Soru:Profesör Nasr, birkaç gün sonra, biraz dinlenmis olarak ikinci kisimla devam ediyoruz. Bakiyoruz, ikimizin de yüzünde daha fazla isik var. Ikimizin de yüzünde daha fazla tebessüm var. Umariz ki dünya da daha iyiye gidiyordur ama yine de insanlar aci çekiyor ve çok sey kaybettiler. Tüm korona durumu pek çok mahrumiyete sepet oldu; özgürlükten, aliskanliklardan, paradan, hayattan, kayipla nasil basa çikilir?
Cevab : Bismillahirrahmanirrahim, Allah’in adiyla baslayayim. Bir manada bu soruyu bana daha önce sormustunuz ama daha fazla detaylandirmama ve açiklamama izin verin. Çok genis bir soru. Üzerine saatlerce konusulabilir. Evvela, kazançsiz insan hayati yoktur ve kayipsiz insan hayati yoktur. Eger insan hayatinda hiç kazanç olmasaydi bir bebek olarak hiç kilo almaz ve asla büyümezdik. Sadece fiziksel bir kazançtan baslayin ve pek çok baska sey de var. Ve eger hiç kayip olmasaydi sadece bu dünya için yaratilmadigimizi gerçekten fark edemezdik. Çünkü bizler bu dünyada yolcuyuz. Bir insana yolculukta oldugunu hatirlatan sey tam da etrafindaki manzaranin, kosullarin geçisidir. Ve bazi seyler güzeldir, bazilari çirkindir. Camdan disariya bakarsin, ister trene ister otobüse veya arabaya biniyor olsunlar veya yürüyor ya da kosuyor olsunlar, her nerede olursa olsunlar kayip, insan hayatinin ayrilmaz bir parçasidir. Manevi olarak bakarsaniz, bu dünyada bize ait oldugunu inandigimiz seylerin aslinda bize ait olmadigini evvela kavramamizi saglayan Tanri’nin bir armaganidir. (O seyler) bize ödünç verilmislerdir. Hayatimizdan baslayarak. Kendimizi yaratmadik. Gözlerimi görebildigin gerçegi, (görmek) senin icat ettigin bir güç degil. Sen ve ben gibi Tanri’ya inanan insanlar için bu Allah vergisidir. Diger felsefe biçimlerine inananlara simdi girmeyecegiz. Ama her neyse (Yaradan) bir kisi degil. Herkes kisinin sahip oldugu seylerin yaraticisi olmadigi konusunda hemfikirdir ve kayip bize bunu hatirlatmanin bir yolu. Böylece kayip ayni zamanda bir özgürlük sekli de olabilir. Genelde manevi konularda kendi tecrübelerim hakkinda konusmayi pek sevmem ama bunun (anlatacagimin) sizin ve bu programi izleyeceklerin ilgisini çekecegini düsünüyorum. 1978’de Iran’da yasadim. Ülkede en yüksek mevkili islerden birindeydim, çok varlikliydim ve taninmis bir ailedendim, her seye sahiptim. 6 Ocak’ta Londra’ya gelmek için uçaga bindim, oradan da Fars sanatiyla alakali bir serginin açilis törenine Japonya’ya gidecektim, Japonya’nin basbakani Fukuda tarafindan sergi iptal edildiginden gidemedim, simdi buna girmeyelim. Havalimanina geldigimde, Tahran havalimani, bütün generaller, devrim vuku buldugunda idam edilen General Nevruzi de dâhil, selam durdular, çünkü ben ülkenin basinda çok yüksek rütbeli birisiydim ve arabam direkt uçaga dogru gitti. Kraliyet köskünden geçtik. Kimse pasaportuma dahi bakmadi, kraliyettenmisim gibi davrandilar. Uçaga biniyorum, Heathrow havalimaninda iniyorum, ben bir hiçim. Alti saatte, alti saat içinde her sey kayboldu. Evimi, malimi, kütüphanemi vs. kaybedecegimi bilmiyordum. Ama sahip oldugum tüm güç, para kaynagi, tüm bunlar birkaç saat içerisinde yok oldu. Geldim, otelimiz Londra merkez parki olan Londra Hyde Parkina yakindi. Londra’nin en kalabalik caddelerinden biri olan Oxford Caddesinde yürümek için