Israil her zaman yaptigi gibi geçtigimiz Ramazan ayini da Filistinli Müslümanlara zehir etti.
Ne yazik ki Ramazan Bayrami tüm Müslümanlar için taziyeye döndü.
Bizim neslin siyasi tarihinde Kudüs’ün çok önemli bir yeri vardir. Larry Collins ve Dominique Lapierre’nin ‘Kudüs ey Kudüs’ kitabini okumayanimiz neredeyse yoktur.
‘Kudüs ey Kudüs!’ Bir kusagin kara sevdasidir.
‘Kahrolsun Israil, Kahrolsun ABD, Kahrolsun Siyonistler’ sloganlari ile ilk gençlik yillarimizdan bugüne düzenledigimiz gecelerin, yaptigimiz mitinglerin sayisini unuttuk.
Sadece Kudüs’e ait toplantilarda degil, tüm Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet Partilerinin toplantilarinda; birakiniz parti toplantilarini Iskilipli Atif Hoca, Mehmet Akif, Necip Fazil Kisakürek gibi Müslüman yazarlarin ölüm yil dönümlerinde ve hatta hatta kermeslerde bile bir sekilde mevzuyu Kudüs’e getirerek hep ayni sloganlari tekrarladik.
Her ne hikmetse, biz slogan attikça Siyonistler kahrolacagina, Filistinli Müslümanlar kahroldu.
Filistinli kardeslerimizin acilari dinecegine, durumlari düzelecegine her geçen gün yasantilari daha da kötüye gitti.
On binlercesi mezara, yüz binlercesi zindanlara, milyonlarcasi ise sürgüne gitti. Yerlerinden yurtlarindan zorla koparilan garibanlar; Misir, Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki mülteci kamplarinda perperisan oldular.
Siz hiç mülteci kampi gördünüz mü?
Ben gördüm.
Ben gördüm.
Pakistan’daki Afgan mülteci kamplarini da, Halepçe katliamindan sonra Türkiye’ye siginan Pesmergelerle, DAES zulmünden sonra, Sengal’den gelen Ezidi Kürtlerin Diyarbakir’daki kamplarini da, Filistinlilerin Ürdün ve Suriye’deki kamplari ile Beyrut’taki Sabra ve Satila mülteci kamplarini da gördüm.
Hele hele Araplarin ultra zenginlerinin büyük bir debdebe içinde yasadigi Beyrut‘un orta yerindeki Sabra ve Satila’nin sefalet ve perisanligi anlatilamaz! Görmeniz lazim!
Allah kimseyi düsürmesin!
Geçmisten bugüne, Filistinlilerin Siyonistlerle olan mücadeleleri ile ilgili dünyada; neredeyse her dilde yayinlanmis on binlerce kitap, yüz binlerce makale ve inceleme var.
Bunlarin hepsini uzun uzadiya anlatacak degilim!
Filistinlilerin serencami 19’ncu yüzyilin sonlarinda basladi. Avusturyali, Yahudi bir gazeteci olan Theodor Herzl, 1896’da, hayalindeki Yahudi Devleti’ni anlattigi Judenstaat (Yahudi Devleti) adli kitabinin yayinlanmasindan 1 yil sonra; 28 Agustos 1897’de, Isviçre’nin Basel kentinde, yaklasik 200 delegenin katilimiyla; Dünya I. Siyonist Kongre‘sini toplayarak, Dünya Siyonist Teskilâti’ni kurdu.
Kongre, 50 yil içinde Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulmasi kararini aldi. Bu karardan 51 yil sonra, 1 yil gecikme ile 14 Mayis 1948’de Israil Devleti kuruldu. Aslinda söz konusu gecikme tam bir yil bile degildi, sadece 8,5 aydi.
1948’de, Birlesmis Milletler’in Filistin topraklarini Israil Devleti ve Filistin Devleti olarak ikiye bölme kararini Araplar kabul etmedi. Israil Devleti kurularak bagimsizligini ilan etti.
Misir, Suriye, Irak ve Ürdün’ün katildigi savasi Araplar kaybedince, Israil’in isgali resmilesti ve Türkiye Cumhuriyeti de Israil’i taniyan ilk ülkeler arasinda yer aldi.
