Bilinç Alanlari Hizla Bosalirken, Bagnazlik Alanlari Dolup Tasiyor

Modern insanin kalbini/vicdanini/ruhunu betonlastiran modern çag, modern rasyonalite ve araçsal akilcilik, insanligin kendi kendisini yok etme kapasitesiyle, henüz dogmamis nesillerin hayatlarini da tehdit ediyor...
Bilinç Alanlari Hizla Bosalirken, Bagnazlik Alanlari Dolup Tasiyor
Atasoy MÜFTÜOGLU
Atasoy MÜFTÜOGLU
Eklenme Tarihi : 22.01.2021
Okunma Sayısı : 1362

Modern insanin kalbini/vicdanini/ruhunu betonlastiran modern çag, modern rasyonalite ve araçsal akilcilik, insanligin kendi kendisini yok etme kapasitesiyle, henüz dogmamis nesillerin hayatlarini da tehdit ediyor.  Hayati organik-biyokimyasal süreçlere dönüstüren modern rasyonalite ve araçsal akilcilik, içerigi belirsiz modern kavramlarin kontrolünü ele geçirerek, dünyayi, bugün içerisinde yasadigimiz istikrarsiz bir dünya haline getirdi. Modern rasyonalite ve araçsal akilcilik bütün dünyada-toplumlarda ahlaki alana karsi derin bir duyarsizlik/kayitsizlik/sorumsuzluk olustururken, ahlaki ölçütleri/normlari da geçersiz kildi. Bu nedenledir ki, bugünün dünyasinda degerlerin otoritesinden, degerlerin mesruiyetinden/belirleyiciliginden söz edilemiyor.

Her toplumda, Islam toplumlarinda da, ahlaki alanlar sessizlige-suskunluga kapanirken, güç alanlari, çikar alanlari, ayricalik ve iktidar alanlarinda çok büyük bir kapisma yasandigi görülüyor. Bu nedenledir ki, bugün, Islam toplumlarinda, Türkiye’de de, Islam, hem teoride, hem pratikte, hem soyut anlamda, hem somut anlamda, etkili-dönüstürücü bir mevcudiyet ve mesruiyet olusturamiyor. Islami varolus, siyasal/hukuki/ekonomik pratikten tamamen bagimsiz, sembolik varoluslar biçiminde, sinirli alanlarda, sinirli islevlerle varligini sürdürmeye çalisiyor. Bunun içindir ki, yabancilasmis güçsüz hayatlar yasiyoruz. Islami varolusun muhtesem yogunlugunu hissedemiyoruz.

Islamin, ontolojik-epistemolojik mevcudiyetinin/mesruiyetinin, otoritesinin, kamusal/siyasal/hukuki/ekonomik alandan dislanarak, sembolik-romantik-nostaljik-folklorik bir mevcudiyetle sinirlandirildigi bir toplumda, bugün, Islamin kamusal/siyasal/hukuki/ekonomik alana etkili bir biçimde dönüsünü mümkün kilabilecek çalismalar yapmak yerine, Islami politik çikarlar-ayricaliklar-beklentiler ve ihtiraslar adina araçsallastirmak etkili bir gelenege dönüsmüs  bulunuyor. Bu gelenek sebebiyledir ki, bugün, sagci/milliyetçi/muhafazakar politik kadrolarin siyasal istismarciliklari, ne yazik ki, pervasizca siyasal Islamcilik olarak tanimlanabiliyor, yorumlanabiliyor.

