Bazi dönemler yapmis oldugumuz dost meclisi sohbetlerimizde, geçmis yillarda yaptigimiz çalismalari, o dönemin bazi meselelerine bakis açimizi degerlendirmekteyiz. Belki kisisel olarak yapmis oldugumuz bu kritigi, insana ve ülkemize dair söylemi olan bütün hareket ve bireylerin yapmasi gerektigine inaniyorum. Bu tür degerlendirmelerin, bir hareketin veya kisinin tekdüzelikten kurtulup, sürekli bir gelisim saglayacagi kanaatindeyim. Aslinda sahip oldugumuz Islami düsünce, bunu apaçik olarak ortaya koymaktadir. Yüce Rabbimiz, birçok ayette bizlerden sürekli düsünmeyi ve tefekkür etmeyi istemektedir. Efendimizin (sav) ifadesiyle ‘Iki günü esit olan ziyandadir’ buyurarak sürekli bir gelisimi tesvik etmistir. Ayni zamanda nefsi muhasebe kavramiyla bu husus daha açik bir ifadeyle ortaya konmustur. Belki de yasamis oldugumuz birçok sorunun nedeni, nefsi muhasebe kavraminin hayatimizda çok islevsel olmadigidir.
Geriye dönük yapmis olduklarimizi degerlendirdigimizde en büyük sorunumuzun, sahip oldugumuzu iddia ettigimiz Islami düsüncenin kapsayiciliginin veya bütünselliginin olup olmama meselesidir. Konuyu biraz daha irdeleyip geçmise gittigimizde, sorunun daha köklü oldugunu, günümüzde yasadigimiz birçok problemin nedeninin, geçmisteki meselelere yaklasim tarzindan kaynaklandigini görmekteyiz. Islami her ilimde ayri ayri uzmanlasma ve derinlik kazanma, birçok sorunu beraberinde getirmistir. Her ilim dalinin Kuran ayetlerine kendi ilmi çerçevesinde yaklasimi, düsünce zenginligini saglamakla beraber, bütünsel bir bakis açisini kaybetmemize neden olmustur. Özellikle geçmis dönemlerde gelisen birçok siyasi olay, ulemanin meselelere yaklasimini etkilemistir. Örnegin, bu olaylarin etkisiyle sözde gelistirilen bir kadercilik anlayisiyla, Islam toplumu yanlisliklara karsi tepki koymaktan arindirilmis, her karsi konulan tepki fitne olarak tanimlanmis ve artik toplum tamamen her seyi kaderinden bilerek herhangi bir tepki koymamistir. Bazi bölgelerimizdeki arayislar ve bazi çabalar istisna tutulursa Islam toplumu artik kendine bir türlü gelememistir.
Müslümanlarin devlet gücünü kaybetmesinden sonra, Islam’in toplumsal hayattaki etkinligi de tartismaya açilmistir. Bati düsüncesinin, baskici bir kilise anlayisindan kurtulmak için gelistirmis oldugu laiklik düsüncesi bile, Islam toplumunda tartisilir olmustur. Hatta Osmanlidan sonra Islam dünyasinda kurulan bütün sistemlerin en temel ilkesi laiklik olmustur. Bu kavramla Islam’in sosyal hayattaki bütün hükümleri devre disi birakilmak istenmistir. Islam toplumundan gelen tepkiye karsi, laiklik kavrami farkli yorumlanarak, inançlara saygili bir laiklik anlayisi gelistirilmistir. Islami düsüncedeki özgürlük kavramini tam olarak kavrayamayan bazi Islamcilar, Islam’in inançlara gösterdigi özgürlük anlayisiyla laiklik kavramini esdeger görüp, laiklikten medet ummuslardir. Bu yaklasim bile biz Müslümanlarin zihin dünyasinin ne kadar karmasik oldugunu ortaya koymaktadir.