700 bin Filistinli Arap, Israil egemenligini kabul etmeyerek, birkaç yil içinde geri dönme umuduyla ilk etapta Gazze, Ürdün ve Suriye’ye göç etti.
Gazze Bölgesi Misir’a; Nablus, Ramallah, El Halil, Eriha, Cenin, Beytullahem, Nasira gibi Bati Seria sehirleri ise Ürdün’e birakildi.
Tarihi Filistin topraklari Israil, Misir ve Ürdün arasinda bölündü. Her zaman oldugu gibi ‘Oyun içinde oyun’ oynandi ve Özellikle Ürdün, hiç olmazsa Bati Seria’da bir Filistin Devleti kurulmasini destekleyecegine; firsattan istifade ederek Bati Seria’yi topraklarina katti.
1910’da 60 bin olan Yahudi nüfusu 1948’de 610 bine çikti.
156 bin Filistinli Müslüman, Hiristiyan ve Dürzi Arap ise Israil vatandasligini kabul ederek topraklarinda kaldi.
20 Temmuz 1951’de Ürdün Krali Abdullah, Siyonistlerle is birligi yaptigi gerekçesiyle Mescid-i Aksa‘da Cuma namazinda bir Filistinli genç tarafindan öldürüldü.
Haziran 1967’deki savasta ise Israil, tüm Bati Seria’yi, Dogu Kudüs’ü, Suriye’nin Golan Tepeleri‘ni ve Gazze‘yi isgal etti.
1948’den günümüze kadar her firsatta isgalini genisletti.
Bugün de ayni sekilde kurulus felsefesi dogrultusunda “Nil’den Firat’a” hedefiyle yayilmaya devam ediyor.
Basta ABD olmak üzere tüm dünya egemenleri de onu destekliyor.
Bu anlatmaya çalistiklarim hemen herkesin malumu olan tarihi gerçekler, ancak hamaset edebiyati yapan ve ‘Kudüs ey Kudüs’ sloganlari atarak sadece kendilerini tatmin edenlerin bilmedikleri ve dikkate almadiklari çok önemli birkaç nokta var;
Bunlarin hiçbirini bilmeden ve dikkate almadan;
“Yahu! Bunlarin ne önemi var? Filistinli Filistinlidir ve hepsi de Müslüman’dir; Yahudi de Yahudi’dir ve hepsi de Siyonist’tir, kiyamete kadar savastan baska bir yol yok!” diyorsaniz; Filistinlilere kiyamete kadar daha fazla yikim ve daha fazla ölümden baska bir çözüm sunmuyorsunuz demektir.
Üstelik de tipki Mavi Marmara olayinda oldugu gibi, samimi Müslümanlari ölüme gönderirken, kendiniz son anda gemiye binmekten vazgeçip, slogan atmak ve ‘gaz vermekten’ baska hiçbir ciddi is yapmadan!
Sorunu iyi anlayabilmek ve çözüm yolu bulabilmek için öncelikle Israil toplumunu ve iç dinamiklerini iyi bilmek gerekiyor.
Hiristiyanlik ve Müslümanlik’ta oldugu gibi Yahudilik’te de mezhepler var. Bu ayrismalar dini yorumlamalardaki farkliliklarin yani sira cografi ve sosyo-kültürel farkliliklar seklinde de ortaya çikiyor.
Dünyadaki Yahudiler baslica 2 Hahambasiliga bagli:
‘Askenaz’ tabiri Ortaçag’da ‘Almanya’ için kullanilan Ibranice bir kelime.
Genelde ise Almanya, Rusya, Polonya, Ukrayna, dahil tüm Dogu Avrupali Yahudileri tanimliyor.
Askenazlarin konustuklari ‘Yidisce’ ise Ibrani etkisindeki Almanca.
Bugün dünyadaki Yahudilerin yüzde 80’i Askenaz.
Israil’i kuran Siyonist kadrolarin ezici çogunlugu da Almanya, Polonya ve Rusyali Askenaz Yahudileri.
Israil’in kurulusunda, bizde son yüzyilda Ittihat ve Terakki ile CHP’ninkine benzer bir misyonlari var.
Laik, seküler, ulusalci ve büyük oranda da Sosyalistler.
Israil kurulduktan sonra uyguladiklari ‘Kibutz’ sistemi de Sovyetlerdeki ‘Kolhoz’ sisteminden alinma.
