Son tahlilde bir bilek güresi tanik oldugumuz, kimlerin kazanacagi ayni zamanda dünya düzeninin gelecegini de belirleyecek.
Yeni Dünya düzeninin kriz yasadigina iliskin tartismalar elbette son Ukrayna krizinde ortaya çikmis degil ancak Amerikan yönetiminin zaaf emareleri gösterdigi konusundaki tespit ve gözlemlerin sayisi son dönemde giderek artiyor. Bu süreç, ABD hegemonyasinda yasanan zaaf nedeniyle uluslararasi düzende meydana gelen krizin ABD yanlisi mahfillerde bile zaman zaman dile getirilmesine yol açiyor. Ancak meselenin dogru ortaya koyulmasi ve basit bir sekilde ele alinmamasi önemli.
En bastan açikça söylemek gerekirse, ABD’nin II. Dünya Savasi’ndan sonra kurmus oldugu ve SSCB’nin yikilmasiyla kendini restore eden Yeni Dünya Düzeni’ndeki çatirdamalar, büyük ölçüde ABD’nin temsil ettigi liberal demokraside zaaflara yol açarken, liberal demokrasinin yipranmasi da ABD hegemonyasinin surlarinda çatlaklar olusmasina yol açti. Döngüsel bir tarih anlayisi, bu sürecin geçici olabilecegini, ABD hegemonyasinin yeniden eski gücünü kazanabilme potansiyelinin bulundugunu öngörür. Öte yandan bunun bir tercih oldugu, ABD’nin dünyanin bazi bölgelerinden çekilmesinin bir gerileme ya da çöküs alameti degil, dogrudan müdahale yerine yaptirimlar ya da vekâlet savaslarini tercih etmesinin; ABD’nin askeri operasyonlarla gücünü yipratma yerine krizleri daha az hasarla atlatma stratejisinin bir parçasi oldugunu da düsündürtüyor.
Artik Amerikan yasam tarzi eskisi kadar çekici degil; bir kot pantolon giyebilmek için bütün degerlerinden vazgeçecek insanlar yok artik, internet yayginlasti ve artik o yasam tarzi bütün dünyaya mal edildi; artik herkes ona sahip. Hollywood bile artik eski cazibesini yitirdi. Evet, dünya sinema endüstrisinin kalbi hala ABD’de atiyor ama Hollywood artik rakipsiz degil. Geriye kala kala bir askeri güç kaliyor. ABD’yi diger dünya güçlerinden farkli kilan, dünyanin her kösesine yayilan 800 askeri üssüyle Amerikan halkina ve dünya çapinda milyonlarca kisiye muazzam bir maliyet getiren essiz askeri gücü. Bir bütün olarak Bati, halen dünyanin fikir ve entelektüel üretim merkezi, bu tartisilmaz. Halen en güçlü teoriler Bati’da gelistiriliyor, en fazla fikri üretim orada yapiliyor, nitelik ve nicelik açisindan Bati ve onun en büyük parçasi ABD, dünyanin geri kalaniyla bu alanda mukayese edilemez. Ancak yukarda bahsettigimiz Batili degerlerin krizinin, askeri ve ekonomik bir krizi besleyecegi gibi bu alanlarda yasanan belirli sorunlarin da Batili degerleri giderek yipratacagini öngörmek için kâhin olmak da gerekmiyor.
Ukrayna krizi bu tartismalari baslatan degil, bir kez daha bizlere hatirlatan bir islev gördü. Elbette ABD bir taraftan bastiriyor ve Biden, Rus yönetimini bunaltacak yaptirimlar uygulayacagini söylüyor. Ancak Putin’in örnegin Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bagimsizliklarini tanidigina iliskin kararnameyi aniden imzalamasi ve dahasi Batili ülkelerin onca tehdidine ragmen oldukça radikal kararlar almayi göze almasi, ABD ve Batinin eskisine nazaran kaybettigi ve bunun ABD’nin küresel rakiplerince hissedildigi yönünde bir izlenim birakiyor. Belki de zayiflayan ABD degil, Sovyetlerin yikilmasindan sonra yavas yavas toparlanarak kendisini uluslararasi düzende daha da hissedilebilir hale getiren Rusya’nin güçlenmesidir.
ABD’nin zayifladigina dair tartismalar, sadece dengesiz ve tutarsiz siyasetlerle Amerikan yönetiminin kurumsalliginin asinmasina ve bazi alanlarda Amerikan imajini yerle bir eden Trump’in baskanligi sirasinda yasananlarla sinirli degil. Evet, gerçekten Trump Amerikan yönetimine, özellikle de “establishment” denilen müesses nizama zarar verdi, kurumsalligini asindirdi. Ancak ABD güç ve hegemonyasinin zayiflama egiliminde olduguna dair bazi isaretler, Trump’tan önce ufukta belirmeye baslamisti.
Putin’in Ukrayna çikisinin temel saikinin, Biden yönetiminin bu süreci yönetemeyecegi ve Rusya’yla basa çikamayacagi yönündeki kanaati oldugu hissediliyor. Ancak “Pax Amerikana”nin çatirdadigi yönünde bir kanaate sahip olmasa Putin, salt bir yönetimsel zafiyetten yararlanmak için bu kadar cüretkâr bir adim atabilir miydi, tartisilir.
Belki de zayiflayan ABD degil, Sovyetlerin yikilmasindan sonra yavas yavas toparlanarak kendisini uluslararasi düzende daha da hissedilebilir hale getiren Rusya’nin güçlenmesidir.
Tabii Putin’in son kararlari dünya kamuoyuna açiklarken bir taraftan da müzakereleri bütünüyle dislamadiklarini, diplomasi seçeneginin her zaman gündemde oldugunu ve sorunlari diyalog yoluyla çözmek istediklerini söylemesi, bir taraftan nabiz yoklarken diger taraftan bazi kapilari açik birakma ihtiyacindan kaynaklanan bir ihtiyata dayandirilabilir.
Öte yandan Biden’in seçilir seçilmez S. Arabistan ve BAE gibi ülkelerin yani sira mantik bakimindan ondan çok da farkli olmayan Erdogan rejiminin sopalarini gizlemeleri ve kosa kosa birbirleriyle iliskilerini normallestirmeye çalismalari, ABD hegemonyasinin zayifladigi yönündeki argümanlari tartisilir kilan bir olgu. Salt Biden’in Beyaz Saray’a oturmasi, (ki bu dünya kamuoyunda Amerikan yönetimindeki kurumsallik ve sürekliligin, Trump döneminde yitirildikten sonra yeniden kazanildigi seklinde algilandi) Ortadogu’da istedigi gibi at kosturan aktörlerin birden bire islik çala çala sopalarini gizlemelerine yol açtiysa bu, ABD’nin küçük ve orta ölçekli ülkeler üzerinde halen ciddi bir nüfuza sahip oldugunu gösterir.
Ancak son yasananlar, küçük ve orta ölçekli ülkeler üzerindeki etkinin Çin ve Rusya gibi küresel güçler söz konusu oldugunda o kadar da geçerli olmadigini gösteriyor. Son tahlilde bir bilek güresi tanik oldugumuz, kimlerin kazanacagi ayni zamanda dünya düzeninin gelecegini de belirleyecek.
Not: Bu yazi 24.02.2022 tarihinde politikyol.com sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.
https://www.politikyol.com/ukrayna-acmazi-yeni-dunya-duzeninin-krizi/
Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.