Modernlikle Olan Uyusmazligi Islâmcilik Yaratmadi

Abdurrahman Arslan ile Söylesi...
Modernlikle Olan Uyusmazligi Islâmcilik Yaratmadi
Abdurrahman ARSLAN
Abdurrahman ARSLAN
Eklenme Tarihi : 2.07.2021
Okunma Sayısı : 2015

Kendinizi hâlâ Islâmci olarak nitelendiriyorsunuz, üzerinde mutabik kalinmissa kanuni bir tanimi yok sanirim. Size göre Islâmcilik nedir?

Uzun sürecek bu girisin sebebini biraz da sorularinizla ilgili sayabiliriz. Izninizi alarak söylemeliyim ki sorulariniz bir arastirmayi mevzu edinmekten ziyade Islâmcilik dedigimiz bir düsünce ile hareketin mevcudiyetini ve mesruiyetini sorgulayan bir hususiyete sahip. Kabul etmesem de neticede bu bir düsüncedir ama bunu derken Islâmcilik sorgulanamaz türünden bir sey de söylemeye çalismiyorum. Kisisel olarak da post-modernlik dedigimiz bu kirilma evresinde Islâmciligin modernligi “anlama” tarzi basta olmak üzere -ki bu ayni zamanda ben Müslümanim diyenlerin de anlama tarzidir-, onunla kurdugu iliskinin mahiyeti ve buna bagli olarak gelistirdigi varsayimlarin yeniden tahlil edilmesine inananlardanim. Fakat bunu acaba Islâmciligin yeniden insasi için mi; zihinlerimizi düzenleyen çagdas politik kültürün farkina varamadigimiz bir talebi olarak mi; yoksa bunu Islâmciligin Bati’ya ait tarihsel bir “artik” olarak baktigi “milli ve yerlilik” adina mi yapacagiz.

Meselenin dügüm noktasinda bu yatiyor. Zira bir yandan çagdas post-modern ya da diyelim ki neoliberal ideoloji, yasadigimiz dünyada kendisiyle “antagonist” çeliski yaratan hiçbir inanç ve düsünceye yasama hakki tanimak niyetinde degil; diger yandan yeni bir “emperyal” ufuk edinen dünün Islâmci bugünün neoliberal Müslümanlari da Islâmciligin Ümmetçiligine artik tahammül gösterememektedir. Elestirilerin hareket noktasinda bu sebeple neyin yer aldigi önemlidir, aksi halde Müslümanlarin yasamlari kadar inanç ve düsünceleri de sözünü ettigimiz çagdas ideoloji ya da bilhassa bugün Islâm’la mesrulastirilmaya çalisilan irkçiligin kamusal alanina dönüsebilir.

Bahse konu ettigimiz Islâmciligin ortaya çikmasina sebep olan hadisenin tarihselligi kadar kendinin mahiyeti ve bilhassa tasidigi iddialari sebebiyle, en azindan meseleye biraz açiklik getirmek için, kisa bir deginide bulunalim. Zira modernligin konusulmayan esas önemli taraflarindan biri de esasinda onun bir “teoloji” olarak ortaya çikmis olmasidir. Getirdigi yeni hakikat telakkisi ve ona bagli yeni bir bilgi türüyle Ortaçag’in skolastik oldugu gibi ekümenik dünyasini da çözmüstür. “Dogmayi” yiktigi dogrudur ama kendi hakikat telakkisini de bir dogma olarak onun yerine ikame etmistir. Modernlik Hiristiyanlik sonrasinda “Avrupa’ya” dönüsen Bati’nin tanimlamak üzere kendine koydugu addir. Rönesans’tan itibaren yasadigi degisimleri, kazandigi yeni mevkiyi yine onunla anlattigi bir kavramdir.

Modern olmak, bilindigi gibi ilk agizda Batili olmak demektir, ama buna Batilasmak demek meseleyi bilhassa teolojik kökeni bakimindan olmasi gereken nispette tahlil için fazla tesvik edici degildir. Batilasma diyen bizdeki zevatin bir kismi bu sebeple meseleyi muhtevadan ziyade Form/görünüs düzeyinde anlamanin ötesine varamamistir. Modernlik kavrami baslangiçtan itibaren apolojetik bir zihinsel durum yaratir; tek tarafli olarak insanda daima bir eksiklik, basarisizlik duygusu meydana getirir. Basarisizligin sebebi de insanin kendinde, dininde, toplumunda, tarihinde aramasini beraberinde getirir. Bu cihetten baktigimizda diyebiliriz ki Müslümanlar modernlesmeyle beraber dinleri yaninda kendileri ve tarihlerine de modernligin gözüyle bakmaktalar. Bugün de geleceklerine onunla bakmakta. Tekrarlara düsecegimizi pesinen söyleyerek simdi sorunuza geçebiliriz.

