İYİLİKLER BİRİKTİREN BİR MÜ’MİN: RIFAT BAYRAM
“Bir Hüznün Zor İfadesi”
1990 yazıydı. Ferhadiye Mahallesi’nde oturuyordum. Komşum Yalçın NAMLI ile ayaküstü sohbet ederken yanaşan arabadan genç, güler yüzlü, heyecan dolu biri iniverdi. Selâm faslından sonra Yalçın Bey bizi tanıştırdı. Meğer komşuymuşuz. Arabanın bagajındanhemencecik iki kasa şeftali indirdi ve: “Hocam bahçeden geliyorum; bunlar sizin nasibinizmiş.” dedi. Belli ki ikramı seviyordu Rıfat Hoca. Koyu ve sıcak bir sohbetten sonratekrar görüşmek üzere ayrıldık. Çok geçmedi, ailece ziyaretimize geldiler. Sonra karşılıklı bayram ziyaretleri… Bu ziyaretlerin bereketi, muhabbetimizi ve dostluğumuzu güçlendirdi.
İslâmî kavramlara merakı artıyor, zevkle soru soruyordu. Aramızda tevhit, şirk, câhiliye, fıkıh, tefsir, hadis başta olmak üzere birçok konu çerçevesinde koyu sohbetler oluyor, Rıfat Hoca İslâm’ı öğrenmeye ve öğretmeye can atıyordu. “Hocam öncelikle ne okumalı, nereden başlamalı, eksiklerimi tez elden nasıl tamamlamalıyım?” diyordu. İmanın halavetini tatmış ruhundaki bu merak, hayret ve gayret, onda İslâmî tebliğ ve davet aşkını uyandırmıştı. Artık sohbet nerede, o oradaydı. Tabii o yıllarda insanımızın gündeminde öze dönüş, İslâm’ın anlaşılması, İslâmî kaynaklara yöneliş ve Nebevî metot gibi gündemlerin etkisi de büyüktü. Görüşmelerimiz neredeyse günübirlik hale gelmişti.
Oturduğu mahallede onun geniş bir muhabbet çevresi vardı. Saadet Asrı timsali örneklikleri, ihlâs ve samimiyetleriyle çevrelerinde gıpta ile izlenen Tarık, Bülent, Cengiz, Celal, Yaşar ağabeyler… İleri yaşlarına rağmen İslâmî bilinç ve gayretleriyle gençlere örnek olan ve zamanlarının büyük çoğunluğunu Boğaziçi Çay Ocağı(bir akademi, bir İslâmî düşünce mektebi, bir ihyâ ve inşâ ocağı)’nda geçiren Nezir, Muhammed, Genç Osman, Artvinli Dursun Ali… amcalarla muhabbeti görülmeye değerdi. Birileriyle hemen tanış olması, kişiliğinin en kolay ve zevkli yönüydü. Dostlarını hiç ihmal etmez, “Hocam, sahabe çarşı pazara sevap kazanmak için çıkar, birbirlerine selâm verip Asr Sûresi’ni okurlarmış. Bizde esnaf ziyareti yapıp bu sünneti diriltmeliyiz!” derdi. Yerel örf ve âdetleri ihmal etmez; mahalle kültürünü yaşatmayı, özel gün ve gecelerde hediyeleşmeyi önemser, özellikle Ramazan aylarında çocukların ilk oruç ve ilk iftar sevinçlerine ortak olmak için adeta törenler düzenlerdi.
Bir gün; “Hocam, seni bir ilim ehli ile tanıştırmak istiyorum.” dedi ve gittik. Yeşiltepe’de mütevazı kitaplığı, iç açıcı ortamı ile bir çay ocağı, adeta bir irfan mektebi… Yaşlıca bir (Nezir) amca etrafında, konuşmaları can kulağıyla dinleyen, edep timsali genç ve orta yaşlı insanlar… Hâl hatır ettikten sonra Nezir Bey amca, “Rıfat’ım kitaplıktaki Fîzilâl-il Kur’an Tefsiri’nin şu cildini getirir misin? Şu sayfayı açıver, şu paragraftan okuyuver! Bakalım Rabbimiz bize ne buyuruyor?” dedi. Belli ki Nezir Bey amca çok okuyan ve tefsirin her sayfasına hâkim biriydi. Rıfat Hoca’nın o andaki sevinci, ilgisi, duruşu görülmeye değerdi.
