Yakin tarihte kisa bir gezinti
Taliban’in Afganistan’da denetimi saglayarak Kabile’e girmesiyle Afganistan ve Taliban bir kere daha gündeme gelmis oldu. Islam dünyasini ve genel olarak küresel siyaseti yakindan ilgilendiren Afganistan-Taliban konusunu daha genis bir çerçevede ele almistim (Bkz. Ali Bulaç, Ortadogu’dan Ittihad-i Islam’a, Inkilâp y., Istanbul-2014, I, 130-182 ve II, 411-452.) Bu yazida konuyu “Taliban” merkezli ele almaya çalisacagim.
Taliban, 1995’te kavim ve liderlik üstünlügü dolayisiyla kendi aralarinda bir türlü anlasamayip siddetli çatismalara girisen asiretlere ve içlerinde Hizb-i Islami ve Cemaat-i Islami’nin de yer aldigi gruplara karsi bir tepki hareketi olarak dogdu. Kisa zamanda Afganistan’in büyük bir bölümün kontrol eder hale geldi. 11 Eylül 2001’da ikiz kulelere düzenlenen “derin eylem” sonucu Üsame bin Ladin’i sorumlu tutan ABD’nin Afganistan’a müdahalesiyle Taliban yönetimi kaybetti.
Sadece Islami gruplar degil, etnik gruplar, baska deyisle kavimler de Afganistan’da kendi aralarinda bir birlik saglayamadilar. Öteden beri Afgan nüfusunun yüzde 40’ina tekabül eden Pestular kendilerini yönetimin patronu pozisyonunda görürler. Mühendis Hikmetyar, son 300 sene boyunca Afganistan’i Pestunlarin yönettigini, bundan sonra da Pestunlarin yönetecegini söylemisti. Hikmetyar’a atfedilen bir baska basiretsizlik suydu: “Humeyni Islam devrimiyle Siiligi yükseltti, biz de Afganistan’da Islam devletiyle Sünni/Hanefiligi yükseltecegiz.” Haliyle Özbekler, Tacikler, Türkmenler, Beluçlar ve Hazeralar Pestu patronajligini kabul etmediler. Her bir kavim ve kabile kendi üstünlügünü ve çikari için savasti. Afganistan’in Sünni ve Sii olmak üzere iki müslüman gruba ayrilmis olmasi ve iki mezhep mensubunun bir arada yasama becerisini gösterememesi bir baska handikap teskil etti.
Afganistan’da isleri zorlastiran bir baska faktör bu ülkede etkin faaliyetleri olan Pakistan, Suudi Arabistan ve Iran’in kendi aralarinda sürdürdükleri rekabetin Afgan iç savasina ve genel olarak isgalcilere karsi sürdürülen direnise olumsuz etkiler yapmasidir. 90’lardan baslamak üzere El Kaide’nin Afganistan’i mekan seçmesi Afganlilar açisindan isleri bir kat daha zorlastirmistir. El Kaide her ne kadar Afgan cihadina önemli destekler vermis olsa da, sonuç itibariyle kendi adina hareket eden bir organizasyondur. Sirf Afganistan’da bulunmasi dolayisiyla dünyanin çesitli merkezlerinde gerçeklestirdigi eylemlerin faturasi Afganistan’a çikmistir.
