George Washington Üniversitesi’nde Islâmi Arastirmalar Profesörü Seyyid Hüseyin Nasr, Islâm gelenegi ve felsefesi üzerine yaptigi çalismalarla dünyanin en etkili Müslüman düsünürlerinden biri olarak kabul ediliyor. Sosyal bilimler alaninda çalismalariyla önde gelen entelektüeller ve düsünürler arasinda yer alan Nasr ile Elijah Dinlerarasi Enstitüsü’nün Müdürü Haham Alan Goshen-Gottstein tarafindan yapilan ve 8 Haziran 2020’de YouTube’da yayimlanan söylesi hem korona süreci hem de Nasr’in gelenek, dünya dinleri basta olmak üzere diger meselelere nasil baktigini göstermesi bakimindan önemli. Düsünürün bilhassa “Diller farkli ama mana ayni” çerçevesinde söyledikleri de elestiriyi hak ediyor. Buna ragmen dünyanin geçiciligini unutan kibirli modernlerin yanlislarini gözler önüne sermede son derece degerli vurgular içeren söylesinin, düsünürün bakis açisi göz önünde bulundurularak okunmasinin faydali oldugunu düsünüyoruz. (Umran)
Soru :Profesör Seyyid Hüseyin Nasr, George Washington Üniversitesi’nde Islâmî Arastirmalar profesörü, önemli bir Müslüman entelektüel, önemli bir Müslüman lider, önemli bir mutasavvif grubun lideri. Iran asilli (Nasr), uzun zamandir Amerika Birlesik Devletleri’nde yasiyor. “Korona’ya Bakis” serimizin bir parçasi olan bu söylesiye katilarak bize zaman ayirdiginiz için tesekkür ederim. Çok minnettarim. Bismillahirrahmanirrahim. Sizinle birkaç dakika beraber olabilmek benim için bir zevktir. Tanri’nin vaktine göre öyle ama bize göre birkaç dakikadan daha fazla olacak insallah. Bu korona meselesi, sizi kayda deger bir sekilde etkiliyor mu yoksa her zaman nasilsa öyle mi sizin için?
Cevab: Hayir, her zamanki gibi degil. Derslerimi Skype üzerinden yapiyorum ve çogu insan tek basina kalmis durumda, ayrica üniversite kapali. Yani zor bir durum söz konusu. Ama Zoom’un çözemeyecegi bir sey yok sanirim. Sadece Tanri çözebilir. Felaketlerden Ögrenmemiz Gerekenler O zaman Tanri üzerine, Tanri ve koronavirüs üzerine konusalim. Bu konuyu merkeze alalim, çünkü koronavirüs hepimizi korkuttu ve en nihayetinde tüm kaygilarimizin ve her seyin cevabi Tanri’da. Bu yüzden, bu meseleyi bugünkü sohbetimizin esas konusu yapalim. Simdi, daha demin söyledigimden yola çikarak baslayabiliriz. Insanlar korkuyor. Havada korku var, kaygi var, hatta panik bile var. Insanlara nasil bir ilahi ilaç sunabiliriz? Kendi Sii perspektifinizden, tasavvuf perspektifinizden, daha kapsamli Islâmî perspektifinizden ne tavsiye edebilirsiniz? Insanlara korkulari ve kaygilariyla basa çikmalarinda yardimci olabilecek neler önerebilirsiniz?Öncelikle, inançli insanlar; ister Yahudi, Hristiyan, Müslüman, Hindu, Budist olsunlar fark etmez. Her biri kendi dilinde, biz (inançli insanlar) bu dünyadaki felaketlerin amellerimize karsilik Allah’in verdigi bir cezanin veya bir uyarinin veyahut bizi uyandiracak bir hapin isaretleri olarak görüldügü bir gelenege bagliyiz. Kur’ân, felaketlerden dersler çikarmamiz gerektigini söyleyen referanslarla dolu; dünyanin geçiciligi, üzerinde durdugumuz topragin kirilganligi, servetin, gücün vesairenin uyusmazligi ve (felaketlerin sonunda) bize, ruhumuza alçakgönüllü bir taraf kazandirmasi. Depremler, veba veya benzeri bildigimiz büyük trajediler, modernite öncesinde Bati’dan Çin’e kadar dünyadaki tüm geleneksel insanlar tarafindan kendilerine gelmeleri için bir isaret/uyari olarak düsünülüyordu. Böylelikle, bir tür lütuf olarak görülüyordu. Eski Ahit’teki pek çok peygamberin -sizin peygamberlerinizin, biz Müslümanlarin sizlerle paylastigi peygamberlerin- yükümlülügü tam da insanlari bir manada korkutmakti. Ama olumsuz bir tarzda degil. Büyük bir Müslüman ilahiyatçi ve sufi olan Gazali’nin su sözü aklima geldi: “Allah ile insan arasindaki fark, bir insandan korktugumuzda ondan kaçmamiz Allah’tan korktugumuzda ise ona dogru kosmamizdir.” Dolayisiyla, siradan insanlarin etrafindaki dünya, gerçeklik olarak tanimladiklari dünya sarsilmaya basladiginda duyduklari korku, onlari degismez gerçegin -dünyaya Allah tarafindan gönderildigimiz gerçeginin- tam idrakine varmalarini saglayarak olumlu olabilir.