İslâm’ın derdini dert edinmiş, tanıdığı- tanımadığı insanlarla ilgilenmeyi, sıkıntılarını gidermeyi bir Müslüman vasfı olarak görmüştü. Rıfat Hoca sahici bir eylem insanı, dar ve zor gün dostuydu. Rıfat ince düşünceli, kırmayan, hassas, muhatabına değer veren mizacı, tatlı şakaları, latif tebessümleri ile tanınırdı. Gündemi iyi takip ederdi. Sorunlara pratik çözümler üretmek, işi yoluna koymak, kolayı yol edinmek onun işiydi. İslâm’ı iman, sâlih amel, eylem, davranış olarak görüyordu. Onun için dost olmanın ön şartı hasbilik, doğruluk, sözün öze uyması yani iyi bir insan, dürüst bir Müslüman olmaktı. Çünkü “Yapmadıklarınızı niçin söylersiniz?” âyeti, İslâmî yaşantısında yeni bir iklim doğurmuş, o artık câhiliyeahlâkını/ahlâksızlığını iyi tahlil etmişti. O hep gözlemliyor, güzel örneklerle hayatını hızlıca değiştiriyordu. İç dünyasını inşâ ve ihyâ etmeyi hedefler, hadiselere İslâmî çerçevede yorum getirir, nakizelere üzülür, hayıflanır; ancak doğru bildiğini söylerken “Siz nefislerinize bakın!” âyetini sık sık okurdu. Yolculuklarımızda defalarca aracını sağa çeker, yoldaki taşı, araçlardan düşen nesneleri kaldırır ve bize, ilgili hadisi hatırlatırdı.
Kapkaranlık bir zulüm dönemi olan 28 Şubat’ ta kendisi ve öğretmen eşi hoca hanım zulüm çekerken Rıfat, başörtülerini açmaya zorlanan, devlet dairelerinden atılan hanımlarasağlık raporu almak için doktor doktor koşuşturdu. Dr. Nihat KAVUKÇU (Allah ondan razı olsun) çaldığı ilk kapı olurdu. Bir ayağı Millî Eğitim Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı Osman ALGAN’ın (Allah ondan razı olsun!) yanında, bir ayağı memuriyetle ilişiği kesilen mazlumların yanındaydı. Bu karanlık zulmü geçici görüyor, “Hayat boşluk kabul etmez. Biz gücümüzün yettiğince mükellefiz. Mârufun tatili olmaz.” diyordu. Bir çıkış yolu olarak Temel AŞICI’nın kurucu başkanlığında İhsan GENÇAY, Hakan KAHTALI, Abdullah KAYHAN, Abuzer YETİŞ, Osman ZORLUER, Ahmet KÜÇÜK ve İbrahim GEZER’le bir araya gelenRıfat BAYRAM, Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği’nin kurucularından oldu. Rıfat artık cumartesi pazar günleri, “cennet ehli” dediği öğrencileriyle coşkulu dersler yapıyordu. Zor günlerdi, ama bereketli sonuçlar alınmıştı.