‘Safarad’ ismi ise Ispanya, Portekiz, Güney Fransa, Italya ve Yunanistan dahil tüm Akdenizli Yahudiler için kullaniliyor.
‘Safarad’ Ibranice Ispanya demek. Türkiyeli Yahudilerin yüzde 90’i da 1492’de Isanya’dan göç eden Safarad Yahudiler.
Bir de ‘Mizrahiler’ var.
Bunlar da Arap ülkelerinde yasayan Yahudilerle, Arap ülkelerinin komsulari olan Türkiye, Iran, Kürdistan, Kafkasya, Afganistan ve Orta Asyali Yahudiler.
Genel bir ifade ile Askenazlarin disindaki tüm Yahudiler, Mizrahileri de içine alacak sekilde ‘Safarad’ olarak adlandiriliyor.
Etiyopya’dan (Habesistan) getirilen ve Safarad Hahambasi’nin fetvasi ile Yahudi Kabul edilen Falasalari ise Askenaz Hahambasi Yahudi kabul etmiyor. Bu konuda halen sürmekte olan ciddi tartismalar var.
Israil toplumuna entegre olmada sorunlar yasayan Falasalar asagilandiklari gerekçesiyle eylemler düzenliyorlar.
Askenazlar ile Safaradlar arasinda da büyük kültürel ve sinifsal farkliliklar var.
Basta Almanya olmak üzere bulunduklari tüm Dogu Avrupa ülkelerinde tarih boyunca dislanan, gettolarda yasamak mecburiyetinde birakilan, din degistirmeye zorlanan ve en son olarak da Hitler döneminde toplu katliama ugratilan Askenazlar, is disiplinleri, yüksek egitim düzeyleri, aralarindan çikmis binlerce bilim, sanat ve kültür adami ve büyük oranda laik yasam tarzlariyla Safaradlardan ayrisirlar.
Safaradlar, Fas’tan Özbekistan’a kadar bulunduklari ülkelerde genellikle Askenazlarin tarih içinde yasadiklari sikintilari yasamamis ve görece rahat bir hayat sürdürmüslerdir.
Iç içe yasadiklari toplumlarla kültürel olarak kaynasmis ve benzesmislerdir. Daha dindar ve geleneksel-muhafazakar davranislar içindedirler.
Safaradlara göre Askenazlar; Yahudi degerlerine mesafeli, solcu, ulusalci ve Safaradlari basit görerek dislayan ayirimci bir siyaset izlemektedirler.
Yakin zamana kadar ordu ve bürokrasinin üst kademeleri büyük oranda Safaradlara kapaliydi.
Askenazlara göre ise Safaradlar; ciddi bir egitimleri olmayan, yemege, içmeye ve eglenceye düskün; çalismaktan hoslanmayan kisilerdir.
Mizrahilerin büyük bir kismi ise hala Arapça konusmakta, Arap mutfagi aliskanliklarini sürdürmekte ve Arapça müzik dinlemektedir.
Askenazlar ve Safaradlar arasindaki bu ‘ayirim’ bizde, Tanzimat’tan bu yana devam eden; Batili aydinlarla Anadolulu halk arasindaki ‘Göbegini kasiyan adam’ yaklasimina benzemektedir.
Israil’in siyasi tarihi de bizdekine benzer bir süreç izlemistir.
Baslangiçta çok az olan Safarad nüfusu, su an hemen hemen Askenazlarla esitlenmis durumdadir ve her geçen gün sayilari daha da artmaktadir.
Safaradlarin siyasetteki etkinlikleri 1980’lere kadar sinirli iken, bugün iktidardaki Likud Partisi oylarinin büyük bir çogunlugunu geleneksel milliyetçi, muhafazakar Safaradlardan almakta ve parlamentonun önemli bir kismi Safaradlardan olusmaktadir.
Israil’in bir özelligi de kendi içinde ‘demokratik’ bir ülke olmasidir.
Isgal ettigi topraklarda yasayan Filistinlilerin, her türlü insani ve demokratik haklarini acimasizca çigneyerek hayati onlara zehir eden Israil, kendi Yahudi toplumuna ise olabildigince hosgörülü davranmaktadir.