Taliban
Taliban köken olarak, Afganistan-Pakistan-Hindistan bölgesindeki Diyobend medreselerine ve ülkedeki medrese kültürüne dayanir. Afganistan, nüfusunun bir bölümü (yüzde 15-20 Sii) hariç kahir ekseriyetiyle Sünni; itikatta Maturidi, fikihta Hanefi’dir. Dini anlayislarini etkileyen önemli sahsiyetlerden biri 1703-1752 yillari arasinda yasayan Sah Veliyullah Dehlevi’dir. Diyobend alimleri sufilere ve tasavvufa pek sicak bakmasalar da Taliban içinde aktif rol alan alimlerin bir bölümü Naksibendi tarikatina mensuptur. Kunar ve Nuristan’da etkili olan Selefi gruplar da vardir, bunlar Sovyet isgaline karsi mücahitlere katilmis, sonralari Taliban’la birlikte olmaya baslamislardir. Ancak 2013’te yapilan Sura Toplantisinda selefilerin önemli temsilcileri Sura Konseyi’nden çikarilmis, yerlerine daha ilimli isimler alinmisti. Diyobend’ten baska Taliban’in temellerini olusturan medrese ise, Pakistan’in Pesaver sehrindeki Akora Hattak’ta faaliyet gösteren Daru’l Ulum Hakkaniye medresesidir.
Taliban yönetimi ilk ele geçirdiginde iç ve dis bir dizi sorunla ugrasmak zorunda kalmisti. En önemli sorunlardan biri Iran, Hindistan, Rusya, ABD, Türkiye, Tacikistan, Özbekistan gibi ülkelerin destekledigi Kuzey Ittifaki’yla çetin bir mücadeleye girismekti, o sirada vahsi kiyimlar yapan bu ittifaka, Suudi Arabistan’in destekledigi Abdurrasul Seyyaf’in grubu, Iran’in destekledigi Sii Hazara milisler de katilmisti. O sirada ülkede savas agalari cirit atiyordu. Uyusturucu kaçakçiligi kontrol edilemez hale gelmisti. Uyusturucu kaçakçiligina karsi en etkili mücadeleyi Taliban verdi. Afyon üretimi yüzde yüze yakin yasaklandi. Amerikan isgalinden sonra bu oran 13 kat artis gösterdi. Ticaret yollari güvence altina alindi, sivil ve hukuki altyapi kurulmasina çalisildi, son kirk yilin en istikrarli dönemi tesis edildi.
2001’deki Amerikan isgaliyle Taliban uzun soluklu bir kir-gerilla savasi planlamak üzere sehirlerden çekildi. ABD-Ingiliz ve Batili devletlerin desteginde kurulan yeni hükümette yok yoktu: Bati’da egitim görmüs Pestun unsurlar; Babrak Komünist yönetim artigi eski komünist unsurlar; Iran destekli Sii Hazara; Kuzey Ittifaki semsiyesi altinda toplanan Cemiyet-i Islami, Burhaneddin Rabbani, Ahmed Sah Mesud, Atta Muhammed Nur, Ismail Han ve Abdurresid Dostum’un güçleri
Bunlarin tamaminin destegi Batili isgalcilerden geliyordu. Taliban ne NATO ile olusan dis, ne Batili isgalcilerle olusan iç koalisyon güçlerini ve hükümetlerini tanimadi, daglarda ve çöllerde çetin bir direnis gösterdi, sonunda Agustos 2021’de ülkenin tamamini kontrol altina almak üzere Kabil’e girme basarisini gösterdi. Su var ki Taliban’in bütün Afganistan’a hakim oldugu söylenemez. Nitekim Pensir bölgesinde Ahmet Sah Mes’ud’un oglu Ahmet Mes’ut Taliban’a karsi savasacagini açiklamis durumda. Ahmet Mes’ud’a baska gruplarin da katilmasi ihtimal disinda degildir. Ahmed Mes’ud’un Batili sözcüsü ve destekçisi Jill Kepel ve Oliver Roy gibi Fransiz istihbarati ve disisleri adina çalisip da Suriye iç savasinda ve Libya’da önemli rol oynayan Fransiz filozof (?) Bernard-Henri Lévy olmasi son derece ilginç. Ahmet Mes’ud, Batili dostlarina söyle sesleniyor:
“Bundan 20 sene evvel Ulusal Birlesik Cephe bayragini ülkenin her yerinde dalgalandirdigimiz gibi, bugün de Ulusal Direnis Cephesi bayragini, Taliban’in elimizden almaya çalistigi her mevzide dalgalandiracagiz. Fakat askeri gücümüzün ve lojistik avantajlarin bize tek basina savas kazandiramayacaginin farkindayiz. Bati’daki dostlarimiz bize çok geç olmadan ikmal yapmanin bir yolunu bulamazlarsa elimizde ne varsa hizla tükenecek.
