Her insanin bir yasam öyküsü vardir ve kendine göre degerli, anlamli ve önemlidir. Bu yasami önemli ve degerli kilan ailesi olabilir, çevresi olabilir, birlikte oldugu arkadaslari olabilir ya da kabul ettigi degerleri olabilir, yasadigi hayat olabilir, inançlari ve yaptigi isler olabilir, çok güvendigi dostlari olabilir daha baska baska güzel, iyi seyler olabilir.
Insanin da dogumundan çocukluga, çocukluktan gençlige, gençlikten olgunluga, olgunluktan yasliliga giden bir gelisimi vardir. Her gelisim kademesinin de kendine göre gerekleri vardir. Gelisimin olabilmesi için büyüme ve olgunlasmanin olmasi gerekir.
Mesuliyet sahibi olmayi, otokontrollü, düzenli, sistemli, metodik, planli düsünmeyi ve hareket etmeyi gösteren faktördür. Basarma iradesi canli, görev duygusu olan ve bu yüzden kendilerine güven duyulan, organize biçimde verimli isler çikartmayi basarabilen insanlarin kisiliklerini yansitir.
Insan bir takim sebeplerin bir araya gelmesiyle yavas yavas olgunlasir ve asagi yukari kirk yasinda tam olgun bir insan haline gelir. Bu asamada Ihtiyatla is görmek, sebeplere ve sonuçlara dikkat etmek insan davranislarinin temelleri olmalidir. Insanlarin da bir seye karar verirken önce bakmalari, defalarca çesitli akil süzgeçlerinden geçirmeleri ve kararlarini ondan sonra vermeleri gerekir. Dünyadaki gelisim bize bu dersi vermektedir.
“Insanin hayatini iki döneme ayiran Carl Gustav Jung ilk dönemini otuz bes kirk yaslarina kadar olan dönem günesin ufuktan dogup en yüksek noktaya tirmandigi ögle öncesine; ikinci dönemi ise günesin tepe noktadan bu batisina kadar olan ögleden sonraya benzetir. Her dönemde bireyin farkli ödevler beklemektedir. Hayatin birinci döneminde dis dünyaya açilan birey çevresiyle olan iliskilerini düzenler ve bir canli olarak hayatta kalabilmek için gerek duydugu ihtiyaçlarini temin eder. Birey hayatinin ikinci döneminde ise, ilgisini kendisine, iç dünyasina yöneltir ve bir bütünlük hissine ulasir. Bu bireyin ayni zamanda kendi özünü fark ettigi, tüm potansiyellerini en üst düzeyde kullandigi bir süreçtir. Ayrica birey bu süreçte bütün insanliga ait olan ve onlari birlestiren kolektif bilinç disinin farkina vararak yeni bir bilinçliye sahip olur. Bireysellesme süreç olarak dini bir serüven oldugu gibi sonuç itibari ile de dini bir içerik tasir. Çünkü bu süreç sonunda kisi sadece kendi özüne kavusmakla kalmaz, kendisini toplumla bütünlestiren Erdem’li ve olgun bir kisilige de sahip olur. Dinlerin ögretilerinde dile getirdigi ve ideal hedefler olarak belirledigi degerlere kendiliginden sahip olur.
Jung Bu süreci her ne kadar dini bir süreç olarak degerlendirse de ona göre bu süreç kisinin kendinde baslayip kendinde biten bir süreçtir. Askin bir yönü yoktur kisiligi olusturan bilinç ile bilinç disinin bir bütünlük kazanmasi sürecidir dogal bir süreç olan bir iyilesme, bireysellesme bir iyilesme insanin psisik yapisi içerisinde gerçeklesir askim transandantal bir yönü yoktur.
Jung’a Göre dini tecrübe inanç tarafindan yönlendirilirse de dinin Özü inanç degil, tecrübedir. Ona göre din, bireyin tanri ile iliskisini saglar, bireyi kurtulus ve özgürlüge ulastirir. Gündelik dünyevi gerçeklerle uzlasmak anlamina gelen iman sistemleri ise, görüslerini, doktrinlerini ve adetlerini zaman içinde gelisen ve degisen bir kurallar sistemi altinda toplamak zorunlu hissetmislerdir. Ama bu süreçte maddelesmisler, özlerinde izledikleri hakiki dinsel unsuru kaybetmisler ve dünya ötesi ile olan canli iliski ile iliskiyi arka plana itmislerdir. Bireysel dini tecrübeyi arka planda tutan kurumsal Dine karsi çikmaktadir. Kisilikte esasli bir dönüsüm meydana getiren bir iyilesme, jung’a göre dini bir serüvendir.”(1)
Gelisme içinde en çok önem kazanan, ruhun gelismesidir. Gerçek ruh gelismesi de büyük ölçüde bedenin gelismesine çesitli hayat sartlarinda yasanmasina baglidir.
Her varligi en anlamli çagi, olgunluk çagidir. Olgunluk, insanin bagimsizligidir. Insan da olgun hale gelinceye kadar çevresindeki insanlardan, onu besleyen toplumdan faydalanir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan der ki; “Ben, Hz. Ömer’in neden bu kadar adil oldugunu inceliyordum mesela. Bir hikayesini anlayinca Çözdüm. Hz. Ömer bir karar veriyor. Tam giderken birisi diyor ki, o olayla ilgili söyle bir bilgi geldi. O bilgiyi alinca tamamen yaptigi seyi degistiriyor, duruyor ‘O zaman kararimizi degistirmemiz lazim’ diyor ve yeni karari uyguluyor. Onun için Hz. Ömer’in isimlerinden birisi de Vakkas imis yani duran, bekleyen anlamina geliyor. Bir karar verirken durup düsünüp karar veriyor. ‘Ben artik kararimi verdim dönmem, kilicimi çektim dönmem, tükürdügümü yalamam’ demiyor. Bu her bilgiye açik olmaktir. Olgunluk budur. Onun için de adaletli olmus. Olgun olmanin sonuçlarindan birisi de insanin adil kararlar verebilmesidir.”(2)
Ayrica Elestiriye açik olmak olgunluktur. Elestiriye açik olan bir kimse özgüven sahibi demektir. Dinler, dogruysa kabul eder, degilse yoluna devam eder. Elestiriyi dinleyebilmek özgüven gerektirir.
Allah bizleri ve birlikte oldugumuz arkadaslarimizi yukarida yazdigimiz bilinç ve olgunluga eristirsin. Bencillikten, asiri hallerden, dik kafali ve iddiaci olmaktan, kuskucu, ayristirici, retçi, münakasaci, hirsli olmaktan sakindirsin.
D I P N O T L A R:
1-PISKOLOJI ve DIN Psikologlarin Din ve Tanri Görüsleri Ali Ayten -iz yayincilik sf:54-55
2-https://uskudar.edu.tr/tr/icerik/6561/prof-dr-tarhan-olgunlasma-bir-durak-degildir-yolculuktur