Islâmcilik düsüncesi bilindigi gibi kelâmi bir tartismanin, yani Islâm’in ilim geleneginin sartlari ve baglamlari içinde meydana gelmis bir tartismadan dogan mezhep veya bir firkaya mahsus bir düsünce degildir. Hariçten gelen modernlik dedigimiz tehdide karsi Müslümanlarin olusturdugu bir düsünce ve muhalefettir. Baslangiç döneminin düsünürleri, diyelim ki ilim ehli, daha ideolojilerle tanisilmamis oldugundan din ve siyaset ayrimi yapmayan bir zihinle hadiseye baktiklarindan bunu dinî bir mesele olarak ele almislardir. Islâmcilik düsüncesi de böylece harici sartlara göre kendini olusturan ama yine de modernlik baglaminda bir tefsir anlayisina dayanarak dogup gelisti. Tabii bir durum olarak bir ayagi Islâm’da, diger ayagi da modernlikte olmustur. Islâmcilik dedigimiz düsüncenin bir “kurucu-disarisi” vardir yani, o da modernliktir. Sözü edildigi gibi belirsiz sayilmaz, kendine mahsus sebepleri olmasina karsilik modernlikle kurdugu iliskinin niteligi onu belirsiz yapmaktan ziyade “bagimli degisken” hale getirmistir.

Modernlik Bati kökenli olmasi sebebiyle “Batilasma” seklinde adlandirilmis ve anlasilmistir fakat bu isimlendirme meseleyi bilhassa felsefi cihetten yeterli nispette açiklamaya elverisli sayilmaz. Anlasilan sebeplerden dolayi bilhassa yakin zamanlarda ayrica “siyasal Islâm” seklinde de ifade edilir oldu. Daha sonra deginmeye çalisacagim için simdilik buna Müslümanlarin modernlik karsisindaki “vaziyet alisi/tutumu” diyelim.

Izninizi alarak, mevzumuzla ilgili oldugundan önemli saydigim bir hususa da ayrica deginmek istiyorum. Bu ülkenin bilhassa Müslüman aydinlarinin giderek daralan ufuklarinin kapsam alanina girmeyen, düsüncelerine mevzu yapmadiklari bir meseledir. Demeye çalistigim Islâmciligi meydana getiren sartlarla karsilasmis olan sadece Müslümanlar olmadi, bütün dünya ahalisi karsilasti. Bu karsilasma özünde bir dinin baska bir dinle, bir toplulugun baska bir toplulukla karsilasmasi olmamistir. Zira bu çesit karsilasmalar zaten tarihte her zaman tabii bir durum olarak cereyan etmistir.

Bu karsilasmalardaki daimi temel ilke karsilikli olarak birbirine benzememekti. Modernlikle karsilasma baslangiçta benzemeyi zorunlu hale getiren bir karsilasmadir; insanin o güne kadar görmedigi ve bilmedigi yeni güç kaynaklarina sahip bir toplulukla karsilasmadir. Her anlami içinde bu güç, baslangiçta fiziksel, sonra da arkasindan zihinsel hâkimiyeti getiren bir karsilasmadir. Gizlemesine ve sevimli görünmesine ragmen burada modernligin siddet yüklü ve totallestirici bir içerik tasidigi görülür.

Moda tabirle söylersek esasinda bu herkesi içine çeken küresel bir durumdur ama anlasilmasi zaman almistir. Taocu, Budist, Sinto dinlerine mensup insanlari oldugu gibi, bilindigi gibi basta Hiristiyanlik, sonra Musevilik ve Islâm dininin mensuplari da bu durumu yasamak zorunda kaldi, bugün de yasamaya devam ediyor. Müslümanlar gibi Bati harici toplumlarin insanlari da bu duruma bir cevap ve kendilerini savunmak için dinlerinden hareketle bir çözüm aradilar. Eski tutumlarini devam ettirerek yine baskalarina benzememek, kendileri olarak kalmak içindi gösterdikleri bu çaba. Ama tarihsel süreç içinde bu direnç yerini kabule birakti; bu defa benzeme ilkesi lider deger haline geldi ama azalan muhalefete ragmen yine de kismen devam etmektedir. Modernligin rahmi olan Bati’da bile Kilise hâlâ kürtaja, klonlamaya karsi çikarak ciliz da olsa dinin kökeninden kaynaklanan muhalefeti dillendirmektedir.