Kuruluşuna fikirleriyle destek verdiği, güzel neticeler beklediği Bilim Koleji’nden gelen teklifi kabul ederek emekliye ayrıldı ve kolejde göreve başladı. Bir sınıf öğretmeni olarak cennet ehli körpe dimağlara güzel değerler kazandırmaya devam etti. BerkantPERKTAŞ, Mehmet BATAR, Muaz İÇEN, Yusuf GÖKHAN gibi birçok genç öğretmene tecrübeleriyle ışık tuttu. O her yıl köy okullarında kardeş okul belirler, öğrencileriyle onların her türlü ihtiyacını gidermeye çalışırdı. Bilim Koleji devredilince boşta kalan Rıfat’a bir zamanlar uğraştığı ticarete yeniden atılmasını teklif ettiğimde, “Buna değmez, yığınla biriktirilen kapital, hesabı zor olandır.” dedi. Çünkü, maneviyat ikliminin peşindeydi. Rıfat Hoca’nın teklifi üzerine, ailelerimizle birlikte Rıfat Hoca, İbrahim TÜRKMEN ve Şafak ATEŞ’le birlikte yaptığımız umrenin mânevî atmosferini unutmak mümkün değil.
Rıfat hoca hayatını, sürekli Kur’an dersleriyle disipline ederdi. Gün içinde mutlaka Kur’an kıraati ve tefsir dersleri dinlerdi. Özellikle Rahmân ve Fecr Sûrelerini dinledikçe hüzünlenir, cennet kavramları geçince hep iç çekerdi. Bir irfan ehli olan Hüseyin KARAASLAN ağabeyin hediye gönderdiği Beyânu’l-Hak Tefsiri’ni, altını çize çize, okurdu. Hele okuduğu Esmâ’ül-Hüsna derslerinin lezzetini etrafındakilere hep anlatırdı. Tabii evindeki kitaplık bir ilim adamına yakışacak ölçüde zengindi. Akşam okuduklarını sabahleyin heyecanla BİLSAM’a taşır, dostlarıyla analiz ederdi. O dönem İkindi Sohbetleri, Bir Konu Bir Konuk gibi programlar, Hoca’nın katkılarıyla bir başka oluyordu.
Rıfat, emperyalizmin oyunlarını iyi analiz eder, anlamlı sonuçlar çıkarırdı. Müslümanların hayatın güncel sorunlarına yeni çözümler getirememelerine hayıflanır, dünya ve ahiret dengesini çok önemli görür, günübirlik örneklikler sunardı. Derdi ki “Cep sağlığı ihmale gelmez, çünkü onun ihmali ruh sağlığını etkiler. Madde ve mânâ beraber yürümelidir. Müslüman ilim adamları acilen bir telefon kullanma ilmihâli, sosyal medya ahlâk kılavuzu hazırlamalılar. Çünkü insanlar nice hak ve hukukları bu yolla ihmal ve imha ediyorlar. Namazlarda, toplantılarda, telefon kullanma âdâbı olmalı. Kırmızı ışıkta geçen bir imam ya da öğretmen hiçbir zaman başarılı olamaz!”
“Geçmişe çizgi çektim.” dediği 80 öncesi gençlik yıllarındaki yol arkadaşlarını hep arar, sorar, bizi de onlarla tanıştırırdı. Hatta 80 Darbesi’nde hapse giren mağdur ve mazlumlar cezaevinden çıktıktan sonra onları ziyarete bizi de götürür, onlara Kur’an ve sünnet iklimindeyeni bir ruh terbiyesinden bahsederdi. Bunu yaparken onlarla çok nazik ve kibar konuşur, tartışmalara girmez, onları kırmaz, asla tahkir etmez, adeta duruşuyla bir davet mesajı verir, sempati ve gıpta uyandırır, örneklik sergilerdi. Dostlarıyla beraber olmak onun için bir zevk-üsefâ, bulunmaz bir şenlik idi. Pikniklerde eliyle pişirip etrafındakilere ikram sevinci, yüzündeki gülümseme, tatlı şakaları ve tarifsiz sevinçleri, İslâm kardeşliğinin, Allah için sevmenin tarifsiz tablosuydu. Bu güzel hasletler Allah’ın ona ikramı olsa gerek. Çokça derdi ki “Sizinle tanışmam Allah’ın bana en büyük lütfudur, bunun için Rabbime bolca şükürler ediyorum.”