indim. Etrafima baktim ve kimsenin beni tanimadigina sasirdim. Tahran’da “Selam, Selamün aleyküm, nasilsiniz, sunu ister misiniz, bunu ister misiniz?” diyen biri olmadan sokakta yürüyemezdim. Ve simdi özgürdüm. Bir anda anladim, hiçbir zaman yasamayacaginizi umdugum ve kimsenin hiçbir zaman yasamamasini umdugum bu muazzam kayip, muazzam hayatim, yazilarim, kütüphanem, aile mirasim, her sey bir günde yok oldu. Ama bu kayip ayni zamanda öylesine bir özgürlük verdi ki. Yani hayattaki kayiplar tarafimizdan sadece olumsuz aci yönüyle görülmemelidir. Tabii ki aci ama ayni zamanda, dogru dersi çikarirsan bir manada özgürlük getirecektir. Böyle olumlu bir yani da vardir. Kaybetmemiz gereken tek sey, inanciniz varsa, Tanri’dir. Elinizdeki ipi korursaniz, iman ipini, Kur’ân’da Hablü’l-metîn denen saglam kabloyu -kablo kelimesi Ingilizceye Arapçadaki habl’dan geçmis, ikisi de ayni kelime-. Bu kabloya sikica tutunun, Tanri ile olan iliskinizin saglam kablosuna tutundugumuz sürece tüm kayiplarin bir kazanç olarak da görülebilecegini düsünüyorum. Içe dönük bir tür olarak. Hayattaki kayiplarin çogu, bizi geçicilige, dünyevilige, bencillige baglayan zincirlerin kayiplaridir. Ve trajediler yasandiginda en azindan bazi insanlarin daha az bencil olmasini ve daha digerkâm olmalarini umarim. Asagi tutkularimizin, dünyevi ruhumuzun ölümsüz varligimiz ve ruhumuz üzerindeki hâkimiyetine son verelim.
Trajediler Tamamen Olumsuz Olarak Alinmamali
Soru:Evet, anliyorum. Sizi dinlerken kendime soruyorum, söylediginizi yapabilmek için ileri düzey bir filozof, tasavvuf üstadi mi olmak lazim yoksa siradan alelade insanlar, bilhassa maneviyat kazanmaya çalismamislarsa, bunu yapabilirler mi?
Cevab :Bir spektrum söz konusu. Sadece iki tane sinif yok, ileri düzey tasavvuf üstadi ve siradan insan seklinde. Hepimiz bir manada bir yolda bir kervanda ilerliyoruz ya da bir merdivenin basamaklarinda cennete yükseliyoruz. Her kisi belirli bir basamakta, bazilari daha yukarida, bazilari daha asagida. Bu tür olaylar yüksek manevi karaktere sahip olmayan insanlari bile manevi bir hayata sokabilir. Size somut bir örnek vereyim. Islâm dünyasinin ya da belki de bildigimiz ve hayatta kalan herhangi bir medeniyetin basina gelen en büyük trajedi, Mogollarin Islâm dünyasini isgalidir. Büyük Ingiliz Islâm tarihçisi Sir Hamilton Gibb Mogollar Avrupa’yi isgal etseydi, Avrupa medeniyetinin bitecegini her zaman söylerdi. Ama Islâm medeniyeti ayakta kaldi. Yikim inanilmazdi. Kendi ülkem Iran (için), demograflar nüfusunun yarisini kaybettigini söylüyorlar. O zamanin büyük Iran’inda yaklasik otuz ila otuz yedi milyon insan öldü. Ama beraberinde ne getirdi? Yikim evet, ölüm evet, tüm bunlara evet. Ama beraberinde ne getirdi? Evvela tasavvufta dikkate deger bir canlanmaya sebep oldu. Her yerde büyük tasavvuf üstatlari ortaya çikti. Siradan maddi basari zamanlarinda dünyanin kendine çekecegi pek çok insan simdi manevi hayata yöneldi. Ve hakikaten tasavvuf edebiyatinin altin çagina ulastik. Orta Asya’da Necmeddin Kübra’dan Siraz’da Hafiz’a kadar birbiri pesi sira büyük üstatlar (geldi). Ya sairler veya tasavvuf ögretmenleri veya üstatlari. Ve Büyük Timur zamaninda Islâm sanati dahi canlaniyor. Sanat, Mogol istilasindan sonra geliyor. Bu tarihî örnegi size, etkilerini görmemiz için