel, sanatsal, siyasal cihetleriyle çözümlemeye, anlamaya çalisalim. Bütün bu olmazlar, hayatin bir türlü asilamayan realitelerine ne çok benziyor. Ve kendi gerçekligimizden baslayarak, evimizde, mahallemizde, isyerimizde, sehrimizde, ülkemizde, bütün dünyada ne çok ‘görülmeyen adam’ var degil mi? Eger varligin gerçekligine inemez, o gerçekligin anlamina yakin düsünemezseniz ne dedigimiz anlasilmayabilir. O görülmez kisiler kabul edilebilir sayilan alanin, mahallenin, kabul edilebilir düslerin, düsüncelerin, begenilerin, katlarin, dilin, dünyanin davranislarin disinda, kabul edilemez dilleri, tutumlari, benlikleri, kimlikleri, ilgileri, begenileriyle dolasip duruyorlar. Sehirlerin, ülkelerin kalabaliklarini bu kisiler olusturmasina ragmen, onlarin görünmelerini veya görülmelerini engelleyen bir perde var. Perde gerisinden yasiyorlar. Bu görülmezligin de dogrudan insanla yani kendimizle ve müesses düzenle, egemen anlayisla ilgili yanlari sanilandan fazladir. Amerika ve Avrupa tarihi, kölelik ve sömürge dönemlerinde yogunlasan irkçi, ayrimci, kapitalist acimasizliklarin, en uçta, en yaygin hazin örnekleriyle doludur.

Ralph Ellison’in, Amerika’da irkçiligin siddet dozunu artirdigi 2. Dünya Savasi siralarinda yazdigi ‘Görülmeyen Adam’ romani bu konunun kült sayilacak örneklerinden biridir. Tipki Dostoyevski’nin ‘Yeraltindan Notlar’ kahramani gibi adini bilmedigimiz roman kahramani, bir olay üzerine okudugu kolejden atilir veya ayrilir. Siyahî kahramanimiz New York’a, Harlem’e gelerek kendini birden siyah-beyaz, irk, sinif ve ideoloji çatismalari içinde bulur. Çatismalar, ayrimcilik, küçük görme, dislama, cinayetler, yagmalar, çarpik asklar, biçarelikler arasinda yasanan her sey esasen Amerika toplum yapisinin da kesitidir. Hâkim algi ve düsünce, köleci rejim, kendi kabulleri disinda gördügünü adam yerine koymaz. Adam yerine konulmayanlar elbette insan olarak görülemeyecektir. Iç dünyalarina kadar tek tek insanlari kölelestirmis, akli, duygusu, ruhu, vicdani körlesmis egemen yapi, gizli açik, her yerde, her zaman söyle anons yapmaktadir:  “Ben varim. Sadece ben varim ve benim varligim kutsaldir. Asla var olmak için kipirdamayin bile. Kendi disimdakini yok sayarim. Hayati ve dünyayi sizlerle paylasmayi, ortak kullanmayi, sizinle yan yana olmayi, hele kardes olmayi asla anlayamam, kabul edemem, aklimdan bile geçiremem. Çünkü sizin varlik ve hakikat adina bir degeriniz yoktur. Ancak, benim arzuma, istegime, keyfime hizmet eden benim isime yarayan, hayatimi kolaylastiran degerdir ve benim deger verdigim kadar degerlidir. Deger bizzat benim; deger benim, ben degerim. Benden uzak, bana karsi, benim istegim ve begenim disinda hiçbir deger de degeriniz de olamaz. Siz degerli olamazsiniz. Varliginizin böyle bir hakki, boyutu yoktur. Eger istersem en son George Floyd’a yaptigim gibi nefes almayi bile size çok görürüm. Siz ancak degersizlik tasir, degersizlik yayarsiniz. Varliginizi varligim için tehdit ve tahdit görüyorum. Ben varsam siz yok olacaksiniz, az olacaksiniz, geride olacaksiniz, görünmeyeceksiniz, görülmeyeceksiniz. Yok oldugunuz, az oldugunuz ölçüde ben var oluyorum. Bir hezeyanla var oldugunuzu sayiklasaniz bile yok kabul edileceksiniz. Varliginiz yok hükmündedir.”