Islam dünyasi toplumlarinda, hayat veren bir din alagisi yerine, felç edici bir din algisinin belirleyici hale gelmesiyle birlikte, Islami anlamda özgürlüge giden bütün yollar, dini ya da politik popülizmler yoluyla kapatilmis bulunuyor. Bu sebepledir ki, bugün, Islamin asli otoritesine/mesruiyetine ihanet pahasina, icat edilmis geleneklerin otoritesi, Islami gündemi belirleyebiliyor. Icat edilmis geleneklerin belirleyici oldugu toplumlarda, toplumun ufku, bir yanda tasrali bir cahiliyye tarafindan, bir diger yandan da kentli bir cahiliyye tarafindan kapatiliyor. Bu yolla toplumlar geleceksizlige mahkum ediliyor. Her iki cahiliyye biçimi de, ayni toplumun insanlarini birbirlerine yabancilastiran bagnazliklar, karsitliklar, önyargilar ve dislayiciliklar üretiyor. Tasrali cahiliyye, bütün insanliga hitap etmesi gereken evrensel Islami bilinci/hassasiyeti/sorumlulugu yok sayarak, aile/kabile/etnik köken/mezhep/siyasal parti/iktidar aidiyetleri üzerinde dini bir tekel olusturarak, dini alani bütünüyle kendi mülkü haline getirmeye çalisiyor. Ideolojik referanslar, sömürgeci referanslar merkezinde mutlak bir tekel olusturmaya çalisan kentli cahiliyye ise, Islamin kendisi bir yana, bütün Islami sembollere/siarlara/degerlere karsi kibirli/dislayici bir cephe olusturmaya çalisiyor. Tasrali cahiliyye, sayisiz/sinirsiz ahlaki yenilgi/düsüs/çürüme/bayagilasma pahasina, iktidar ayricaliklari için mücadeleyi din üzerinde kurdugu tekel araciligiyla sürdürüyor. Günümüzde, Müslümanlar, ahlaki yenilgiler baglaminda, hayal bile edilemez, hiçbir sekilde düsünülemez, utanç verici seyler yasandigi halde, her nasilsa sessizliklerini koruyor.

Bilincimizin, ruhumuzun, kalbimizin sinirlarini daraltan-katilastiran bencillikler ve kibirle, birakiniz bütün insanliga hitap etmeyi, bir toplumun bütününe bile hitap edemedigimizi, büyük bir mahcubiyet/utanç duygusu içerisinde özelestirel bir degerlendirmeye tabi tutmamiz gerekir. Her bencillik, her kibir, aklin/bilincin/kalbin/ruhun parçalanmasina, paramparça olmasina isaret eder.

Tasrali cahiliyyenin etkili oldugu toplumlarda hamaset ve propaganda yoluyla büyük sayilara ulasilabilirken, büyük niteliklerden, büyük bilgeliklerden uzaklasiliyor. Bu tür toplumlarda, hiçbir sekilde, yapisal bir yenilenmenin, yeniden insanin mümkün olmayacagi her nasilsa düsünülmüyor, konusulmuyor. Herhangi bir toplumda/kültürde, politik popülizm yoluyla büyük sayilarin ilgisine mazhar olmak, tek ideali haline gelince, sömürü ve tahakküm güçleri tarafindan üretilen bilgi/söylem/yorumun tayin edici iktidari hiç kimseyi, düsünce ve kültür çevrelerini de asla rahatsiz etmiyor. Tasrali cahiliyye ile kentli cahiliyyenin, çatisma/karsitlik/rekabet içerisinde bulundugu toplumlarda, Türkiye'de de yasandigi üzere icat edilen,kurgulanan karsitliklari asmak üzere elestirel etki uyandirabilecek, bu söylemsel çatismalara, entelektüel  müdahalelerde bulunabilecek, put kirici kamusal düsünürler/bilgeler /bilginler yok.