yeterince yakin oldugu için veriyorum. Attila aynisini Avrupa’da da yapmis olabilir fakat o kadar uzak ki Attila’nin saldirisindan sonra Avrupa medeniyetine ne olduguna dair tarihî bir bilincimiz yok. Ama Islâmî olan daha sonradir ve herkes bunu (Islâmî olani) biliyor. Bu ayni zamanda insan ruhu için sahsi olarak da gerçeklesebilir ve seyler kayboldugunda, tüm yumurtalarimizi bir sepete koydugumuzda ve o sepet (elimizden) alindiginda bizde bir seylerin ters gittigini anlariz. Evet, aci verici ama ayni zamanda unutmus olabilecegimiz diger tarafimiza dönmemize de yardimci oluyor. Her sabah kalkip Wall Street’e gidip yilda alti milyon dolar kazanmak ve aksam geri gelmek için feda ettigimiz en kiymetli tarafimiza. Sadece bir örnek, her biri kendine ama ne demek istedigimi anliyorsunuz. Bu yüzden tamamen olumsuz olarak alinmamali. Size bu çok ünlü Islâmî vecizeyi söyleyeyim “Hayir vuku bulandadir.” Kabalistik literatürde buna benzer bir sey var. Okumustum, kabalistik yazimi seviyorum. Yani sokakta yürüyordum ve kafama bir tugla düsüp kafatasimi çatlatti, ah ne güzel denilemez, bunu kastetmiyorum. Hayatta vuku bulan her seyden ders alabiliriz. Her seyde bir hayir vardir, çikarilacak bir ders vardir. Ve simdi makro ölçekte tüm dünyayi etkisi altina alan bir epidemi veya pandemi var. Unuttugumuz pek çok hakikati -dünyanin geçici dogasi, biz kimiz, hayatin manasi nedir, gelip geçici olanin pesinde kosan her sey- bize hatirlatan güçlü bir uyari, bize çok derin dersler verebilir. Insallah, Arapçada dendigi gibi, Allah izin verirse sadece teolojik anlamda bir maneviyatin degil ama daha manevi bir hayat yasama manasinda bir dirilis olacagindan hiç süphem yok. Mütemadiyen hizli hareket etmemize sebep olan aceleciligi biraz yavaslatarak, aslinda daireler çizerken çok sey basardigimiz düsünmeyi birakarak (daha manevi bir hayat yasayabiliriz). Ben bunun olacagini umuyorum ve bunun olmasi için dua ediyorum. Ve tabii ki hastaliga yakalanmis insanlar için de her gün dua ediyorum, Allah onlara sabir, ömür ve acilara dayanma gücü versin ama ayni zamanda bu olumsuz nedenin bir manada olumlu bir etkisi olsun diye de dua ediyorum. Ayrica çok mühim olan baska bir nokta daha var. Tüm hayatim boyunca, gençligimde hem fizik hem felsefe egitimi aldigimdan zamandan beri modern bilim hakkinda bildigim bir sey var. Oldugu seyden dolayi degil ama öyle olmadigi hâlde oldugunu iddia ettigi seyden -totaliter bir dünya bilimi ve kabul edilebilir tek bilim (iddiasinda oldugundan)- dolayi modern bilimin önemli bir elestirmeni oldum. Modern bilim dünyadaki diger bilimlerin gayrimesru oldugunu iddia ediyor. Modern dünyada kabalayla ilgili kitaplar yayinlayabilirsin ama modern dünya gerçekligin kabalistik kavrayisini bilginin, kati bilginin bir parçasi olarak kabul etmez. Evet, ilginç. 17. yüzyilda bilimsel devrimle baslayan materyalist ve mekanik dünya görüsünün hâkim oldugu bir dünyaya sahipler. 19. yüzyildaki tüm dönüsümler, elektromanyetizma, izafiyet, kuantum mekanigi ve takip eden digerleri. Bir tevazu dersi alsak çok iyi olur. Bu her seye kadir bilim böylesine muazzam bir olayi öngöremedi ve simdi birkaç böcek, bir inçin milyonda biri büyüklükte, ulu bilimin ve teknolojinin tüm gücünü altüst ediyor. Bu ögrenmeniz gereken çok önemli bir ders.