Sosyalistinden, en uç dindar görüsleri savunanlarina kadar onlarca siyasi parti vardir ve kurulusundan bu yana ülkeyi yöneten iktidarlarin yaridan fazlasi koalisyon hükümetleridir.
‘Milli birlik’, ‘beka sorunu’, ‘dis düsmanlar’ gibi gerekçelerle tek parti diktatörlügü uygulanmamaktadir.
Seçimler sik sik yenilenmekte, bakan, basbakan ve Cumhurbaskanlari, yolsuzluktan yargilanarak hapse girebilmektedir.
Mesih gelene kadar her türlü iktidari, Yahudi olsa bile gayri mesru ve kafir kabul eden; bu nedenle Israil Devleti’ni tanimayan ve askere gitmeyi reddeden Ultra Ortodoks Yahudilere de ‘anlayisla’ yaklasilmaktadir.
Bu iklimde sayilari çok az da olsa bazi Yahudiler de Filistinlilerin hakli mücadelesini desteklemektedir.
Dünyanin dört bir tarafindaki Yahudi Diasporasi da bölünmüs durumdadir.
Çok büyük sermaye sahibi Yahudilerin bazilari Israil’in uzlasmaz politikalarinin kendilerine ve Yahudilerin gelecegine zarar verdigini söylemektedir.
Filistinlilere gelince;
Israil isgali altinda yasayan Filistinlilerin kendi aralarindaki siyasi ve kültürel farkliliklarla çatismalari incelemeden önce; Filistinlilerin, Israil’deki yasam sartlarini ve statülerini bilmek gerekir.
Israil’deki Araplarin (Müslüman, Hiristiyan, Dürzi) Israil’deki hayat sartlari baslica 4 ana statüdedir:
1. 1948 Araplari:
Israil’in kuruldugu dönemde topraklarini terk etmeyen ve Israil vatandasligini kabul etmelerinden dolayi Filistinlilerin büyük çogunlugu tarafindan ayiplanarak dislanan bu kesim su an Isgal altinda yasayan Araplar içinde hayat sartlari açisindan en iyi durumda olan kesimi olusturmaktadir.
Kagit üzerinde egitim, ticaret, seyahat, mülk edinme gibi her türlü vatandaslik hakkina sahiptirler; ancak fiiliyatta ordu ve bürokrasinin üst kesimlerinde görevlendirilmezler.
Israil vatandasi olan birçok Arap, belediye baskanligi ve milletvekilligi seçimlerini kazanarak yerelde ve Israil Parlamentosu Knesset’e görev alabilmektedir.
Israil vatandasi olan Araplarin yaklasik yarisi seçimleri protesto ederek oy kullanmamalarina ragmen, Israil vatandasi Araplarin kurdugu partiler, 120 kisilik meclise son birkaç seçimdir 12-14 arasi üye sokmaktadir.
Diger Israil partilerindeki Arap milletvekilleri ile bu sayi 16-17’yi bulmakta, Arap Partisi içinde bir de Sosyalist Yahudi milletvekili bulunmaktadir.
Baslangiçta Filistinlilerin büyük bir çogunlugu tarafindan reddedilerek dislanan bu ‘kazanimlar’ zaman içinde Filistinlilerin yararina bir yöne evrilmis ve Israil yöneticilerini rahatsiz etmeye baslamistir.
Vatandas olan Araplarin yillar içinde yüksek dogurganlik oraniyla hizla artan sayilari 2020 yili itibari ile 9 milyon 100 bin olarak açiklanan Israil nüfusu içinde 1 milyon 900 bine, yaklasik yüzde 21’e ulasmistir.
Bu nüfusun yaklasik 150 bini Hiristiyan Arap, 140 bini ise Dürzi Arap’tir.
Gazze, Kudüs ve Bati Seria’da yasayan Araplar bu rakamlarin disindadir.
2025 yilinda yüzde 25’e varacagi hesaplanmakta olan bu oran, Israil derin devletini ciddi olarak endiselenmektedir.
Bu endiselerden dolayi önceki yil yapilan bir degisiklikle ‘Israil Vatandasligi’ yeniden düzenlenmis ve Israil bir ‘Yahudi Ulus Devleti’ olarak tanimlanmistir.
Ülkenin, Ibranice ve Arapça olan resmi dilleri de degistirilerek sadece Ibranice’nin resmi dil olmasi istenmektedir.