Soru:Peki, çok fazla seyden bahsettiniz. Ilk olarak, söylediklerinizin, röportaj yaptigim ve Hasidik bir haham olan Haham Kennick ile olan benzerliginden çok etkilendim. O da ayni fikri aktarmisti. Senden sana kaçiyorum. Yani korku ve kaçis tam anlamiyla Tanri’ya dönmektir. Bu manada bir davet, ama siz ayni zamanda bir ceza ve gelecek olaylarin isareti oldugundan bahsettiniz. Sizce yasadiklarimiz bir ceza mi yoksa sadece uyanmamiz için bir çagri mi? Bu durumda Covid-19’u nasil görüyorsunuz?
Cevab. :Bu çok karisik bir mesele. Teolojik açidan, Tanri’nin kayitsizliginda mutlu mesut yasamak isteyen modern insani göz önüne aldigimizda kesinlikle bir ceza. Dinî açidan, saçma bir durum, çünkü o (modern insan), hayatinin gerçekligini, etrafindaki dünyayi ya da el üstünde tuttugu degerlerin tamamini yaratmamistir. Kendini ne kadar güçlü hissederse hissetsin, su veya bu isi yapabiliyor olsun fark etmez, o yaradan degildir ve koronavirüs gibi bir olay bize bunu hatirlatmanin çok iyi bir yolu. Tüm bilime, hastanelere, biyolojiye, kimyaya ve olup bitene bakin. Kibirli modern insan her seyi çözebilmekteyken bir küçük virüs, milimetrenin milyonda biri ya da her neyse, geliyor ve tüm düzeni bozuyor. Ayrica, siradan insanlarin buna vâkif olmadigini fark etmek te çok önemli. Modern bilim felsefesi çalisanlar bilirler ki öngörü olmadan fizik olamaz.Ben, MIT’de fizik ögrenimi görürken hocam bana her zaman, eger fizik bir olayi öngöremiyorsa, o fizik degildir, derdi. Bu bilim degildir. Aslinda böyle aniden ters yüz oluyoruz. Tüm bu bilimlerle, modern bilime tapinmayla ve tüm bu teknolojiler vesaire varken, bir anda kimsenin öngöremedigi bir sey oluyor. Üstelik bu sey o kadar kuvvetli ki bizleri -öylesine güçlü insanlari- korkuttu, zayiflatti ve bir köseye çekilmemize sebep oldu. Ben inaniyorum ki nihayetinde biz bunun üstesinden gelecegiz, çünkü Tanri’nin böyle bir son istedigini düsünmüyorum. Bunun geçip gidecek bir olay olduguna inaniyorum, insallah. Ama yine de, kendimizi büyük görmememiz gerektigi alinacak önemli bir ders, dünyanin sahibiymis gibi bir tavirla istedigimiz her seyi yapariz, kimsenin bizim üzerimizde bir hakki yoktur, falan filan. Bu yüzden, bunun (koronavirüsün) sebep oldugu acilara ragmen, çok sayida ölüme ragmen manevi bir dirilis için -en azindan modern bilim ve teknoloji tarafindan ortaya atilan bütün iddialarin dogru olmadigini anlayacak kadar akilli olan insanlar için- bir firsat olacagini umuyorum.