Dünyanin Büyük Dinleri
Soru : Kabalaya isaret etmeniz ilginç oldu, sizi dinlerken ve paylastiginiz bazi bakis açilarini dinlerken su ana kadar yaptigim söylesiler arasindan Bresloy’lu Reb Nachman’in ögretilerinden yararlanan ve kabalistler sehri olan Safed’de oturan Hasidik hahamla yaptigim söylesi sizinkine çok yakin ve sizin bahsettiginiz alintilarin çogundan o da bahsetmisti, “Tanri’dan Tanri’ya kaçmak” (gibi). Daha önce bana dünyanin tüm geçiciligini, ögrenme firsatlarini hatirlatan bir sey söylediniz. Insanlar dinin boyutlarina, maneviyatin boyutlarina girdikçe dinler arasinda çok büyük ortakliklar kesfetmemiz beni gerçekten çok etkiliyor. Neredeyse sizin sözlerinizi alip onun (Hasidik Haham’in) agzina veya tam tersi (sizin sözlerinizi onun agzina) koyabiliriz. Bunu çok büyüleyici buluyorum.
Cevab : Kesinlikle, kesinlikle, (bu) imge “Ayni Zirveye Giden Yollar” adli bir makale yazan büyük bilgin Ananda Coomaraswamy tarafindan benden önce kullanilmistir. Dünyanin büyük dinleri dagin zirvesine (giden) farkli yollardir. Ilk önce vadinin farkli noktalarindan baslarsiniz ve farkli kirlari farkli agaçlari, farkli tepeleri görürsünüz. Tüm dinlerin farkli oldugunu düsünürsünüz. Daha yukari çiktikça ve dininizin yardimiyla daha fazla içinize döndükçe, dininizin iç boyutu digeriyle (diger dinlerle) daha da yakinlastikça en nihayetinde sadece tek bir tane Bir oldugunu fark edersiniz.
Soru : Peki, bu aslinda beni son soruma yönlendiriyor. Yani burada farkli dinler var ve vadinin farkli noktalari var ama bir araya geliyorlar. Böylece, dag zirvesinde bulusmalariyla ruhen birbirine baglilar. Bugün gördügümüz dünyanin kendisi de jeopolitik olarak baktigimizda ve bu hastaligin yayilisina baktigimizda birbirine bagli, tepkiler de öyle. Her seyin birbirine nasil bagli oldugu nu anlamanin arka plani, (bu konudaki) ruhani teoriniz nedir ve koronavirüs bu durumda nasil vuku buluyor?