Yasanan bu maddi manevi yoksunluklar görülmeyen kitleleri niteliksiz, sayginligini kendi içlerinde de yitirmis, güvensiz, kisiliksiz topluma dönüstürecektir. Yüzlerce yil sömürge altinda yasamis toplumlarin düsünme, hayal kurma yeteneklerini bile kaybetmeleri tesadüf degildir. Ellison da ‘Yeralti Adami’ndaki gibi kahramanina isim vermeyerek bu realiteyi incelikli sezdirmeyle öne çikarmis; ismi hak edecek kisiliginin, kimliginin olmadigini söylenmek istenmistir. Kitap “Görülmeyen bir adamim ben” diye baslar. Sonra Poe’nun fantastik kurgularina ve Wells’in bastan andigim filmi de yapilmis hikâyesine gönderme yapip, okuru daha ciddi bir yogunlasmaya çekerek devam eder: “Yo, Edgar Allen Poe’nun pesini birakmamis olan o hayaletlerden biri degilim; ne de sizin Hollywood filmlerindeki dis plazmalardan biri. Ben, maddesi, eti-kemigi, lifleri, sivilari olan bir insanim; hatta bir aklim oldugu da söylenebilir. Görülmezim, anliyor musunuz, sirf insanlar beni görmek istemedikleri için görülmezim.”(2) Kahramanin gerek konusmalarda gerek iç sorgulamalarinda yok sayilmanin psikolojik, ideolojik açilimlarini açikça görürüz. “Seni göremezler onlar; çünkü senin bir sey bildigini sanmazlar.”(s.148) “Anladim ki idareciler ve daha yaslilar bile adam yerine koymayacaklardi beni.”(s.241) “Hayati ne derece bos, degersiz ise ölümü de o kadar anlamsizdi”(s.427)

“Kendimin disinda konusmakta oldugumu, kendimin olmayan sözler kullanmis, kendimin olmayan davranislar göstermis oldugumu, içimde ta derinde yerlesmis bir baska yabanci kisiligin pençesinde oldugumu hissettim.”(s.234,235) Bu tür ifadelerle önce hayatin realitesiymis, sonra geregi ve gerçegiymis gibi gözüken kaniksamalar, içsellestirilmis olgularin dehsetini yansitir. Varliklarinin hiçbir özgül agirliginin olmadigi kabulü öyle kaniksanmistir ki, sisteme karsi hak arama ve mücadele fikriyle kurulmus Kardeslik Örgütü’nün baskani Jack bile söyle söyler: “Böyle kalabaliklar yalnizca hammaddedir, programimiza göre sekillenmesi gereken hammaddelerden bir tanesi.”(s.441) ve devam eder; “Biz politikalarimizi sokaktaki adamin yanlis ve çocukça düsüncelerine göre sekillendirmiyoruz. Bizim isimiz onlara ne düsündügünü sormak degil, ne düsüneceklerini söylemektir!”(s.442) Bu arada sivil toplum örgütü görünümlü kimi olusumlarin rejim ve öfkeli kitleler arasinda olusan basinci azaltma veya kontrol etme isleviyle kurgulandiklari tüm açikligiyla yansitilmis olur. Baskanla birbirlerini ikna etme ve yargilama arasinda gidip gelen konusmalarin bir yerinde bizim görülmedigi gibi adi da olmayan kahramanimiz “Vardim ama yine de görülmezdim; temel çeliski buydu. Vardim ama yine de görülmüyordum. Korkutucu bir seydi bu.”(s.474)  diyerek hikâyenin ana temasini özetler. Romanin mesajini tamamlayan  “Ben görülmezim, kör degil.”(s.539) sözü Amerika’ya egemen güçler üzerinden tüm sömürgecilige, ötekilestirici vesayet düzenlerine karsi bir durusun felsefi hareket noktasini olusturur.

Biz de kendine özgü yildirma ve tahakkümüyle uzun yillar devam eden, kalintilarinin olumsuz etkileri hâlâ sürmekte olan vesayetçi düzenlerin etkisinden siyrilmis sayilmayiz. Olur olmaz her yerde karsiniza çikabilecek bir görmeme hastaligi veya görülmeme durumu bu etkilerin yansimasi olabilir. Kendinden, kendi çevresinden, düsüncesinden, eserinden, cemaatinden, cemiyetinden baskasini görmeyenler, dünyayi kendilerinden ibaret sananlar sisirilmis bos benliklerine yalandan, avutucu bir saltanat kurmaktan baska bir seyin pesinde degiller. Bakalim kuru gürültülerle, sahnelerde, sayfalarda davul çalarak gerçegi gizleyerek kendilerine açmaya çalistiklari alanda daha ne kadar var olabilecekler. Var ve görünür olmak için gizledikleri gerçegin hismina er geç ugrayacaklar, ugruyorlar da. Onlarin bu acinasi halleri, er geç ortaya çikmak gibi kötü huyu olan gerçekleri gizlemeye de, kendi körlüklerini gizlemeye de yetmez, yetmiyor.

Biz görüyoruz, görünmüyor degiliz ama sizler körsünüz. Özkörlügünüzü özgürlük sayabilirsiniz.

_____________________

1-Guy Debord, Gösteri Toplumu, özellikle s. 20-45, çev. Aysen Ekmekçi, Oksan Taskent, 10. Bas, Ayrinti yay, Ist.2020.

2- Ralph Ellison,Görülmeyen Adam, 2. Bas, s.7, çev. Mehmet H. Dogan, Iletisim yay, Ist.2016. Bundan sonra alintilar sayfa numarasiyla verilecektir.

Bu yazi, Ay Vakti dergisinin 199'uncu Temmuz-Agustos 2022 tarihli sayisinda yayinlanmistir.
Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!