Her ne kadar Amerika Birlesik Devletleri ve müttefikleri savas meydanini terk etmis de olsa, Amerika, Franklin D. Roosevelt’in ABD Ikinci Dünya Savasi’na girmeden önce, Nazi kusatmasi altindaki Ingiltere’ye yardim edeceklerini ilan ederken söyledigi gibi, bugün de “genis bir demokrasi cephaneligi” olma rolünü üstlenebilir.
Bu maksatla, Afganistan’in Bati’daki dostlarina, Washington’da ve New York’ta bizim için Kongre’yle ve Biden hükümetiyle görüsmelerini rica ediyorum. Sizlerden ricam, yalnizca Amerika’da degil, ayni zamanda üniversiteyi okudugum Londra’da ve bu bahar babamin adinin Champs-Élysées’deki bir yola verildigi Paris’te de bizim adimiza görüsmelerde bulunun.
Milyonlarca Afgan’in sizlerle ayni degerleri paylastigini biliniz. Biz Afganlar, kizlarin doktor olabilecegi, basinin özgürce haber yapabilecegi, gençlerin dans edip müzik dinleyebilecegi ya da bir zamanlar Taliban’in (yeniden yasanabilecek) halka açik idamlar için kullandigi stadyumlarda oynanan futbol maçlarini seyredebilecekleri açik bir toplum olabilmek için uzun yillar savas verdik.
Taliban’in yalnizca Afgan halki için degil, dünyanin geri kalani için de tehlike yarattigini unutmamak lazim. Hiç süphe yok ki Afganistan, Taliban hakimiyeti altinda radikal Islamci terörizmin ana üssü haline gelecek ve demokratik ülkelere karsi düzenlenen entrikalar ilk burada tezgahlanacak.” (Serbestiyet-18 Agustos 2021.)
Ortada somut gerçek sudur: Amerika, nedimesi Ingiltere ve onbinlerce sivilin ölümüne sebep olan NATO kuvvetleri desteginde Afganistan’da yenilgiye ugramislardir. Isgalin ABD’ye 2 trilyon dolara mal oldugu tahmin ediliyor.
Taliban yönetiminin uzun süre ABD ve Bati ile iyi iliskiler içinde olacagi beklenemez. 1500 alimin destegiyle yayinlanan bir bildiride (fetva) Afganistan’in onlarca yil boyunca ABD ve NATO ülkeleri tarafindan isgal edildigi ve onlarin destegindeki kukla yönetimin devredildigi belirtilmektedir. Taliban, geçmis tecrübelerden dersler çikararak üç önemli bölgesel güç Çin, Rusya ve Iran’la iyi iliskiler kuracagi yönünde mesajlar veriyor.
Taliban’in “yeni” vizyonu
Dikkat çekici nokta, Taliban’in emeli olan Islami yönetime (devlet?) “cumhuriyet” veya “demokratik” niteligini vermeyip, Afganistan Islam Emirligi’ni kurdugunu ilan etmesidir. Buna göre yönetim demokratik olmayacak, ülke öteden beri Islami devlet literatüründe bir model olarak sunulan “Ehlü’l hal ve’l akd” adi verilen yetkin müçtehitler/hukukçular, kabile ve kanaat önderi konumundaki kisiler tarafindan yönetilecek. Islami Emirlik, Islami ilkeleri ve halkin taleplerini göz önüne alarak karar alip icraatlarda bulunacak.