Cevab :Öncelikle, ben sahsi olarak kendim hakkinda konusuyorum, baskalari hakkinda degil, baskalari bu hakikate farkli sekillerde varmis olabilirler. Ama ben bu hakikate, daimi/kadim felsefe denilen philospohia perennis hakkinda farkindalik kazanarak ya da onunla tanisarak vardim. Ve yazarlari Coomaraswamy, Guénon, Schuon, Burckhardt olan onun (daimi felsefenin) modern dünyadaki yorumculari ve savunuculari (hakkinda farkindalik kazanarak ya da onlarla tanisarak vardim). 1930’larda, 40’larda, 50’lerde Avrupa’da böyle insanlar esasinda dinlerin bu içsel birligini göstermeye çalismak için yaziyorlardi. Bu literatürle karsilasir karsilasmaz hemen ilgimi çekti. Ve anladim ki sadece Islâm’in dogru olduguna inanirsam ayni zamanda Tanri’nin rahman ve rahim olduguna nasil inanabilirim? Nasil olur da Tanri dört bin yil boyunca Dogu Asya’daki milyarlarca Çinliye karsi merhamet sahibi olmazdi? Yedinci yüzyildan sonra Islâm’i taniyan birkaç kisiyi bir kenara koyun, geri kalani Islâm’i bilmiyordu, Islâm’in vahyine sahip degillerdi. Tüm bu yerli Amerikalilar ve Kuzey Amerikalilar, Güney Amerikalilar, Afrika’daki insanlar vesaire, hatta Avrupa’da bile Islâm’i hiç duymamis insanlar. Tanri nasil adil olabilir? Tanri’nin hem adaletini hem de merhametini mi inkâr edecegiz? Yani dislayicilik ki dogal bir seydir, insani, dogal bir seydir ve bu yüzden Tanri (dislayiciliga) müsaade eder. Mesela siz esinize, çocuklariniza, ailenize karsi bir sorumluluk duygusuna sahipsiniz ve onlari seviyorsunuz ama tabii ki de oturdugunuz sokaktaki çocuklari sevdiginiz gibi degil. Ama dinde, tüm bunlarin insan dogasinin bir parçasi oldugunu anlamaliyiz. Ancak insanoglu, kendi çocugunu nasil seviyorsa, yanindaki babanin da çocugunu (ayni senin gibi) sevdigini ve dolayisiyla bu sevginin sana özgü olmadigini, evrensel oldugunu da anlamalidir. Simdi, nihayetinde tek bir hakikat oldugunu söyleyen bu kaide tek bir gerçeklik kaynagindan gelmektedir. Farkli topluluklarda o toplumlarin yapisina göre Tanri’nin hikmetiyle farkli sekillerde zuhur ediyor. Lao Tzu, Çin’e geldiginde Çince konusuyor Arapça degil. Daniel Israil’e geldiginde Ibranice konusuyor vesaire. Peygamber Arapça konusuyor ancak farkli insan dilleri konussalar da bunun nedeni Tanri’nin bu çesitliligi istemesinden kaynaklaniyor. Kur’ân’da “Sizi farkli farkli yarattik ki böylece sizi birbirinize iyilikte baglayalim.” diyor. Tanri’nin yaratici gücü o kadar kuvvetli ki, gerçeklik o kadar büyük ki tek bir irk, tek bir halk, tek bir dil ile tüketilemez. Dolayisiyla bu çesitliligin kendisi olumlu bir seydir. Daimi felsefenin bu konuda söyleyecek çok sözü vardir. Bunu kesfettigimde olaganüstü bir huzur duydum. O andan itibaren elli, altmis yil geçti. Tanri bilir bu konuda yüzlerce makale ve kitap yazdim. Hindistan’da, Çin’de, Islâmî dünyada ve Bati’da, neredeyse her yerde, Güney Amerika’da, Afrika’da dersler verdim. Avustralya’da yine bu konuda Charles Strong dersi verdim, 1950’de, 1956’da, yilini unuttum. Yaslaniyorum, Ibn Sina’nin ölüm tarihini unutmuyorum ama kendi hayatimdan tarihleri unutuyorum.
Diller Farkli Ama Mana Ayni
Soru.:Bence insanlar ne kadar yasli oldugunuz bilmeliler.