Aracın az olduğu yıllarda Rıfat’ın arabası hepimizin arabası gibiydi. Allah ondan razı olsun! Üşenmeden direksiyona geçer, yorulma bilmez, bir şenlik ortamı oluştururdu. Şimdi sayamayacağım onlarca şehir ve ilçeye beraberce yaptığımız geziler ve ziyaretler sırasında hep iyilerle tanış olduk, unutulmayacak iyilikler biriktirdik. Tabii ki bunda en büyük pay onun cana yakın kişiliği, dava aşkı ve sevdasınındır. Hele bayram ziyaretleri bizim için büyük bir gündemdi. Arife günü liste hazırlardık. Öncelik sırası taziye sahiplerindeydi. Ardından yetimve öksüzler, sonra da İslâmî değerlerle yeni tanışanlar ile kalbi İslâm’a ısındırılacaklara giderdik. Kardeşlik hakkı olarak ihmal edilmeyen bir başka koşuşturma da hasta ziyaretleriydi.
Bir defasında ayakkabı dükkânına uğradığımda, başında puşisi, ayağında şalvarı ile Güneydoğulu olduğu anlaşılan birini iskemlede otururken gördüm. Rıfat’a kim olduğunu sorunca; adamın tıp fakültesine hastasını getirdiğini, gidecek yeri olmadığını, durakta beklerken görüp arabaya aldığını söyledi ve “Misafirimizle ilgileneceğiz inşallah!” dedi. Adam haftalarca dükkâna geldi; Rıfat kardeşimiz de ihtiyaçlarını giderip koşturdu. Yine, askere giden evli gençler çocuklarını Rıfat’a emanet eder, gözleri arkada kalmazdı. Bunu, cenazesinde gözyaşı döken (bir kısmı il dışından gelen) onlarca genç ikrar edecektir. Zira o gençlerin Rıfat abisi, çocukların Rıfat amcasıydı. Onlarla arkadaş olmuş, ilgilenmiş, sorunlarına çözümler üretmiş, hatta bazılarının doğumu esnasında değerli eşi hoca hanımla beraber hastane koridorlarında sabahlamıştı. Hiç unutulur mu bu dokunuş, bu hasbilik!İstanbul’dan gelen Salih ve Sefa, Nevşehir’den gelen Yusuf, Muş’tan gelen Abdullah,kurucusu olduğu Bilgi Yolu ocağından Murat, Berkant, Kaan, Muhammet ve isimlerini sayamadığım nice genç, Rıfat amcalarının tabutuna omuz verip dua etmek için erkenden gelmişlerdi.
Yeri gelmişken bir başka aşk ehli Kur’an talebesini, cebinde Kur’an meali, “Size bir âyet okuyabilir miyim?” nezâketiyle insanlara her ortamda vahiy ziyafeti sunan amcası, dava arkadaşı Ertuğrul Bayram’ı anmadan geçmek vefâsızlık olur. Öğrendiğiyle âmil, samimi, Allah’a tam teslim, mütevazı, iz bırakan bir mü’mindi. Rabbim ona da rahmet eylesin!