Elbette, bilim pek çok sey yapabilir, yapamaz demiyorum ama bilim her seyi bilen degildir, hem de hiç degildir. Ve senin ve benim, simdi degil, ama atalarimizin veya sen ve ben Orta Çaglar’da yasiyor olsaydik bizim Tanri’ya, hahamlara, ulemaya, dinin temsilcilerine duydugumuz güven, bu güvenin tamami modern bilim adamlarina ve doktorlara nakledildi. Bu güven nakli bizim için gerçekten dogru olmadi. Dinî liderlerimize güveniyorduk, çünkü onlarin en nihayetinde Allah’tan gelen bir yetkiye sahip olduklarina inaniyorduk. Sonra modern bilimlere ve teknolojilere güvenmeye basladik. Sen ve ben, New York’ta 80. kata çikan bir asansöre biniyoruz. Birinin yaptigi teknolojinin bizi iki dakika içerisinde asagi indirecegine inaniyoruz. 80 kat asagi, sokaga indirecegine. Veya milyon tane baska sey, uçaga binmek gibi, bunun gibi seyler. Bu güven, modern bilime ve teknolojiye nakledildi. Bunun bazi olumlu etkileri var, yoktur demiyorum. Ama ayni zamanda çok, çok olumsuz etkileri de oldu. Zihnimizin ve ruhumuzun sadece belirli bir kismina asiri güvenerek diger kisimlari ihmal etmemiz bakimindan olumsuz etkileri oldu. Su anda bile, mesela, tecrit, insanlara yakin olamama dikkate deger bir durum. Sanki insanlari manevi bir inzivaya çekilmeye zorluyor. Tasavvufta, bir kisi manevi bir yola girmek istediginde üstadi tarafindan inzivaya sokulur. Arapça halvet diye adlandirdigimiz inzivaya girer. Bir odada tek basina. Allah’la yalniz olabilmek için ve baskalariyla iliskiden ayri olarak bu yalnizlik ruhun konsantre olmasina ve kendi içine gelmesine, Tanri’nin bulundugu yere içsel olarak çekilmesine imkân saglar. Bir sekilde hepimiz bunu yapmaya zorlaniyoruz. Bu yüzden, çogumuzun bundan en azindan bir ders alacagini umut ediyorum.
Manevi Inziva ve Hayata Bakisin Farklilasmasi
Soru : Oldukça etkili girizgâhiniz için tesekkür ederim. Sizinle, beni zorlayan ve pek çok insanin da zorlanacagini bildigim bir fikri paylasmama izin verin ve bizim de öyle olacagimizi (zorlanacagimizi) biliyorum, bazi insanlar müteakip sebepten ötürü söylediginizi anlamakta zorlanacaklardir. Yahudi cemaatine bakalim. Yahudi cemaati hem New York hem Israil de çok agir hasar gördü ve cemaatin en agir hasar alan kesimleri ayni zamanda en dindar kesimleriydi. Durum böyleyken, eger virüs bize Tanri’yi unutmamayi ögretmek için geldiyse nasil oluyor da teknolojiyle, bilimle en az alakadar olan ve görünüste en dindar insanlari buluyor? Bir seyler ters gidiyor, eger Covid-19’dan alinacak ders kendimize itibar etmemekse yanlis insanlar cezalandiriliyor.