Cevab :Dogru (diyorsunuz). Ama her neyse bu gerçeklikle karsilastigimda anladim ki ister Çince konusan Lao Tzu olsun, ister Ibranice (konusan) Musa, ister Aramice (konusan) Isa ister Arapça (konusan) Islâm’in peygamberi veya bu minvalde kendi yerli dillerini konusan Kuzey Amerika Kizilderili ovalarinin büyük peygamberleri olsun vesaire. Sizin dininiz ve benim dinim Sami dillerinden, dünya çapinda Ibrahimi dillerdendir. Diller farkli ama mana ayni. Tüm hayatim boyunca bununla (bunu bilerek) yasadim. Siradan insanlar siradan zamanlarda bu hakikatle ugrasmak zorunda degillerdi. Zihnimiz ve ruhumuz buna uygun degildi. Her zaman istisnalar vardi. Mesela Islâm, Musevilik ve Hristiyanlik Ispanya’da bulustugunda (ortaya istisnai bir durum çikmisti). Farkli küçük topluluk gruplarinin birbirine ögreten, birbirinden ögrenen, ayni okula giden, entelektüel sohbetleri paylasan, Ibn Meymun ve Ibn Rüsd’ün ayni sehirde Kurtuba’da neredeyse komsu olduklari yakin bir ortak yasam (vardi). Ispanya’da Azahara ortaya çikiyor, Kabala çiçek açiyor (anlasilamayan bir kisim), tasavvuf da vardi, Musevi tasavvufu da vardi. Ibn Meymun’un torununa Musevi mutasavvif deniyordu. Tüm bu olaganüstü olaylar meydana geldi. Veya Hindistan’da Islâm’in Hinduizm’le bulustugu bir yer ama bu bir istisnaydi. Simdi ise biz istisnai zamanlarda yasiyoruz ve bir istisna digerini hak ediyor. Sen ve ben. Sen bir Yahudi’sin, ben bir Müslümanim. Simdi beraber konusuyoruz. Tüm savaslara, Arap-Israil savaslarina, var olan tüm trajedilere ve acilara ragmen. Yine de sen ve ben birbirimizin gözlerine bakip konustugumuzda ayni evrene ait oldugumuz biliyoruz. Ben ayni evrene ait oldugumuzu hissediyorum. Ve simdi daimi felsefeyi, tabii ki herkesin entelektüel binasinda çok yüksek bir mevkie sahip degil ama daha pratik manada, din hakkinda konusan din adamlari olarak dinin küresel gerçekligine kulak vermenin (zamani geldi). Evet, haham olarak birkaç Yahudi’ye vaaz verdiginizde veya bazi Müslüman vaizler uzak bir yerdeki bir camide birkaç Müslümana hiç kimseyle tanismadan vaaz verdiginde, kisi Musevilik veya Islâm için endise duyabilir. Ama modernlesme büyüdükçe, diger tarafi da, farkindalik, kültür de büyüyor. Islâmî dünyada, Kahire’de siradan bir kisi, Hüseyin Camii’ne gitseniz siradan bir Misirliyla Lao Tzu hatta Zerdüst’ten bahsetseniz tabii ki kim olduklarini bilmez. Elbette Ibrahimi sahislari tanir, Ibrahim, Musa vb. Ama Ibrahimi dünyanin disinda hiçbir dini bilgisi yoktur. Ama Nil’i geçip gelir ve Kahire Üniversitesi’nde veya Amerikan Kahire Üniversitesi’nde veya bu üniversitelerden birinde ders verirseniz o zaman ögrencilerin sadece Müslümanlar hakkinda bilgiye sahip olmadiklarini ama sevseler de sevmeseler de diger dinler hakkinda da bir seyler ögrenmeye basladiklarini (görürsünüz). Ve modernizm ne kadar çok yayilirsa bu o kadar dogrudur. Ben burada Iran Devrimi’nden Bati’ya sürgüne geldigimden beri, otuz yili askin süredir akademisyenlik yapiyorum. Din üzerine dersler alan ögrenciler ya fundamentalist güneyli ailelerden ya asiri münhasir Protestanliktan geliyorlar. Diger dinlerden dehsete düsüyorlar, hatta Hristiyanligin içindeki (farkliliklardan) bile, Musevilik, Islâm veya Katolikligi vesaireyi geçtim. Ve dersi birakiyorlar falan. Ya da açiliyorlar ve artik iyi bir