Bu kisa giristen sonra, ilk konumuza dönecek olursak, geçmise dönük yapmis oldugumuz degerlendirmelerimizde, kendimizce tespit ettigimiz sorunlarin aynen devam ediyor olmasidir. Elestirdigimiz, bazi eksikliklerini ifade ettigimiz, diger yapilarin yapmis oldugu hatanin aynisini bizim de yapiyor oldugumuzdur. Tekdüzelik, bütünselligi yakalayamama, zemini ve zamani iyi kavrayamama… Aslinda hepimizin sorunu ayni, fakat konular farkli. Bazilarimiz Islami mücadeleyi; sirf nefisle mücadele boyutuna indirgerken, bazilarimiz sadece siyasal mücadele boyutunu esas almistir. Bazilarimiz kisir fikir tartismalarindan ibaret zannederken, bazilarimizda sanat ve kültür faaliyeti olarak görmüstür. Aslinda eksiklikler ve kusurlar birbirinden farkli olmakla beraber, yapmis oldugumuz yanlislik hususunda birbirimizden bir farkimiz yoktur. Temel sorun Islam’i, bir bütünsel olarak ele alamayisimiz ve bunu kavrayacak zihinsel bir altyapimizin olmayisidir.
Yapmis oldugumuz hatalarimizdan biri, bazi Islami olusumlarin ihmal ettigi kadar, bazi olusumlarinda çok ciddi anlamda önemsedigi Islam’in devlet boyutunu, Islami devlet anlayisini sanki Islam’in temel esasiymis gibi gündeme getirmis olmamizdir. Islami devlet düsüncesi özellikle Osmanli’nin dagilmasindan sonra ümmetin sorunlarina çözüm arayislari kapsaminda, daha çok konusulan bir kavram olmustur. Müslüman kisiliginin geregi olarak, bireysel ve ahlaki sorumluluklarinin yeteri kadar gündem olmamasi, bazi zafiyetleri meydana getirmistir. Bir takim zor ve sikintili süreçlerin yasanmasi durumunda, yasanan hezimetlerin asil nedeni; bireysel ibadetlerle saglanmasi gereken ruhi ve düsünsel gelismisligin saglanmamis olmasidir. Devlet meselesinin bile kulluk bilincinin bir geregi oldugunu ve Allah için olmasi gerektigi hususunun da tam olarak kavranmasi gerekmektedir. Yoksa diger düsüncelerin ve ideolojilerin de bu tür hedefleri vardir. Onlarin asil hedefi devlet aygitini ele geçirmektir. Ama Müslümani, onlardan ayiran temel esas her seyin Allah için ve Allah’in istedigi sekilde olmasidir.
Islami faaliyet planinda, Islam’in eylemsel boyutunun diri tutulmasi ve Müslümanin, Islam disi yönetimlerin varligindan dolayi kapildigi çaresizlik duygusunun bastirilmasi için bu çalismalar tabii ki yapilmalidir. Islami yönetimin bir alternatif oldugu sürekli canli tutulmalidir. Bu husus; yasayan bir ümit, gerçeklesmesi çalisilan bir hedef olarak gösterilmelidir. Bu Müslümanin kisiligini saglamlastiracak ve onun toplumun insasinda beklenen rolünü içten hissetmesini saglayacaktir. Ama bizim bu konudaki duyarliligimiz ve hassasiyetimiz bireysel anlamda ki islerimizin bize yüklemis oldugu sorumluluklari ihmal etmemiz anlamina gelmemelidir. Bireysel sorumluluklarinin yerine getirilmesi, insanin ruhi ve düsünsel olarak daha fazla gelismesine vesile olacaktir. Ancak bu bireysel amellerle Müslümanlar olarak, bu dinin sözcüsü degil, bu inanci bütün hücrelerimizle hisseden, inancin sicakligini yasayan, sloganci olmayan bir Müslüman olmamizi saglayacaktir.