Cevab: Bu çok mühim bir soru, teolojik açidan da mühim ve cevaplamasi oldukça zor bir soru. Ben Islâm’in cevabi budur seklinde bir ifade kullanmak istemiyorum, buna cüret edemem ama dini ögrenmeye çalismis ve hayatini dindar biri -Müslüman- olarak yasamaya çalismis biri olarak benim cevabim Islâm’in peygamberinin bir sözüne dönmek olacaktir: “Allah kimi en çok severse en fazla onu sinar”. Yani hayat imtihanlarina, inançli insanlar inançsizlardan daha fazla maruz kalirlar, çünkü (bu imtihanlar) onlari bir nevi cennete hazirlar. Bu imtihanlardan geçmeyenler ise -insallah yollarini degistirirler, kimsenin lanetlenmesini istemiyoruz ama- kendilerini lanetliyorlar. Bir bakima bu, Tanri’ya karsi dönmüs olanlarin Tanri’yi unutmalari için yine Tanri tarafindan verilmis bir izindir. Kur’ân’da buna benzer bir ayet var, “Yanlis yola sapmis kimselerin kendi yollarina gitmelerine izin veririz, (yanlis yola sapmis kimseleri) birak kendi yollarina gitsinler.” Bu yüzden, bu trajedide Yahudi cemaati ve bu ülkedeki dini hayat için çok kiymetli olan çok sayida dindar Yahudi’nin yasadigi Brooklyn gibi bir yerin Manhattan’daki Madison caddesinde ve 70. caddede oturan insanlardan daha büyük kayiplar vermis olmasi gerçekten ilginç (bir durum). Ama benim anlayisim bu ve pek çok kez tarihte ve Kur’ân’da da bunu görebiliyoruz. Kur’ân’da bu konuya deginen pek çok ayet vardir.
Soru:Münzevinin halvet meselesine geri dönelim. Tasavvuf gelenegini çok yakindan taniyorsunuz. Peki, manevi hayata hazirlik olarak girilen bu inziva tam olarak nasil isliyor? Bu egitim sirasinda (kendi) içinize yönelirken Tanri’ya mi, kusurlariniza mi, genel olarak toplumla iliskinize mi odaklanmaniz gerekiyor? Veya diger bir deyisle, içe yönelme ve mecburi yalnizlik ile tesanüt hissi ve toplumun geri kalaniyla, dünyayla baglilik arasindaki iliski nedir?
Cevab: Bu çok önemli bir soru. Yalniz dogar ve yalniz ölürüz. Bunu inkâr edemeyiz. Manevi bir inzivaya çekilmek bir bakima ölümün pratigini yapmaktir. Tanri ile yalniz kalmaniz gerekir. Peygamber oldukça muammali bir sözünde “Ölmeden önce öl. Böylece öldügünde ölmezsin!” demistir. Ve kesinlikle kabalada ruhsal bir ölüm var, Hristiyanlik’ta da var. Kendi nefsine dünyaya dogru, kendi dünyevi ruhuna dogru ölmek evrensel bir fikirdir. Halvette yapmaniz gereken sey iste bu, yani dünyayi bir kenara koymaniz, kapiyi kapatip dünyayi disarida birakmaniz ve toplumla iliskinizi, annenizi, babanizi hiçbir seyi düsünmemeniz gerekiyor. Sadece sizden askin ve üstün ruhsal gerçeklik olan Tanri ile dogrudan iliski (kurmalisiniz). Ve bir kez bunu yaptiginizda bu pratik yoluyla iç ruhunuz ilahi varlik tarafindan beslenir. Sonrasinda (inzivadan) çikarsiniz ve ruhani pratikle kazandiginiz mükemmellikleri, ailenizle, toplumla vesaireyle iliskinizde kullanmaya çalisirsiniz. Halvet sosyal bir hizmet için yapilmaz ama insanin ruhunu çikarciliktan, daginikliktan, gururdan uzaklastirip Tanri-merkezli olmaya çevirerek en büyük sosyal hizmeti yapar. Bütün peygamberler bunu yapmistir. Isa 40 gün boyunca çöle gitmisti. Islâm’in peygamberi inzivaya çekilirdi. Musa Sina Dagi’nin zirvesine çikiyor. Neden On Emir’i, Kizildeniz kiyisinda oturan Yahudi halkinin arasindayken almadi? Bu çok, çok önemli bir