Bürokrasi ve Din-1
Sait Alioğlu
“Yükselen bir bürokrasi, toplumsal inisiyatifin zayıflaması, sınıfların kemikleşmesi, bilimsel merakın engellenmesi… ve bunlara benzer binlerce etken bu çöküşe hız kazandıracaktır.”
(Isaac Asimov, Vakıf, sayfa 42)
Toplumları oluşturan insanların, hemen her alanda, günlük işleyiş açısından uzun ve kısa vadede var olan sorunlarının çözümü ve alınacak olan hizmetin verilebilmesi için bir kuruma, kurumsal yapıya ve mantık olarak da kurumsal anlayışa ihtiyaç vardır.
Kurumsallık, aynı zamanda, eski dönemlerde adına “kalemiye” denilen bürokratik bir yapıyı da mecbur kılmaktadır.
Gününüzde, genelde “bugün git, yarın gel” türü yapılması ve verilmesi gereken işi savsaklama durumlarına binaen, birçok insanın, bu anlayışa hilafen, bürokrasiyi tanımlayan kırtasiyecilik olgusu üzerinden eleştirdikleri bilinmektedir.
“Bugün git, yarın gel”ci durum sadece günümüze, ya da daha doğru bir ifadeyle söylersek, modern çağa mı ait bir durum mu, yoksa, kendi zamanının şartlarına binaen oluşmuş bulunan genel, geçer bir durum mudur diye sormuş olsak, cevabımızın, her iki dönem için geçerliliğini belirtebiliriz.
O halde, bürokrasiyi tümden yok saymalı, ortadan kaldırmalı mıyız?
Elbette bu mümkün değil ve aynı zamanda olmayacak bir şeydir de…
Adına ister kalemiye, ister bürokrasi ve isterse de “evrakçılık” vs. demiş olalım, bir yerde toplumsallık varsa ve insanların hemen her kalemle ilgili işlerinin resmiyet planında hale, yola sokulması gerekiyorsa, bunlarda var olacaktır.
Ama hizmete yönelik çalışmaların yürütülmesi adına var olan bürokrasinin biraz daha anlaşılır kılınması, şeffaf hale getirilmesi, eğer mümkünse halkın adalet içre olan bitenle ilgili bilgi alabilmesine yönelik hesap verebilir bir yapıya büründürülmesi bürokrasi üzerinden alınacak olan hizmetlere nitelik ve kalite kazandırılmış olacaktır.
“Bürokrasinin dili mevzuattır ve bürokrasi yazı ile konuşur. Bürokrasi, siyasetin ve iş sahiplerinin önüne mevzuat engeli çıkarmak ve işi engellemekle eleştirilir; hatta suçlanır. Esas eleştirilecek bürokrat, mevzuata uymayan bürokrattır. … Bürokratik unsurların varlığı bizatihi problem oluşturmaz. Hiçbir siyasal iktidar bürokrasi olmadan iş üretemez. … Oligarşik ve sivil siyasal bürokrasiyi ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Sivil siyasal bürokrasiyi oligarşik olmakla eleştirmek yanlış hedefe ateş etmektir.” (1)
Alıntıda da belirtildiği üzere, esas eleştirilecek olanın bürokrat ve mevzuata uymayan bürokratın kendisi olmalıdır. Kaldı k, Hiçbir siyasal iktidarın bürokrasi olmadan iş üretemeyeceği de kabul görür.
Bürokrasi, insanların yeryüzünde toplu hayata geçtikleri ve gerek şehir ve gerekse de ülkesel anlamda belli sınırlara sahip bulunan devlet yapılarında; halka hizmet ve işleyişin yürütülmesi bağlamında, kendi döneminin şartlarında oluşmuştur.
Maddi planda bürokrasinin anlaşılır bir tarafı olmakla birlikte, öteden beri, özellikle de hayata yönelik bir sözü kalmamış bulunan ve mabetlere sıkıştırıldığı bilinen sair dinler adına bürokrasi oluşturulması, mabet dimi olmayıp hayat dini olarak bilmemiz gereken İslam içinde söz konusu edilmiş ve o uğurda bir resmiyet elde edilmiştir.
Bunun adına, hakikatin hilafına olacak şekilde “din bürokrasisi” denilmektedir.
Bu konuda, bizzat Hz. Muhammed(s) döneminde böyle bir şey yokken ve akla da gelmemişken, hatta dört halife döneminde dahi böylesi bir uygulama bilinmiyor iken, yönetimin saltanata dönüştürüldüğü Emevi döneminde sözde “zamanın ruhuna uygunluk sadedinde” iki süper emperyalist devletten biri olan Sasani’den birçok kalem alınıp sisteme monte edilip uygulanırken, din-devlet ilişkisi bağlamında; Bizans referans alınarak da, dimin, devletin tekelinde bulundurulması esprisi kendine özgü bir bürokrasi geleneği başlatmış oldu.
Bürokrasinin din’e galebe çalması…
Kendini Balkan olgusu üzerinden bir nevi Avrupalı sayan Osmanlının, özellikle de birçok değişikliğe imza atılan Fatih döneminde, din-devlet ilişkisinde her zaman el altında ve emir altında bulunan unsurun din unsuru olduğunu söylemek izahtan varestedir.
Değişen dile, söyleme, var olan ideolojiye ve paradigmaya rağmen, yönetim mantığının pek de değişmediği Cumhuriyet döneminde, din bürokrasisine yönelik çalışmalara bakıldığında, Şeyhulislamlık kurumu yerini Diyanet teşkilatına bırakmış oldu.
Her iki dönemde de, dinden ne anladıkları ve dinin neye yaradığı mevzuunda Osmanlının ve cumhuriyet yönetimlerinin tutum ve davranışı izafi olarak birbirinden farkı olmuş olsa da, her iki yönetimde halk üzerinde kuracağı hakimiyet(egemenlik) adına dini bir meşruiyet aracı olarak kullanmışlardı.
Bu tür bir kulanım, tarih boyunca, hemen her yönetim bağlamında birçok şekil, anlayış ve mantık değişikliğine rağmen hiç değişmemiştir denilebilir.
Din, bürokrasinin neyi olur?
Din’in, hassaten de İslam’ın mesajının anlaşılması açısından ona yönelik “indirilmiş din” vurgusu dikkate alınacak olsa kendi paradigmasını bizzat din üzerine kuran, ya da kendisini seküler, laik bir temele irca etmiş bulunan yönetimlerin, hangi yüzle kendi meşruiyetlerini din üzerinden, özellikle de insanları hakikat bağlamında tevhid üzere özgür kılmaya çağıran bir dini kendi amaçları uğruna bürokratik bir çevreye hapseder ve bir takım insanlarda buna uyarlar; akıl ve mantık alır gibi değil…
Keza dinin, manevi boyutu ile birlikte görünür planda maddi bir boyutu olmasınyanında, kişinin, yapıp ettiklerinin bir kısmının devletle,resmiyetle ilişkisi olmasına rağmen, var olan ilişkilerin tamamının insan-Allah ilişkisi içerisinde ele alınması gerektiği için, bürokrasinin bu konuda insanla Allah arasına girmesi bir anlam ifade etmeyecektir.
Diğer dinler için sistemler ne buyuruyor olsalar da, söz konusu Allah’ın©’insana teklifi olan tevhid inancını içeren ve insanı, toplumsallık açısından “üzerine alması gereken maddi sorumluluklar”ı dikkate alarak, en azından din konusunda var olan sistemden bağımsız bir yapı oluşturması ve kendi işleyişini kendine özgü yol ve yöntemlerle yapması daha uygun düşecektir.
Bu konuda, örneği ta Hz. Muhammed(s)’in sağlığında uygulanan ve belli sorumluluklara bağlı kalınarak herkesin, her inanç topluluğunun kendi din işinde bağımsız hareket edebilmesi olarak tercüme edilecek olan Medine sözleşmesi, o gün uygulandı ise bugünde uygulanabilir.
Bu konuda sadece şöyle bir değişiklik olabilir. O da, her dine, inanca eşit mesafede durması şartıyla devletin, garantörlüğünün kabulünün söz konu olabileceği gerçeği…
Akıl ve mantığa vurulduğunda, böylesi bir uygulama, Allah’ın insana olan teklifinin önünün devlet aygıtı aracılığıyla bir kesintiye uğratıl(a)maması, bürokrasinin kendi sınırını aşmadan kendi yerini belirlemesi ve en önemlisi de din olgusu üzerinden devletlerin, olası birçok yanlışlarına rağmen, kendi meşruiyetlerini fütursuz bir şekilde din üzerinden elde edememeleri sağlanmış olur. ;
Kısacası, ne adına ve ne için olursa, olsun maddi olgular dine galebe çalmasın, o başka bir ihsan istemez…
1)Dr. Ali Osman Sali, “Bürokratik İktidar”, Nisan 2022, 1. Baskı, Çıra Yayınları İST.)
Devam edecek…
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakış açısını yansıtmayabilir.