Yapisal edilgenlik ve duygusalliklarla malül bulunan, her tür istismara, sömürülmeye açik toplumlar maruz kaldiklari nesnelesmeyle hesaplasamaz, özne olma liyakati kazanamaz. Propagandaya ve hamasete maruz birakildiklari için düsünmeyen, düsünemeyen,  düsünmeleri  engellenen toplumlar hiçbir sekilde gerçekligi bir bütünlük içerisinde göremezler. Gerçekligi bütün boyutlariyla gördügümüzde, anladigimizda, bu gerçekligi, elestirel sorgulamalara tabi tuttugumuzda bilinçli umutlardan söz edebiliriz. Yeni imkanlar, yeni düsünceler-fikirler üzerinde çalismak, sorumluluk ve merak duygusuyla yakindan ilgilidir. Bugün, toplumlarimiza hakim olan tasrali cahilliye de, kentli cahiliyye de, tarihi ve zamani bir bütünlük içerisinde temsil edebilecek düsünsel-entelektüel kavramlardan yoksun bulunuyor. Her iki cahiliyye biçimi de, entelektüel üretkenlik yetenegine sahip olmadiklari için, hayatlarini büyük tekdüzeliklere mahkumiyet içerisinde sürdürüyor. Bugün, toplumlarimizda sözünü ettigimiz her iki kesim de, birbirlerini ötekilestirmek, damgalamak, birbirlerinin ayiplarini, zaaflarini, yetersizliklerini, münasebetsizliklerini, büyük bir keyifle istismar etmek suretiyle kendi güçlerini, söylemlerini, cephelerini tahkim etmeye çalisiyor.

Aklimizi, zihnimizi, ruhumuzu, kalbimizi biçimlendiren bütünlük bilincini ilahi vahiy egitimi yoluyla kazaniriz. Bu bütünlük, iç ve dis dünyalara birlikte bakan müstesna bir mükemmellik olusturur. Bu bütünlük bozuldugunda, her sey, her alan, her içerik, içerisinde yasadigimiz dünyada-zamanda görülebilecegi üzere, pragmatik ve araçsal bir çerçeveye mahkum olur. Sözünü ettigimiz çerçeve sebebiyle egitim, günümüzde tüketim nesnesine dönüstürülerek araçsallastiriliyor. Bütün toplumlarda etkili olan pragmatik ve araçsal çerçeve, bugün, bir dünya görüsüne, hayat tarzina dönüstügü için insanlik sorunlari ile ilgili çözümler, teknik-ekonomik temelde, teknik-ekonomik fetisizm ve piyasa yasalari temelinde üretiliyor. Mevcut dünya/tarih/siyaset tablosuna bakildiginda, gerçek bir gelecek stratejisi ve yeni bir seçenek üretilinceye kadar statükonun devam edecegi, insani/ahlaki/vicdani bir dünyanin görülebilir bir gelecekte mümkün olmayacagi anlasiliyor.

Elestirel ufka, dikkate, yoruma sahip olmadigimiz takdirde, maruz kaldigimiz otoriter-baskici-popülist dini ya da politik kosullarin/ortamin/iklimin kaçinilmaz bir kader oldugu sonucuna varabiliriz. Saglikli bir umut için, bilinçli bir umut için, sistematik sorgulamalar, gözlemler, analizler yapan, ruh kaybina, derinlik kaybina, içtenlik kaybina, anlam/kisilik/onur kaybina ugramamis kadrolar ve içerisinde yasadigimiz zamana iliskin büyük farkindaliklar gerekir. Elestiri, farkli bir seçenek oldugunu söylemek için vardir. Elestiri olmadiginda farkli/yeni bir insa eylemi de yoktur.

Günümüz dünyasinda niceligin, sayilarin, sermayenin gücü, niteligin, ahlakin ve adaletin güçsüzlügü anlamina geliyor. ‘’Demokratik’’ haçli seferlerinin emperyalizmle es anlamli oldugunu görmek gerekiyor. ‘’Demokratik’’ haçli seferleri yoluyla pek çok Islam ülkesinin, bu ülke halklarinin, kültürlerinin, geleceklerinin ve umutlarinin yerle bir edildigini büyük bir hesaplasma konusu haline getirebilecek büyük/etkili/derinlikli/güçlü zihinlere ihtiyacimiz oldugunu hatirlamali ve bu yolda yeni bir mücadele sorumlulugu olusturabilmeliyiz. Günümüzde, demokrasi ile ilgili, propaganda yoluyla saglanan mutabakat asiniyor. Çin ve Rusya gibi otokrasiler, küresel sahnede etkili unsurlar haline geliyor. Günümüz dünyasinda güvenlik siyasetlerinin tayin edici hale gelmis olmasi, ‘’demokrasinin’’ içi bos bir retorik haline geldigini gösteriyor. ‘’Demokrasiler’’ bugün daha çok Batili emperyalizmleri mesrulastiran bir ideoloji olarak varligini sürdürüyor. Ulus-devletler, günümüzde, Türkiye’de de tecrübe ettigimiz üzere güvenlik devletlerine dönüsüyor.