soru. Onu (On Emir’i) tek basina Tanri’dan aldi ama sonrasinda (insanlarin yanina) indirdi ve binlerce yil boyunca tüm insanlarin hayatini degistirdi. Insanlar hâlâ üç bin yil sonra ona göre yasiyorlar. O yüzden Musa bencildir, insanlari düsünmüyordu, sadece kendisini düsünüyordu diyemeyiz. Bu dogru olmaz. Tanri ile olan iliskinizi düsünmek bencil olmak degil, digerkâm olmaktir. Nefs, Ibranicede nephesh, Arapçada nefs, nefsi asmak ve bunu yaptiginizda, ruhunuz ilahi gerçeklikten öyle bir beslenebilir ki, her zaman kendi sinirlarini asar. Sadaka budur, baskasini sevmek, hizmet etmek budur. Sinirin, kendi ruhunuzun sinirinin ötesine geçersiniz. Gidip kendinize veya esinize -esiniz de ruhunuzun sinirlari içerisindedir bir manada- paranizi harcayarak bir elbise satin alabilirsiniz. Ama verdiginizde, Arapçada ethar, hiçbir beklentiye girmeden verdiginizde gerçekten hayirsever olursunuz. Ve bu, önce kendinizi zahire, laf kalabaligina, gurura baglayan her seyden koparÇok Gürültülü Bir Dünyada Yasiyoruz Biliyorum ama su anda o tek hakikati Müslüman zaviyeden dinliyoruz. Böylece, (bu hakikatin) baska yerlerde de var olduguna inaniyorum. Ve (bu hakikatin) Müslüman tarafini bizimle paylastiginiz için minnettariz. O zaman bu ögretiyi inzivaya zorlanan insanlara uygulayalim. Söylediklerinizden ben sunu anladim, hayatinizi disarida, Zoom’da veya televizyonda yeniden yaratmakla vakit kaybetmeyin. (Vaktinizi) baska bir sey için kullanin. Dolayisiyla bir karantina durumunda, sosyal mesafe dedikleri bir durumda içeride kalmaya zorlanan insanlara nasil bir talimat veya öneri verirsiniz? Simdiye kadar söylediklerinizi göz önünde bulundurarak bu süreçte nasil yasamalarini önerirsiniz? maniz ve dünyadan baglantinizi kesip Tanri ile birlikte olmaniz ve böylece Sayeduna Isa’nin “Dünyada olmak ama dünyevi olmamak” sözünü takip etmeniz ile olur. Tanri ile birlikte olmak için dünyeviliginizden arinip sonrasinda dünyaya geliyorsunuz ama Tanri ile birlikte bu yüzden yaptiginiz her sey digerkâmliktir. Iste gerçek iyi insan budur. Eger zengin veya meshur olmak için ya da babaniz mutlu olacagi için ya da Kudüs’te veya Tahran’da ailenizin adi daha meshur olacagindan iyiyseniz, gerçek iyilik bu degildir. Iyilik, gerçek iyilik hiçbir sey beklemeden kendinden verendir. Iyi davranisin karsiligi, en derin anlamda iyi davranisin kendisidir. Yine, bu bir kabalistik vecizedir. Herhangi biri tarafindan söylenen tüm derin sözleri kabalada bulabilirsiniz. Yani tüm bunlar sizin tarafinizdan biliniyor.
Çok Gürültülü Bir Dünyada Yasiyoruz
Soru. :Biliyorum ama su anda o tek hakikati Müslüman zaviyeden dinliyoruz. Böylece, (bu hakikatin) baska yerlerde de var olduguna inaniyorum. Ve (bu hakikatin) Müslüman tarafini bizimle paylastiginiz için minnettariz. O zaman bu ögretiyi inzivaya zorlanan insanlara uygulayalim. Söylediklerinizden ben sunu anladim, hayatinizi disarida, Zoom’da veya televizyonda yeniden yaratmakla vakit kaybetmeyin. (Vaktinizi) baska bir sey için kullanin. Dolayisiyla bir karantina durumunda, sosyal mesafe dedikleri bir durumda içeride kalmaya zorlanan insanlara nasil bir talimat veya öneri verirsiniz? Simdiye kadar söylediklerinizi göz önünde bulundurarak bu süreçte nasil yasamalarini önerirsiniz?
Cevab:Öncelikle, herkes için aniden keskin bir kopus söz konusu olamaz. Hâlâ, baskalariyla konusmaya veya televizyonda bir program izlemeye ya da buna benzer seyler yapmaya ihtiyaci olan insanlar var. Ve (insanlara) kimseyle telefonda konusma, hiçbir televizyon programi seyretme tarzinda seyler söyleyemezsin. Insanlara, kendileriyle daha çok zaman geçirmelerini -nasil olsa bolca zamanimiz var- bu zamani kendilerini tanimaya ve kendileriyle mutlu olmaya ayirmalarini tavsiye edebilirim. Ögrencilerime her zaman su örnegi veririm. Diyelim ki Afganistan ya da Tahran’in kirsal kesiminde veya Islâm dünyasinin uzak bir kösesine araba sürüyorsunuz, çogu zaman bir otobüs ya da ona benzer bir sey bekleyen bir kadin ya da bir adam görürsünüz. Üç saat boyunca ufka bakarak oturur. New York metrosundaki biri ayni seyi yapsa çildirirdi. Her zaman harici uyaricilara sahip olmak zorundayiz. Bugünlerde kulakligimiz var. Sesler, gürültü vesaire. Iç gürültümüzün desibelini düsürmek, yavas yavas birbirimizi tanimayi ögrenmek ve sürekli disariya dogru bir kaçis içinde olmadan içsel varligimizla olmak için güzel bir zaman. Herkesi disadönük yapmak, her zaman disariya çikmaya zorlamak modern toplumlarin dogasinda var. Evet, bazen disari çikmaniz gerekir ama ayni zamanda içeride nasil yasayacaginizi da ögrenmeniz (gerekir). Ve bu zorla yapilamaz. Yillar yillar önce Iran’da bir arkadasim oldugunu hatirliyorum. Sariklilardandi, mollaydi ama çok bilgili ve çok iyi bir insandi. Herhâlde verdigi bir ders yüzünden hapishanedeydi. Ve hapse girdiginde tabii ki çok çok mutsuzdu, mesgalesine el konulmustu ve benimle iletisime geçti, ben de ona Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’sinin bir nüshasini gönderdim. “Bunu okumamin vakti gelmisti” dedi ve ben “bunu bir romani okur gibi okuma, parça parça oku ve üzerinde düsünüp manasini içine sindir” dedim. Dört ay sonra “hapisten çikabilirsin.” dediler. O çikmak istemedi. Çiktiginda “O kadar mutluydum ki iç benligimi yeniden kesfettim.” dedi. Ve kendisi dis faaliyetlere, dissallasmaya alisik bir mollaydi. Yani bu dönem bizim için tamamen olumsuz olmak yerine biraz sessizligi ögrenmemiz için faydali bir firsat olmalidir. Çok gürültülü bir dünyada yasiyoruz. Gürültüyü azaltalim. Televizyon, radyo, müzik olmasin demiyorum ama bunlari azaltalim. Kendinizle birkaç saat geçirin. Ve bence bunun hepimize faydasi olacaktir.
Yalniz Kalmanin Imkânlari
Soru :Çok bilgece bir nasihatti. Pekâlâ, insanlara verdiginiz tek bir pratik tavsiye fark ettim, Rumi okumak. Bu hususi dönemi atlatmanin bir yolu da Rumi okumak. Ama belki bize biraz daha ipucu verebilirsiniz. Bir insan kendisiyle olmayi nasil ögrenir? Eger Afganistan’da büyümediyseniz ve ufka bakarak üç saat oturmaya alisik degilseniz ve daha haraketli disariya dönük bir hayata alisiksaniz ve bu yeni durumla karsi karsiya kaliyorsaniz -medyatör falan da degilsiniz- (böyle birine) beraber olmaya alisik olmadigi bir tarafini arkadas edinmeye çalisirken ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