Esasinda Katolikligin modernlige karsi uzun süren bazen hakli ama ekseriya haksiz bir mücadele sürdürdügünü biliyoruz. Unutmamak lazim ki modernlik felsefi olarak Hirisitiyanlik karsiti bir düsünce olmak kadar ayni zamanda tabiat kökenli bir teoloji olarak da ortaya çikmistir. Museviler ise yine Batili kaynaklara göre asagi yukari bir buçuk asir modernlige direnç göstermis, sonra kabullenmeye baslamistir. Ama bugün hâlâ kabullenmeyenleri de var. Budist, Taocu, Sinto gibi dinsel geleneklerdeki muhalefet ise modernligin marka olarak ürettigi ikonlar Tao’yu, Buda’yi yuttuktan sonra üzeri biraz örtülür oldu. Bizler de ilgisiz oldugumuzdan maalesef bu tecrübelere yabanci kaldik. Su da var ki modern dedigimiz duruma karsi kesin tavir koymus birisi varsa eger o da Gandi’dir. Biliyordu ki modernlik kast sistemi kadar reenkarnasyon inancini da derin bir çöküntüye ugratacaktir.

Sadede gelerek devam edersek, karsilastigimiz ve adina modern denilen sey, adindan bahsettigimiz dinlerin müntesiplerinin gözünde oldugu gibi basta da hayata dair getirdikleriyle, Müslümanlarin gözünde de moda ifadeyle “öteki”dir. Ama deginmeye çalistigimiz gibi bu siradan bir öteki olmamistir. Her ne kadar çagdaslasmis Müslüman muhayyile bugün onu siyasi, teolojik, iktisadi gibi degisik yollarla öteki olmaktan çikarmaya çalissa da, modernlik dayandigi felsefi kabulleri sebebiyle Müslüman için yine de öteki olmaya devam edecektir. Ayni sey bugün post-truth’tan söz eden post-modernizm için de geçerlidir.

Nasil degissin ki? Degisebilmesi için Islâmciligi doguran sartlarin ortadan kalkmasi gerekir, bu da modernligin sonu demektir. Üstelikte bu sartlar Islâmciligin da anlamakta zorluk çektigi sekilde bugüne dönüserek devam etmektedir. Unutmamak lazim ki modernlikle karsilasmanin neticesinde olusan sartlar Müslümanin on iki asir sonra inancini ve Müslüman olarak kimligini oldugu kadar amellerini de yeni bastan gözden geçirmesine sebep olmustur. Müslüman onun degistirdigi sartlara göre sürekli sekilde düsüncelerini ona uyarlamaya çalismistir. Bu da onu bugün dahi sonunu kestiremedigi bir çikmaza sokmustur.

Modernlikle karsilasma bahse konu ettigimiz gibi hiçbir toplum için siradan bir karsilasma olmamis, bu karsilasmanin kusaklar boyu süren etkileri olmustur. Tevhid inanci oldugu gibi onun toplumsal yansimasi olan Müslümanlarin birligi de açiktan tehdit altina girmistir. Islâmcilik bu karsilasmanin bir mahsulü olarak ortaya çikmistir; eksigi ve fazlasiyla, yanlisi ve dogrusuyla egemenlik pesindeki bu kuvvete karsi Müslümanlarin nefsi müdafaasini temsil etmistir.

Islâmciligin harici bir isimlendirme oldugu, oryantalist çagrisim yaptigi söylenebilir. Muhalif bir harekettir ama sadece muhaliflige indirgenemez, hayatla alakali her soruna Islâm’in cevap verecegini söylemesi sadece bir muhalefet degil, muhalefet ettigi kuvvetin ayni zamanda kendine olan güvenini de sarsan bir muhalefettir. Bu da modernligi daima bir güvensizlik içinde tutmaktadir. Bilhassa dünyanin ve hayatin nasil tasavvur edilmesi gerektigini söyleyen modernlige karsi kendine ait bir tasavvur biçimi oldugunu israrla vurgulamasi bu güvensizligi her zaman artirmistir. Bizler de öte yandan yasadigimiz ülke ya da dünya hakkinda konustugumuzda, unutmamak lazim ki esasinda Islâmcilikla ilgili bir kabulden hareket ederek konusuyoruz demektir. Hal böyleyken Islâmcilik birilerinin istemesiyle düsünce hayatini terk edip gider mi; hatta Islâmcilar istemis olsa da acaba bu olabilir mi? Bunun aksini düsünmek ve söyleyebilmek, bugün entelektüel faaliyetin hangi birikim ve zemin üzerinden mayalanip konusma mevzusu haline geldigini ancak unutmakla mümkündür.