Hristiyan olmak için diger dinleri de ögrenmek gerektigini anliyorlar. Ben inaniyorum ki bizim gibi insanlarin görevi, sizin ve benim gibi Tanri’nin etkilesime geçme firsati verdiklerinin. Benimle bir etkilesim içerisindesiniz. Beni nasil seçtiniz? Ben konusulacak bir Müslüman miydim? Siz seçtiniz. Siz bu tür etkilesimlerde bulundunuz. Tanri’nin lütfunu düsünün. Kur’an’da Allah’in lütfunun her seyi kusattigini söylüyor. Bunu anlamak için, gerçekten kalbimizde en degerli olana hizmet edebilmek için ötekine de saygi göstermeliyiz. Ve iste çok yogun felsefi meselelerle ilgilenen soyut gibi gözüken bu daimi felsefenin ayni zamanda çok önemli bir pratik tarafi da var. Bir örnek vererek bitireyim, Yugoslavya’nin dagilmasindan sonra Bosna ülkesi kuruldu. Tabii ki Sirbistan da var, Hirvatistan var. Biri, Sirplar, Ortodoks digeri Katolik. Binlerce kisinin öldügü korkunç bir savas yasadilar, Ikinci Dünya Savasi’ndan itibaren Avrupa’da yasanan en kötü savas. Ve Müslümanlarin ekseriyeti Bosna’da ama ayni zamanda Ortodoks olan Sirplar da var. Keza Katolikler de var ve hâlâ yasamini sürdüren küçük bir Yahudi toplulugu da var. Bazilarini taniyorum, çok iyi insanlar. Entelektüelleriyle, farkli mezheplerden ruhani liderleriyle temas hâlindeyim. Avrupa’nin bu yerinde insanlar beraber baris içinde yasamalarinin tek yolunun daimi felsefeyi millî felsefeleri olarak benimsemeleri oldugunu söylüyorlar. Sadece Müslümanlar (olsun) diyecek olsaniz o zaman diger büyük azinlik gruplarini ne yapacagiz? Sadece Hristiyanlar (olsun), Müslümanlar bes yüzyil önce geldiler, hadi savasip onlari kovalim deseniz savasa yol açar. Birlikte yasamaya istekli olmaliyiz. Aslinda bu yasimda sizin bu nazik davetinizi kabul etmemin, böyle davetleri kabul etmemin sebebi bu meselenin çok önemli oldugunu hissetmemden kaynaklaniyor. Teorik degil. Çok, çok mühim bir mesele. Ve Tanri’dan dilerim ki karsilastigimiz bu büyük trajedi, bu koronavirüs salgini bizi bir çayira ayni teknede oldugumuzu, beraber oldugumuzu anladigimiz, yemyesil çayirlara götürür. En azindan biraz daha büyük bir uyum getirmesi için. Nedensiz ve gerçekçi olmayan bir iyimser degilim. Ama hepimize, kendi aramizda biraz daha büyük bir uyum saglamak için. Ikinci olarak, insanin her seye gücünün yettigini düsünenler için diger insanlara ve Tanri’nin tüm yarattiklarina karsi bir kibir ve alçakgönüllülük getirmek. Üçüncüsü, modern bilim ve teknolojiyi, diger her seyi dislayan ve böylesine büyük bir olayi ön göremeyen, dogayi tanimanin totaliter egemen yolu olarak degil bir bilim ve bir teknoloji biçimi olarak yerlerine koymak. Önceden de söyledigim gibi, MIT’de ögrenciyken fizik hocalarimiz hep fizigin öngörebilmesi gerektigini söylerlerdi. Fizik öngöremezse, o fizik degildir. Böylesine büyük bir seyi tahmin edememeleri bilmenin baska yollarina da saygi duymamiz gerektigi anlamanin geliyor. 13. yüzyilda Haham Ezra’nin söyledigi seyin hâlâ kiymeti var. Kuzeyde ve güneyde ne kadar galaksi oldugunu bilmedigimiz (zamanlardaki) bilimsel devrim nedeniyle bugün demode olmus degil. Bu nedenle, insallah Arapçada söyledigimiz gibi, Allah’in izniyle bu zorlu tecrübenin bizi daha derin, anlamli ve köklü bir hayata götürmesini umuyorum. Kur’an’in bir ayetiyle bitireyim, “Her zorlukla beraber bir kolaylik vardir.”