Rıfat, kardeşlerine güzel abilik yaptı; hep yol gösterici, tecrübe aktarıcı oldu. Kardeşleri de ona çok saygılı oldular. Dünyevî meşgalelerde son sözü hep o söylerdi. Buna şahidim. Değerli eşi, meslektaşı, hayat arkadaşı hoca hanımdan, biricik oğlu Fuat ve eşinden, kızı Gülben ve değerli damadı Âkif Bey’den, Ankara’yı yol edinen kız kardeşi Neslihan’dan ve kayınbiraderi Kadir Bey’den hastalığı dönemindeki hassas hizmetlerinden dolayı Rabbim binlerce razı olsun! Yoruldular, yormadılar; üzüldüler, üzmediler. Rabbim ecirlerini artırsın!Dedelerinin kucağında büyüyen Yağız, Deniz, Yağmur ve Zehra onu çok severlerdı. Çünkü o onların; dua, oyun, gezi ve okul yolu arkadaşıydı. En büyük sevinci onlarla zaman geçirmekti. Torunlarına mânâ yüklü kavramlar, hayatı güzelleştiren hitaplar ve bir oda dolusu kitabı miras bıraktı. Rabbim dedelerinin izinde hayırlı ömürler ihsan etsin. Rıfat’ına doyamayan, kalbi yaralı Nuran teyzemize de büyük sabır, metanet versin…
Evet, emr-i Hak vâki oldu; “iyilikler biriktiren bir mü’min” ebedî âleme göçtü. Cenazesindeki vefa, dostluk, kardeşlik, dua, hüzün ve gözyaşı, biriktirdiği iyiliklerin terennümü gibiydi. Sessiz hüzün… Yaşlı gözler… Güzel ölüm… Rabbim sana ve tüm ehl-i imana rahmet eylesin! Güzel Müslümanlar olan İsmail ÖZER, Ali AKYOL, Ramazan DÖNMEZ, Ramazan KESKİN ve tüm iman ehliyle Peygamberimizin livâü’l-hamd sancağı altında, Havz-ı Kevserde buluşmayı nasip eylesin! Ne güzel şey Allah için sevmek, sevilmek!Ne güzel şey vahyi hayat tarzı bilmek! Ne güzel şey mü’minleri kardeş, evleri mektep, hidâyeti nimet, yolları rıhlet, geceleri rahmet, koşuşturmayı davet bilmek!...
Benim için bunları kaleme alma çok zor oldu. Sanki dağarcığımda kelimeler düğümlenmiş, hafızam kilitlenmiş gibiydi. Dostluğun, kardeşliğin aziz hatırasını yazmak için,günler sonra, zonklayan zihnimi nihayet ikna edebildim. Son günlerinde kendisinden,telefonda, dostlarıyla ilgili birkaç kelâm yazmasını istediğimde o anki hüznü ve cevabı beni derin hüzne boğmuş, kelimeler düğümlenmişti: Mukaddes emânetin hâdimi tam bir teslimiyetle Rabbine mülâki olacağı son hakikate yürüyordu. Allah’ım, ne büyük bir imtihan… Tükeniyordu takdir edilen zaman… Herhalde kulun küçük kıyâmeti tam da bu an… innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn!
Hamdolsun, kardeşimizle Kur’an’ın gölgesinde beraber tükettiğimiz ömrü taktir eden Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimizle mârufu emir, münkeri nehiy emr-i ilâhisine bizi muktedir kılan Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimize nefesinin son anına kadar “İnşallah iyi olacağız!” tevekkül iradesini bahşeden Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimize son nefesinde “Lâ İlâhe İllallah” dedirtip “Rabbim Allah’tır”ikrarını kolay kılan Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimize ehl-i iman ve İslâm eşliğinde dualarla ahiret yolculuğunu ikram eden Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimiz için güzel şehadetler, helallikler, dualar in’âm eden Rabbimize!
Hamdolsun, kardeşimiz için Mescid-i Haram’da, Ravza-i Mutahhara’da gıyabî cenaze namazı îfa eden kardeşler lütfeden Rabbimize!
Son sözü Rabbimizin kelâmından (Rıfat Hoca’nın da çokça sevdiği) Rahman ve FecrSûrelerindeki şu âyetlere bırakıyorum:
Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir.
Azamet ve kerem sahibi Rabbinin zâtı ise bâki kalır.
Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
(Rahmân Sûresi 26-28. Âyetler)
Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan,
Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön!
Böylece has kullarımın arasına sen de katıl,
Cennetime gir!
(Fecr Sûresi 27-30. Âyetler)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Emeğinize sağlık anlamlı bir yazı olmuş. Rabbim Hocamıza rahmet eylesin inşallah
Ellerine sağlık hocam
Dindar olmak "İnsanların iyiliği için koşuşturmak ya da diyergam olmaktır" Rıfat Hocamııza Allah rahmet etsin. Mekanı cennet olsun. Abdullah Hocam Allah sizden razı olsun.
İsmet Özalp
Hocam kalemine yüreğine sağlık Malatya bir değerini kaybetti Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah