Bir inancin, düsüncenin, kültürün, zihnin, bilgeligin ve estetigin, evrensel insanliga hitap edebilmesi, evrensel insanlikla iliski kurabilmesi, iletisim saglayabilmesi, evrensel insanligin ilgisini-dikkatini-kalbini kazanabilmesi için, kabileci bencilliklerin, milliyetçi bencilliklerin, irkçi sapkinliklarin, mezhepçi bencilliklerin, yerli-milli üstünlük iddialarinin sinirlarini asabilmeleri gerekir. Günümüz dünyasinda/toplumlarinda, ulus- devlet dindarliklari sebebiyle, düsünce-kültür hayati, evrensel insanlik bilincini ve kalbini kazanabilecek niteliklere sahip olma imkanini büyük ölçüde kaybetmis bulunuyor. Ulus-devletlerde, politik iktidar ihtiraslari-çikarlari-ayricaliklari adina, bugün, Islam ve Müslümanlar merhum Mehmet Akif Ersoy’un ifadeleriyle “maskaraya” dönüstürülmüs bulunuyor.
Ulus-devletlerde, iktidar ihtiras ve çikarlarini etkili bir biçimde sürdürebilmek ve kalici kilabilmek üzere üretilen popülizmler, ilgili toplumlarda insanlarin hayatlarini degersizlestirerek nesnelestiriyor. Bu toplumlarda nesnelestirilen ve seylestirilen hayatlar için, dogru düsünceler, dogru tercihler ve konumlar degil, daha çok çikarlar degerlidir. Popülist kültür ve siyaset nezdinde hakikatin hiçbir degeri yoktur. Nesnelestirilen ve seylestirilen hayatlar, ahlaki bayagiliklari ve kirlilikleri fark etmezler. Nesnelestirilen ve seylestirilen hayatlar için, maddi sorunlar disinda herhangi bir sorun yoktur.
Politik etki-basari adina ahlaki degerlerden, entelektüel degerlerden, hikemi degerlerden feragat eden toplumlarda, bugün, Türkiye örneginde takip edilebilecegi üzere, popülist-oportünist- muhafazakar-sagci politik bir hareketin sergiledigi propaganda ve gösteris dindarligi uygulamalarinin/etkinliklerinin, “siyasal Islamcilik” olarak tercüme edilmesi, Islami bilince ihanet anlami tasir.
Günümüzde, popülizm ve hamaset retorigi hakikati yozlastiriyor, bayagilastiriyor. Bütün popülizmlerin, aklin ve kalbin niteliklerine ve derinliklerine degil, aklin ve kalbin duygusalliklarina ve yüzeylerine hitap ettigini kaydetmek, hatirlamak hayati önemi olan bir konudur. Günümüz Islam toplumlarinda, Türkiye’de de kibir ve narsisizmi tahkim eden, “sanli tarih” söylemi-yaklasimi tarihin elestirel bir dikkatle anlasilmasini-okunmasini imkansiz kiliyor. Tarihi resmi bir propaganda aracina dönüstürdügümüz için, romantik umutlar ve romantik yenilgiler biriktirdigimizi; soguk savas sonrasi dönemde ortaya koyulan “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyasi”, Ortadogu’da Türk etkisi/misyonu iddialarinin bugün hiçbir siyasal-kültürel karsiliginin bulunmadigini kabul etmekte zorlaniyor, eski Sovyet devletlerinin bugün, Kremlin’le çok yönlü bir isbirligi içerisinde bulunduklarini görmek istemiyoruz.
Nereden olursa olsun, tek adam rejimlerinin belirleyici oldugu toplumlarda, resmi gerçeklik-dil-söylem, elestirel düsünceye-yoruma kesinlikle hayat hakki tanimiyor. Bu tür toplumlarda resmi gerçeklik adina, ulus-devlet çikarlari adina, bütün tarih yorumlari sistematik bir biçimde kontrol ediliyor. Siyasal iktidarlar tarafindan kontrol altina alinan tarih yorumlariyla, bir dönemde, ideolojik/seküler kahramanlar üretilirken; bir baska dönemde, yerli-milli-dindar kahramanlar üretiliyor. Gerçekligin disinda yasayan bir kültür, bir dönem ideolojik düsler pesinde sürüklenirken, bir baska dönemde de romantik-muhafazakar düsler pesinde sürüklendigi için hiçbir zaman gerçek konumumuzun farkina varamiyoruz. Ontolojik, epistemolojik bagimliligi içsellestiren bir toplumda, her seyden önce bu bagimliliga son verilmesi gerekirken, sanki böyle bir bagimlilik yokmus gibi, Islami insa’dan Islami mücadeleden, siyasal Islamciliktan vb. söz etmenin çok büyük bir aldatmaca-ahmaklik oldugunu kimse konusmaya cesaret edemiyor.
Ikili karsitliklar ve gerilimlerle malûl bulunan toplumlarda, yerli-milli dindar’lar karsi tarafin tek adaminin dokunulmazligini kabul edilemez bulurken, kendi tek adamlarini din araciligiyla kutsallastirmaktan hiçbir sekilde imtina etmiyor. Bir toplumu kimi dönemlerde ideolojik bagnazligin/popülizmin/sömürünün; kimi dönemlerde de muhafazakar bagnazligin/ufuksuzlugun/sömürünün sinirlari içerisine hapsetmek, ilgili toplumlarin ufuklarini kapatarak, evrensel zihne, evrensel ufka, evrensel insanliga, kapsayiciliga ve kusaticiliga yabancilastirir. Yerli-milli retorik dogrultusunda üretilen propaganda dilinin, toplumlarimiza hakim olmasi sebebiyle bugün, Müslümanlar olarak, zengin duyarliliklar ve bilinç üreterek varolmaya çalismak yerine, kör bir bagnazligin pesinde sürüklenerek, nefret ve karsitlik üreterek varolmaya çalismanin anlasilabilir bir gerekçesi olamaz. Bugün, ölüm bilincine/idrakine/ürpertisine yabancilastigimiz için, sözünü ettigimiz kör bagnazliklari tahkim etmeye çalisiyoruz. Bilmek gerekir ki; nefret ve karsitlik dili’ne söylemine maruz kalan genç kusaklar, hiçbir zaman bilgeligin/estetigin dilinin nasil bir sey oldugunu asla ögrenemeyecekler. Bir toplumun ikili karsitliklar dogrultusunda nefret ve karsitlik diliyle sekillendirilmesi, ilgili toplumu, toplumsal iyi’ye ve iyiliklere yabancilastirir. Ikili karsitliklar konusunda israr eden politik dil-söylem ilgili toplumlari, nihai kötülüklere, iç çatismalara sürükler. Ahlaki sorumluluklara ve ahlaki dikkate, dile, inceliklere yabancilasan politik hareketlerin, dünyada iyi bir sey yaptiklari görülmemis, isitilmemistir.
Elestirel düsüncenin, tavrin, tarzin mahkûm edildigi toplumlarda, zihinsel taslasma ve körlesme siradan bir gerçeklik halini alir. Bu tür toplumlar anlam pesinde kosmak yerine, basari ve çikar pesinde kosarlar. Kendisini Islam’a nisbet eden bir toplumda, iktidar çikar ve ihtiraslari dogrultusunda ikili karsitliklarin, nefret ve karsitlik dilinin tahkim edilmesi, normallestirilmesi, linç kültürünün, trol kültürünün yükselisi, Müslümanlar olarak, Islami varolusun, durusun, temsilin, dilin, tercihin, anlamin hiçbir sekilde hakkini veremedigimizi gösterir. Kendisini Islam’a nisbet eden ulus-devletler’de resmi gerçeklik, dil-kültür ve kurumlar, gelenekçi/görenekçi/statükocu/konFormist düsünceleri, düsünce ve kültür adamlarini himaye ediyor, ödüllendiriyor. Bu nedenledir ki, entelektüel anlamda, gelenekçi/görenekçi/statükocu/konFormist/mistik/batini bir geçmisle hesaplasilamiyor. Böyle bir hesaplasma yapilmasi gerektigini söylemeye cesaret edenler terörize edilebiliyor. Geçmisle kapsamli bir biçimde yüzlesmedigimiz, yüzlesmeye cesaret edemedigimiz için geçmis, bugün tezahürleriyle devam ediyor. Bu nedenledir ki, toplumlarimizda duyusal aidiyetler/tercihler/bagliliklar, konumlar, din’i ya da politik lider kültüne sadakat taslasiyor, bu taslasma bugün içerisinde yasayarak gördügümüz üzere hastalikli bir kültüre dönüsüyor.
Sistematik bir biçimde duygusallik ve propaganda baskisi altinda tutulan toplumlarda, gerçek anlamda bir kamusal alan, elestirel alan olusturulamiyor. Bu tür toplumlarda kadinlari daha az insan, erkekleri daha çok insan sayan bir gelenek bugün otoritesini sürdürüyor, sürdürebiliyor. Popülist politik iktidarlar, duygusallik ve propaganda yoluyla kitle toplumlari olusturabiliyor. Bilindigi üzere, içerisinde yasayarak tecrübe ettigimiz üzere, kitle toplumlari düsünmekten, akletmekten, tefekkür etmekten, sorgulamalar yapmaktan muaf tutuluyor. Kitle toplumlarinda, gerçegin ne oldugunu gerçekler degil, propaganda belirliyor. Kitle toplumlarinin tasralilastirilmasi bir ideal olarak resmi gerçekligin bir parçasi haline getirilebiliyor. Bu tür toplumlarda resmi gerçeklik, dil/söylem, muhalif-elestirel kesimlerin/unsurlarin zaaflarini yogun bir biçimde istismar ve sorgulama konusu yaparken, kendisi her tür zaaf’tan münezzeh gibi hareket edebiliyor. Günümüz kitle toplumlarinda, Müslümanlar, Islamin evrensel ufkunu bütünüyle kapatan yerli-milli sadakat biçimleriyle iftihar edebiliyor.