Ülkenin, Yahudi olmayan Dürzi, Hiristiyan ve Müslüman Araplari; Israil’i sadece Yahudilerin ülkesi olarak tanimlayan yeni vatandaslik yasasi ile ‘ikinci sinif’ vatandas statüsüne indirildikleri için ciddi tepkiler ortaya koymakta;
Israil’de yasayan liberal ve sosyal demokrat Yahudilerin çogu da bu degisiklige karsi çikmaktadir.
2. Kudüs Araplari:
Kudüs Araplari, 1967 Haziran Savasi sonrasinda Israil’in Eski Kudüs’ü (Dogu Kudüs-Esas Kudüs Sehri) isgali esnasinda Kudüs’te yasayan Araplardir. Sayilari 350 bin civarindadir.
Israil Devleti’nin vatandaslik vermedigi Kudüslüler Israil yönetiminin verdigi ‘Mavi Kart’ ile yasamlarini sürdürmektedir.
Kudüs içinde çalisma, ülke içi ve disina seyahat etme ve mülk edinme haklarina sahiptirler, ancak pasaport alamazlar, disari çikmalari izne tabidir.
Belediye seçimlerinde oy verebilirler, milletvekili seçimlerinde oy kullanamazlar.
3. Bati Seria Araplari:
Bati Seria Araplari, Israil’in Haziran 1967’de isgal ettigi Ürdün Nehri’nin batisinda, daha önce Ürdün egemenliginde olan Filistin topraklarinda yasayan Araplardir.
Nablus, Ramallah, El Halil, Eriha, Cenin, Beytullahem, Nasira gibi büyük Filistin sehirleri bu bölgede yer alir. Bugün merkezi Ramallah olan Filistin Devleti de bu bölgededir.
Bölgenin nüfusu (Kudüs hariç) 2 milyon 500 bin dolayindadir.
Israil içindeki statüleri Kudüs Araplarinin altindadir. Israil’in verdigi ‘Yesil Kart’ ile yasamlarini sürdürmektedirler.
Yerlesim yerlerinin etrafi ‘Utanç Duvari’ denilen duvarlarla çevrilidir. Giris çikislar Israil’in kontrolü altindadir.
Filistin Devleti’nin daha önce Israil Hükümeti ile yaptigi anlasmalari, Israil tek tarafli olarak ihlal etmekte ve bu bölgede yasak olan Yahudi yerlesim yerleri insaatlarina hizla devam edilmektedir.
Anlasma sirasinda Bati Seria’da yaklasik olarak 60 bin olan Yahudi sayisi halen 750 bini asmis bulunmakta ve bu sayi her geçen gün daha da artmaktadir.
4. Gazze Araplari:
En kötü durumda olan Gazze Araplaridir. Hamas’in Israil ile savasmasi nedeniyle denizden ve karadan kusatma altindadirlar.
Tibbi ve insani yardim malzemeleri dahil her türlü araç ve gerecin girisi Israil’in iznine tabidir ve Israil genellikle bu izinleri vermeyerek Hamas’i teslim olmaya zorlamaktadir.
Daracik bir sahil seridinde nüfusu 2 milyonu asmis bulunan Gazze’de hayat içler acisidir. Denizden dünya ile karadan Kudüs Sehri ve Bati Seria ile tüm baglantisi kesik durumdadir.
Tek çikis kapisi olan Misir sinirindaki Refah Kapisi ise Misir’in kisitlamalari nedeniyle çogunlukla islemez durumdadir.
Israil isgali altinda yasayan Araplarin nüfusu; 1 milyon 900 bini Israil vatandasi, 350 bini Kudüs’te, 2 milyon 500 bini Bati Seria’da ve 2 milyonu Gazze’de yasayan Araplar olmak üzere yaklasik olarak 6 milyon 750 bindir.
Bu sayi halen Israil’de yasamakta olan Yahudi sayisi ile hemen hemen aynidir ve demografik degisim Araplarin lehine degismektedir.
Önümüzdeki 10 yil içinde Yahudiler, Israil’de azinlik durumuna düsecektir.
Israil’in bir diger dezavantaji da artik eskisi kadar Yahudi göçü alamamasidir.