Eger bizler tek Tanrili dinler ve modernlik arasinda karsilastirmali bir tartisma yapacak kadar entelektüel kifayete sahip olabilseydik Islâm’in bu husustaki itirazlarini daha açik bir sekilde görebilirdik. Hatta Uzakdogulu din ve kadim geleneklerin modernligin bilhassa maddi düzeydeki ürünlerini kusursuz sekilde taklit etmesinin kökenlerini az da olsa anlayabilir, taklit ile pagan/panteist bir zihniyet ve onun “ötekini” algilama ve ondan hangi yolla kurtulmak istediginin mahiyeti hakkinda bilgi sahibi olabilirdik.

Islâm adini vererek bugün üzerinde düsünce faaliyetimizi sürdürdügümüz, bunca gayret göstererek ögrenmeye çalistigimiz siyasi, sosyal, iktisadi, sanatsal birçok meselenin kökeninde esasinda Islâm’in degil, modernligin hakikat telakkisinin yer aldiginin, ondan neset ettiginin farkinda bile degiliz. Simdi de sirada Islâmilestirmeye çalistigimiz post-modernizm var. Gizli veya açiktan aramizda süren uyusmazlik ve çatismanin kökeninde farkli hakikatlerin temsilcisi olmamiz yatiyor. Mahiyetle ilgili oldugundan bu ortadan kalkabilecek bir uyusmazlik degildir. Gündemimizde yer almamis olsa bile biliyoruz ki modernlik en basta bir “hakikat” meselesidir; yani hakikatin kaynagi ve ona dair bilgiyle ilgilidir. Diyebiliriz ki bu nihai anlamda bir ontoloji ve epistemoloji meselesidir. Islâmciligin çok açiktan olmasa da konusmalarini farkli bir hakikat telakkisinden yaptigini hatirlamaliyiz.

Islâmciligin bir iddiasi var miydi; varsa neydi?

Islâmciligin iktidar oldugunun söylendigi, bunun verdigi hazla “Islâmcilarin da” artik özgürlük kisitlayici bulduklarindan Islâmciligi terk etmeye çalistigi bu tarihsel dönem, esasinda sorunuza cevap sayilir. Islâmciligin her seyi siyasete indirgeyerek yüceltmesi, bütün sorunlarin çözüm imkâni olarak siyaseti görmesi bugün onun en büyük zaafini teskil ediyor. Dogru yapilmis baslangiçlarin insani siklikla içinden çikilmaz sorunlarla karsi karsiya biraktigi bilinir. Hiçbir sey durup dururken ortaya çikmadigi gibi, niyete bagli olarak her düsünce Islâmcilikta da oldugu gibi hiç süphe yok ki daima kendinde bir hedef tasir. Öfkeli niyetiyle elbette ki Islâmcilik da bir iddianin sahibi olarak dogup gelismistir. Hatta bugün küresel çapta “istenmeyen” olarak ilan edilmesinin sebebi onun tasidigi iddia degil midir?

Elbette ki diger din mensuplari da, bir iddiayla ortaya çiktilar ama fazla direnç gösteremediler. Islâmciligin tasimis oldugu iddia; Müslümanlari inanç olarak, ahlâk olarak, amel olarak, yasam tarzi olarak ve bir beraberlik biçimi olan cemaat/ümmet olarak korumaktir. O günler için, ama bugün küresellik sartlarinda daha belirgin biçimde anlasildigi gibi bu iddia diger bütün dinlerden daha büyük, daha uzun soluklu bir iddia olarak hâlâ devam ediyor. Müslümanlara dün modernlik, bugün de post-modernlik karsisinda entelektüel düzlemde elestiri “mekâni” saglayanin Islâmcilik oldugu unutulmamalidir.

Bu demektir ki, Islâmciligi meydana getiren sartlar ortadan kalkmadigi gibi bugün de her yere nüfuz ederek sedit bir halde varligini sürdürmektedir. Dolaysiyla bu neoliberal/post-modern dönemde taraftarlari azalmis, öldügünü ilan edenler çogalmis olsa bile, Allah izin verdigi müddetçe Islâmcilik yoluna yine taraftarlariyla devam edecektir. Elbette ki bir isimlendirme olarak Islâmcilik oryantalizm kokuyor, elbette ki olusumuyla beraber baslayan zaaflari var, beni de fazlasiyla ilgilendiren elbette ki bir modernist tarafi var. Üstelik esas önemlisi de kendini ona göre insa ettigi, varsayimlarini ona göre olusturdugu, entelektüel hafizasini ona göre düzenledigi o eski modern dünya da artik bugün karsisinda yok. Dönüsmüs ve bugün yeni bir mahiyet kazanmis halde yine karsisinda duruyor. Bunun neticesi olarak tabii ki bosluga düsmüs durumda ve bugün kendine bir yer bulmakta zorlaniyor. Önceliginde toplumun islahi varken bazi sebepler bunu degistirmis, bir defa da olsa içerik anlamini tahlil etmedigi “siyasal” dedigimiz seye yönelmis, o da bugün geldigi yeri görmesine mani olmaktadir.

Aristocu bir dünyaya ait olan politikanin Islâm’in adaletini oldugu kadar bu adaleti dagitim için de elverisli olamadigini söyleyelim. “Siyasal olan” dedigimiz Allah’in rizasini kazanmak yerine bugün Müslümanlara muktedir olmayi, kendi mantigina göre iktidar sahibi olmayi ögretiyor; tabii ki bir de iktidarin tahkiminde kullanilan “hain” teshisi koymayi ögretiyor. Deginmeye çalistigim hususlari da göz önüne alarak eger Islâmcilik içerik olarak yeterli yetkinlige sahip degildi derseniz kabul ederim. Zaten içi yeterli dolulukta olsaydi neoliberal siyaset ve kapitalizme de bu kadar kolay kurban verilemezdi diye düsünüyorum.

Geldigimiz süreçte herhangi bir iddiadan bahsedilebilir mi?

Sorunuzu dahili anlamda mi, yoksa harici anlamda mi sordugunuzu bilmiyorum ama dahili diye fazla bir sey de kalmadigindan, artik onun bir parçasi sayildigimiz küresellik kavramiyla anlatilan bir dünyada yasiyoruz ve bu dünyanin haricine çikip siginabilecegimiz bir mekân artik yok. Mekânin asiri sekilde mekânlastigi, her seyin evrenselligin asiri sekilde tahakkümü altinda tutuldugu, hakikat yoktur diyerek insani olmayan bir hakikate iman etmeye zorlayan bir dünyada oldugumuz inkâr edilemez. Eksigi ve fazlasiyla bu dünyanin suç ortagi olmak istemeyen Islâmcilik kim ne derse desin böyle bir dünyada hâlâ küresel bir karsi söylemi temsil etmektedir. Bu yüzden özdeslestirilmeye çalisilsa da Islâmcilik terörizm degildir; kurtulmak istediklerinden içerideki iktidar sahiplerinin Fransiz idrakine indirgedikleri medeniyetçi bir söylem de degildir, o bir dine inanan insanlarin müdafaasidir.

Bütün entelektüel faaliyetini onun ekseninde örgütlemis oldugu din insanin elinden alindiginda, öyle zannetse de esasinda geriye tartisabilecegi ya da konusabilecegi fazla bir seyi kalmaz. Bunu ayni sekilde seküler düsünce için de söyleyebiliriz, zira dinin olmadigi bir yerde onun mevcudiyetinden söz edilemez. Farkli dinler üzerinden ya da farkli kavramsal basliklar altinda sürdürülmüs olsa da o günden bugüne insanin tartismakta oldugu sey esasinda elindeki dini olmaktan baska bir sey degil. Rönesans/ReFormasyon’dan, yani modernlik dedigimiz mesele gündeme geldiginden, basta da Bati’da tartisilan sey bilindigi gibi yine dinden baskasi olmamistir. Bati harici toplumlarda da modernlesmeyle beraber yine ilk tartisma dinle baslamis, ayni diyalektik içinde bugün de devam etmektedir.

Post-liberal ve post-Kemalist bir dönemde Müslümanlari iktidara tasiyan Islâmciligin küresellik sartlari içinde kurucu vasfi sebebiyle uygun bulunmadigindan günümüzde bu ülkeden, Ortadogu’dan ya da dünyadan çekip gitmesi istenmektedir; ama birileri istiyor diye çekip gidecek degil. Kabul edelim ki küresellik bir taraftan kendini modernlige göre insa eden Islâmciligin yapitaslarindan bir kismini islevsiz birakmis oldu, ancak diger taraftan da Islâmciligin elestirileri karsisinda ve kendinin yarattigi yeni sartlar sebebiyle de daha korumasiz hale düsmüs durumdadir. Küresel kültür ve hayat içinde sekillenmis bir zihin bu kültürü ve hayati sorgulasa bile asmasi mümkün degildir. Hayatin içinden hayata anlam çikartilamaz, kültür ise her seye benzerlik katar. Islâmcilik tasidigi iddiayla kendine has bir sorgulamaya imkân veren yeni kapilar açmaktadir.

Türkiye özelinde yanitlarsaniz; Islâmcilik ülkeye ne getirdi, ülkeden neler götürdü?

Içerik olarak çok sey söylemeye çalisan sorunuzu ilgi çekici buldugumu söylemeliyim ama yeterli bir cevap verebilecegimizden emin degilim. Sorulan sorunun verilecek cevabi belirlemek gibi bir islevi de oldugunu göz önüne alarak çizmeye çalistigi çerçevenin dahilinde kalmaya niyetli degilim, haricine çikmayi deneyecegim.

Bunlardan birisi sorunun “ülke” kavramini özne yapmasi, belirleyici bir mevkiye yerlestirdikten sonra oradan konusmasidir. Digeri de bu ülkede yasayan Müslümanlari Islâmciliktan, Islâmciligin da Islâm’dan, diyelim ki zimnen ayristirmasidir. Bu durumda Islâmcilik da ister istemez ithal bir düsünce/mal muamelesi görmektedir. En azindan çikardigim anlam bu. Bakis açimdan dolayi ama ben bunu farkli bir siralamaya tabi tutmak istiyorum, bu sebeple mekân olarak yer/topragi degil de, Islâm ve Müslümanlarin modernlik karsisinda kendince bir tefsire dayali olarak insa ettigi Islâmcilik oldugundan öncelikle Islâm’i “özne” yaparak konusmaya çalisacagim.

Sorunuzun bakis açisi yabanci sayilmaz, benzer bir anlayisi son zamanlarda bazi Islâm ülkelerinde fakat bilhassa Avrupa’da yasayan birtakim ideologlar tarafindan “Avrupa Islâm’i” seklinde dile getirildigini biliyoruz. Bu düsünce israrla mekân temelli bir Islâm anlayisini söz konusu etmektedir; buna Islâm’in “mekânlastirilmasi” diyorum. Acaba yapisal olarak Islâm’in buna müsait bir din oldugu söylenebilir mi? Baska bir tartismayi hak etse de buna kesinlikle hayir diyebiliriz. Ama buna ragmen eger böyle düsünülüyorsa, bunun esas sebebinin Müslüman zihni belirleyen modernligin mekân telakkisinin oldugunu kabul etmeliyiz. Kendisi de mekân bagimli bir iktidar türü oldugu için ulus-devletin bu anlayisin benimsenmesi ve yayginlasmasinda belirleyici bir rol oynadigini biliyoruz; ama yine de bunu zihinlere zerk eden esasinda sosyal bilimler dedigimiz ideolojidir.

Islâm insanlarin bir toprak parçasi üzerinde tabii bir durum olarak yasadigini, dünyada olmanin bir anlaminin da bu oldugunu söyler. Bu sebeple Islâm Musevilik ve Hiristiyanliktan farkli olarak “mekân-bagimsiz“ bir din olma hususiyeti tasir. Mekânla zihniyet, mekânla bilgi, mekânla insani iliski, mekânla gelecek idraki gibi ayrica degerlendirilmesi gereken meseleleri bir kenara birakarak, Islâm’i referans aliyorsak biraz da bu hususiyetle ele alalim. Düsüncemizi bu baglam içinde kurdugumuzda sanirim sunu diyebiliriz: Islâmcilik bu ülkeden hareketle kendini olusturmamistir. Bundan dolayi soruyu izninizle söyle sormak istiyorum: Islâmcilik acaba Islâm’a ne getirdi ve bu ülke insanlarina -eksigi ve fazlasiyla- hizmet ederken, anlasilmasi/tefsiri anlaminda acaba bu ülke Islâm’in önüne ne gibi meseleler çikardi? Sözgelimi dinî bir mesele seklinde vasiflandirilmis modernlikle karsilasmayi iktidar askina nasil modern siyasetin nesnesi yapti?

Diger ikinci hususa gelirsek, yani bir “ülke” kavramindan hareketle Müslümanlari Islâmciliktan, Islâmciligi da inandiklari din olan Islâm’dan ayristirarak ele alma meselesi. Tekrar olsa da evvela sunu söyleyelim, modernlikle karsilasma bir orduyla ya da bir toplulugun baska bir toplulukla karsilasmasi degildir. Bu her seyden evvel toplumlarin dinleriyle olan bir karsilasmadir. Müslümanlar için de bu dinleriyle ilgili bir karsilasma olmustur. Buradan baktigimizda, meselenin tarihselligi bir tarafa, Müslümanlarla Islâmcilik bir hayat pratigi olarak acaba ayristirilabilir mi? Islâmcilik sadece bir düsünce ve hareket degil, biliyoruz ki Müslümanin amellerini de kapsayan bir hayat pratigidir; bu pratik de harici bir müdahaleye maruz kalmanin neticesinde olusmustur.

Yaziyla mürekkebi arasindaki iliskide oldugu gibi acaba bunlari nereye kadar ve hangi ölçülerle ayristirmak mümkündür. Sözgelimi ama su söylenebilir, Islâmcilik Islâm’in iyi anlasilmamis bir “tefsiridir”. Biliyoruz ki zira bu isin baslangicinda yer alan, bugün Islâmci dedigimiz ilim ehli bunu dinî bir mesele seklinde ele almisti. Yakin zamana kadar da “egitimli” Islâmcilarimiz bile iktisattan aileye kadar birçok meselede “çagdas” fakihlerden fetva pesinde kosmuslardi. Ama bugün müthis bir baglam degisikligiyle karsi karsiyayiz, artik meselelere baska türlü, yani bunlara akilla çözülecek meseleler olarak bakiyoruz; felsefi, siyasi, iktisadi gibi meseleler olarak kabul ediyoruz bunlari. Ama ne yazik ki modernligin esasinda teolojik bir mesele oldugu ise akillara gelmiyor.

Sorunuzun getir-götür hesabi yapan tarafina dönersek, kanimca bu ayni zamanda bir memnuniyetsizlige, en azindan son dönemlerde dile getirilen bir memnuniyetsizlige de imada bulunuyor. Çagdas neoliberal kültür ve siyaset günümüzde bu memnuniyetsizligi beslemektedir, fakat bunun diger önemli bir sebebi de Islâmciligin bizde oldugu gibi hariçteki bazi odaklari da rahatsiz eden ümmetçi boyutudur. Bunun ötesinde eger Islâmcilik miadini doldurdu ya da öldü, bitti denirse kabul etmesem de bunu anlayabilirim. Açiktan kendini göstermeyen Islâmcilik elestirileri bugün Islâmciligin içindeymis, taraftariymis gibi bir görüntü vererek bunu yapmaktadir; tipki “milli ve yerli” retoriginde oldugu gibi. Düsüncelerin entelektüel bir seviye kazanabilmesi için bence açik olmakta fayda var.

Ayriyeten bu sorunuz bana göre muhasebesi yapilabilecek bir soru da degil, en azindan bu hesaplamayi yapabilecek biri degilim. Ama geçmisi, bu isin tarihselligini unutarak sadece gelecek için bu çesit bir hesap yapanlar eminim ki vardir. Fakat esas önemli olan bunun ne adina ve nasil bir gelecek için yapildigidir. Hesap neticesinde Islâmcilik olmasaydi bu ülke daha iyi durumda olurdu demek, ya da böyle düsünmek bunun hangi bakimdan iyi oldugunun da belirtilmesini gerektirir. Meselenin bu sekilde düsünülmesi bana Kant’in güvercinini hatirlattigi gibi, Kemalistlerin yaptigi tartismaya da bir bakima geri dönmektir. Dünün bir kisim Islâmcisi bugün daha yükseklere çikabilirim ama buna kanatlarim mani oluyor diyen güvercine benziyor; Kemalistler ise din bizi geri birakti diyordu. Görünen o ki simdi de bir kisim Islâmcilar geri birakti degil de, bulundugumuz durumu asmamiza Islâmcilik ayak bagi olmaktadir demeye getirmektedirler. Ben modernligin Müslümanlarin içinden geçirildigi, tarihteki önemli imtihanlardan biri olduguna inandim hep.

Bu bakis açisi kapsayici olabilir mi?

Kapsayicilik iddiasi tasiyan ya da pesinde olan her düsünce, modernlikte oldugu gibi kanimca totalite ve homojenlik pesindedir. Düsünce dedigimiz sey zira tarafsiz degil, tarafli bir “üründür”, bu da bilginin tabiatindan kaynaklanir. Bu tanim içinde diyebiliriz ki her düsünce, ideoloji veya din kendine inananlari kapsar ve öncelikle konusmasini onlara yapar. Bildigim kadariyla Islâmciligin herkesi kapsamak gibi bir iddiasi da, derdi de olmamistir. Bu bir eksiklik midir? Kesinlikle hayir. Çagdas ideolojilerden hareketle bir kapsayicilik aramak Islâmi olmasa da bu ideolojilerin kurucu temellerinin bilinmemesi demektir.

Tabii ki buradaki esas mesele kapsayiciliktan ne anladigimizdir. Bundan evrensellik anlaminda bir kapsayiciligi kastediyorsak unutmamak lazim ki evrensellikle emperyalizm ayni madalyonun iki yüzüdür. Pozitivist hakikat, bilgi, akil evrenseldir diyerek birkaç asir boyunca bize söylenen bu degil miydi? Yok, eger bundan bir aglama duvari olarak insanlarin her dört-bes senede bir oy sandigi önünde ibadet seansinda bulundugu neolibereal ya da demokratik kapsayiciligi anliyorsak bu içi bos iddia da kendi basina totallestirici ve homojenlestiricidir. Bunlardaki kapsayicilik insanlarin inandigi ya da sahibi oldugu hakikati terk etmesi sartina baglidir.

Çogu isim gelecek kusak Islâmcilarinin artik söz söyleyemeyecegini iddia ediyor. Gelecek kusaklar için böyle bir durum öngörüyor musunuz?

Bu sorudan iki anlam çikmaktadir; biri Islâmcilik, biri de gelecek kusaklarla ilgilidir. Anladigim kadariyla sorunuz Islâmciligin bittigini ilan ediyor ama bunu gelecek kusaklar metaforu üzerinden yapmaya çalisiyor. Tekrar olacak ama Islâmcilikla ilgili olani sonra arz etmeye çalisayim. Bu meselenin baska bir boyutuna zira deginmek istiyorum.

Söylemeliyim ki meselenin özü kanimca bu degil, mesele yeni kusaklarin Islâmcilari dinlemeyecegi ya da Islâmciligi anlamli bulmayacagi degil, belki de üzerinde düsünmemiz lazim gelen asil mesele bu kusaklarin nasil bir Islâm anlayisina sahip olacagidir. Diger bir ifadeyle eger tarihsel akis ilerlemecidir ya da dünya degisiyor gibi uyduruk inançlar üzerinden Islâmciligi tasfiye ediyorsa; ya da Islâmciligin “çagdisi” kaldigi, söyleyecek bir seyi yok veya kalmamissa, evvela bu boslugu neyin dolduracagi üzerinde düsünmekte fayda var. Sonra da gelecek kusaklarin söyleyecek neyinin olacagini ve geleceklerine neyle sahip çikacaklarinin beklendigini açikliga kavusturmak gerekiyor.

Önemli dedigim husus budur, bu soruya cevap verilmeden Islâmciligin tasfiyesiyle ilgili konusmak tek tarafli olmaktan kurtulamaz. Görünen o ki biz modernligi hâlâ Batilasma düzeyinde anlamayi asamamisiz. Unutmamak lazim ki modernlikle olan uyusmazligi Islâmcilik yaratmadi, eger o yaratsaydi böyle düsünebilir, bu yüzden de bittigine dair ilanlar verebilirdik. Ama bu bilindigi gibi Islâm’la modernlik arasindaki akidevi uyusmazliktan dogan bir meseledir; Islâmcilik bunun neticesidir. Kökendeki sebepler üzerinde esas konusulmalidir diye düsünüyorum.

Öte yandan bugün Islâmciligi meydana getiren sartlar, yani ontolojik zemin, dedigimiz gibi degismistir, dönüsmüstür, post-modernlik olarak ortaya çikmistir. Bu durumda kendini modernlige göre insa etmis olan Islâmciligin bazi varsayimlarini islevsiz ve anlamsiz kildigi için onu diyelim ki “islevsiz” halde tutuyor; ama yine de tamir edilecegine inaniyorum. Dolaysiyla yasanan bu yeni durum karsisinda kanimca gelecek kusaklarin da önünde, modernlikle karsilasan ilk dönemin Müslümanlari gibi yine iki yol görünüyor.

Haramlari sürekli yaklastiran, helalleri de sürekli uzaklastiran bir hayat evreninde; eger gelecek kusaklar bu hayatin gerçekligiyle aralarinda uzlasmaz bir çeliski görmez, tabii bir durum olarak kabul ederse, böyle bir zamanda önemli olan Islâmciligin ne dedigi ya da söyleyecek bir seyin olup olmadigi degildir. Zira din bu hayatin içinde islev olarak artik kültürel bir unsur haline gelmis demektir. Bu da Müslüman zihninde çatisma yaratan bir meselenin kalmadigi demektir; hayat artik mehteran, bayrak ve ezanin gölgesinde seyredebilir. Ancak eger post-modern ve/veya neoliberal bir zihinle degil de, yani muttaki olmaya çalisan bir zihinle, Islâmciligin yapmak istedigi gibi haramlari uzaklastirma, helalleri de yakinlastirma çabasina girerse, hiç süphe yok ki onlarin da bir “Islâmciligi” olacaktir. Bu bir ülkede yasamakla ilgili degil, Müslüman olmaklikla ilgilidir. Bu yüzden Islâmciligin taraftari azalsa da bu sartlar karsisinda muhalif bir söylem olmaya devam edecegine inaniyorum.


Not: Bu söylesi Ocak 2021 tarihinde internetten yayimlanan bir gazete tarafindan yapildi. Sorulari degerli bulup sorduklari halde, verilen cevaplar degerli bulunmadigindan olacak ki bugüne kadar yayimlanmadi -Abdurrahman Arslan.

Not: Bu yazi 20.06.2021 tarihinde https://birikimdergisi.com/ sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.

https://birikimdergisi.com/guncel/10646/modernlikle-olan-uyusmazligi-islamcilik-yaratmadi

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!