Evrensel insanliga hitap edebilecek, entelektüel yeteneklere-niteliklere, evrensel insanlikla iliski-iletisim kurabilecek ufka-birikime ve bilince sahip olmadigimiz için, bugün, dünya Müslümanliginin yüzlerce yildir maruz kaldigi acilari, hüzünleri, izdiraplari, yalnizliklari, yoksunluklar ve yoksulluklari ne yazik ki evrensellestiremiyoruz, evrensel vicdana ulastiramiyoruz. Bugün, Türkiye’de de somut olarak görüldügü üzere, Islam toplumlari, popülist siyasal propaganda dilinin-kültürünün sinirlari içerisine hapsedildikleri için, evrensel anlamda içerik-yorum-elestiri üretemiyor, toplumlarimizin yapisal, tarihsel meseleleriyle ilgilenemiyor. Bu toplumlar, sömürgeci ideolojik dil’in, yorumun hegemonyasindan nasil kurtulabileceklerini tartismadiklari için, bagimsiz düsünme iradesine de sahip degiller. Zihin dünyalari, akademik dünyalari sömürgeci ideolojik bilgi tarafindan sekillendirilen, ele geçirilen Islam toplumlari, bugün, her seyden önce karsi karsiya bulunduklari bu entelektüel-akademik bagimliliktan özgürleserek, Islami paradigmalar temelinde yerli-milli sinirlari asarak, ulus-devlet dindarliklarinin sinirlarini asarak, kusatici ve etkili bir entelektüel mücadele yogunlugunu üstlenemedikleri taktirde Islami bir gelecekten söz edemezler.
Aziz Islam’in, oryantalist bir yorumun sinirlari içerisine hapsedildigi, hapsedilebildigi bir dünyada/toplumda/ülkede Islami özgürlüklerden söz edilemez. Bizler, Müslümanlar olarak Islami özgürlükleri bir bütünlük içerisinde temsil ve tecrübe ediyor olsaydik, bugün, yasadigimiz üzere, Filistin’de bütün Islami/insani/ahlaki/vicdani hak ve özgürlükleri küstahça ayaklar altina alan Israil sömürgeciligi karsisinda utanç verici, yüz kizartici bir edilgenlik/teslimiyetçilik sergilemiyor olacaktik.
Islam dünyasi toplumlari yapisal/tarihsel bir kriz’le karsi karsiya bulunduklari halde, bu derin ve hayati kriz’le yüzlesmeye cesaret edemiyor. Karsi karsiya bulunduklari kriz’le yüzlesmeye cesaret edemeyen toplumlar/kültürler, kendilerini yenileyemiyor, yeni baslangiçlar yapamiyor, yeni kosullari, yeni dünyayi saglikli bir biçimde analiz edemiyor. Bütün bu nedenlerledir ki; Islam toplumlari geleneksel statükoyu ayakta tutmaya çalisiyor.
Geleneksel statükonun bütün Müslüman halklari bilinçsiz araçlar haline dönüstürdügü her nasilsa farkedilmiyor. Geleneksel statüko, Müslüman halklari bilinçsiz araçlar haline getirdigi için halen sürdürülmekte olan kurumsal sömürgecilik de, entelektüel ve akademik sömürgecilik de farkedilmiyor. Bütün olumsuzluklari bütün boyutlariyla farkedebilmek için, yeryüzü çapinda bir bilinç yolculuguna çikmak gerekiyor. Ortak bir insanlik için, ortak bir vicdan için, ontolojik-etnik/kültürel karsitliklari, ideolojik ikili karsitliklari sorgulamak, etkisiz kilmak gerekiyor.
Bütünüyle kontrolden çikan bir dünyada insanlar yeni dayanisma imkanlari ariyor. Anlam, fikir, içerik, bilgelik, yorum, çözümleme üretemeyen toplumlar-kültürler, din’i ya da politik tek adam figürlerinin etrafinda konumlaniyor. Anlam, fikir, içerik, bilgelik, elestiri, çözümleme üretemedigimiz için, bugün, küresel ideolojik/kültürel/politik saldirilar karsisinda, Islami bütünü savunamiyor, hep geri çekiliyoruz. Bugünün dünyasinda Islami bütünü, Islami dünya görüsünü geregi gibi temsil edebilecek, savunabilecek, evrensel mesruiyete sahip kavramsal bir sisteme sahip bulunmuyoruz. Küresel saldirilar karsisinda, küresel baglamda hep geri çekildigimiz için, sömürgeci/irkçi/ideolojik bütün gayrimesruluklar mesruiyet kazaniyor. Günümüz dünyasinda Islami umutlari gerçeklige dönüstürebilmek için, bugünün dünyasini/toplumlarini/kültürlerini, bu dünyada yasanan yogun degisimi anlamaya çalisan, dünyanin durumu hakkinda elestirel bir dikkate ve vizyona sahip evrensel zihinlere sahip olmamiz gerektigini hatirlamaliyiz.
Not: Bu yazi 24.02.2022 tarihinde islamianaliz.com sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.
https://islamianaliz.com/makale/9217680/atasoy-muftuoglu/nesnelestirilen-ve-seylestirilen-hayatlar
Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.