Bu arada Taliban, yapilan propagandanin aksine, duruma tamamen hakim olduktan sonra devrik hükümette merkezi karar mercilerinde yer alanlarin disinda ister taraftar ister kamu görevlisi olsun, herkes için af ilan etti. Taliban sözcüsü Zebihullah Mücahid su hususlarin altini çizdi:
1. Devr-i sabik yaratilmayacak, kimse hain ilan edilmeyecek. Çevirmen, asker veya sivil alanda yabancilarla çalisanlara zarar verilmeyecek. Hava alaninda veya baska yerlerde bekleyenler aileleriyle birlikte evlerine dönsünler, onlara dokunulmayacak.
2. Tüm taraflari kapsayan bir hükümet kurulacak.
3. Taliban hükümeti herhangi bir ülke için tehdit olusturmayacak.
4. Islami daire içinde kadinlarin egitim ve çalisma haklari taninacak, kadinlara karsi ayrimci davranilmayacak, kamu yönetiminde kadinlara yer verilecek, yalniz baslarina seyahat etmelerine yasak getirilmeyecek.
5. Medya kuruluslari eskiden oldugu gibi faaliyetlerine devam edecek,
6. Yabanci elçilikler güvenlik içinde olacak.
Sözcü Mücahid, açikça geçmisten ders çikardiklarini söylüyor. Taliban’in alti maddede topladigimiz vaad ve taahhütlerini yerine getirip getirmeyecegini bize zaman gösterecek.
Malum oldugu üzere Taliban’in en çok elestirildigi nokta Islam hukukunu uygulama konusunda yasanan sertliklerdi. Özellikle Hanefi fikhinin tavizsiz bir sekilde uygulanmasi, Bamyan’daki Buda heykellerinin yikilmasi bazi tepkilere yol açmisti. Bu tavrin, Bati medyasinin Taliban karsiti oryantalist ve Islamafobik kampanyalariyla birlesmesi sonucunda, dünya genelinde Taliban karsiti sevimsiz-itici, nefret yüklü bir imaj gelisti. Taliban özellikle kadin egitimine karsi olmak, sakal uzatmayi mecburi tutmak, kadinlarin disari çikmasini ve çalismasini engellemek gibi uygulamalarla suçlanirken, Taliban sözcüleri, bunlarin gerçek olmadigini savunuyorsa da, küresel medyaya karsi kendini anlatmasi mümkün degildir.
Bir diger tepki çeken nokta da Taliban’in Hazara nüfusa dair tutumuydu. Bu süreçte Sii Hazaralara, özellikle Iran ile olan iliskileri üzerinden olumsuz bir tavirla yaklasildigi ve bunun, Hazaralari tamamen Iran’a ittigine dair elestiriler yapildi. Bir yerde bir mezhep resmi görüs olunca, diger mezhep mensuplari haliyle magduriyete ugrar. Resmi ideolojilerin yol açtigi magduriyetler de bu türdendir.
Genel degerlendirme
Afganistan’da Taliban merkezli yasanan olaylardan çikarilacak dersler, alti çizilecek hususlar var. Bunlari söyle siralamak mümkün:
1.Afganistan tarihi, toplumsal yapisi ve cografi özellikleri dolayisiyla yabanci istilacilarin hiçbir zaman tutunamadigi bir bölgedir. Ne Hindular burayi istila edebilmis ne Ingilizler ve Ruslar! Amerika’nin ve NATO güçlerinin sonunda ülkeden çekilmesi, Ruslarin çekilmesinden çok daha trajiktir. Dünyanin süper gücü Amerika, herhangi bir ahlaki üstünlüge sahip olmadigindan dünyanin en yoksul ülkesi Afganistan halkina yenik düsmüs bulunmaktadir. Gruplar arasindaki çatisma ne kadar büyük olursa olsun, Afgan basarisinin temelinde cihad ruhu yatmaktadir.