Islam’in devlet ve eylem boyutunun tamamen ihmal edilmesi, Müslümanin sadece düsünen ama ameli olmayan, pratige dönüsmeyen bir insan haline gelmesi, tasvip edilecek bir durum degildir. Islam’in sosyal hayata dair bakis açisini inceledigimizde, iki boyutuyla karsilasmaktayiz. Bunun birinci boyutu devlet, ikinci boyutu ise birey ve toplumdur. Islam, insana bireysel anlamda ciddi sorumluluklar yüklemistir. Toplumsal ve devlet düzeyindeki sorumluluklari da farklidir. Aslinda bu durum Islam’in ortaya koymak istedigi hayat tasavvurunda gizlidir. Islam, temelde iktidar odakli degil akide hatti üzerinde sebatla yürüyen bireyden hareket eder. Iste bu yüzdendir ki birey ve toplum hayatinda Islam’in uygulanabilmesi için iktidarin varligi temel sart olarak görülmemistir. Sorumluluklar iktidarin yoklugunda aynen geçerlidir. Yönetimde bulunanlarin yanlis isler yapmasi Müslümanlarin sapmasini gerektirmez. Çünkü Islam, faaliyet ve uygulama noktasinda zamani, zemini ve imkanlari baz almistir.
Birçok Islami düsünür, insan ve Islam anlayisini beraber degerlendirmistir. Islam, insanin tüm hayatina dair hükümler ortaya koymus bir dindir. Insanin insanlarla, insanin kainatla ve insanin Allah’la olan iliskilerini belirleyecek hükümler vaaz etmistir. Insan, Islam’in ortaya koymus oldugu bu hükümlerin hepsinden sorumludur. Hayatinin belli bir bölümünü Islami kurallara, diger kismini ise diger düsüncelere ve nefsi heva ve hevesine teslim edemez.Çünkü bu bir çeliskidir ve huzursuzluk olusturur. Bu durum aslinda günümüz insaninin ve özellikle Müslümanin en büyük sorunudur.
Tüm bu sorunlarimizin çözüm noktasi ise meselelere bütüncül bir bakis açisiyla bakabilmek yani gerçek anlamiyla bir Tevhid-i bakis açisi olusturabilmektir. Insana, hayata ve kâinata dair, ortak bir söylem gelistirebilmektir. Bu hususta yasamis oldugumuz en büyük sorun, insana dair konulari degerlendirirken, insana bakis açimizin bile kendi içerisinde bir bütünlük olusturmadigi gerçegidir. Bütün aleme bakarken bir bütünselligi yakalamamiz gerektigi gibi insana dair söylemlerimizde de kendi içinde bir bütünsellik olusturmaliyiz. Bunun yaninda Kâmil insan tabirini yeniden gündemimize almak, yani her boyutuyla gelisen ve bütün boyutlariyla bir uyum içerisinde olan, savas meydanlarinda en büyük cengâver olurken, rabbine karsi dua ve niyazda hüngür hüngür aglayan, zalimlere ve kafirlere karsi çok siddetli oldugu gibi yetimlere ve mazlumlara karsi bir sefkat ve rahmet melegi olabilen bir insan tipi. Her özelligi göz önüne alindiginda, birbiriyle çeliskili gibi görünse de kendi bütüncüllügü içerisinde yerli yerinde uyumlu bir insan anlayisi.
Ayrica deginmemiz gereken diger bir konu ise son dönemlerde ihmal etmis oldugumuz hesap verebilirlik meselesi. Hesap verebilirlik meselesinin, rabbimize ve insanlara karsi sorumluluklarimiz olmak üzere iki boyutta ele alinmasi gerektigi kanaatindeyim. Rabbimizin bize vermis oldugu nimetler ve bize yüklemis oldugu sorumluluklar. Bu konuda sürekli rabbimize hesap verecegimizin suurunda ve bilince olmak. Yapacagimiz bütün amellerimizde bu hususu sürekli dikkate almak. Bu çerçevede ahiret inancimizi sürekli diri tutmak. Ayrica sosyal hayatta sorumlu oldugumuz insanlara karsi hesap verecegimizin bilincinde olmak. Tabii ki bu degerlendirmemizi de Rabbimizin bize göndermis oldugu vahiy ölçüleri çerçevesinde yapmak.
Sonuç olarak; hatalarimizi düzeltmenin ve sorunlarimizi çözmenin temeli, vahye bütünsel yaklasimla olusan bir kulluk bilincidir.
Selam ve dua ile Yazinizin temel ana konusu inançsal boyutta Müslümanlarin bireysel ve toplumsal sorumluluklarini hangi asamada tuttuklarini ve bu noktada nerede durduklarini beyan açisindan önemli bir yere koymus olmaniz kayda deger bir tutum. Bireysel gelismislik toplumsal gelismisligi ve olgunlasmasi doguracagindan dolayi özellikle üzerinden durulmasi ve irdelenmesi gereken bir konu,bireysel olarak son yüzyilda ki gözlemleriniz ve çözüm önerileriniz gerçekten olmasi gereken ogutlerden dir. Bireyin gelisebilmesinin ana ögesi o bireylerin ögretim ve egitimlerinde yer alan alimlerimiz ile orantili bir düzlemde irdelenmesi kaçinilmaz olmustur,bu noktada ki eksiklikleri sadece bireye mal etmek olmayacagindan dolayi asil görev bilincinin bireyi egitme ve bilinçlendirme de ki ögretici in sorumlulugunun daha önem arz ettigi bir gerçeklik olarak karsimizda duruyor olmasidir. Özellikle dünya genelinde ve özelde ülkemizde ki kültürel ve ibadet anlayisinda ki eksiklikler ve yanlis uygulamalar gerek bireysel - toplumsal alanda kisir bir döngü etrafinda kümelenmis ise bunun en önemli sorunu bireye ve topluma önderlik eden kesimlerin uyguladiklari yanlis uygulamalardan baskasi degildir. Bir toplumun ana unsuru olan bireylerin herturlu fikri ve nefsi olgunluga ulasmasinin temel yolu,o bireyleri egitenlerin ne derece kendilerini yetistirdigi - ve yasamsal olarak ne derce orneklik teskil ettikleri ile orantili bir düzlemde anlam ifade ederler,yoksa yasanilmayan bir fikri veya eylemi bireylerin onaylamasini ve tasdik etmesini beklemek kadar abes bir durum olamaz. Türkiye düzleminde bu saydiklarimizin çok etkili olmamasinin bireyler düzeyinde,en önemli argümani kaanimca bireylere örneklik noktasinda gerçek manada bir liderlik,önderlik,ve hayatin her alaninda ibadet,siyaset,ekonomi,kültürel,anlamda bir toplumsal bilinç verebilmis otoritelerin eksikligi olmustur. En önemlisi de yazar kardesimizin özellikle temas ettigi,bireylerin gelisiminin toplumsal gelisimi olgunluga eristirme noktasinda maalesef gereken basariyi göstermemis olmamiz dir, bu tesbit basli basina bir konudur ve üzerinden uzunca düsünülmesi tartisilmasi ve fikir üretilmesi gereken bir durumdur.selametle
Biz Merhum Hasan el Benna’nin ve Mücahit Erbakan’in talebeleri olarak gece Zahit, gündüz mücahit olma gayretinde idik. Teheccüt israk duha evvabin ve gece namazlari ile pazartesi Persembe oruçlarimiz vardi. Miting alanlarini süslerken afis ve bayrak asarken oruçlu arkadaslarimiz vardi. Aramizda hiç beynamaz yoktu. Kizlarla arkadasligimiza ve beynamzligimiza karismazsaniz size katiliriz diyenleri aramiza almazdik. Keyfiyet kemiyetten daha önemli idi bizim için. Lidermiz Erbakanin seyhi vardi. Uzatmak istemiyorum. Iktidar bozar ve bozdu. Ama eskiden eksiklerimize ragmen çok iyi idik.
Ali Dost