Geçmiste yasanilan acilar, dislanmalar ve Hitlerin soykirimi gibi tarihte yasanilmis dramlar yeni kusaklar için çok fazla bir sey ifade etmemekte, gençlik hizla sekülerlesmektedir.
Laikleserek dinden uzaklasan geçler öncelikle hayatlarini yasamak istemektedir.
Ülkedeki sürekli savas hali, olur olmaz patlayan bombalar, uzun askerlik süreleri ile çok da iyi olmayan ekonomik hayat sartlari gençleri ülke disina, Avrupa ve Amerika’da refah içinde yasayan akrabalarinin yanina gitmeye yöneltmektedir.
Bir anlamda tersine göç baslamis durumdadir ve engellenememektedir.
Filistin’de Israil isgali altinda yasayan Araplarin disinda, Filistinlilerin bir o kadari da dünyanin dört bir yaninda göçmen ve mülteci olarak yasamaktadir.
Toplam sayilari 13 milyon civarindadir. Ilginç bir sekilde dünyadaki Yahudi sayisi da 14-15 milyon dolayindadir.
Israil içinde de Israil disinda da nüfuslari birbirlerine yakindir!
Filistinli Araplar hem kendi aralarinda, hem de yasadiklari Arap ülkelerinde ciddi sorunlar yasamaktadir.
Bugün Hamas’in temsil ettigi Islami çizgi ile Mahmud Abbas’in baskanligindaki Filistin örgütlerinin temsil ettigi laik, seküler çizgi arasinda bugüne kadar çözülemeyen büyük görüs ayriliklari vardir. Bu ayriliklar yer yer silahli çatismalara kadar varmaktadir.
Ayni sekilde Arap ülkelerinin tamami ise kendi halklarina karsi Filistinlilerin yaninda gözükmeye çalisirlarken, el altindan ve son zamanlarda artik gizlemeye de gerek duymayacak bir sekilde açiktan Israil ile iliski kurmakta, Siyonist projeyi desteklemektedirler.
Bugün Hiristiyan Siyonist neo-conlar, Siyonist Yahudiler, Birlesik Arap Emirligi ve Suudiler açikça ve pervasizca birlikte hareket etmektedirler.
Arap seyh, emir ve krallarinin kendi halklarindan çaldiklari trilyonlarca dolarlik servetleri ABD ve Avrupa’daki çogunlugu Yahudilere ait bankalardadir.
Onlarin izni olmadan tek bir dolarlarini kullanabilmeleri mümkün degildir.
Iran Sahi, Saddam Hüseyin ve Kaddafi’nin yüz milyarlarca dolarlik servetlerinin ne oldugu meçhuldür!
Iran Sahi’nin iki çocugu sefalet içinde intihar etmistir.
Kisacik bir makaleye sigdirmaya çalistigimiz bu bilgi kirintilarindan bile habersiz ‘Dünyaya nizamat vermeye’ çalisan ve Kudüs için sadece slogan atanlarin bir an önce akillarini baslarina almalari, alamiyorlar ise hiç olmazsa susmalari lazim!
Eger gerçekten Kudüs için kahroluyor ve mutlaka bir seyler yapmak istiyorsak, önce bilgi sahibi olmamiz ve halkimizin bilgece ifade ettigi gibi ‘Esegimizi dogru yerde aramamiz’ gerekiyor.
Haci Bektas-i Veli’nin;
Hararet nardadir, sacda degildir
Keramet bastadir taçta degildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da degildir!
sözleri bu durumu çok güzel anlatiyor.
Neyi, nerede, ne zaman, kimlerle ve nasil arayacagimizi bilmeden dogru bir yere varamayiz.
Kudüs’ün kurtarilabilmesi için en az bir büyük Islam ülkesinde ciddi, kalici ve samimi bir yönetim olmasi gerekiyor.
Bugün için ilk akla gelen ülkeler olan Iran, Türkiye, Pakistan ve Misir bile maalesef bu güç ve Formatta degil.
Müslümanlarin Kabesi’nin bulundugu, kutsal sehir Mekke dahi zorbalarin elinde.
Mekke kurtarilmadan, Kudüs kurtarilamaz!
Not Bu yazi 24.05.2021 tarihinde farkli bakis sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.
https://farklibakis.net/yazarlar/altan-tan-yazdi-mekke-kurtarilmadan-kudus-kurtarilamaz/