2.Kendi ülkesine ve halkina karsi sirtini yabanci güçlere, özellikle emperyalistlere dayayanlar eninde sonunda güvendikleri ülkeler tarafindan yüzüstü birakilmaktadirlar. Almanya, Hollanda ve Isveç, ülkeyi terk ederlerken, resmi görevli olarak kullandiklari Afganlilara haber bile vermediler, Amerikalilar birlikte çalistiklari kimseleri terk edip gittiler, tek yaptiklari sey onlarla birlikte Taliban’a karsi savasanlarin Türkiye’ye kaçmalarini saglamak oldu. Bunlari ileride Amerika’ya kabul edip etmeyecegi de belli degil. Ingiltere, Chevening Bursu’nu kazanan 35 Afgan gencin vize islemlerini hemen durdurdu. Fransa Devlet Baskani Macron, canini kurtarmak için uçak tekerleklerine sarilan insanlara ‘düzensiz göç akisi’ diyerek insan muamelesi bile yapmadi; Yunanistan Basbakani Miçotakis, mutad oldugu üzere ülkesinin göçmenlerin duragi olmayacagini söyledi. Bu olay, dis güçlere dayanan bütün isbirlikçilere ders olmali.
3.Hakli elestiriye açik bir dizi hatasi, asiriligi ve yanlisi olsa bile, Taliban sonuç itibariyle Afganistan’i Amerikan isgalinden kurtarma basarisini göstermis, mesru savunma hakkini kullanarak tarihe not düsülecek bir zafer kazanmis bulunmaktadir. Taliban’in geçmisteki hatalari ve asiriliklari bu zaferi gölgeleyemez. Buna ragmen Taliban eger eski asiriliklarini sürdürecek olursa, kazandigi zafer onu mazur görmemizi veya elestiriden muaf tutmamiza gerekçe olamaz.
4.Taliban’i hakli olarak elestirirken, oryantalist bakis açisindan kaçinmak gerekir. Bu da ancak Islami adalet perspektifinden zihnin özgürlesmesiyle mümkündür. Suudi Arabistan, Iran ve Taliban’in Afganistan’i oryantalist resme konu olurken, modernleri en çok rahatsiz eden geleneksel fistanlari, cübbe ve sariklari, tünikleri ve kadinlarinin tesettürleridir. Bunun oryantalizmin bilnçaltina zerkettigi “batili modern yasama tarzinin üstünlügü”yle ilgisi var. Afgan oryantalist resimde imajlarin neredeyse tamami burka, kurtarilmayi bekleyen kadin, sarik, kirbaç, sakal vs.dir.
5.Taliban “terörist bir örgüt” müdür? Taliban ülkesini isgalcilerden kurmak üzere sahneye çikti. Iç ve dis hasimlarina karsi savasirken zaman zaman sivil mekanlari hedef aldi. Amerikali ve NATO güçlerinin Afganistan’da yaptiklari sivil katliam, Taliban’in yaptiklarindan asagi kalmaz, ben bu konuda onlarca yazi yazdim. Ne var ki ister Amerika ve NATO ister Taliban veya bir baska örgüt olsun, sivilleri hedef alan her eylem terör eylemidir ve tecviz edilemez. Maalesef birçok Islam ülkesinde sözde Islami örgütler hasimlarina karsi terör eylemlerine basvurmaktan çekinmiyorlar. Hedef seçilen sivilin Müslüman, Hiristiyan, Yahudi veya baska inançtan olmasi hükmü degistirmez.
6.Taliban’in referans hukukta Hanefi fikhi, kelamda Maturidi itikadidir. Ne Hanefilik ne Maturidilik mevcut sorunlara çözüm olamiyor. Ayni gerçek Safii, Hanbeli, Maliki, Zahiri, Ca’feri, Ibadi ve Zeydi fikih için de söz konusudur. Her ne kadar sözünü ettigimiz fikih ekollerinin referansi Kur’an ve Sünnet olarak görülüyorsa da, gerçekte fikhin tesekkül ettigi tarihsel ve toplumsal durumun, geleneksel anlayisin baskin karakterini üzerlerinde tasirlar. Bu açidan “Sorun fikihta degil, bu asiriliklara referans olan ayetler vardir” deyip artik dogrudan açikça Münzel Seriat’i hedef alan tarihselci veya rasyonalistlerin elestirilerine itibar edilmez. Itibar edilmez, çünkü sorunun kaynagini yanlis yerde aramaktadirlar.