Soru :Söyledikleriniz üzerine iki yorum daha eklemek isterim. Ilk olarak, eminim taniyorsunuzdur, Bosnali Büyük Müftü Mustafa Ceric.
Cevab :Evet, kendisi iyi bir arkadasim olur.
Zihnin Sekülerlesmesi ve Sarsilma
Soru :Pekâlâ, o da bu projenin bir parçasi. Serinin baska bir söylesisinde onun olaylara bakis açisini duyuyoruz ve kendisinin de daimi felsefeden etkilendigi bilmek ilginç. Aklima gelen ikinci nokta ve bunun hüsnü zan olup olmadigini bilmiyorum veya belki de Tanri’nin bir tasavvuru olabilir. Iran’da Mogol istilasindan sonra tasavvuf gelisti koronanin dünyayi istilasindan sonra da dinler arasi ve derin insanlar arasi anlayis gelisecek.
Cevab : Bundan neredeyse eminim, bir raddeye kadar. Mogol istilasiyla karsilastirildiginda farkliliklar oldugundan tabii ki engeller var. Aniden dünyasinin sarsilmasiyla karsi karsiya kalan Farsi zihninin bu kadar uzun sekülerlesmesi olmamisti. Bugünse, modern dünya bilhassa Bati’da zihnin sekülerlesmesi, her seyin seküler yollarla çözülebilecegi gibi bir aliskanlik daha derinlere kök salmis durumda. Ama o kökler bile o kadar derinde degil ve biz sarsildik. Umalim ki daha güzel günler olsun. Neden bu yönde bir dua ile bitirmiyorsunuz? Peki.
Bismillahirrahmanirrahim. Ey Rabbim bize bu dünyada ve ahirette iyilik ver. Tarihin bu zorlu döneminde yasamin hakikatini, neden burada oldugumuz, neden buraya geldigimiz ve nereye gittigimizi hatirlamamiz için bize kuvvet ver. Bu nedenle birbirimizi daha çok sevmek, birbirimize daha çok saygi göstermek ve bu özeni sadece diger insanlara degil, doga dünyasina, tüm hayvanlara ve bitkilere, yine senin yarattigin tüm daglara ve denizlere yaymak (için kuvvet ver). En çok da, dinî sinirlarin ötesindeki digerlerini düsman olarak degil, dost olarak görebilmek için, kalbimizi açman için dua ediyorum. Bizden olmasalar da onlar senin (yarattiklarindan) dolayisiyla bizim kardeslerimizdirler. Bu olmaksizin, çesitli bölgelerden ve kitalardan çesitli insanlar arasinda temasin bu kadar yakinlastigi bir dünyada hayatta kalamayiz. Ve nihayet dünyanin gerçek hükümranin sen oldugunu ve bu dünyada meydana gelen her olayin görünüsünün ötesinde bir anlami oldugunu ve bu hakikate yaklasmanin bir yolu olabilecegini bize fark ettir ve her zaman hatirlamamizi sagla. Amin.
Seyyid Hüseyin Nasr, o havalimaninda selamlanmanizin üzerinden belki 40 yil geçti, ben de sizi derin bir saygi ve minnetle selamliyorum. Çok tesekkür ederim.
Sizi görmek çok güzeldi. YouTube’da görmeyi dört gözle bekliyorum, kendim için degil programi görmek isteyecek arkadaslar için ve umarim programiniz güzel gider, böyle devam edin. Tanri sizinle olsun.
Çeviren: Hayrunnisa Saglam
Alinti Adresi :Umran Dergisi | Temmuz-Agustos 2021 | Sayi 323 sh. 72-81
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)