Cevab : Bu çok mühim bir soru. Öncelikle, çogu insan konsantrasyon yeteneginden yoksundur. Hiçbir seye 30 saniye dahi konsantre olamazlar. Parmagimi ögrencilerimin önünde tutarak onlara “Kaçiniz bir dakika boyunca önünüzdeki parmaga konsantre olabilir?” diye sordum. Yaklasik 20 saniye sonra akliniz arabanizi nereye park ettiginiz konusunda dolasmaya baslar, ögle yemeginde ne yiyeceksiniz, kiz veya erkek arkadasinizi ne zaman arayacaksiniz vesaire. Bu (konsantre olmak) zor bir is. Yapmamiz gereken sey, meditasyon ve benzeri seyleri yapmak için egitim almamis insanlarin yapmasi gereken sey, eger dindar degilseniz bunu daha çok zorlastirir. Eger dindarsaniz tavsiyem bu süreçte size yardim etmesi için her zaman Tanri’ya dua etmeniz olacaktir. Ve bu çok, çok etkilidir. Ama bunu yapamayacaklar için, gözleriniz kapali veya açikken odanin bir kösesine oturdugunuzda ve dissal olarak hiçbir sey yapmadiginizda zihninizdeki hayal gücü melekesi çok hizli bir sekilde çalismaya baslar, bir hayalin ardindan digeri, bir düsüncenin ardindan digeri zihninize gelir. Ve iste bu yüzden bir süre sonra sikilirsiniz. Ve herkesin dissal bir uyariciya ihtiyaci var ve bu dissal uyaran orada degil. Insanlara tavsiyem en azindan hoslarina giden bir seyi düsünmeye çalismalaridir. Ya düsünmeye ya da hayal gücü melekemizle hayal etmeye çalismalaridir, çünkü zihnimizde iki ihtimal vardir. Bir tanesi mücerret düsüncedir, digeri biçime dayali hayal gücüdür. Hosunuza giden olumlu bir seyi düsünmeye veya hayal etmeye çalisin ve zihninizin her tarafa dagilmasi, yorulmasi ve kipir kipir olmasi yerine buna yogunlasmaya çalisin. (Diger türlü) kendinle ne yapacagini bilmiyorsun. Kalkip odada dolasiyorsun. Kafani duvara çarpmak istiyorsun falan filan. Zihninizi azizler ve bosluk hakkinda mesgul etmeye çalisin. Zihni bosaltmak hakkinda konusan Budistler disinda zihnin mesgul olmaya ihtiyaci vardir. Bu (zihni bosaltmak) çok zor bir istir. Düsünmemiz gerekir. Biz düsünen varliklariz. Olumlu olan ve ayni zamanda hosunuza giden bir seyi düsünmeye çalisin ve bu sekilde adim adim zihninizi dizginlemeye ve kontrol etmeye çalisin. Televizyondan herkese tavsiye veremeyecegimiz nokta burasidir. Çünkü çok sahsi ve her kisiye özel olarak hazirlanmali. Münferit ruhlar çok, çok farklidirlar ve ben bazi doktorlarin herkese yaptigi gibi “sabah yedide aspirin alin” tarzinda bir tavsiye vermek istemiyorum. Her bir hastanin bir kisi olarak kendi ilacina ihtiyaci vardir.
Soru : Bu çok, çok bilgece (bir tavsiye). Sanirim bu, onlarca yillik tecrübenin ve onlarca yildir insanlara verdiginiz manevi rehberligin meyvesi. Böylece tam olarak nasil isledigini ve nasil kisiye özel yapilmasi gerektigini biliyorsunuz. Yalniz oldugumuz alana yeniden dönecek olursak orada nasil hissediyoruz? Baskalarina karsi tesanütü. Neyi, nasil yapabiliriz? Malum durumdan dolayi kapandigimiz kendi alanimizda baskalarina karsi nasil tesanüt hissedebiliriz?
Cevab : Ruhunun derinliklerine yeterince dalarsan, öteki benden baskasi degilmis diye fark edersin. Neredeyse baskalarinin içsel varliklariyla bir bag hissedersin. Zahiri olarak senden farkli olsalar bile. Psikofiziksel düzeyde herkesi sevmek zorunda degilsiniz, ama içsel varlik, ötekinin içsel varligi nihayetinde kendimizden baska bir sey degildir. Ve bu yalniz kalmanin en önemli olumlu mahsullerinden bir tanesi de bir manada yalniz olmak. (Çünkü) Tanri’nin her zaman oldugu yerde tamamen yalniz olamazsiniz, farkinda olsaniz da olmasaniz da dindar olsaniz da olmasaniz da. Ama yalniz olmakla yavas yavas kendinizi daha çok kesfederseniz, bir anlamda asla yalniz olmadiginizi, tüm varliklarimizin merkezinde olan -büyük harfle- bir Ben’in oldugunu fark edersiniz. Ruhun da kendine has önemli bir sosyal yönü vardir.
Çeviren: Hayrunnisa Saglam
Alinti Adresi :Umran Dergisi | Temmuz-Agustos 2021 | Sayi 323 sh. 72-81
(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)
Not: Söylesinin devami bir sonraki sayfada yer almaktadir.