Modern dünya sisteminin, modern haçli seferlerini sürdürebilmek için, ideolojik-felsefi dokunulmazlik ve sahte evrensellik kazandirdigi bütün çerçeveler, kavram ve kurumlar islevsiz/anlamsiz göstergeler haline gelmistir. Bati disi dünyanin, özellikle de Islam dünyasi toplumlarinin, efsanelestirilen, mutlaklastirilan, modern ideolojik kurucu çerçevelerin, zihniyetin mesruiyetini tartismaya açabilecek, bu çerçeveleri hükümsüz kilabilecek bir entelektüel iradeye/cesarete sahip, düsünce/felsefe okullarina sahip olmadigi bilinen bir gerçek. Sözünü ettigimiz kurucu çerçevelerin, zihniyetin islevlerini bütünüyle kaybetmis olmalarina ragmen, islevlerini sürdürüyormus gibi kullaniliyor olmalari, bu kavram ve kurumlarin put kavram ve kurumlar haline gelmis olmalariyla ilgilidir.

Hangi toplumda ve kültürde olursa olsun, duygusalliklar, duygusal temelde propaganda yogunlastirildikça, ilgili toplumlarda düsüncesizlikler de ayni ölçüde derinlesiyor. Hangi amaca yönelik olursa olsun, propaganda, sözün fitratini bozuyor, sözü kirletiyor ve degersizlestiriyor. Propagandanin hakim oldugu toplumlarda, bilinç ve fikir toplum disi sayiliyor. Yerlerine daha anlamli olanlari koyamadigimiz için, islevini-anlamini yitiren ideolojik kavramlarla, popülist-hamasi çerçevelerle hayatlarimizi sürdürüyor, bir degerler-anlamlar-bilgelikler sistemine hizmet etmek yerine, çikarlara/ihtiraslara/iktidarlara hizmet ediyoruz. Propaganda-hamaset dili/söyleminin iktidari; ahlaki/kültürel/siyasal iktidarsizliga isaret ediyor. Içerisinde bulundugumuz siyasal çag, bütün siyasal umutlari yok ediyor. Bugün, bütün dünyada yasandigi üzere, Islam toplumlarinda da, profesyonellesen ve tekel olusturan iktidarlar bütünüyle nicelikler merkezinde, bir pazarlama-sermaye etkinligi seklinde varligini sürdürüyor.

Ahlaki/kültürel/entelektüel/siyasal iktidarsizliklarla malul bulundugumuz için, içerisinde bulundugumuz kirli gerçekligi bütün boyutlariyla ve elestirel baglamda tanimlayamiyor, sömürgeci dil-söylemin olusturdugu ideolojik/felsefi dokunulmazligi kaldirmaya, yeni-bagimsiz entelektüel, kültürel, siyasal imkanlar, seçenekler, tarzlar üzerinde düsünmeye, çalismaya, üretmeye cesaret edemiyor, kronik konFormizme katlaniyoruz. Nihai anlamda, Islami tercihler yapamadigimiz için, konusulmayanlari, konusulamayanlari, konusmuyoruz. Güçlü, dirayetli, etkili zihinlere-yüreklere sahip olmadigimiz için, güncel-politik popülizmin hiçbir entelektüel deger tasimayan tartisma gündemine tahammül edebiliyoruz. Bilinç alanlari hizla bosaliyor, bagnazlik ve bayagilik alanlari hizla doluyor, dolduruluyor.

Bu yazi 18.01.2021 tarihinde Islami analiz sitesinden alinti yapilarak yayinlanmaktadir yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayabilirsiniz...

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!