Geleneksel fikhi donduran, hükümleri taslastiran Kur’an ve Sünnet degil, dinin apaçik hükümlerinin tatbik edilmesine firsat vermeyen despot hilafet ve saltanat rejimleri ile bugünkü diktatörlükler, monarsiler ve otokrat yönetimlerdir. Talibani veya Islam’i –artik Sünnetin tamamini ve Kur’an’i- elestirenler samimi, dürüst ve tutarli degildirler. Asil elestirilecek zorba rejimler, Kur’an’a riyakârca sonsuz saygi gösterdigini dilinden düsürmedigi halde Kur’an’in hükümlerine aldirmayan müslümanlardir. Uygulanmayan hukuk donar. Islam hukukunun asli kaynaklarinda hata yok, asillari, ilkeleri sapasaglam yerinde durmaktadir. (Mevcut haliyle dahi Islam fikhinin Roma Hukuku’ndan ve bugünkü pozitif hukuktan çok daha ileri ve zengin muhtevaya sahip oldugunu vicdan sahibi laik bir bilim adami sarahetle söyler. Bkz. Kemal Gözler, Islam hukukunun degeri, Islam hukuku bati hukukuna alternatif olabilir mi? https://www.anayasa.gen.tr/islam-hukuku.htm)
Bati modernitesi karsisinda yenik düsüp de gerçekligi verili olana indirgediginizde, Kur’an size sikinti verir; verili gerçek akli zannedildiginden rasyonaliteniz Kur’an’in gerçegi dönüstürüp insa etme misyonunu mü’mine yükledigini kabul edemezsiniz. Ancak ihmal edilen nokta, bugün küresel hegemonya Formuna bürünmüs gerçeklik bir baskasi tarafindan insa edilmis, size empoze edilmis. Siz çoktan deist ve nihilist olmussunuz, çoktan bu dini ateist-pagan Konstantin’e cevaz veren patriklige soyunmussunuz. Kur’an vahyi adina insa edilmis bu gerçeklige yöneltebileceginiz tek bir itiraziniz yok.
7.Islam fikhinin gelisememesinin önündeki diger engel Islam dünyasinin önemli bir bölümünün köylü (bedevi) zihniyeti asamamis olmasidir. Egitim ve sehirlesme Islam fikhini gelistiren iki dinamiktir. Ne var ki, Müslüman dünya sehri terk etti, morenligin kent modeline sarildi; kentlere akin edenler sivil ve medeni mü’min olmayip kent bedevisi Müslüman oldular. Fikih sehirde gelisir. Simdi kent bedevileri, dini muhafazakârlik kisvesine bürüyerek kentleri ve tabiati yagmaliyorlar. Bu durum Islam dünyasinin tamami için söz konusuyken, Afganistan için çok daha dramatiktir. Çünkü Afgan nüfusunun yüzde 80’i halen konar göçer/bedevi hayat yasamaktadir. Hz. Peygamber (s.a.) kabileler federasyonundan harikulade bir medeniyet sehri kurdu (Medine); Müslümanlar bunu basaramiyor, milli/ulusalci/kavimci/kabileci/mezhepçi kimliklerini referans alarak birbirlerini bogazliyorlar. Taliban’in asiriliklarini hakli olarak elestirirken, özünden kopup donmus geleneklerin ve konar göçer-bedeviligin, Islam dünyasinin tamamini esir alan tesevvüsün zihniyet üzerindeki etkisini hesaba katmak lazim. (alibulac.net-21 Agustos 2021.)
Not: Bu yazi 21.08.2021 tarihinde farklibakis.net sitesinden alinti yapilarak yayinlanmaktadir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz. Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.
https://farklibakis.net/yazarlar/ali-bulac-yazdi-taliban-uzerine/